Hadimül Haremeyn Nedir, Ne Demek, Ünvanı, Tarihçesi, Hakkında Bilgi

Hâdimü’l-Haremeyn. Abbâsiler’den sonra kurulan bazı İslâm devletleri hükümdarlarının ve özellikle I. Selim‘den itibaren Osmanlı padişahlarının resmî unvanlarından biri.

İslâmiyet’in iki mukaddes şehri olan ve bu sebeple Haremeyn diye anılan Mek­ke ve Medine‘nin hizmetkârı anlamın­daki bu unvanı ilk kullanan hükümdar Eyyûbî hanedanının kurucusu Selâhaddîn-i Eyyûbî‘dir. Bu unvana ait en eski kayıt, Kudüs‘teki 589 (1193) tarihli Kubbetü Yûsuf’un restorasyon kitabesinde yer alır. Daha sonra Memlûk sultanları da hâdimü’l-Haremeyn sıfatını benimse­mişlerdir. Âşıkpaşazâde‘nin eserinde. Mı­sır sultanına Osmanlılar tarafından “hâdim-i Haremeyn” şeklinde hitap edildi­ği belirtilir. I. Baybars‘a ait 659 (1261) ve 664 (1266) tarihli iki kitabede, hâdimü’l-Haremeyn unvanının sonunda veya başında muhtemelen Mekke ve Ku­düs kastedilerek “sâhibü (mâlikü)’l-kıbleteyn” terkibi de yer almaktaydı. An­cak Memlûk sultanlarının bu unvanı za­man zaman kullandıkları anlaşılmakta­dır. Osmanlılar’ın Suriye ve Mısır‘ı ele geçirmesinden sonra hâdimü’l-Haremeyn unvanı Yavuz Sultan Selim‘den itibaren Osmanlı padişahları için kullanılmaya baş­lanmıştır. Sultan Selim bu unvanı, bir rivayete göre 1516 Mercidâbık Savaşı‘ndan­ sonra Halep‘te büyük camide okunan hutbede, bir başka rivayete göre ise 1517 Ridâniye zaferinin ardından Kahire’ye girdikten sonra burada kılınan cuma na­mazı sırasında almıştır. Bazı kaynaklar­da yer alan rivayetlere göre, hutbede ken­disinden “hâkimü’l-Haremeyn” diye bah­seden hatibe hâdimü’l-Haremeyn demesi için müdahale eden Sultan Selim bu şe­kilde anılınca göz yaşlarını tutamamış, namazdan sonra hatibe ihsan ve iltifat­larda bulunmuştur. Bir başka kaynakta da Celâlzâde Mustafa Çelebi‘nin Selimnâme’sindeki kayda is­tinaden, Yavuz Selim’in Sadrazam Piri Mehmed Paşa ile bir mülakatında ken­disinden hâdimü’l-Haremeyn olarak söz ettiği belirtilir.

Bu unvanın kullanılışı hakkında daha kuvvetli bir rivayet, Mekke emîrinin ita­at arzetmesi ve Yavuz Sultan Selim adı­na hutbe okutması olayına dayanır. Mı­sır’daki ikameti esnasında Sultan Selim’e itaatlerini bildirmek üzere Kahire’ye gelen heyetler arasında Mekke emîrinin heyeti de vardı. Hz. Peygamber‘in so­yundan gelen Şerîf II. Berekât, içinde oğ­lu Ebû Nümey’in de bulunduğu bir heyet gönderip Osmanlı padişahına tebrik ve itaatlerini sunarken Kabe’nin anahtarları ile birlikte bazı kıymetli hediyeler ve mu­kaddes emanetler de yollamıştı. 6 Tem­muz 1517 tarihinde Kahire’de toplanan Dîvân-ı Hümâyun‘da Kabe‘nin anahtar­larını ve diğer hediyeleri takdim eden Ebû Nümey Osmanlı padişahının iltifatlarına mazhar olmuştu. Yavuz Sultan Selim, Şerîf Berekât’a emirlik beratı ile birlikte değerli hediyeler de göndermiş, Kutbüd-din el-Mekkî’nin rivayetine göre hediye­leri alan Şerîf Berekât padişahı överek onun adına hutbe okutmuştur. Sultan Se­lim bu heyetle birlikte Haremeyn halkına dağıtılmak üzere 200.000 altın ve kül­liyetli miktarda erzak da yollamış, söz konusu altının surre-i hümâyun adıyla her yıl, ayrıca Memlükler’in gönderdiği sadaka-i Mısriyye’nin de (erzak) Hazîne-i Âmi­re hesabına mahsuben eskisi gibi yollan­masını emretmişti. Böylece Osmanlı padişahlarının unvanları arasına hâdimü’l-Haremeyn sıfatı da ilâve edilmiş oldu. Nitekim Kanunî Sultan Süley­man, tahta çıkışı do­layısıyla Mekke emîrine gönderdiği beşâretnâmede babası Selim’in unvanları arasında “hadim ü’l-beytullah ve’l-harem”i en başta zikretmiştir (Feridun Bey, I, 500). Bu şekilde mukaddes beldeler hal­kının huzur ve refahının sağlanması Os­manlı padişahlarının başta gelen görev­lerinden biri olmuştur.

Hâdimü’l-Haremeyn unvanı resmî ya­zışmalarda kullanılır, sikkelere darbedilir ve hutbelerde söylenirdi. Bu unvana sahip olmanın başlıca mesuliyeti Mekke ve Medine’yi himaye etmek, yani “hâmi’l-Haremeyn” olmaktı.

Mekke ve Medine’nin Osmanlı idare­sinden ayrılmasından sonra da “halife” unvanı ile birlikte hâdimü’l-Haremeyn unvanının kullanılmasına devam edilmiş­tir. 1922’de saltanatın kaldırılması üze­rine Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafın­dan halife seçilen Abdülmecid Efendi‘ye “halîfe-i müslimînve hâdimü’l-Haremey-ni’ş-şerîfeyn” şeklinde hitap edilmiştir. Ancak 3 Mart 1924 tarihinde hilâfetin ilgasıyla birlikte bu unvan da kalkmıştır.

Hâdimü’l-Haremeyn unvanını günü­müzde Suudi Arabistan kralları kullan­maktadır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski