Goygoycular/Gogoycu Nedir, Ne Demek, Tarihçesi, Hakkında Bilgi

Goygoycular. Eskiden muharrem ayının ilk günlerinde gruplar halinde dolaşarak dilenenler için kullanılan bir tabir.               

Eski İstanbul hayatında, Şehzadebaşı’nda Tabhâne (Tavhane) denilen vakıf binada oturan ve çoğunluğu Anadolu’­dan gelmiş kör. topal ve sakatlardan meydana gelen topluluk, muharrem ayı­nın girmesiyle birlikte önlerine gözleri gören bir rehber alarak şehir sokakları­na dağılırlardı. Birbirlerinin birer adım arkasında ve öndekinin sol omuzuna ve­ya değneğine tutunarak altışar kişilik gruplar halinde dolaşan goygoycular, mahalle halkı tarafından yiyecek ihti­yaçlarını karşılamak ve helva, aşure vb. yapmak üzere verilen erzakı, omuzla­rında taşıdıkları ortasından bölünmüş iki taraflı ve iki ağızlı torbalara koyar­lardı. Bu erzaklar torbaların gözlerine şu şekilde yerleştirilirdi: İlk iki göze yağ. üçüncü ve dördüncü gözlere pirinç, bul­gur; beşinci ve altıncı gözlere un. irmik; yedinci ve sekizinci gözlere şeker, sa­bun; dokuzuncu ve onuncu gözlere fa­sulye, mercimek; son iki göze de tarha­na, çay ve kahve konurdu. Goygoycular ayrıca sadaka olarak para da alırlardı; hatta içlerinden bazılarının fazla erzakı pazarlarda sattığı da görülürdü. Bunlar başlarındaki külahlarına ince beyaz ye­meni sarar, sırtlarına ince beyaz cübbe, ayaklarına sarı papuç giyerek ellerine aldıkları uzun bir asâ ile gezerlerdi.

Goygoycular sokak sokak dolaşırken Hz. Peygamber’in torunlan Hasan ve Hü­seyin’in Kerbelâ’da şehid edilmeleri ha­disesini konu alan mersiye, kaside ve ilâhiler okurlar ve okudukları eserlerin her mısramın veya her kıtasının sonun­da topluca “hey kaygulu canım” sözünü nakarat halinde tekrar ederlerdi. Zaman­la “yâ hoy goy goy canım” şeklini alan ve hususi bir ahenkle terennüm edilen bu ifade sebebiyle halkın bu kişilere “goygoycu” adını verdiği söylenmekte­dir. “Yâ hoy goy goy canım” ifadesinin “el-hayyü’l-kayyûm”dan bozularak or­taya çıktığını ileri sürenler de vardır.

“Hoygoycular” da denilen bu topluluk bir sokağın başına gelince halka olup durur, başlarındaki rehber “Allah Allah, bir Allah, kadîm Allah, şühedâ-i Kerbelâ. İmam Hasan ve Hüseyin aşkına, ce-mî-i enbiyâ ve evliya keremine, cümle mertler (cömertler) demine, gelip geçmiş müminlerin ervahına hû diyelim hû” şek­linde bir gülbank çeker, diğerleri de bir ağızdan “hû” diyerek karşılık verirlerdi. Gülbangın okunması sırasında evin ka­pısı açılıp da para yahut aşure harcı uza­tıldığında artık okumaya devam edilme­yerek duaya geçilirdi.

“Kerbelâ’nın yazıları şehîd olmuş ga­zileri / Fatma Ana kuzuları Hasan Hüse­yin’dir // Kerbelâ’nın tâ içinde nûr bal­kır siyah saçında / Yatır al kanlar için­de Hasan ile Hüseyin’dir” mersiyesi ve güftesi Şeyhoğlu’na ait, “Hasan ile Hüseyn’e olan işlere / Gökte melek yerde her can ağladı / Görün görün yezîdlerin halini / Bağladılar hep suların yolunu / Soldurdular Fatma Ana gülünü / Yâ hoy goy goy canım!” Manisiyle Yûnus Emre’-nin meşhur, “Dolap niçin inilersin” na­karatlı, “Beni bir dağda buldular / Ko­lum kanadım kırdılar / Dolaba lâyık gör­düler / Anın için inilerim” ilâhisi goygoy­cuların sıkça okudukları eserlerdendir.

Goygoycular topladıkları erzakla pişirt­tikleri aşureyi hem kendileri yer hem de başkalarına dağıtırlardı. Sekiz on gün devam eden bu tür dilenciliğin sadece İstanbul’a mahsus bir âdet olduğu söy­lenmektedir. Goygoycuların hangi tarih­ten itibaren İstanbul sokaklarında gö­rülmeye başlandığı bilinmemekte, an­cak II. Mahmud’un Yeniçeri Ocağı’nı kal­dırmasından (1826) sonra ortaya çıktık­ları sanılmaktadır. 1909’da II. Meşrutiyet’in ilân edilmesiyle dilenmeleri yasak­lanmıştır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski