Ha (ﺡ) Arap alfabesinin altıncı harfi.
Ebced sisteminde ve Arap yazısını etkileyen Sâmi alfabelerde sekizinci harf olduğu için sayı değeri sekizdir. Diğer Sâmi alfabelerde net adını taşır ve bu kelime bütün Sâmf dillerde “duvar” anlamına gelir (Ar. hâ’it). Ancak isim Arap alfabesinde değişikliğe uğrayarak ve anlamını yitirerek sadece harfin sesini ifade eden “hâ” şeklini almıştır. Transkripsiyon sisteminde “h” ile gösterilir. Noktasız olmasıyla “cim” ve “hâ”dan (h) ayrılır ve bundan dolayı “hâ-i mühmele” (noktasız hâ) adıyla da bilinir. Kur’ân-ı Kerim’de bazı duraklarda görülen cvakf-ı hasen işaretidir. Mektup ve belgelere atılan tarihlerdeki t ise “cemâziyelevvelin Kısaltması olduğundan aslı “cfm”-dir. Ancak seri numaralarında noktalar kullanılmadığı için e olarak yazılır.
Gırtlak harflerinden (hurûfü’l-halk. hurûfü’l-hancere, pharyngal) olan ve ayn ile aynı mahreci paylaşan hâ. boğazın ikinci mahreç bölgesini teşkil eden yutaktan (evsatü’1-halk, bül’um. pharynx) çıkar. Ancak bu iki sesten hangisinin ağza daha yakın yerden çıktığı hususunda dil ve kıraat âlimleri ihtilâf etmişlerdir. Halil b. Ahmed, Radf el-Esterâbâdi, Mehdevf ve Mekki b. Ebû Tâlib’e göre hâ: Sîbeveyhi, Zemahşen ve Ebü’l-Bekâ İbn Yafş’e göre ayn ağza daha yakındır. İbn Sinâ’ya göre hâ. ayınla aynı mahreç sahasını paylaşmakla birlikte mahrecin heyeti, havanın hapsedilme yeri ve kuvveti ile çıkış istikameti bakımından ondan ayrılır. Çünkü “hâ”nın telaffuzunda iki alt kıkırdak arasındaki delik, havanın çıkışı esnasında daha dar ve öne doğru daha fazla eğilim halinde bulunur. Böylece hava öne (dışa) doğru yönelerek rutubeti depretip dağıtmak suretiyle nağmeyle karışık zayıf, fakat keskin ve pürüzsüz bir ses hâsıl eder. Buna göre “hâ’Yıın öksürme ve boğaz temizleme havasının, “ayrfın ise öğürme havasının çıktığı yerde meydana geldiği söylenebilir; bu durumda “hâ”nın mahreci, ağza aynınkinden daha yakın demektir. Yine İbn Sfnâ’ya göre “hâ”nın telaffuzunda, havanın yaş ve yayvan bir geçitten çıkıp katı bir cisim üzerine yayılarak sürtünmek suretiyle geçerken çıkardığı sese denk bir ses işitilir. Bu sürtünme cismi “ayın”-da daha dar ve daha yayvandır; bundan dolayı “ayın”da havanın çıkışı şiddetli iken “hâ”da hafiftir. Bununla birlikte dilin mahreç sahasından uzakta bulunması sebebiyle “hâ”nın kesintisiz çıkan ses ve nefes akışı yine boğaz seslerinden olan “hâ”nınkinden (a) daha kuvvetli ve serttir; ayrıca hâ tam sızıcı-sürtünücü (fricativ) bir ses olması özelliği ile de bu ikincisinden ayrılır.
Batılı dilciler hâ sesini, yutağın iyice büzülen cidarlarına havanın titreşimsiz bir şekilde sürtünmesi ve bu esnada gırtlağın yukarı doğru kalkması sonucu meydana gelen derin bir gırtlak sesi (un-voiced pharyngal spirant) şeklinde tanımlamakta ve ayın sesinin sadasız hali olduğunu söylemektedirler. Dil ve kıraat âlimlerine göre “hâ”nın iki belirleyici sıfatı “rihve” ile (rehavet) “hems”tir. Buna göre hâ, sesle birlikte nefes akışına imkân verecek şekilde mahrecine yüklenme olmadan yumuşak ve sadasız bir şekilde çıkarılmalıdır. Bu esnada dil kökünün sırtı üst damağa yükselmediğinden (îstifâl ve infitâh sıfatları) ince bir ses (terkik sıfatı) hâsıl olur. Bununla birlikte bazı kıraat âlimleri onu istilâ (di! kökünün üst damağa yükselmesiyle kalın bir ses veren) sıfatını haiz harflerden saymışlardır. Bunun sebebi ayın île “hâ”nın, imâleye engel teşkil etme bakımından istilâ harfleriyle ortak özelliği bulunduğu için onlara dahil edilmiş olmasıdır. Çünkü, bunların da içinde bulunduğu, boğaz harflerine uygun düşen hareke fethadır; imâle İse kesreye meylettiğinden fethaya terstir. Aynı şekilde Küfe dil okuluna mensup âlimler de hâ ile “ayn”ı kalın harf saymışlardır.
Boğaz harfleri içinde mahreç bakımından “ayn”a en yakın ses olması sebebiyle hâ, başta Akkadca, Ârâmîce ve İbrânice olmak üzere bütün Sâmi dillerde ve Arapça’nın çeşitli lehçelerinde sükûn halinde ayın gibi telaffuz edilmesi yanında kolaylıkla “ayrTa dönüşür. Buna karşılık Arapça’nın bazı lehçelerinde ayın sesi sadalı halini yitirerek “hâ”ya dönüşmüştür; meselâ Mısır lehçesinde “erbacat aşer” yerine “erbahat aşer” denilmesi gibi. Hüzeyl lehçesinde bütün ayinlar hâ sesiyle telaffuz edildiğinden bu tür dönüşmeler çok daha yaygındı; buna “fahfahatü Hüzeyl” adı verilir. Maltızca’da ise kelime sonlarında aynı değişiklik görülür; bu durum, Türkçe’de de Arapça kökenli kelimeler açısından söz konusudur (meselâ tama’/tamah, tâli/ talih, meta’ / matah). Fakat bu dönüşümde telaffuz edilen ses h değil “h”dir; çünkü Türkçe’de (ve Farsça’da) h sesi yoktur. Türkçe’de hâ harfine sadece Arapça’dan alman kelimelerin Arap harflerle yazılışlarında rastlanır: ancak bunlarda da telaffuz h sesiyledir (Hasan, Hüseyin = Hasan, Hüseyin gibi], Türkiye Türkçesi’nin halk ağızlarında ise, kalın ünlüler arasında yer alan “ha”lann ha şeklinde söylendiği görülür.
Arapça’da hâ, başta boğaz harfleri olmak üzere çeşitli harflerle dönüşüme uğrayarak birçok benzer kelime meydana getirmiştir; meselâ hâ/hâ : nefeha = ne-feha. hanzâ = hanzâ; hâ/hâ: medeha = medehe, sahile = sahile, habeşe = hebeşe; hâ/cfm : harşâ’ = cerşâ’ ehamme = ecemm, tefeşşeha = tefeşşece; hâ/gayn : hazrame = gaz-rame: vehar = vega: leteha = letega; hâ/kâf: ha-rafe = karafe My =, safh = safk: hâ/kâf : sefeha = sefeke (O, hadese = kedese fâ : dehara = defera, cehale = cefei;hâ/dâl: ahlese = ed-lese, leteha = leted, mâha = mâde; hâ/zâl: hara = zerâ. hâ/râ : şerraha = şerrara, hatee = ratee: habece= lebece temeyyeha = temeyyele; hâ/ mim : hatede = metede, ker-deha = kerdeme (çay); hâ/şâ : hana = sena, nekaha = neka-se;hâ/sfn: mâha = mâse, halee = selee: is-tevhâ = istevşâ, hâ/zâd : haca = zacâ, hafef = zafef hâ/tâ : ferşeha = ferşeta ); hâ /vâv: nakh = nakvi, zabh = zabv; hâ/yâ : şerraha – şerrâ, secfha = se-ciyye.
Bir başka dönüşüm de lafzi hafiflik için, mahreç yakınlığı veya sıfat benzerliği sebebiyle “hâ”nın diğer boğaz harfleriyle oluşturduğu idgam ilişkisinde görülür. Boğaz harfleri içinde mahreci ağza uzak olanın yakın olana idgamı esastır; dolayısıyla hâ ile ayın daima “hâ”ya idgam edilir. Hatta hâ-ayn ve ayn-hâ arası idgamlarda da bu iki harf, “hâ”ya döner. Bu tür idgam BenfTemfm’deyaygındır. Telaffuz zorluğu sebebiyle tarzındaki idgamı çoğunluk caiz görmezken, kurrâ-dan Ebû Amr pı^c tr-iü1 âyetin(Âli İmrân 3/185) şeklinde bu tür idgam ile okumuştur. Yine aynı sebeple “ayn”ın “ayn”a idgamı yerine, telaffuz hafifliği sağladığı için “hâ”ya idgamı tercih edilmiştir. Hahâ’nın “hâ”ya hâ “gayn”ın “gayn”a idgam-ları ise, Müberred’e göre caiz, Sîbeveyhi’ye göre caiz değildir. Bir tek örnekte de “hâ”nın kelime sonundan, başka bir harfe dönüşmeksizin doğrudan doğruya düşmüş olduğu, kelimenin çoğuluna dayanılarak ileri sürülmüştür.
TDV İslâm Ansiklopedisi