Haç İşareti Nedir, Çeşitleri, Anlamları, Tarihçesi, Hakkında Bilgi

Haç. Hıristiyanlıkta büyük önem taşıyan dinî figür.

Haç kelimesi Türkçe’ye Ermenice’den geçmiştir. Batı dillerinde haç karşılığı ola­rak Latince crux köküne dayanan cross (Ing.). croix (Fr.) ve kreuz (Alm.) kelimele­ri kullanılır. Grekçe’si stavros olup Türk­çe’ye istavroz biçiminde girmiştir. Grek­çe’de stavros başlangıçta Homeros’un da kullandığı şekliyle “direk, sivri uçlu kazık, sırık” anlamına gelirken daha sonra haç karşılığında kullanılmıştır. Kelimenin İbrânîce’si talan, Arapça’-s salîb, Farsça’sı “dört çivi” anlamında çehâr mıhtır. Son terkip Türkçe’ye çar­mıh olarak geçmiştir ki bu bir idam şeklidir.

Tarih öncesi dönemlerden bugüne ka­dar başta Hıristiyanlık olmak üzere pek çok din ve öğretide geniş sembolik de­ğeri bulunan haçın değişik şekilleri olup başlıcaları şunlardır:

1- Grek haçı (crux quadrata). Bu haçın kolları birbirine eşittir.

2- Latin haçı (crux immassa). Bu haçın alt kısmı uzundur.

3- Tau haçı (crux commissa). Bu haç “T” şeklinde olup buna “St. Antony haçı” da denilmektedir.

4- St. Andrevv haçı (crux decussata). Birbirine çapraz iki koldan oluşmaktadır.

5- Kulplu haç (crtıx ansata). Bu haç Latin haçı şeklindedir, fakat üst kısım ovaldir.

6- Gamalı haç (crux gammata). Grek haçı şeklinde olup kolları Grek alfabesindeki gama harfine benzemektedir.

7- Malta haçı. Dört kolu eşit ve uçları çen­tiklidir.

8- Lorraine haçı. Yatay iki ve­ya üç kolu bulunan haçtır.

9- Kelt haçı. Latin haçı biçimindedir, ancak kol­ların kesiştiği yer daire içinde bulunmak­tadır.

10- Peter haçı. Latin haçının ters şeklidir.

11- Papalık haçı. Latin haçı biçiminde ise de üç adet yatay kolu vardır.

Haç çeşitlerinin sembolize ettiği anlam­lar şöyle özetlenebilir: Kolları birbirine eşit olan haç uzayın temel yönlerine doğ­ru bir yayılımı veya açılımı ifade eder. Bu haç. Sümerler ve Asurlular’da göğü ve onun tanrısı Anu’yu sembolize etmektey­di. Grekler arasında Apollon’un asası za­man zaman haç şeklinde tasvir edilirdi. Bronz dönemine ait halklar arasında ol­duğu gibi Galyalılar’da da bu haça rast­lanmaktadır. Ayrıca Orta Amerika, Mek­sika ve Peru’da rastlanan eşit kollu haç dört ana yönü göstermektedir. Çin’de ise eşit kollu haç yeryüzünü ifade eden bir kare içine çizilmektedir. Kulplu haç Mı­sır’da rastlanan haç şekli olup hiyeroglif yazısında ankh diye okunmakta ve “ha­yat” anlamına gelmektedir. Aynı zaman­da “hayatın anahtarı” diye de adlandırı­lan bu haç motifi Eski Mısır’da tanrının, rahibin veya kralın eline tutuşturulmuş olarak tasvir edilmekte, hayatı ve yaşa­mayı sembolize etmektedir. “T” şeklin­deki haç Grekçe’deki “T” harfine benzedi­ği için “T (tau) haçı” olarak adlandırılır ve menşei Mısır’daki kulplu haça kadar çı­kar. Gamalı haç. dört dik açı oluşturacak şekilde haç kollarına eklenen tâli hatlar­dan oluşmaktadır. Grekler arasında Kıb­rıs, Rodos ve Atina’da, ayrıca İtalya’da rastlanmaktadır. Hindistan’da bu haç kol­lar sağa doğru ise svvastika, sola doğru ise sauvastika adını alır. Budistler gama­lı haçı Buda’nın ayak izleri üzerinde kullanırlar, Çin’e ve Japonya’ya Budizm ile bir­likte girmiştir. Tang sülâlesinden İmparatoriçe Wu swastikanın güneş işareti ola­rak kullanılması için emir vermiştir. Hintliler’de svvastika erkek prensibi ve tanrı Ganesa’yı, sauvastika ise dişi prensibi ve tanrıça Kâlî’yi temsil eder.

