Giray. XV. yüzyıl başından 1783″e kadar Kırım’da hüküm süren hanedan.
Giray sülâlesi. Cengiz Han’ın oğullarından Cuci Han’ın küçük oğlu Togay Timur’a bağlanmaktadır. Togay Timur’un oğullarının Kırım’la ilgisi, Öreng Timur’un Altın Orda hükümdarı Mengü Timur’dan (1266-1280) Kırım ve Kefe’yi yurtluk olarak almasıyla başlar. 1359’da Altın Or-da’da hanlık için başlayan mücadelelere katılan Togay Timur’un oğulları Kün-çek-oğlan’dan sonra üç kola ayrıldı. Bunlardan Taş Timur oğulları Kırım’da devamlı bir hanlık kurdular. Bu hanlık. Altın Orda’nın merkezi Uluğ Yurt’ta yönetimi ellerinde bulunduran hanlardan bağımsızdı. Dolayısıyla Giraylar Taş Timur oğullarının soyundan gelmektedir. 1393-1394’te kendi adına para bastıran Taş Timur, 1394-1395’te bir tarafında Tok-tamış Han’ın adı, diğer tarafında kendi adı bulunan paralar da kestirdiği gibi Ediğe Mirza’ya karşı mücadele etmiş ve ardından da Timur’a sığınmıştı (1404). 1419’da Ediğe Mirza’nın ölümü üzerine Taş Timur’un oğlu Gıyâseddin Kırım’ın kontrolünü ele geçiremeyince Litvanya Dukası Vitold’un yanına gitti. Öte yandan kardeşi Devlet Berdi’nin Kırım’da yönetimi ele geçirdiği ve 1427’de Mısır Sultanı Barsbay’a bir elçi gönderdiği bilinmektedir. Bundan sonra hanedanın çabalan Kırım yarımadasının kontrolüne yönelik olmuş ve fırsat düştüğünde Saray’ın ve bütün Altın Orda Hanlığı’nın ele geçirilmesine çalışılmıştır.
Kırım yerli rivayetlerine göre Gıyâseddin, Altın Orda gelenekleri gereğince Kerey kabilesine bağlı atalığı tarafından büyütülmüş ve ona hürmeten ilk oğluna Hacı Kerey / Giray adını vermiştir. Kırım hanlarına verilen Kerey / Giray lakabı bu kabileden gelmektedir.
Nemeth Gyula’ya göre giray kelimesi Türkçe ker (en kudretli mahlûk, dev) ve küçültme eki + eyden müteşekkildir. Bunun muhtelif şekilleri olan kerey, kirey, kiray ve giray kelimelerine kabile ve boy adı olarak Kazak, Türkmen, Başkırt, Bu-ret ve Moğollar’da rastlanmaktadır. Çoğulu İse kereittir. Cengiz Han güçlü Ke-reit yöneticisi Ong Han’ı yenince Kereit-ler’in bazıları batıya kaçmış ve geride kalanlar da Moğol kabileleri arasında dağılmıştır. Böylece gerek Moğollar’dan kaçarak gerekse Moğollar arasında kalarak Kırım’a kadar uzanan geniş bir bölgeye yayılmışlardır. Yakın zamanlara kadar Uvak-Kirey’in Taraklı kolu İrtiş ovası, Sarısu ve Çu Kazakları arasında göçebe hayatı yaşamaktaydı. Kırım hanlarının tamgasma “tarak tanığa” denmektedir. Bu damga Altın Orda hanlarının damgasına benzer. Tarak tamga Mengü Gi-ray’ın paralannda ve 1475 tarihli bir yazısında görülür. Uluğ Muhammed’in 1428 tarihli bir yarlığında aynı damgaya rastlanır.
Kerey, Altın Orda Hanlığı’nın dayandığı dört büyük kabileden biridir. Don’un doğusunda ve Kuzey Kafkasya’da yaşayan Kereyler Hacı Giray’ı desteklemişlerdir. Giray lakabını ilk defa Hacı Giray kullanmış ve daha sonra oğullarından sadece Mengü bu lakabı almıştır. Bundan sonra bütün Kırım hanları Mengli Giray soyundan geldiği gibi hepsi de Giray lakabını tevarüs etmiş ve bu lakap han soyuna mensup bütün prensler tarafından benimsenmiştir. Giray lakabının han ailesinden kız alıp veren Şirin beylerinin bazılarınca da kullanıldığı belirtilmelidir.
Kınm Hanlığı’nın kurucusu sayılan Hacı Giray otoriteyi sağladıktan sonra Litvanya, Moskova ve Osmanlı Devleti ile ittifak münasebetleri kurarak hanlığı güçlendirdi. Fâtih Sultan Mehmed’le başlayan (1454) iyi münasebetler. Hacı Gi-ray’ın 1466’da ölümünden sonra oğullan arasında baş gösteren iç mücadeleler sırasında bir himaye şekline dönüşmekte gecikmedi. Ancak Osmanlı himayesinin tedricen geliştiği görülmektedir. Rakip kardeşleri birbirine düşürme siyaseti güden Kefe Cenevizlileri’ne karşı Kırım kabile beyleri 1475’te Osmanlılar’ı davet ettiler. Kefe’nin ele geçirilmesinden sonra hanlık üzerinde Osmanlı himayesinin kurulması büyük ölçüde Şi-rinler’in beyi Eminek Mirza sayesinde olmuştur. Cenevizliler tarafından hapse atılan Mengli Giray, Osmanlılar’ın Kefe’yi alışından sonra (1475) hapishaneden çıkanldı ve onlar tarafından Kırım Hanlığı tahtına oturtuldu. Çok geçmeden Osmanlılarla ittifak antlaşması imzalayan Mengli Giray onlara sadakatle bağlı kalacağını ifade etti. 1476 yazında padişahın İsteğiyle Eminek Mirza kumandasında bir Kınm birliği Boğdan’a karşı Osmanlılarla iş birliği yaptı. Bu arada Altın Orda Hanı Seyyid Ahmed Han’ın Kırım’ı istilâsı, Mengli Giray’ın yenilerek kaçması ve Nur Devletin Kırım idaresini üstlenmesinin ardından Eminek’in müracaatı ile Osmanlı payitahtında bulunan Mengli Giray’ın hanlığa yeniden getirilmesi Osmanlı nüfuzunu ve himayesini arttırdı. Fakat Mengli Giray’ın Ölümünden (1514) sonra bağımsızlık taraf-tarlan Mehmed Giray’ı başa geçirdiler. Böylece Mehmed Giray babası Mengli Giray’a, I. Gazi Giray da veliaht (kalgay) sıfatı İle Mehmed Giray’a halef oldular. Bağımsızlık taraftarları Osmanlı nüfuzunu kırmak için zaman zaman güç mücadelesine girdilerse de 1534ten sonra Osmanlı metbûluğu gerçek biçimde yerleşti. Osmanlılar’ın tayin ettiği hanlar Saadet Giray (1524-1532) ve ardından Sâ-hib Giray’a (1532-1551) karşı I. İslâm Gi-ray’ın liderliğinde muhalifler 1534’e kadar mücadeleyi sürdürdüler. Sâhib Giray 1532’de İstanbul’dan Kırım’a gönderilirken yanında altmış topçu, 300 cebeci, 1000 sekban ile kırk müteferrika, otuz çavuş ve altmış timar ve zeamet erbabından meydana gelen bir kuvvet vardı. Kabile aristokrasisine karşı hanların kuvvet ve hâkimiyetini sağlayan bu askerlerin maaşları için her yıl İstanbul’dan Kınm’a “sekbûn akçesi” adı altında para gönderilmesi 1532’de başladı. Buna karşılık Kırım hanları savaşlarda Osmanlılar’a destek verdiler. 1538’de Sâhib Giray’ın Kanunî Sultan Süleyman’ın Boğdan seferine katıldığı bilinmektedir. Bundan sonra da Kınmlılar Macaristan’a yönelik seferlere sık sık çağrıldılar. Diğer taraftan XVI. yüzyılda Ruslar’ın yayılma eğilimleri Kırımlılar’ı Osmanlılar’a daha da yaklaştırdı. Başlangıçta Giraylar Altın Orda hanlarına karşı Moskova büyük dukaları ile ittifak halindeydiler. Fakat 1520’den sonra Kınm hanlan Altın Orda hanlannın meşru vârisleri sıfatıyla Kazan ve Astarhan’ı ele geçirmek isteyince Mos-Kova ile anlaşmazlığa düştüler. Uzun bir mücadele döneminden sonra 1552’de Kazan ve 1554’te Astarhan Moskova’nın eline geçti. Bu gelişmeler ve Moskova’nın Kuzey Kafkaslar’a doğru yayılmacı politikası, Kırım hanlarının Osmanlı sultanlarına giderek yaklaşmasına sebep oldu. Altın Orda’nın sahip olduğu toprakların tamamını ele geçirmekten vazgeçip Karadeniz üzerinde Osmanlı nüfuzunun arttırılmasına çalışan Giraylar sadece kuzeyde değil bütün savaş sahalarında Osmanlılarla sıkı iş birliği yapıyorlardı. Fakat bu çizgide olmayan hanlar da vardı. Meselâ Semiz Mehmed Giray Han ve oğlu Saadet Giray Han İran seferlerine katılmak istemeyip Osman-lılar’a isyan etmişlerdi. Ancak bu isyan İstanbul tarafından bastırılmış ve ardından Osmanlı nüfuzu daha da arttırılma-ya çalışılmıştı. İstanbul’dan gönderilen 11. İslâm Giray’ın (1584-1588) ilk defa hutbede padişahın adını başta okutması Osmanlı nüfuzunun derecesini ortaya koymaktadır. Bununla beraber Giraylar sikkelerde kendi adlarını muhafaza ettiler. Kırım hanları Osmanlı Devleti’nce sikke ve hutbe sahibi bir İslâm hanedanı sayılıyordu; fakat fiilen sultan tarafından azil ve tayin edilen ve onun emriyle sefere gitmek mecburiyetinde olan tâbi beylerden farksızdılar. Osmanlılar nazarında Giray hanları, kuzey ülkeleriyle olan münasebetlerde bir nevi siyasî aracı olarak da itibar görüyordu. Kuzey ülkelerinden Polonya ve Rusya elçileri önce Kırım hanının sarayına uğrar, daha sonra İstanbul’a gelirlerdi.
Kırım’ın başşehri, Hacı Giray’ın 857 (1453) tarihli yarlığında “Orda-i muazzam Kırkyir’de saray” olarak zikredilmektedir. Hacı Giray’a ait 1441 tarihli para Beldetikırım’da, 1443 tarihli olanı ise Kırkyir’de basılmıştı. Mengli Giray zamanında hanların sarayı Kırkyir’den şimdi Bahçesaray (Simfero-pol) olarak bilinen vadiye taşındı. Yarlıkta I. Hacı Giray Taman, Kıpçak ve Kabar-tay’ın hâkimiyeti altında olduğunu özellikle belirtmiştir. Yarlıklarında Giray hanları kendilerini “uluğ orda ve uluğ yurt-nun ve Deşt-i Kıpçak’nın ve taht-ı Kırım’-nın… Çerkes’nin ve Tat bile Tavğaç’nın uluğ padişahı ve hem uluğ hanı” şeklinde tarif etmekteydiler. Deştikıpçak ve Çerkezistan’ı elde etme gayretlerinde Kırım hanları özellikle I. Sâhib Giray döneminde kısmen başarılı olmuştu. “Serasker sultan” unvanıyla Giray sultanlara Osmanlılar tarafından Kuban, Bucak ve Yedisan’ın idaresi de bırakılmıştı. Kendilerinden önceki Altın Orda hanları gibi Kırım hanları da Rusya ve Polonya’dan para ve kürkten ibaret yıllık belirli bir vergi alıyorlardı. Bunun dışında 1484’ten itibaren Kırım’ın güney kıyıları üzerinde hâkimiyet iddiasında bulundukları için Osmanlılar Kefe gümrüğü gelirlerinden hanlara yıllık 1,5 milyon akçelik sâlyâne tahsis etmişlerdi. I. Mehmed Giray ve ardından gelen bazı Kırım hanları güneydeki limanları doğrudan kontrol etmeye de çalıştılar.
Giray hanedanının Osmanlı hâkimiyetini açıkça tanıması Mengli Giray’ın Temmuz 1475 tarihli mektubuyla gerçekleşmiştir. Mengli Giray’dan itibaren hanlar veliaht makamında bir kalgay ve 1584′-ten bu yana da ikinci veliaht makamında bir nûreddin tayin etmekteydiler. Kânûn-ı Cengizî’ye (töre, yasa) göre kalgay-lığa hanın kardeşi getirilirdi. Taht boş kalınca kalgay hanlığa, nûreddin de kalgaylığa geçerdi. Bu geleneğe aykırı olarak bazı hanların oğullarını kalgaylığa getirme çabalan direnişe, hatta bazan isyana yol açmıştır. Kırım kabile aristokrasisinin İstanbul’a danışmadan töreye göre kalgayları han ilân ettiği de olmuştur. I. Gazi Giray ve Toktamış Giray bu şekilde beylerin tasdikiyle han ilân edilmişlerdi. Bunlar sultan tarafından tanınmadığı için kanlı mücadeleler meydana gelmiştir. Bu sebeple kargaşadan kaçınmak için İstanbul’un umumiyetle kalgayların ve nûreddinlerin haklarını göz önünde bulundurduğu anlaşılmaktadır. Nitekim kırk handan yirmi dördü kal-gaylıktan ve beşi nûreddinlikten han olmuştur.
Kanunî Sultan Süleyman devrinde Saadet Giray’dan itibaren hanın kardeşlerinden birinin rehine olarak İstanbul’a gönderilmesi âdet haline gelmişti. Bu uygulama hanların itaat ve bağlılığını sağlamak için alınmış bir tedbirdi. Bu rehinelerden II. İslâm Giray ve I. Bahadır Giray Kırım’a han olarak yollanmıştı. Seçilen han sultanın huzuruna çıkarılır ve onun elinden hanlık menşurunu alırdı. Ardından kendisine hanlık teşrifatı (sancak, kılıç, mücevher sorguçlu kalpak ve samur kürk) verilir ve merasimle Kırım’a gönderilirdi. Sefere çağrılırken hana bir kapıcı başının götürdüğü hatt-ı hümâyun ile birlikte “çizme-bahâ” adı altında 40.000 altın gönderilir, han bu parayı kapı kuluna ve mirzalarına dağıtırdı. Seferde “teş-rif-i kudüm” ve diğer adlarla hana ve askerlerine başka paralar da verilmekteydi. Kırımlılar’ın askerî yardım karşılığında bazı siyasî isteklerde bulundukları da olurdu. Hanların azil, hapis ve sürgün cezalarından başka nâdir olmakla beraber idam cezasına çarptırıldıkları da görülmektedir. Meselâ IV. Murad, İnayet Giray Han’ı idam ettirmişti (1637), Han tayin edileceği zaman Babıâli genellikle Kırım kabile aristokrasisi reisi Şirin Bey’le anlaşırdı. Han tahta geçince rehine ve ailenin tehlikede olan diğer üyeleri Rumeli’de İslimye, Yanbolu, Tekirdağ ve Çatalca gibi yerlerde çiftliklere yerleştirilir ve kendilerine sâlyâne, has ve zeamet tahsis edilirdi. Kırım’da II. Gazi Girayın Feth Giray ve dokuz oğlunu öl-dürtmesi bu tedbirin önemini açıkça göstermektedir.
Giraylar’ın Çoban Giraylar kolu XVI. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmıştır, Feth Giray, II. Gazi Giray’ın kalgayı İken bir akında esir aldığı Leh boyarlarından birinin kızını fidye karşılığı memleketine geri göndermişti. Fakat bu kız, kararlaştırılan paranın bir kısmı gönderilmediğinden refakatindeki kapı ağalarından Hacı Ahmed ile Buğdan’da Yaş şehrinde bir müddet daha kaldı. Ardından yolda bir çocuk dünyaya getirdi. Feth Giray bu çocuğun kendisinden olmadığı düşüncesiyle öldürülmesine karar verdi. Fakat Hacı Ahmed onu Boğdan’da gizledi. Burada çobanlık yapan çocuk Feth Giray’ın 1596’da katledilmesi üzerine Akmescid’e döndü. III. Mehmed Giray ve Şahin Giray Kırım’a gelince bütün Giraylar katliama uğramaktan korktukları için İstanbul’a kaçtılar. 0 zaman nüreddinlik İçin kimse bulunmadığından Feth Giray’ın oğlu olduğu iddia edilen bu çobana Devlet Giray adı verilerek nû-reddin tayin edildi. Onun iki oğlu da Feth Giray ve Âdil Giray adlarını aldılar. Böylece Giraylar ailesi içinde Çoban Giraylar ortaya çıktı. Çoban Giraylar’dan han olan yalnız Âdil Giray’dır (1665-1670). Asıl Giraylar bunları kesinlikle kendi soylarından saymamışlar ve önemli bir göreve gelmelerini engellemişlerdir.
Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması”nın üçüncü maddesinde taraflar Giray hanedanının bağımsızlığını tanıdı(8 Cemâziyelevvel 1188/17 Temmuz 1774); fakat 20 Şaban 1197’de(21 Temmuz 1783) Ruslar Kırım’ı işgal ve ilhak ettiler. Osmanlılar 1785’te Giray sülâlesinden birini Bucak ve Tombasar’daki Tatar boylan üzerine serasker tayin ederek onları tekrar siyaset sahnesine çekmeyi düşündülerse de bu düşünce ancak 1787’de Ruslar ile savaş yeniden başlayınca uygulanabildi. Şehbaz Giray, Kuban hanı adıyla Kuban nehri etrafındaki Türk kabilelerinin başına han tayin edildi(Ağustos 1787). Şehbaz Giray Bucak Türkleri başında Buğdan’daki harekâta katıldı. Bir müddet sonra aynı göreve Baht Giray tayin edildi( Şubat 1789). Savaş süresince han sıfatını taşımış ve Buğdan’daki çatışmalara katilmiş olan Baht Giray Yaş Antlaşmasfndan sonra İstanbul’a getirilmiş ve Osmanlı hükümeti bu tarihten itibaren (1792) hanlığı ihya fikrinden tamamen vazgeçmiştir.
TDV İslâm Ansiklopedisi