Hacerül Esved Nedir, Ne Demek, Nerededir, Tarihçesi, Hakkında Bilgi

Hacerü’l-esved. Kabe’nin güneydoğu köşesine tavafın başlangıç noktasını belirlemek amacıyla yerleştirilen taş.

el-Hacerü’l-esved terkibi Arapça’da “si­yah taş” anlamına gelir. Yerden 1,5 m. kadar yükseklikte bulunan, yaklaşık 30 cm. çapında ve yumurta biçimindeki bu taşın siyaha yakın koyu kırmızı renkte ol­ması sebebiyle böyle adlandırıldığı anla­şılmaktadır.

Kaynaklar, Hacerülesved’in Hz. İbra­him tarafından Kabe’nin inşası esnasın­da tavafın başlangıç noktasını belirle­mek amacıyla yerleştirildiği konusunda ittifak etmekle birlikte bu taşın menşei, tarihçesi ve mahiyeti hakkında, birçoğu zayıf isnatlara dayanan, bazıları aynı za­manda sembolik bir anlam taşıyan çeşit­li rivayetler nakledilmiştir. Bu rivayetlerde umumiyetle Hacerülesved’in cennetten indirildiği, Nûh tufanı sırasında Ebû Kubeys dağında ko­runduğu ve Hz. İbrahim’in Kabe’yi inşası esnasında oradan getirilerek yerine ko­nulduğu ifade edilmektedir.

İslâmiyet’ten önce Araplar’ın Hacerü-lesved’e ayrı bir Önem ve kutsiyet atfet­meleri ve onu âdeta Kabe’nin kutsiyeti­nin sembolü saymaları, bu taşın Hz. İb­rahim’den itibaren devam edegelen hac ve tavaf ibadetinin önemli bir öğesi ol­masının yanı sıra bu dönemde Araplar arasında özellikle taşlara ve bu taşlardan yapılmış putlara tapınma âdetiyle de bağ­lantılı olmalıdır. Nitekim bu husus bir kı­sım Batılı araştırmacıyı, Hacerülesved’in Araplar’ın eski bir putundan arta kalan bir parça olabileceği tarzında yanlış bir kanaate sevketmiştir.

Kabe’nin zaman içinde sel ve yangın gibi çeşitli âfetlere, ayrıca insanların sal­dırılarına mâruz kalmasının sonucunda Hacerülesved’de bazı hasarlar ve parça­lanmalar meydana gelmiş, ancak her de­fasında bu parçalar büyük bir titizlikle yerlerine yapıştırılarak korunmaya çalı­şılmıştır. İslâm’dan önceki dönemde Hu-zâalılar tarafından Mekke’den çıkarılan Cürhümlüler’in sakladığı Hacerülesved. uzun süren aramalardan sonra buluna­rak tekrar yerine konmuştur. Hz. Muhammed henüz otuz beş yaşında iken Kabe’nin Kureyşliler tarafından yeniden İnşası sırasında Hacerülesved’in yerine yerleştirilmesi hususunda kabileler ara­sında anlaşmazlık çıkmış, bu şerefli gö­revi hiçbir kabile diğerine bırakmak iste­memişti. Bunun üzerine Kureyşliler’in en yaşlısı Ebû Ümeyye b. Mugire’nin tek­lifiyle belirlenen bir yöntem sonunda ha­kem kabul edilen Hz. Muhammed. Ha-cerülesved’i bir örtü içine koyarak bütün kabile reislerinin iştirakiyle kaldırmış. yerleştirileceği yerin hizasına gelince de bizzat kendisi bu görevi yerine getir­mişti. Abdullah b. Zübeyr döneminde (683-692) çıkan bir yangında üç parçaya ayrılan Hacerülesved, parçalan birbirine yapıştırılarak gümüş bir mahfaza içine alınmış, daha sonra yıpranan bu mah­faza 189 (805) yılında Hârûnürreşîd ta­rafından takviye ettirilmiştir. 317’de (930) Karmatî lideri Ebû Tâhir el-Cennâbî Mek­ke’de yaptığı katliam ve yağma sırasında Hacerülesved’i yerinden sökerek Hecer’e götürmüştür. Böylece Kabe uzun bir sü­re Hacerülesved’siz kalmış, ancak hacılar tavaf esnasında Hacerülesved mevcutmuş gibi bulunduğu yeri istilâm ederek (aş.bk.) tavaflarını yapmışlardır. Nihayet bir rivayete göre Fatımî Halifesi Mansûr-Billâh’ın emriyle, diğer bir rivayete göre ise Abbasî Halifesi Mutî’-Lillâh’ın 30.000 dinar fidye ödemesi üzerine Hacerüles­ved Mekke’ye getirilerek (339/950-51) ye­rine yerleştirilmiş ve gümüş mahfazası tamir edilerek yenilenmiştir. Daha sonra Hacerülesved’i çalma veya ondan bir par­ça koparma yönünde birçok teşebbüs olmuşsa da bunlar engellenmiş veya ko­parılan parçalar özenle yerine monte edil­miştir. Bu taşa ait küçük bir parça Ka­nunî Suitan Süleyman döneminde bir ha­dım ağası tarafından İstanbul’a getiril­miş ve türbe kapısının üst tarafına konul­muştur İbrahim Rifat Paşa’nın naklettiğine göre Hacerü­lesved 1290″da(l873), ortasında 27 cm. çapında yuvarlak bir açıklığın bulunduğu gümüş bir mahfaza içine alınmış olup bu açıklık sa­yesinde taşa dokunulmasına imkân sağ­lanmıştır. 1932 yılında bir Afganlı Hace-rülesved’den bir parça koparmış, ancak yakalanarak idam edilmiştir.