Haç motifi Mezopotamya’da milâttan önce 3000’lerden beri kullanılmıştır. Asurlular ve Sumerler’de dört eşit kollu haç Tanrı Anu’nun işareti, Mısır’da ise sonsuz hayatın sembolü idi. Asur Babilon kültür çevresinde hayat ağacını, Anadolu’da Hi­titler arasında sonsuzluğu sembolize et­mek üzere kullanılıyordu. Bu haçın Bronz çağı Kafkasya’sından İrlanda’ya kadar ya­yıldığı bilinmektedir. Milâttan önce 4000′-den beri Hindistan’da Mohenjo Daro’daki mühür ve kaplar üzerinde bol miktarda svastika motifi bulunmuştur. Bu motif Hinduizm’de her şeye hâkim olduğunu ifa­de etmek üzere Vişnu’nun sembolü ola­rak kullanılırdı. Budist gelenekte haç Bu­da’nın ayak izini sembolize eder. Haç Ti­bet’te prehistorik devirlerden beri ölüm­süzlüğün sembolü olarak kullanılmış. Çin’­de bolluk ve bereketin sembolü olmuş­tur. Grekler’de Dionysos ve Eleusis sır din­lerinin yeniden doğum ritlerinden sonra cemaate kabul edilen kişinin göğsüne bir haç konurdu: bu haç sonsuz mutluluğu, sevgiyi ve kudreti sembolize ederdi. Gü­ney Amerika’da Peru’daki Chavin de Huanter Tapınağı’nın galerileri haç şeklinde inşa edilmiş, bu tapınağın duvarlarında, ayrıca Meksika’da Palenque’deki Maya ka­lıntılarında haç biçiminde şekiller bulun­muştur.

Hıristiyanlık’ta haç en önemli dinî-ikonografik şekil ve semboldür. Hıristiyan inancına göre çarmıha gerilmek suretiy­le haçta can veren Hz. İsâ, insanlığın aslî günahına kefaret olmak üzere kendini fe­da ettiği için haç onun kurban oluşunun sembolüdür. Bununla birlikte haçın bu sembolik yorumu Hıristiyanlığa yahudi zealotlardan geçmiş olmalıdır. Zira zealotlar arasında haç şehid oluşun sembolüy­dü, İsâ, haçı kendisi ve İncil uğruna canı­nı feda etmenin sembolü olarak değerlen­dirmiştir. Bu fedakârlığın amacı insanlığın kurtuluşu olduğu için haç kur­tuluşun da sembolüdür. Pavlus‘a göre haç İncil’in özeti, Tanrı ile insan arasında uzlaşma aracı ve îsâ ile birleşmenin mistik sembolüdür.

Yeni Ahid içerisinde haç (stauros) kav­ramı sadece kullanılan materyale delâlet ederken Paul ile ortaya çıkmaya başlayan haç teolojisi kilise babalan tarafından ge­liştirildi. Irenaeus’a göre haç kozmik ha­kikatin gözle görünür halidir. Haç üzerin­de idam edilmek suretiyle İsâ kozmosu özetlemiştir. Lactantius’a göre îsâ haç üzerinde kollarını açarak bu haliyle bütün insanları kucaklamıştır.

Tasvirî bir hıristiyan sembolü olarak haç motiflerine Roma katakombtanndan iti­baren rastlanır. Bu motif, İmparator I. Konstantinos tarafından bayraklar üzeri­ne yerleştirilmiştir. Orta Bizans çağından itibaren bazı kiliseler haç biçiminde yapıl­mıştır. Haç üzerinde acı çeken îsâ tasvir­leri V. yüzyıldan önceye gitmez. Rönesans döneminde bu figür sanatçılar tarafın­dan yaygın olarak kullanılmıştır. Hıristi­yan geleneğine göre İsâ’nın üzerinde ge­rilip idam edildiği asıl haç, İmparator I. Konstantinos’un annesi Helena tarafın­dan 326’da Filistin’e yaptığı hac yolculu­ğu sırasında keşfedilmiştir. Ortaçağ’lara ait bir efsane olan “haçın bulunuşu” hi­kâyesine göre İsâ’nın haçı Şît tarafından Eden bahçesinden alınmış ve nesilden ne-sile aktarılmış, nihayet Helena bu haçı Ku­düs’te toprak içerisinde bulmuş, haçın ya­nında îsâ’nın başına konulan yazılı levha ile çiviler de ele geçirilmiştir. Helena çivi­leri oğluna göndermiş, haç ve yazılı levha ise kutsal mekânında bırakılmıştır. 614’te Sâsânîler Kudüs’ü zaptettiklerinde, için­de haçın da bulunduğu kutsa! emanetler başşehir Ctesiphon’a taşınmıştır. Kutsal emanetlerin yeniden Kudüs’e getirilmesi için Herakleios‘un 629 yılında başlattığı sefer başarıyla sonuçlanmış ve haç yeri­ne konmuştur. Bundan dolayı Haçlılar Herakleios’u ilk haçlı sayarlar.

Avrupalılara göre Haçlı seferlerinin or­taya çıkışının temel sebeplerinden biri îsâ’nın haçını ele geçirmektir. Bu arzu seferlerde o kadar etkili olmuştur ki bu seferlere “haçlı seferleri” (expeditio crucis), XII. yüzyıldan itibaren savaşlara katılan gruplara da “haç ile işaretlenen” (emce-signati) adı verilmiştir. Bugün Batı’da Haç­lılar karşılığında kullanılan “crusaders” ve “eroisades” kelimeleri bu ikinci kelime­den türemiştir. Savaşlara katılan herke­sin omuzuna özel bir merasimle kırmızı haç motifi dikilirdi.

Haça ait bazı parçaların Haçlı seferleriy­le Batı âlemine getirildiği şeklinde yaygın bir inanç vardır. Orta ve Yeni çağlarda bu parçaların sayısı o kadar artmıştı ki Ka­tolik kilisesi bunların mucizevî olarak ço­ğaldığı doktrinini ilân etmişti. Bu haça ait olduğuna inanılan bazı parçalar günü­müzde Roma’daki Santa Croce Bazilikası’nda sergilenmektedir.

Haçla ilgili olarak kilisece kabul edilmiş pek çok merasim vardır. Dinî tören sıra­sında yürüyüş kortejinde “crux gestatoria” denilen haçın piskoposların önü sıra taşınması yaygın bir âdettir.

Hıristiyan ikonografyasında haç İsâ’nın hem ölümünü hem de mevcudiyetini ifa­de etmektedir. Kilisece kullanılan haç tür­lerinden “T” şeklindeki haç bir kazığa bağlanmış yılanı, yani kurbanla galebe çalı­nan ölümü sembolize etmektedir. Tek çaprazlı haç İncil haçıdır. Bu haçın dört kolu insan tabiatındaki bozulmuş dört unsuru, dünyanın her tarafından Mesih’in cazibesine kapılıp gelen insanları, insan ruhunun faziletlerini ifade etmektedir. İki kollu haçta üstteki kol Pilatus’un “Nâsıralı îsâ, yahudilerin kralı” tabelasını, alt­taki ise Mesîh’in kollarını göstermektedir. Üç kollu haç kilise hiyerarşisinde bir semboldür ve papalık tacına, kardinal kü­lahına ve piskopos âyin başlığına tekabül etmektedir. XV. yüzyıldan itibaren sade­ce papa üç kollu haç taşıyabilmektedir. İki kollu haç kardinale ve başpiskoposa, tek kollu haç ise piskoposa aittir.

VI. yüzyılda Büyük Gregory, haçın Helena tarafından bulunuşunu kutlamak üzere “haçın bulunuşu” bayramını tesis etmiştir. Roma Katolik Kilisesi’nce 3 Mayıs”ta kutlanan bu bayram IX. yüzyılda Katolik takvimine eklenmişse de 1960’ta Papa XXIII. Johannes tarafından kilise takviminden çıkarılmıştır. Bir diğer önem­li haç bayramı, sihirbazların (Matta, 2) îsâ’yı ziyarete gelmelerini kutlamak ama­cıyla 6 Ocakta yapılan “haçın suya atılma­sı” veya Epiphani’dir. Doğu kiliselerinde aynı tarihte Mesîh’in vaftizi de kutlan­maktadır. Bu bayramın 325’ten beri kut­landığı bilinmektedir. Doğu kiliseleri için haçla ilgili bir başka önemli bayram Ey­lülün 14’ünde kutlanan “kutsal haç günü”dür. 335’ten itibaren kutlanmaya baş­landığı anlaşılan bu bayram VII. yüzyılda Batı’ya geçmiştir.

Bayramların dışında Kudüs’te hac vak­tinde İsâ’nın çarmıha gerildiğine inanılan mekânlar dolaşılır. Ayrıca çeşitli kiliseler­de haç parçalarına ait olduğu kabul edi­len kutsal emanetleri ziyaret etme gele­neği de oldukça yaygındır.

Duadan sonra haç çıkarma âdetinin ilk defa ne zaman başladığı kesin olarak bi­linmemektedir. Haç çıkarma işlemi özel­likle günahlara tövbe ritinden sonra yeri­ne getirilir. Katolikler haç çıkarırken elle­rini önce alın kısmına, ardından göğüs ve daha sonra da sol ve sağ omuzlar hizası­na koyarken Ortodokslar önce alın kısmı­na, sonra sırayla sağ ve sol omuz üzerine getirirler. Protestanlar haç çıkarmaz; Lutherci Protestanlar ise yalnızca toplu kut­lamalarda haç çıkarır.

Kur’ân-ı Kerîm’de salîb kelimesi geç­memekle birlikte “asmak, çarmıha ger­mek suretiyle idam etmek” anlamındaki salb kökünden türemiş değişik sigalar yer almaktadır.(Bk.Nisâ 4/157; Mâide 5/33; Yûsuf 12/41; A’râf 7/124; Tâhâ 20/ 71; Şuarâ 26/49) Kur’an’ın bildirdi­ğine göre yahudiler Hz. İsâ’yı ne öldür­müşler ne de asmışlardır.(Nisâ 4/157) Salîb kelimesi hadislerde kıyamet tasvir­lerinde geçmektedir. Ebû Saîd el-Hudrî-nin rivayetine göre kıyamet günü, “Her­kes taptığının peşine düşsün” denilecek, salîb ehli de salîblerinin ardınca cehenne­me gidecektir.

Hıristiyanların haça aşırı saygı göster­meleri, ibadetlerini bir haç önünde yap­maları, müslümanlar nazarında haçın hıristiyanlarca put telakki edildiği kanaati­ne yol açmış ve onların haça taptıkları dü­şünülmüştür.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski