Gunne. Kur’ân-ı Kerîm tilâveti sırasında genizden çıkarılan belirgin ve melodik ses.
Sözlükte “genizden konuşmak, inlemek” anlamına gelen gann (gunne) kökünden isim olup kıraat ve tecvid ilimlerinde “genizden gelen ses” olarak tarif edilir. Gunne mîm ve nûn harflerine tâbi bir sıfattır ve Özellikle Kur’ân-ı Kerîm’in tilâveti sırasında meydana gelen ihfâ’, idgam. iklâb ve izhar hallerinde nazal (burunsu) bir inleme olarak duyulur. Ayrıca neşîde ve şarkı okunması (tegannî) sırasında duyulan melodik inlemeler de bu terimle ifade edilebilir.
Nûn ihfâ harflerinden ve mîm de bâ harfinden Önce sakin olarak bulunduklarında “nûn”un mahreci tamamen, “mîm”in mahreci ise kısmen terkedilerek gunne ile yetinilir. Bu durumda gunne “nûn”un sıfatını değil doğrudan kendisini teşkil eder; yani bu durumda “n” sesi sadece bir nazal inlemeden ibarettir. İhfâ harfleriyle okunduğunda (^o! gibi) “nûn”a “nûn-i muhfât” (mahreci gizlenmiş nûn} veya “nûn-i hafiyye” (gizli nûn), bâ ile okunurken mahrecinden kısmen ayrılan “mîm”e “mîm-i muhfât”, bu uygulamaya da “ihfâ-i şefe-vT (dudak ihfâsı) denir. “Nûn”un gunnesi “mîmlnkinden, ayrıca sakin harfin gunnesi harekelininkinden, ihfâda olan harfin gunnesi İzhardakinden ve id-gamlinmki de ihfâlı olandan daha kuvvetlidir (Saçaklızâde, “Şıfâtü’l-hurûf” babı).
Gunne, medler gibi Kur’ân-ı Kerîm tilâvetinde vazgeçilmez bir ahenk unsurudur. Kur’an’daki ahengin en önemli etkenini oluşturan fasılaların yandan fazlasını, terennüme imkân veren, ses zenginliğine sahip gunneli harfler meydana getirir. Aynı zamanda hurûf-ı mukattaadan olan nûn ile başlayan Kalem süresindeki elli iki âyetin tamamı gunneli fasılalarla sona ermekte ve bunların kırk ikisini nûn oluşturarak baştaki nûn ile tam bir ahenk tablosu sergilenmektedir; ayrıca sûrenin altmış dört yerinde de gunne gerektiren durum (ihfâ, izhar idgam, iklâb) söz konusudur.
Türkçe’de genellikle seslenme halinde (nida, vokativ) vurgulu telaffuz edilen kapalı hece sonlarındaki belirgin “m” ve “n” seslerine gunne denilebilir (Canım benim! Kana kan, cana can! gibi). Ahmed Hâşim’in, “Akşam, yine akşam, yine akşam / Göllerde bu dem bir kamış olsam” beytinde duyulan ahenk ise bu fonetik özelliğin Türk şiirindeki güzel bir yansıması olarak kabul edilebilir.
TDV İslâm Ansiklopedisi