Hadi/Hâdî Nedir, Ne Demek Esmaül Hüsna'dan Hadi İsminin Anlamı

Hâdî. Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.

“Doğru yolu bulmak; yol göstermek, rehberlik etmek” anlamındaki hüdâ (hedy, hidâyet) kökünden türemiş bir sıfat olup uyol gösteren, hayır ve mutluluk veren bir hedefe rehberlik eden” mânasına ge­lir. Kur’ân-ı Kerîm’de birçok yerde Allah’a nisbet edilen hidâyet kavramının kullanı­lışını göz önünde bulunduran âlimler hâdî isminin mânasını, “insana hayatını sür­dürebilmesi için gerekli olan akıl, muha­keme ve zaruri bilgileri veren; ebedî mut­luluğunu sağlayacak manevî yolu ona gös­teren” şeklinde iki noktada yoğunlaştır­mışlardır. Râgıb el-İsfahânî, hidâyete “lutufla rehberlik etme” anlamını verdikten sonra Kur’an terminolojisinde yer alan hi­dâyeti dört gruba ayırarak ele alır: a) Al­lah’ın her mükellefe verdiği akıl, zekâ ve zaruri bilgiler; b) Peygamberler ve kitap­lar yoluyla hak yoluna çağırması, c) Çağ­rısını benimseyene lütfettiği tevfık; d) Âhiret hayatında sadık kullarını cennete koyması. Abdülkâhir el-Bağdâdî ise beşerin maddî ve manevî hayatına yönelik olarak hâdînin içerdiği ilâhî lutufları yedi grup halinde sıralamıştır: Aklî ve dinî delilleri açıklayan (mübeyyin). yolunu şaşırmışlara rehberlik eden (mürşid), içtimaî hayata düzen ve­ren (muslin), sapıklıktan kurtaran (münkız), canlılara yaşama yöntemini ilham eden (mülhim), inanacak kalplerde hidâyeti ya­ratan (halik), gerçeğe kılavuzluk yapan (delîl).

Hidâyet kavramı birçok âyette fiil ağa­larıyla Allah’a nisbet edilmiştir. Hâdî ismi, geçtiği on âyetin ikisinde Allah’a, ikisinde Hz. Peygamber’e izafe edilmiş, diğer yer­lerde ise belli bir merci zikredilmemiştir. Hâdînin Allah’a izafe edildiği âyet­lerin birinde O’nun iman edenleri dosdoğ­ru bir yola yönelteceği ifade edilmiş (Hac 22/54), diğerinde de hidâyet edici olarak O’nun kâfi geleceği belirtilmiştir (Furkân 25/31).

Hidâyet, çeşitli fiil sigalarıyla birçok ha­dis metninde de Allah’a nisbet edilmiştir. Hâdî ismi esmâ-i hüsnâ hadisinin Tirmizî rivayetlerinde geçtiği gibi, Hz. Peygam-ber’in hitabete başlarken genellikle tek­rar ettiği hamd cümlelerinde, “Allah’ın saptırdığını hidâyete erdirecek hiçbir kim­se yoktur” mânasında yer alır.

“Sen ancak bir uyarıcısın; her toplu­mun bir rehberi (hâdî) vardır” (Ra’d 13/7) mealindeki âyetle, hidâyetin Kur’an’-daki diğer kullanılışları peygamberlere de hâdî denilebileceğini göstermektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de Resûl-i Ekrem’e hita­ben, “Şüphe yok ki sen doğru bir yolu gös­termektesin” (Şûrâ 42/52) denilmek­te, ayrıca onun hâdînin temel anlamların­dan birini oluşturan bir dâî (Allah davetçisi) olduğu da (el-Ahzâb 33/46) ifade edil­mektedir. Abdülkâhir el-Bağdâdî, Pey­gamber’e nisbet edilen hâdînin “davetçi. beyan ve irşad edici, elçi, muvahhid” mâ­nalarına gelebileceğini söyler.

Hâdî ismi “beyan edici” mânasına alın­dığı takdirde kelâm sıfatına râci zâtî-sü-bûtî, “maddî ve manevî hayata düzen ve­rip gerçeğe ulaştıracak vasıtaları yara­tan” anlamı göz önünde bulunduruldu­ğunda ise fiilî sıfatlar grubu içinde mü­talaa edilir. Hâdî ayrıca esmâ-i hüsnânın büyük çoğunluğunu oluşturan rahmet isimleri içinde yer alır. Kendini korumak ve geliştirmekten âciz en zayıf canlı ola­rak dünyaya gelen insanoğluna yönelik ilâhî lütuf ve rehberliğin boyutlarını an­latmak hemen hemen İmkânsızdır. Bu lü­tuf Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Musa’nın dilin­den şöyle ifade edilir: “Rabbimiz her şe­ye yaratılış Özelliğini vermiş, sonra da ona yol göstermiştir” (Tâhâ 20/50). Genellikle insan, hızla çevresine uyum sağladığı için sahip olduğu birçok nimetin yokluğunu düşünmek suretiyle karşılaştırma yapma imkânını yakalayamaz. Gafil insanların bu ilgisizliği Yûsuf sûresinde (12/105) şöyle anlatılmaktadır: “Göklerde ve yerde nice uyarıcı alâmetler vardır ki gaflet içinde bu­lunanlar onların üzerinden yürür geçer­ler”. Allah’ın, evreni oluşturan bütün var­lıkların yaratıcısı, yaşatcisı ve geliştiricisi olduğunu (rabbü’l-âlemîn) ifade eden bir âyetle başlayan Kur’ân-ı Kerîm’in hemen hemen bütün sûreleri ilâhî nimet, lütuf ve hidâyet tecellilerini işleyen temalarla örülmüştür. Buna karşılık kuldan istenen tek şey, ilâhî teveccühe gönlünü açıp onu benimsemek ve teşekkür etmektir. Ke­lâm literatüründe halik ile mahlûk arasın­daki bu münasebet şu cümle ile dile ge­tirilir: “Lutufta bulunana teşekkür et­mek lutfa mazhar olanın vicdan borcu­dur”. Bu te­şekkür ise imandan kaynaklanan yararlı işler yapmakla gerçekleşir. Kuldan Allah’a yönelecek şükrana O’nun fazlasıyla kar­şılık vereceği muhakkaktır. Bu açıdan hâ­dî ismiyle, “az iyiliğe çok mükâfat veren” anlamındaki şekûr ismi arasında bir mü­nasebet vardır. Ayrıca hâdî ile esmâ-i hüsnâdan latîf, velî, reşîd, ber ve fettan isimleri arasında anlam yakınlığı bulun­maktadır

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski