Habib Neccar/Habib bin Neccar Kimdir, Hayatı, Kuran'da, Tevrat ve İncil'de Hakkında Bilgi

İslâmî kaynaklara göre Yâsîn sûresinde kıssası anlatılan kişi.

Kur’ân-ı Kerîm’de. “karye” halkını Hakk’a davet etmek için bir şehre (Kar­ye) gelen iki elçiye destek olmak üzere bir üçüncüsünün gönderildiği, halkın bun­lara karşı çıktığı, sadece şehrin uzak bir yerinden gelen bir kişinin iman edip on­ları desteklediği ve bu kişinin, açıkça ifa­de edilmemekle beraber âyetin gelişin­den anlaşıldığına göre şehir halkı tara­fından öldürüldüğü, onun imanı sayesin­de cennete girdiği, kendisine kötülük eden şehir halkının ise bir sayha ile helak edildiği anlatılmaktadır.(Yâsîn 36/13-29)

Müfessirlere göre elçilerin adları Yuhannâ, Pavlus ve Şem’ûnü’s-Safâ (Simun Petrus), gönderildikleri şehir ise Antakya’­dır. Bunların tebliğini kabul eden mü­min kişinin adı da Habîb b. Mûsâ, Habîb b. İsrail veya Habîb b. Merîdir. Tefsir ki­taplarında Habîb’in neccâr (dülger), ipek­çi, kassâr {bez ağartan) veya ayakkabıcı ol­duğu, günlük kazancının yarısını ailesine ayırıp diğer yansını tasadduK ettiği, cüz-zam hastalığına yakalandığı için şehirden uzak bir yerde oturup ibadetle meşgul olduğu, iman ettiğini açıklayıp halkı da iman etmeye çağırınca taşlanarak, linç edilerek veya hızarla kesilerek öldürül­düğü, kesilmiş başını eline alıp yürüdüğü rivayet edilir. Kur’an’daki âyetlerin üslû­bu Hz. Peygamber zamanında bu kıssa­nın bilindiğini göstermektedir. “Bir misal olarak şu şehir halkını onlara anlat” me­alindeki âyetle(Yâsîn 36/13) kıssa hatır­latılarak şehir halkının akıbetinden ibret alınması öğütlenmektedir. Bu şehrin ne­resi olduğu, hadisenin ne zaman vuku bul­duğu ve iman ettiği bildirilen şahsın kimliği konusunda hadislerde de bir bilgi bu­lunmamaktadır.

Kur’ân-ı Kerîm’de Semûd kavmi,(Hûd 11/67; Kamer 54/31) Medyen ehli,(Hûd 11/94) Lût kavmi(Hicr 15/73) ve Ashâbü’l-Hicr(Hicr 15/83) gibi kavimle­rin Allah’ın elçilerini dinlemedikleri için bir sayha ile helak edildikleri belirtilmekte­dir. Yâsîn sûresinde söz konusu edilen şehrin bu kavimlerden birine ait olup ol­madığı bilinmemektedir. Müfessirlerin olayın meydana geldiğini söyledikleri An­takya’da milâttan sonra 35 yılında bir deprem olduğu bilinmekteyse de bunun Kur’an’da anlatılan hadise ile ilgisinin tesbit edilmesi mümkün değildir.

Diğer taraftan tefsir kitaplarında elçi­leri bu şehre Hz. îsâ’nın gönderdiği rivayet edilir. Hıristiyan kaynaklarında Hz. îsâ’­nın tebliğ faaliyeti esnasında Antakya’ya elçi yolladığına dair bilgi yoktur. Onun se­maya urûcundan sonra Kudüs’teki hıristiyanlar tarafından bu şehre gönderilen Barnaba Tarsus’tan Saul’ü de (Pavlus) ya­nına çağırmış, ikisi birlikte bir yıl süre ile orada yeni dini yaymışlardır. Pavlus ile Barnaba Antak­ya’da iken daha sonra Simun Petrus da oraya gitmiştir. Ancak Ahd-i Cedîd’de Kur’ân-ı Ke­rîm’de anlatılan kıssaya benzer bir olay yer almamaktadır.

Ahd-i Cedîd’de sözü edilen Agabus’un Habîb en-Neccâr olduğu ileri sürülmüşse de (İA, v/ I, s. 9) bunu ispat edecek hiçbir delil yok­tur [EF |Fr), 111/1, s. 12-13). Agabus’la il­gili Ahd-i Cedîd’deki bilgi şöyledir: “O gün­lerde Yeruşalim’den Antakya’ya bazı pey­gamberler indiler. Bunlardan Agabus ad­lı biri kalkıp bütün dünya üzerinde büyük bir kıtlık olacağını Ruh vasıtasıyla bildir­di; bu da Klavdius’un günlerinde oldu”. Ahd-i Cedîd’de Agabus’un bu hadiseden sekiz yıl sonra Kaysâriye’deki faaliyetinden de bahsedi­lir. Grekler, Agabus’un Hz. îsâ’nın seçtiği yetmiş şâkirdden biri olduğuna ve Antakya’da şehid edildiğine inanırlar {DB, 1/1, s. 259).

Ancak, Agabus şehid edilmişse de nere­de öldürüldüğü bilinmemektedir {El2 (Fr.|, IH/1, s. 13).

Antakya’da Habib Neccâr (Silpius) da­ğının eteklerinde, aslı bir Roma tapınağı iken Bizans döneminde kiliseye, İslâmî dönemde camiye çevrilen ve aynı adı ta­şıyan binanın altındaki üç mezardan biri­nin ona ait olduğu ileri sürülmektedir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski