Gelenbevi İsmail Efendi Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

Gelenbevî (ö. 1205/1791) Daha çok matematik ve mantık alanlarındaki çalışmalarıyla tanınan Osmanlı âlimi.

1143 (1730) yılında Manisa’nın Kırka­ğaç ilçesine bağlı Gelenbe’de doğdu. Asıl adı İsmail olup daha çok Gelenbevî ola­rak anılır. Bazı eserlerinde Şeyhzâde la­kabını da kullandığı görülür. Tanınmış bir aileden geldiği anlaşılan Gelenbevî’-nin dedesi Mahmud Efendi ile babası Mustafa Efendi’nin ilmiyeye mensup ol­dukları, her ikisinin de Manisa çevresin­de müderrislik ve müftülük yaptıkları bilinmektedir. Babasını küçük yaşta kay­bettiği için on üç on dört yaşlarına ka­dar ciddi anlamda bir eğitim göreme­yen Gelenbevî doğduğu kasabada tah­sile başladı, bir süre sonra da İstanbul’a giderek Fâtih Medresesi’ne girdi. Bura­da devrin ünlü müderrislerinden Yâsin-cizâde Osman Efendi’den Arapça ve naklî ilimleri, “ayaklı kütüphane” diye meşhur olan Müftizâde Mehmed Emin Efendi’­den de aklî ilimleri okudu. Medrese tah­silini tamamladıktan sonra 1177 (1763) yılında açılan ruûs imtihanını kazanarak müderrislik unvanını aldı. Daha sonraki yirmi yıl içinde getirildiği resmî görevler hakkında kaynaklarda yeterli bilgi bu­lunmamakta. İstanbul’un Zeyrek sem­tindeki evine kapanarak günlerini daha çok mantık ve matematikle ilgili eserle­ri mütalaa ve telifle geçirdiği kaydedil­mektedir.

Gelenbevî 1197’de (1783) huzur ders­lerine muhatap olarak katıldı. Onun, I. Abdülhamid döneminde, gerçekleştirilen ıslahat ha­reketlerinden sonra kurulan Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun ile İstihkâm Mektebi gibi bazı öğretim kurumlarında riyaziye hocası olarak görev yaptığı kaydedilir. Gelenbevî, matematik konu­sundaki dehasını ve bu alanda meyda­na gelen yenilik ve gelişmeleri takip et­tiğini, 1787 yılında İstanbul’a gelen bir Fransız mühendisinin Babıâli’ye sundu­ğu, ancak dönemin ilim adamlarınca pek anlaşılmayan bazı logaritma cetvelleri­nin nasıl kullanılacağı hususunda yazdı­ğı. Logaritma Şerhi adıyla da tanınan Şerh-i Cedâvili’l-ensâb adlı Türkçe ese­riyle ortaya koymuştur. Kaynakların be­lirttiğine göre onun bu başansı, Fransız mühendisinin de katıldığı bir toplantıda devrin reîsülküttâbı Mehmed Râşid Efendi’nin GelenbevTye bir samur divan kür­kü armağan etmesiyle kutlandı. Gelenbevî’nin bu şerhi yazarken, söz konusu cetvellerin daha önce III. Mustafa’nın emriyle Kalfazâde İsmail Çınârî Efendi tarafından Tuhfe-i Behîc-i Rassinî Tercüme-i Zîc-i Kassinî adıy­la yapılan Türkçe tercümesinden de fay­dalandığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Gelenbevî’nin, Calet’nin 1783 yılında Paris’te yayımlanan logaritmaya dair eserine düş­tüğü bazı notlar, onun ilgi duyduğu alanlarda henüz yaygınlaşmamış olan il­mî literatür ve gelişmeleri dahi dönemin bütün iletişim imkânsızlıklarına rağmen takip ettiğini göstermektedir.

III. Selim’in huzurunda cereyan eden bir başka olay dikkatlerin yeniden Ge­lenbevî üzerinde toplanmasına vesile ol­muştur. Kâğıthane’de gerçekleştirilen bir bayramlaşma töreninde humbara-cılann başarısız atışlar yapmasına çok üzülen padişah, istikamet hesaplarını doğru bir şekilde yapacak bir uzmanın bulunmasını emretmiş, bunun üzerine huzura getirilen Gelenbevî toplardaki açı hatalarını ince riyâzî hesaplarla dü­zeltmiş, böylece atışlarda tam isabet kaydedilmesini sağlamıştır. III. Selim bu başarısından dolayı Gelenbevî’yi çeşitli hediyelerle ödüllendirdi; kendisine Mo-ra’daki Yenişehir (Yenişehr-i Fenâr, Laris-sâ) mevleviyeti tevcih edilerek oraya ka­dı tayin edildi (1204/1790). Gelenbevî bu vazifeyi yürütürken devrin şeyhülis­lâmı Hamîdîzâde Mustafa Efendi’den, hilâl konusunda rü’yetten ziyade hesa­ba dayanan görüşlerini ağır bir şekilde eleştiren resmî bir yazı aldı. Bu haksız tenkit karşısında çok üzülen ve beyin kanaması geçirerek felç olan Gelenbevî kısa bir süre sonra Yenişehir’de vefat etti. Mezarı, Uzunçarşılı’nın verdiği bil­giye göre Yenişehir’de Bayraklı Camii Kabristanı’ndadir. Ebül’ulâ Mardin ise Hacı Cemal Öğüt’ten aldığı şifahî bilgilere dayana­rak Gelenbevî’nin, Yunanistan’ın Tesalya bölgesindeki Kostem Köprüsü’nün ya­kınında inşa edilen bir türbede medfun bulunduğunu kaydeder.

Gelenbevî İsmail Efendi, aklî ve naklî ilimlerin hemen hepsinde söz sahibi olan ve son dönem Osmanlı ilim anlayışını eserleriyle günümüze aktaran önemli şahsiyetlerden biridir. Osmanlı Devleti’-nin bütün kurumlan ile gerilemeye baş­ladığı bir dönemde yaşamış olmasına rağmen teoriyi pratik alana aktarabil-miş, ilmî gücünü Avrupalılar’a kabul et­tirmiş ve ününü devletin sınırlan dışına taşırabilmiş çok yönlü bir âlimdir. İstan­bul’un Fatih semtinde onun adını taşı­yan bir okul (Gelenbevî Lisesi) bulunmak­tadır.

Eserleri.

Gelenbevî’nin bazı Önemli ri­saleleri, Sultan Abdülmecid dönemi âlim­lerinin çeşitli konulara dair risalelerinin de yer aldığı Resâ3ilü’l-imtihan adlı eser içinde yayımlanmıştır (İstanbul 1262, 1275). Eserleri şu şekilde gruplandınlabilir:

A- Belagat ve Gramer.

1- Risale fî cilmi’î-mekânı. Resâ’ilü’l-imtihan içinde onuncu sırada neşredilmiştir.

2- Risale fî ‘ilmi’1-beyân. Resâ’i-lü’1-imühân içinde otuz beşinci eser ola­rak yayımlanmıştır. Gelenbe­vî’nin bu iki eserini, Haüb el-Kazvûıî’ye ait Telhîşü’l-Miftâh’a yazılmış haşiye­ler olarak kabul etmek mümkündür.

3- Risâletü’1-faşl ve’1-vaşl. Meânî ilminin ana meselelerinden olan vasıl ile fasıl konularının İşlendiği risale Resâ’ilü’l-imtihân içinde otuz dokuzuncu sırada neşredilmiştir.

4- Risâle-i Tağlîb. Bir belagat terimi olan “tağlîb’in işlendiği bu Türkçe risalede istiare ve mecâz-ı mürsel üzerinde de durulmakta­dır. Risale Resâ’ilü’l-imtihan içinde kırk sekizinci eser olarak yayımlanmıştır.

5- Risâletü’1 -maşdar.

6- Risale fî şerhi ta’riîi şıdki’l-haber ve kezibih. Arapça’da haber bildiren bir sözün doğ­ruluk ve yanlışlıkla nitelendirilmesinden neyin kastedildiği konusunu ele alan bir risaledir.

7- Risale fî beyânı ismi’l-ma’nâ ve ismi’1-^ayn. İsmin, bir ma­hiyet veya cevherin İlintilerini ifade eden “mâna isimleri” ile bir mahiyet veya cev­herin adını teşkil eden “zât isimleri” şek­lindeki ayrımını konu alan risalede usul-cülerle dil âlimlerinin görüş ayrılıklarına da işaret edilir.

8- Risale fî duhûli’1-bâ3 cale’l-makşûri ‘aleyh. Bir belagat teri­mi olan “kasr’a dair gramer tartışma­larının işlendiği risale Resâ’iiü’l-imtihan İçinde on birinci eser olarak yayımlanmıştır.

B- Mantık, Felsefe ve Münazara.

1- el-Burhân (fî ilmi’I -mantık ue fenni’l-mî-zân). Klasik mantık alanında XVIII. yüz­yılda telif edilen nâdir eserlerdendir. Burhân-ı Gelenbevî, Mîzân-ı Gelen­bevî, Mîzânü’l-burhan veya kısaca eJ-Burhân olarak tanınan bu esere bizzat müellifi tarafından Hâşiyetü’l-Burhan adıyla bir haşiye yazılmıştır. Eserin hâ-şiyesiyle birlikte yapılmış birkaç baskısı vardır. ei-Burhdn’a Hasan Hüsnî el-Mevsılî Ten-vîrü’l-Burhân, Yûsuf Şük­rü Harpûtî Nâmâsü’1-îkân ve Ebö’l-Fuzalâ Mustafa el-Kutb er-Ri-zevî Şerh-i Dîbâce-i Burhan adıyla şerh yazmışlardır. Eserin, Osmanlı devlet ve ilim adamianndan Abdünnâfi İffet Efendi tarafından Fenn-i Mantık {Terceme-i Burhan-1 Getenbeut) adıyla yapılan şerh ve tercümesinin çeşitli baskıları bulun­maktadır.

2- Şerh-i îsâğücî {Gelenbevî calâ îsâğüct). Esîrüddin el-Ebherî’nin, er-Risâîetü’l-eşîriyye fi’1-mantık adıyla da bilinen ve klasik mantığın bazı konulannı kap­sayan îsâğücî adlı risalesinin şerhidir.

3- Risâletü’1 – kı­yâs. Eser, Burdurlu Muhammed Râşid Efendi’nin müellif hattından istinsah et­tiği bir nüshası esas alınarak yayımlan­mıştır.

4- Risâletü ‘1 – im­kân. Müellifi tarafından Miftâhu bâbi’l-müveccehât olarak da adlandınlan eser mantığın vücûb, imkân, imtina (modaüte) konularını işlemektedir. Eser bazı kaynaklarda Risale fî tahki-ki’1-imkân ve’z-zarûre veya Miftâhu’l-müveccehât olarak da anılmaktadır.

5- Haşiye calâ Hasiyeti’1-Lârî ‘aîâ Şer­hi Hidâyeti!-hikme. Esîrüddin el-Eb-herfnin İslâm felsefesinin mantık, tabî-iyyât ve ilâhiyyât gibi ana konularını ele alan ünlü eseri Hidâyetü’l-hikme’ye Kâdî Mîr Meybüdî tarafından yapılan şer­hin Muslihuddîn-i Lârî’ye ait haşiyesine yazılan yeni bir haşiyedir.

6- Haşiye ‘alâ Tehzîbi’l-mantık ve’I-kelâm. Teftâzânî’nin Tehzîbü’l-manpk ve’1-kelâm adlı eserine Devvânî’nin yaz­maya başlayıp tamamlayamadığı şer­hin, Mîr Zâhid Ebü’1-Feth es-Saîdî’ye ait olan ve Tehzîb-i Mîr olarak da bilinen haşiyesine yazılmış yeni bir haşiyedir.

7- Risale fi’-vâsıta. Bir kı­yasta orta terimin belirlenmesini konu edinen eser Resâ^ilü’l-imtihan içinde on üçüncü sı­rada yayımlanmıştır.

8- Risale iî mo’ne’t-taksîm. Mantıkta tarif konusunun alt başlıklarından birini teşkil eden taksi­me ayrılan bu risale Resâ^iîü’l-imtihan içinde elli birinci eser olarak yer almıştır.

9- Risâletuî-âdâb (Risale ft cilmil-âdâb). Araştırılan veya tartışılan bir konuda tez ve antitez ara­sındaki münasebeti tahlil ederek doğ­ruyu belirleme faaliyeti esnasında ta­rafların uyması gereken objektif kural­ların ele alındığı “âdâbü’l-bahs”e dair bir eser olup Âdâb Risalesi veya Ge-lenbevî cale’î-âdâb olarak da anılır. Hasan Paşazade tarafın­dan yapılmış Fethu’l-vehhâb iî şerhi Risâleti’1-âdâb adlı bir şerhi bulunan eseri Ab-dünnâfı İffet Efendi Tercüme-i Âdâb-ı Gelenbevî adıyla Türkçe’ye çevirmiştir.

10- Ta’lîkât calâ Hasi­yeti Mîr ‘alâ Şerhi’i-Âdâb. Gelenbe-vî’nin en hacimli eserlerinden biri olan bu kitap, Adudüddin el-îcî’nin münaza­ra âdâbıyla ilgili Adâbü’l-‘allâme ‘Adu-diddîn adlı eserine Muhammed et-Teb-rîzî el-Haneff tarafından yapılan şerhe Mîr Zâhid Ebü’1-Feth es-Saîdî’nin yazdı­ğı haşiyenin yeni bir hâşiyesidir.

C- Kelâm.

1- Haşiye calâ Şerhi’1-Celâl. Adudüddin el-îcî’nin el-cAkâ3idü’l-cAdudiyye adlı risalesine Devvânî tara­fından yapılan ve daha çok Celâl olarak bilinen şerhine yazılmış Önemli bir haşi­yedir. Atıf Efendi; Millet ve Süleymaniye kütüphanelerinde yazma nüs­haları tesbit edilen eserin çeşitli baskı­ları bulunmaktadır.

2- Ta’lîkât ‘alâ Hasiyeti’s-Siyâl-kûtî. el-iAkâ:iduI-‘:Adudiyye üzeri­ne Drcânî tarafından yazılan şerhe Abdülhakîm es-Siyâlkûtî’nin yaptığı haşi­yeye Gelenbevî’nin bir ta’likatının bulun­duğu kaydedilmektedir.

3- Risale iî tah­kiki mezâhibi ehli’s-sünne iî cuşâti’l-mü’minîn. Gelenbevî bu risalede amel-iman münasebetini ve büyük günah iş­leyen müminler hakkında Ehl-i sünnet âlimlerinin görüşlerini incelemekte, bu arada Mu’tezile’nin fikirlerini de tenkit etmektedir. Eserin Süleymaniye Kütüp-hanesi’nde farklı adlarla kayıtlı bazı nüs­haları bulunmaktadır.

4- Risale tete’allak bi-kavlihî Tecâ-îâ: Ve lev calima’llâhü fîhim hayran le – esme’ahüm. Bu risalede, Hz. Peygamber’in tebliğini işitip de ona gere­ken Önemi vermeyen kimselerle ilgili yu­karıdaki âyette yer alan kıyasın mantıkî değerlendirilmesi yapıl­maktadır.

5- Risale iî tahkiki vahdeti!-vü-cûd. Vahdet-i vücûd anlayışını kelâmcıların ve filozofların bakışları açısından tenkide tâbi tutan eserin İstanbul Üni­versitesi ve Sü­leymaniye kütüphane­lerinde nüshaları bulunmaktadır.

6- Ri­sale ii’t-tekaüdüm. Kıdem’in çeşitli an­lamlarının ele alındığı küçük bir risaledir.

7- Risale tete’allak bi  Kıdemi’l-‘âlem ve hudûşih. Resâ’ilü’l-imtihan içinde kırk dokuzuncu eser olarak yayımlanmıştır.

8- Risale tebhaşü ‘an mâhiyyâti’1-müm-kinât ve’l-mümtenicât. Süleymaniye Kü-tüphanesi’nde nüshası bulunan risale Resâ’ilü’l-imtihan içinde elli dördüncü sırada neşredilmiş­tir.

9- Risale İî ‘ilmi’l-kadîm ve tecal-lukıh. Süleymaniye Kütüphanesinde yaz­ma bir nüshası bulunan risale Resâ’ilü’l-imtihan içinde elli ikinci eser olarak yayımlanmıştır.

10- Risale îî ‘iîmi’lîâhi Te’âlâ bi’l-macdûmât ‘alâ mezhebi’! – mütekellimîn. Müellifin bir önceki ri­salesini tamamlar mahiyette olup Re-sâ’ilü’l-imtihan içinde elli üçüncü sı­rada neşredilmiştir.