Hanefî mezhebine ve İmam Mâlik’e göre tavafa Hacerülesved’den başlan­ması sünnet, Şafiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhepleriyle Hanefî fakihi Muhammed b. Hasan’a göre ise şarttır. Birinci grup, Kur’ân-ı Kerîm’de hac ve tavaftan söz eden âyetlerde bu yönde bir hükmün bulunmayışından hareket eder­ken ikinci gruptaki fakihler bu konuda, Hz. Peygamber’in hac ibadetinin kendi­sinin yaptığı gibi yapılması yönündeki genel emrini esas alırlar.

Fakihler, ResûH Ekrem ve ashaptan rivayet edilen uygulamalara dayanarak tavaf sırasında Hacerülesved’i sünnete uygun şekilde ziyaret etmenin (istilâm) ona el ile dokunup öpmekle gerçekleştiği konu­sunda görüş birliği içindedir. Hacerüles­ved’i istilâm ederken tekbir getirilmesi de aynı gerekçe İle müstehap sayılmıştır. Fakihlerin çoğun­luğuna göre, tavafın her şavtında yapılan istilâm esnasında tekbir getirilirken eller havaya kaldırılır, Mâlikî mezhebine göre ise bu gerekli değildir. Öpme veya el ile dokunma suretiyle istilâm etme imkânı bulunamadığı veya bunun zor olduğu du­rumlarda uzaktan işaret ederek istilâm yapılabilir. Bunu yaparken avuç içleri Ha­cerülesved’e doğru kaldırılır ve sanki ta­şa dokunuyormuş gibi hafifçe hareket et­tirilir. Bu hareketin ardından tekbir geti­rilerek avuç içi öpülür.

Tavafta izdiham olduğu zaman Hacerülesved’in öpülmesi veya ona dokunul­ması için başkalarına eziyet edilmemesi gerekir. Bu durumda uzaktan işaretle is­tilâm etmek daha uygundur. Çünkü Ha-cerülesved’e dokunmak sünnet, başkalarına zarar vermekten kaçınmak ise va­ciptir. Nitekim Hz. Peygamber, Veda hac-cının tavafında Hacerülesved’i elindeki değnekle işaret ederek istilâm ettiği gibi Hz. Ömer’i de insanlara eziyetten sakı­narak uzaktan istilâm konusunda uyar­mıştır.

Tavaf eden kişi Hacerülesved’i istilâm sırasında herhangi bir dua okuyabilir. An­cak Resûl-i Ekrem’den ve ashaptan ge­len bazı rivayetlere da­yanan fakihlerin çoğunluğuna göre şu du­anın okunması müstehaptır: Bismillâhi va’llâhü ekber. Allâhümme îmânen bike ve tasdîkan bi-kitâbike ve vefâen bi-ahdike ve’ttibâan li-sünneti nebiyyike Muhammedin sallallâhu aleyhi ve “Allah’ın adıyla. Allah en büyüktür. Allahım! Sana inanmamın, kitabını tasdik et­memin, ahdine vefa göstermemin ve peygam­berin Muhammed’in sünnetine uymamın bir işareti olarak |Hacerülesved’i istilâm ediyorum]”).

Tavafta başlama noktasını gösterme şeklindeki pratik faydası yanında Hace-rülesved’İn bir de sembolik anlamı olup kaynaklarda bununla ilgili birçok rivayete yer verilir. Hz. Ali’den nakledildiğine göre Hacerülesved, bezm-i elestte Allah’ın bü­tün insanlardan kendisini rab olarak ta­nımaları yönünde aldığı sözü içinde taşımakta olup ondan, bu ahde vefa gösterenler lehinde kıyamet günü şahitlikte bulunması istenecektir. İbn Ab-bas’tan rivayet edilen bir hadiste, Al­lah’ın kıyamet günü Hacerülesved’i geti­receği ve onun da hak üzere kendisini is­tilâm edenlere şahitlikte bulunacağı be­lirtilmiştir. Diğer bir hadiste de. “Hacerülesved’e dokunan kimse rah­manın eline dokunmuş gibidir” denil­miştir. Kütüb-i Sitte dışın­daki bazı hadis kitaplarında Hacerüles-ved’in yeryüzünde Allah’ın sağ eli oldu­ğu, onun vasıtasıyla kulları ile musafaha ettiği, Hacerülesved’e dokunanın Allah’la biat etmiş olacağı, Hace­rülesved ve Rüknüiyemanînin ahde vefa üzere kendilerini istilâm edenlere kıya­met günü şahitlik edeceği şeklinde birtakım rivayetler yer almaktadır. Bir kısmı zayıf senedlere dayanan bu rivayetlerin ge­nelde hac, umre ve tavaf ibadetlerinin önemini, bu arada Hacerülesved’in tem­silî anlamını vurgulamaya yönelik ifade­ler olarak yorumlanması daha isabetli görülmektedir. Hacerülesved istilâm edi­lirken okunan duada da onun bu sembo­lik anlamına işaret vardır. Süheylî, aslında beyaz olan Hacerülesved’in işlenen günahlar yüzünden karardığına dair hadisi yorumlarken Hacerülesved’de saklı ah­din insanın tevhide dayanan aslî fıtratı olduğunu, her insanın bu ahd ve fıtrat üzere doğduğunu belirtir ve Hacerüles­ved’in kararması ile, ahde ve fıtrata aykı­rı davrananların bu ahdin mahalli olan kalplerinin kararması arasındaki benzer­liğe dikkat çeker. Hacerülesved’in Kabe’de meydana gelen yangınlar veya Câhiliye devrinde müşriklerin sürdükleri kan sebebiyle karar­dığına dair görüşler de bulunmaktadır.

Abdullah b. Ömer’in naklettiğine göre Hz. Peygamber bir defasında dudakla­rını Hacerülesved’in üzerine koyarak uzun süre ağlamış, daha sonra dönüp Ömer’in de ağladığını görünce şöyle demiştir: “Ey Ömer! Göz yaşlan burada dökülür”. Hz. Ömer’in de Hacerülesved’le İlgili olarak. “Allah’a an-dolsun ki senin zarar veya fayda verme­yen bir taş olduğunu biliyorum; eğer Re-sûlullah’ı seni istilâm ediyor görmesey­dim ben de seni istilâm etmezdim” dedi­ği bilinmektedir. Diğer bir rivayette ise Hz. Ömer’in Hacerülesved’i öptüğü ve, “Resûlullah’ı seni öperken görmesey­dim seni öpmezdim” dediği kaydedil­mektedir. Hz. Ömer bu sözü, insanların putlara tapmaktan yeni kurtuldukları bir dönemde Hacerü­lesved’i istilâmı putperestlikle karıştır­malarını önlemek ve bu İki davranışın mahiyet ve gaye bakımından birbirinden farklı olduğunu anlatmak için söylemiş olmalıdır. Tavaf esnasında Hacerülesved’e doku­nulması ve onun öpülmesi yönündeki ri­vayetlerden, bu taşın kutsallığı veya Ka­be’nin kutsiyetini temsil ettiği şeklinde bir sonuç çıkarmak ve bu uygulamayı bizzat Hacerülesved’e karşı bir saygı ifa­desi olarak görmek doğru değildir. Hac ibadetindeki birçok şekil ve merasim gi­bi bunun da Hz. İbrahim’in ve Resûl-İ Ekrem’in hâtırasını canlandırma, haccı önemsemeyi ve Allah’ın bu konudaki em­rine boyun eğmeyi vurgulama, kulluk ve itaat gibi ruhî ve derunî halleri zahirî bazı davranışlarla ifade etme gibi sembolik ve taabbüdî bir anlam taşıdığı söylenebilir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski