Gazze. Güneybatı Filistin’de bugün Gazze şeridi denilen bölge ve merkezi.
Akdeniz’in güneydoğu köşesi kıyılarında yer alan 363 km2 yüzölçümündeki Gazze şeridinin kuzey kesiminde-dir. 1995’teki şehir nüfusu 300.000 olup çoğunluğunu müslüman Araplar teşkil eder (bölge nüfusu 900.000).
Denizden 4 km. İçeride kurulmuş olan Gazze tarih boyunca Filistin topraklarındaki idarî birimlere bağlı kalmış, ancak ticarî münasebetlerini daha çok Mısır’la geliştirmiştir. Eskiden ihraç edilen mallar develerle Kahire’ye ulaştırılırdı. Süveyş Kanalı’nın açılmasından önce Mısır, Suriye ve Anadolu’dan gelen ticaret ve hac yollarının birleşme noktası olarak çok hareketli günler yaşamıştır. Tarih boyunca devamlı el değiştiren Gazze. Bizanslılar zamanında önemli bir ticaret merkezi ve bu arada Mekke’den gelen tüccarların da uğrak noktası idi. Müfessirler, Kureyş sûresinde bahsedilen yaz ve kış seferlerinde kışın gidilen yerin Gazze olduğunu söylemektedirler. Mekkeli tüccar kafilelerinden birinde Hz. Peygamber’in büyük dedesi Hâşim b. Abdümenâf da bulunmuş ve bu şehirde vefat etmiştir; kabrinin burada yer alması sebebiyle şehre bazı kaynaklarda Gazzetü Hâşim denildiği görülür. Hz. Peygamber’in babası Abdullah da Gazze’ye gelen tüccarlar arasındadır. Hz. Ömer’in esas servetini İslâm’a girmeden önce Gazze’ye yaptığı ticarî yolculuklardan kazandığı rivayet edilmektedir. Hicretin 2. yılında (624) Bedir Gazvesi’ne yol açan zengin ticaret kervanı da Ebû Süfyân idaresinde Gazze’-den dönmekteydi.
Gazze, Hz. Ebû Bekir’in hilâfeti zamanında fethedildi (13/634). Kaynaklarda bölgenin Vİ1-IX. yüzyıllar arasında durumu hakkında fazla bilgi bulunmamakta, genellikle Suriye ve Filistin’de yaşayan Arap kabileleri arasındaki çatışmalara sahne olduğu anlaşılmaktadır. İmam Şâfıî 767’de Gazze’de doğdu. İbn Havkal ve Makdisî şehrin büyüklüğünü, zenginliğini, ulucamiinin güzelliğini ve etrafındaki bağlarla bahçelerin bereketliliğini anlatırlar. Uzun süre müslüman-ların idaresinde kaldıktan sonra Haçlı-lar’ın ilerleyişi sırasında Kudüs Kralı III. Baldvvin’in eline geçen Gazze (1149), Hattîn Savaşı’ndan sonra Selâhaddîn-i Eyyûbî tarafından geri alındı (1187) ve tekrar müslüman kimliğine kavuşturuldu. 1258 yılında Bağdat’ı zaptederek Abbasî hanedanlığını çökerten Moğol-lar’ın İslâm topraklarında ulaşabildikleri batıdaki en uç nokta Gazze’dir. Ancak şehir. Moğol kuvvetlerinin Memlükler tarafından Aynicâlût Savaşı’nda hezimete uğratılmalarından(3 Eylül 1260) sonra geri alınmış ve Mısır’ın Osmanlılar tarafından fethine kadar (1517) onların idaresinde kalmıştır. Gazze’nin Memlûk hâkimiyeti altında şanslı bir dönem yaşadığı görülmektedir. Sultan 1. Baybars burada imar faaliyetine girişmiş, bu arada Önemli bir kütüphane kurmuştur. Kahire’nin kapısı sayılan bu şehre Memlûk sultanları Kudüs veya Hicaz’a yaptıkları ziyaretler sırasında mutlaka uğrarlardı. Bu dönemin idari taksimatında bir nâiblik olan ve aynı zamanda önemli bir posta güzergâhında bulunan Gazze’ye Refah üzerinden gelen haberler buradan Kerek. Dımaşk veya Safed gibi merkezlere ulaştırılırdı.
Gazze, Kahire’nin emniyeti açısından âdeta ileri karakol gibi değerlendirilmiştir. Yavuz Sultan Selim’e karşı savaş hazırlığı içinde olan Kansu Gavri, Osmanlı kuvvetlerini Şam taraflarında durdurmak üzere yola çıktığında önce Gazze’ye uğramış ve burada büyük bir sevinçle karşılanmıştır. Kansu Gavri’nin Mercidâ-bık Muharebesi’nde Ölmesi üzerine yerine geçen Tomanbay Osmanlı ordusunu Gazze’de durdurmak istemiş, fakat şehrin düğmesini engelleyememiştir. Osmanlı döneminde Gazze diğer Filistin şehirleri gibi Şam’a bağlı kaldı. 932 (1525-26) yılında nüfusu 5586, 1533-1S39 arasında 8789,1548-1549’da 13.964,1596-1S97’de 11.390 idi ve Remle nahiyesiy-le birlikte Yafa’nın kuzeyine, yani bugünkü Tel Aviv’e kadar uzanan Gazze sancağını oluşturuyordu.
1649 yılında Gazze’yi ziyaret eden Evliya Çelebi, “Bu sancak gâyetü’l-gâye mâmur ve abadandır” sözleriyle tanıttığı şehirde on bir cami, iki hamam ve 600 dükkânla 1300 ev bulunduğunu ve bu binaların taştan yapıldığını, sancağın yedi zeamet ve 107 Umarının olduğunu söylemektedir[5]. On yıl sonra şehre gelen Sayda’daki Fransız konsolosu Chevalier d’Arvieux’nün verdiği bilgiler de hemen hemen Evliya Çelebi ‘ninkilerle aynıdır; Çh. d’Arvieux ayrıca iki kilisenin varlığından bahsetmekte ve halkın Yunanca, Türkçe ve Arapça konuştuğunu söylemektedir. XVII. yüzyıl sonlanna doğru burayı gören Şeyh Abdülganî en-Nablusî şehirde o dönemde büyük bir canlılık yaşandığını söylemiş ve burayı etraflıca tanıtarak Özellikle cami ve medreseleri hakkında ayrıntılı bilgi vermiştir.
1768-1774 Osmanlı Rus savaşı sırasında Ruslar’ın kışkırttığı Şeyh Zahir el-Ömer isyan ederek Kudüs, Yafa, Nablus ve Gazze’yi ele geçirdi (1773). Ancak bu ayaklanma kaptan-ı derya Cezayirli Gazi Hasan Paşa kumandasındaki bir donanmanın bölgeye gönderilmesi ve Akkâ Kalesi’nin kuşatılması sonucunda bastırıldı (1775).
1783-1785 yıllan arasında bölgeyi dolaşan Fransız seyyahı kont M. Cons-tantin François Volney, Gazze’yi Mısır ile Suriye arasında bir ayınm noktası olarak tanımlamakta ve nüfusunun 2000 civarında olduğunu, çoğunluğu müslümanla-nn teşkil ettiğini ve yahudilerie hıristi-yanlann azınlık durumunda kaldıklarını söylemektedir[6]. Napolyon’un Mısır seferi (1798) sırasında Fransızlar’a karşı koymaya çalışan Kahire’deki Memlûk Emîri İbrahim Bey ve adamları fazla direnemediler ve Suriye’ye geçmek üzere Gazze’ye kaçtılar. Arkalarından gelen Fransızlar buradan kuzeye doğru kıyı boyunca ilerlediler. Akkâ’da Cezzâr Ahmed Pasa karşısında bozguna uğradıktan sonra Ka-hire’ye dönüşte Gazze’ye uğrayan Napolyon şehri anlatırken güzel ikliminin ve yeşilliğinin kendisine Paris’i hatırlattığını söyler.
XIX. yüzyılın başlarında Gazze’de bulunan Sadrazam Yûsuf Ziya Paşa, şahsına karşı güven duyduğu Gazzeli Mu-hammed Paşa Ebü Marak’ı Gazze ve Yafa’nın idareciliğine getirdi. 1806 yılında Muhammed Paşa’ya Necid ve Hicaz’da ortaya çıkan Vehhâbî isyanını bastırma görevi verildiyse de Gazze’den yola çıkan paşa harekâttan vazgeçildiği haberi üzerine geri döndü. Daha sonra Gazze eskiden olduğu gibi Yafa ile birlikte yeniden Akkâ vilâyetine bağlandı. Akkâ Valisi Süleyman Paşa, Muhammed Ağa Ebû Nübüvveti Yafa ve Gazze mütesellimi tayin etti; Abdullah Paşa’mn Akkâ valiliği sırasında ise mütesellimliğe Muhammed Şahin Ağa getirildi (1825). Bu sırada Mısır’da isyan ederek payitahtı ele geçirmek amacıyla Anadolu’ya yürüyen Kavalalı Mehmed Ali Paşa, oğlu İbrahim Paşa’yı Gazze üzerine (Kasım 183!) ve oradan da Akkâ’ya yolladı. Ancak buraları zapteden İbrahim Paşa 1841 yılında Kahire’ye geri dönmek zorunda bırakıldı ve bölge tekrar Osmanlı hâkimiyeti altına alındı.
XIX. yüzyıl boyunca Suriye hacıları ve onlara katlan Anadolu hacıları karayolu ile Gazze’ye gelerek Akabe’ye inerler, burada Mısır ve Kuzey Afrika hacıları ile buluştuktan sonra Kızıldeniz üzerinden Cidde’ye giderlerdi; bu bakımdan Gazze-Akabe yoluna “derb-i Gazze” denilmişti. Ancak 1869’da Süveyş Kanalı’nın açılması ile Mısır ve Kuzey Afrika hacıları Gazze yolunu terkettiler ve şehir önemini kısmen yitirdi. Akabe yolunun zayıflaması burayı bir pazar gibi kullanan Gazze tüccarlarının da işini bozdu. 1858’de bir kanunnâme ile bölgedeki arazi sistemi değiştirildi; böylece halkın toprakla bağlantılı hayatı sona ermiş oldu.
Osmanlı döneminin sonlanna doğru Gazze’de kaymakamlarla belediye reislerinin en yetkili kişiler oldukları görülür. 1904 yılında bölgede yeniden düzenlenen idarî taksimatta burası yine Kudüs mutasarrıflığına bağlı kaldı; Kudüs ise doğrudan Dahiliye Nezâreti’ne bağlı idi. Bu dönemde bölgede teşkil edilen kazalar Gazze, Yafa, Bi’rüssebi’ ve Halîlürrahman’dır. Gazze’de 1. Dünya Savaşı sırasında İngiliz ve Osmanlı kuvvetleri arasında üç büyük çarpışma oldu ; İlk ikisinde Türkler, üçüncüsünde İngilizler galip geldiler. 1917’de General Allenby Gazze’yi aldı ve daha sonra bugün kendi adıyla anılan köprüyü geçerek Kudüs’e girdi. Böylece bazı geçici bölgesel hâkimiyetler dışında Filistin topraklan üzerindeki 1517-1917 arasında 400 yıl devam eden Osmanlı hâkimiyeti sona ermiş oldu.
Bölgede hareketlilik gösteren nüfus Gazze’de 1912’lerde 40.000 civarında iken 1. Dünya Savaşı sonrası İngilizler döneminde 17.S00’e düştü (1922); 1945 yılında ise 34.000’e çıktı. 1948 yılında İsrail Devleti’nin kurulmasının ardından ülkeye çok sayıda yahudi göçmenin gelmesiyle demografik durum altüst oldu. Bu göçmenlere yer açmak için yurtlanndan sürülen Araplar İsrail sınırlarının dışında kalan Gazze gibi şehirlere sığındılar. Buranın nüfusu aniden 100.000’i aşıp 1965’te 150.000’e çıktıysa da 1967 savaşında İsrail’in eline geçmesiyle 118.000’e geriledi; 1978’de 173.000 civannda idi.
1917’den İsrail Devleti’nin kurulduğu 1948 yılına kadar İngiliz hâkimiyetinde kalan Gazze bölgesi bu tarihte Mısır’a bağlandı. 22 Eylül 1948’de Şam’da toplanan el-Lecnetü’1-Arabiyyetü’l-ulyâ |j-Fîlistin, Kudüs şehri merkez olmak üzere bir Filistin devletinin kurulduğunu ve Gazze’nin geçici merkez kabul edildiğini açıkladı. 1954 yılı başlarında Cemal Ab-dünnâsır Gazzeli gençleri teşkilâtlandırarak Fedâyîn Örgütü’nü kurdu ve İsrail’e vurkaç saldırılan düzenletmeye başladı. 1956’da Abdünnâsır’ın Süveyş Kanalı’nı millileştirmesi üzerine Mısır’a savaş açan İngiltere ile Fransa’nın yanında yer alan İsrail’e ait kuvvetler Gazze’ye girerek Fedâyîn Örgütü’nü dağıttılar. 1967 Savaşı’nda tekrar İsrail işgali altında kalan Gazze bugün, 13 Eylül 1993’te imzalanan banş antlaşması uyannca kurulmasına çalışılan bağımsız Filistin devletine bir ön hazırlık olarak gerçekleştirilen Filistin Millî Otoritesi (özerk yönetim) çerçevesinde işgalden kurtulmuş durumdadır.
TDV İslâm Ansiklopedisi