11- Risale fi’l-vü-cûdi’z-zihnî. Gelenbevî bu eserinde bir nesnenin zihindeki kavramı ile dış dün­yadaki varlığı arasındaki münasebeti in­celemektedir. Resâ’ilü’l-imtihan içinde kırk altıncı eser olarak yayımlanmıştır.

D- Matematik, Astronomi ve Üm-i Mlkât

1- Hisâbü’l-küsur [Küsûr-ı hisâb). Kla­sik İslâm cebirinin Osmanlı dünyasında­ki son temsilcisi olan Gelenbevî’nin, “me-sâil-i sitte” İle klasik geleneğe bağlı ce­bir bilgilerini ele aldığı bu Türkçe cebir kitabı hakkında en ayrıntılı tanıtım Sa­lih Zeki tarafından yapılmıştır. Eserin Beyazıt Devlet, Süleymaniye ve Millet kütüp­hanelerinde nüshaları bulunmaktadır.

2- Risâle-i Adlâ-i Mûsellesât Bir üçge­nin elemanlarının, özellikle açı ve kenar­ları arasındaki bağıntıların trigonomet­rik esaslara göre incelendiği üç bölüm­den oluşan bir geometri kitabıdır.

3- Şerh-i Cedâvili’î-ensâb. Daha çok Logaritma Şerhi adıyla bilinen bu eser iki bölümden meydana gelmek­tedir. Birinci bölümün mukaddimesinde sayı sistemleri ve bunların özellikleri üze­rinde durulmakta, daha sonraki fasıl­larda cedvel-i ensâb, nisbet-i ceybiyye ve nisbet-i zılliyye cetvellerinin nasıl oluş­tuğu, bunlann dayandıktan esaslar açık­lanmaktadır. İkinci bölümde ise söz ko­nusu cetvellerin kullanılışı ve bunlarla yapılan çeşitli matematik işlemleri hak­kında bilgi verilmektedir. Eserin Süley­maniye ve Beyazıt Devlet kütüp­hanelerinde yazma nüshaları vardır.

4- Usûl-i Cedâvil-i Ensâb-ı Sittînî. Astro­nomi hesaplarında kullanılmak üzere dü­zenlenen altmışlı logaritma cetvelleriyle ilgili küçük bir risale olup Salih Zeki ta­rafından tanıtılmıştır.

5- Risale çaîâ nıbci’i-mukantarât Astronomiye dair olan bu eser Kitâbü’l-Merâşıd,  Risâîetü’1 – ceyyib  ve’l – mu-kantara, ‘Amel bi’r-rub’i’1-müceyyeb gibi adlarla anılmaktadır. İslâm matema­tik tarihi açısından büyük önem taşıyan kitap rubu’ (murabba) tahtasının nasıl kullanılacağını, bundan faydalanarak namaz ve diğer ibadet vakitlerinin ne şe­kilde belirleneceğini açıklamaktadır. Ese­rin Süleymaniye, Köprülü ve İstanbul Üniversitesi kütüphanelerinde nüs­haları bulunmaktadır.

6- Risale îî sütû-hi’1-mûnharifât. Mekanik saatlerin he­nüz yaygınlık kazanmadığı dönemlerde, vakti güneşin hareketlerine göre tayin etmek üzere hazırlanmış olan güneş sa-atlerindeki yükseklik mili hesaplamaları­na ait küçük bir risaledir. Salih Zeki. Ge-lenbevî’nin aynı konuyla ilgili Risale îî resnü’l-mizveîe ve’1-münharife adlı bir başka risalesinden de söz etmektedir.

7- Dekö’iku’l-beyân îî kıbleti’l’büldân. Risâletü’î-kıble olarak da bilinen eser, çeşitli yerleşim alanların­da kıblenin belirlenmesi için gereken göz­lem ve trigonometrik hesaplann nasıl yapılacağını inceleyen önemli bir risaledir.

1189 (1775) yılında tamamlanan eser, Osmanlı maarif nazırlarından. Gelenbe-vî’nin torunu fizikçi Said Bey’in delaletiyle yayım­lanmıştır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski