İslâmiyet’te haftalık toplu ibadetin yapıldığı cuma gününe çok önem verilmesine ve bugünün müslümanlar için bir bayram olduğunun belirtilmesine rağmen (bk. Cuma) gerek Kur’ân-ı Kerim’de gerekse hadislerde cuma müslümanlar için bir tatil günü olarak tayin edilmemiştir. Bununla beraber cuma gününün Özelliklerini dikkate alan bazı İslâm âlimleri, haftanın herhangi bir gününün tatil kabul edilmesi durumunda bunun cuma olmasının uygun bulunduğunu ifade etmişlerdir.
Asr-ı saâdefte ve Hulefâ-yi Râşidîn döneminde haftanın herhangi bir gününün resmî tatil olarak seçildiğine dair bir kayıt bulunmamaktadır. Emevîler devrinde Ziyâd b. Ebîh’in Basra’da davalara cuma dışındaki günlerde baktığı dikkate alınırsa bundan ilk defa cumanın yalnızca mahkemeler için resmî tatil olduğu sonucuna varılabilir. Abbâsîler”de ise ilk devirlerden itibaren resmî dairelerin (divan) cuma günleri tatil edildiği bilinmektedir. Ebû Hanîfe (ö. 150/767) zamanında mahkemeler ve okullar cumartesi günleri tatildi. Halife Mehdi (775-785), resmî dairelerin cumadan başka perşembe günleri de tatil edilmesini istedi. Bu durum Mutasım-Billâh (833-842) zamanına kadar devam etti. Mu’tasım, FazI b. Mervân’ın tavsiyesine uyarak perşembe gününü tatil dışına çıkardı ve resmî dairelerin sadece cuma günü tatil edilmesini emretti. Ancak III. (IX.) yüzyılın ortalarından itibaren mahkemeler pazartesi veya salı günleri çalışmıyordu. Bu uygulama, Mu’tazıd-Billâh’ın 279’da (892) hilâfet makamına geçmesine kadar sürdü. Halife Mu’tazıd cuma yanında salı gününü de tatil ilân etti. Ubeydullah b. Süleyman’a ve Bedr’e, kumandanların ve dostlarının tatil günlerinde Dârülhİlâfe’ye gelmemelerini söyledi ve bu iki gün içinde divanların açılmamasını istedi. Cuma günü devlet daireleri tatil olmakla beraber dükkânlar ve pazar yerleri açıktı. Halk haftalık ihtiyaçlarını cuma günü yaptığı alışverişlerle karşılardı. Abbâsîler’in daha sonraki dönemlerinde muhtemelen yahudi cemaatinin tesiriyle halk cumartesi günleri dükkânları kapatmaya başladı. Fakat 488 (1095) yılında dükkânların cuma günleri kapatılması ve cumartesi açık bulundurulması emredildi. Muhtesib bu emre uygun olarak dükkânları denetliyor ve aksine hareket edenleri cezalandırıyordu.
Osmanlıda Hafta Tatili
Osmanlı Devleti’nde başlangıçta belli bir hafta tatili günü yoktu. Diğer İslâm devletlerinde olduğu gibi Osmanlılar’da da cuma gününe dinî hükümler dışında bir mahiyet verilmemiş, namaz vaktinde kısa bir süre işe ara verme dışında cuma günü hafta tatili olarak kabul edilmemişti. Memurların cuma namazını eda edebilmeleri için dairelerde cami haline getirilen yerlere minber bile konulmuştu. Süleymaniye Camii inşaatına dair mufassal muhasebe defterlerinde işçilerin cuma günleri tatil yaptığı belirtilmekteyse de bunun bütün çalışanların uyduğu genel bir hafta tatili olduğunu söylemek mümkün değildir. Nitekim muhasebe ve rûznâmçe defterlerinde, iş yerlerinde uygulanan tatil günlerinin hem zaman hem de gün adı olarak değişik şekillerde kaydedildiği görülmektedir. Meselâ 1820’lerde tatil günleri pazartesi ve perşembe iken 1830’larda pazar günü olmuştur.Değişik zamanlarda bazan cuma, bazan pazartesi, ba-zan perşembe ve salı günlerinde tatil yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu uygulamadan her iş kolunun kendine göre bir tatii gününün bulunduğu, ancak bunun da belli bir periyoda ve belli bir güne bağlı olmadığı sonucu çıkarılabilir.
İlk zamanlarda resmî dairelerde tatil günü olmamakla birlikte medreselerde haftanın belli birkaç günü tatil yapılırdı. Osmanlılar’dan önce medreselerde uygulanan öğretim metodu ve tatil günleri Osmanlı Devleti’nde de benimsendi. İlk Osmanlı medreselerinde talebelerin kütüphaneye gitmesine imkân vermek için genellikle salı ve cuma günleri ders yapılmazdı. Bazı medreseler buna pazartesi veya perşembeyi de ekleyip hafta tatilini üçe çıkardığı gibi bazıları yalnız cuma günleri tatil yapmaktaydı.Ancak Fâtih Sultan Mehmed döneminden itibaren medreselerde hafta tatilinin salı olmak üzere bir güne indirildiği ve Cumhuriyet dönemine kadar böyle devam ettiği anlaşılmaktadır. Salı günü medresede esas dersler okutulmazdi; fakat isteyenlere program haricinde “koltuk” adı altında bazı yardımcı dersler gösterilirdi. Medreselerin salı günü tatil oluşu bazı yanlış inançların yerleşmesine de sebep olmuştur. Halk arasında o gün bir işe başlamanın veya seyahate çıkmanın uğursuzluk getireceğine inanılırdı. Halbuki İstanbul’un fethi salı gününe rastladığından o gün aslında Rumlar tarafından uğursuz kabul ediliyordu.
Osmanlı Devleti’nde memur sayısının artmasıyla birlikte resmî dairelerde hafta tatili uygulamasının başladığı, fakat bunun muayyen bir güne bağlı kalmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim XVIII. yüzyılın ilk yarısında devlet daireleri perşembe günü tatil yaparken daha sonra buna pazartesi de eklendi. Sadrazam İzzet Mehmed Paşa, işlerin yoğunluğunu ileri sürerek 1188 (1774) tarihli bir buyruldu ile hafta tatiline son verdi ve memurların her gün çalışmasını sağladı. II. Mahmud devrinde tatil uygulamasına yeniden başlandı. 124Tde(1831-32} Babıâli ile diğer bazı resmî dairelerde perşembe ve pazar Bâb-ı Defterde ise pazartesi ve perşembe günleri hafta tatili yapılıyordu. Fakat defterdarlıktaki memurların haftada iki gün çalışmamasının işleri aksattığı gerekçesiyle yalnız pazar günü tatil yapılması kabul edildi. Mısır meselesi yüzünden işlerin çoğalması üzerine bir günlük tatil de diğer devlet daireleriyle birlikte kaldırıldı. Mısır meselesi halledildikten sonra hafta tatili uygulamasına yeniden başlandı ve 1249’da (1833-34) yalnız defterdarlık memurlarının perşembe günleri tatil yapmasına karar verildi. 1252 (1836) yılında yapılan bir düzenleme ile Babıâli memurlarının da perşembe günleri çalışmaması kararlaştırıldı. Daha sonra, buna pazar gününün de eklenerek hafta tatilinin iki güne çıkarıldığı, ancak Tanzimat’ın ilânından (3 Kasım 1839) sonra bunun kaldırıldığı ve tatil günü olarak yalnız perşembenin bırakıldığı anlaşılmaktadır. Fakat bu tatil günü de pek uzun sürmedi. Perşembe günü tatil yapan devlet memurlarının çoğu ertesi günü cuma namazını bahane ederek işlerinin başına gelmemeye başlayınca 4 Zilhicce 12S7 (17 Ocak 1842) tarihli irade ile hafta tatili perşembeden cumaya alındı. Adı geçen iradede, tatil gününün cumaya alınmasıyla bu mübarek güne saygı gösterilmiş olacağı ileri sürülmektedir. Bu İfadeden, memurların cumaya haftanın diğer günlerinden farklı bir önem vermeleri sebebiyle o günü kendilerine ayırmayı istedikleri anlaşılmaktadır. Diğer taraftan gayri müslim memurların kendi dinî günlerinde tatil yapmaları müslüman memurlara da örnek olmaktaydı.
Cuma günü, yalnız resmî devlet dairelerinde çalışan müslümanlar için hafta tatili olarak kabul edilmişti. Tanzimat’tan sonra açılan yeni mektepler de cuma günü tatil edildikleri halde medreseler yine eskisi gibi salı günü tatil yapıyordu. Müslüman olmayan memurlarla sanat ve ticaret erbabı halkın hafta tatili yoktu. Bu arada hıristiyan memurlar pazar günü. Mûsevîler ise cumartesi günü tatil yapıyordu. Zaman içinde sanat ve ticaretle uğraşanlar da kanunî mecburiyet olmadığı halde hafta tatili uygulamaya başladılar. Böylece Osmanlı ülkesinde müslümanlann cuma, Mûsevîler’in cumartesi ve hıristiyanların pazar olmak üzere haftada üç tatil günü ortaya çıktı.
Milli Mücadele ve Cumhuriyet Dönemi
Millî Mücadele’den sonra ülkenin iktisaden kalkınması yollarını tesbit etmek üzere toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde(17 Şubat-4 Mart 1923) bütün müslüman ve gayri müslimlerin uyacakları bir hafta tatilinin belirlenmesi hususu gündeme geldi ve tüccar grubunca hazırlanan üç maddelik teklif oy birliğiyle kabul edildi. Bu teklif, hangi din ve mezhepten olursa olsun bütün Türk vatandaşlarının cuma günü tatil yapmasını öngörüyordu. Ayrıca cuma gününün dışında da iş yerini kapatmak isteyenler serbest olacaktı.
Kongrede alınan bu karar gereğince Cumhuriyet’in ilânından sonra cuma gününün hafta tatili olarak kabulü için 19 Kasım 1923 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne iki kanun teklifi sunuldu. Gümüşhane mebusu Zeki Bey’in teklifi cuma gününün gene! hafta tatili sayılmasını ve bütün iş yerlerinin kapatılmasını öngörüyordu. Kanunun gerekçesinde müslümanların cuma, hıristiyanların pazar ve Mûsevîler’in cumartesi tatil yapmalarının millî hâkimiyet ve iktisadî hayatla bağdaşmadığı ileri sürülmekteydi. Menteşe mebusu Şükrü Kaya ve otuz iki arkadaşınca verilen ikinci teklif ise nüfusu 30.000’den fazla olan şehirlerde cuma gününün hafta tatili olarak kabulünü öngörmekteydi. Teklifin gerekçesinde milleti oluşturan asıl unsurların müslüman olduğu, İslâmiyet’te cuma tatili bulunmamakla birlikte geleneklerin cumayı tatil kabul ettiği belirtilmekteydi.
Hafta tatiliyle ilgili teklifler İktisat ve Adliye komisyonlarında birleştirildikten sonra genel kurula sevkedildi. Teklif üzerindeki müzakerelere 29 Aralık 1923’te başlandı. İktisat Komisyonu adına söz alan Yusuf Akçura. halkının ekseriyeti müslüman olan ülkede cumanın genel hafta tatili olarak kabul edilmesinin adalete uygun olduğunu, azınlıkların cumanın dışındaki günlerde de tatil yapmakta serbest olduklarını, fakat cuma günü çalışmaya veya çalıştırmaya hakları olmadığını söyledi. Saruhan mebusu Âbidin Bey de müslümanlarca en önemli gün sayılan cuma gününün meclis tarafından hafta tatili yapıldığını, bunun dışındaki günlerde isteyenlerin dükkânlarını kapatabileceğini belirtti . Müzakerelerin tamamlanmasından sonra oy birliğiyle kabul edilen 2 Kânunusâni 1340 (2 Ocak 1924) tarih ve 394 sayılı Hafta Tatili Kanunu on dört maddeden oluşmaktaydı. Birinci maddeye göre nüfusu 10.000 veya daha fazla olan şehirlerde bütün iş yerleri haftada bir gün tatil yapmak mecburiyeti ndeydi ve bu tatil günü de cuma olacaktı. Resmî dairelerle genel ve özel sınaî ve ticarî kurumlarda görev alanların haftada altı günden fazla çalıştırılması ikinci madde ile yasaklanıyordu. Bu kanun nüfusu 10.000’den az olan şehirlerde de belediye meclisinin kararıyla uygulanabilecekti.
Türk-İslâm tarihinde ilk defa cuma gününü bütün müslüman ve gayri müslimlerin uyacakları genel hafta tatili olarak kabul eden bu kanunu basın olumlu karşıladı. Halk tarafından da büyük sevinçle karşılanan kanunun genelde ekonomik zorunluluktan doğmuş olmakla birlikte sosyal içeriği daha ağır basıyordu. Milliyet, din, adalet ve siyaset konuları kanunun kabulünde önemli rol oynamıştır. Emperyalizme karşı millî bir mücadele vermiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, cuma gününün hafta tatili yapılmasını âdeta bağımsızlığının bir ispatı şeklinde değerlendirmiş, bilhassa cuma günü üzerinde ısrar edilmesinde hâkim unsurların müslüman olması gerekçe olarak ileri sürülmüştür.
Hafta Tatili Kanunu 1935te yapılan değişikliğe kadar yürürlükte kaldı. Başvekil İsmet İnönü’nün imzasıyla 13 Mayıs 1935’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sevkedilen millî bayram ve genel tatiller hakkındaki kanun teklifi hafta tatilinin cumadan pazara alınmasını öngörmekteydi. Gerekçesinde de pazarın milletlerarası tatil günü olduğu, bu tatil gününden ayrılmakla ülkenin ekonomik açıdan büyük kayıplara uğradığı ileri sürülmekteydi. İlgili komisyonlarda görüşüldükten sonra 23 Mayısta genel kurula sevkedilen teklifin bütünü üzerinde konuşan milletvekillerinin hepsi hafta tatilinin cumadan pazara alınmasının İsabetli olduğunu ifade etti. Konuşmacılar, İslâmiyet’te cuma gününün namaz saati hariç tatil olmadığını, ayrıca Cumhuriyet’le birlikte Avrupalı devletler sırasına girildiğini, bu devletlerin kabul ettiği pazar gününün tatil yapılmasının zorunlu bulunduğunu ileri sürüyorlardı. Bazıları da pazar günü tatil yapmayı Batı medeniyetinin bir gereği olarak görüyor, artık köhne kanunlardan kurtulmak gerektiğini ve taassup dönemlerinin geride bırakıldığını söylüyordu. Teklif üzerinde yapılan konuşmalara cevap vermek üzere söz alan Dahiliye Vekili Şükrü Kaya kanunun tamamen siyasî ve içtimaî olduğunu, din ile hiçbir ilgisinin bulunmadığını ve şimdiye kadar çıkarılan devrim kanunlarından biri olduğunu açıkladı. Daha sonra 27 Mayıs 1935 tarih ve 2739 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkındaki Kanun oy birliğiyle kabul edildi. Altı maddeden oluşan kanuna göre hafta tatili otuz beş saatten az olmamak üzere cumartesi saat 13.00’ten itibaren başlayacaktı. Böylece 1924’te millî ve iktisadî bağımsızlığın bir ispatı gibi görülen cuma tatili uygulamasına siyasî, iktisadî ve içtimaî bakımdan yakın ilişki içinde bulunulan Batı dünyası ile bütünleşme mecburiyeti gerekçe gösterilerek son verilmiş oldu.
Hafta tatilinin cumadan pazara alınması, cuma tatilinin menşeinin İslâmiyet’e dayandığını zanneden bazı kesimlerde büyük telâş uyandırdı. Bu arada kanun basında tartışıldı. İnkılâpları destekleyen gazeteler kanunu olumlu karşıladılar. Kurun gazetesinde 2 Haziran 1935 tarihinde yayımlanan imzasız bir makalede hafta tatilini dinî açıdan ele alanlar eleştiriliyor ve İslâmiyet’te cuma gününün tatil olacağına dair bir hüküm bulunmadığı ileri sürülüyordu. Gazeteler, ilk defa 2 Haziran 1935’te uygulanan pazar tatilinin cuma tatilinden daha neşeli geçtiğini haber veriyordu. Ancak bazı müslümanlar arasında pazar gününün hafta
tatili yapılmasına karşı oluşan muhalefet günümüze kadar devam etmiştir.
Hafta tatili uygulaması bu şekliyle 1974 yılına kadar devam etti. Resmî kurumların cumartesi yarım gün çalışmasının faydalı olmadığı kanaatiyle bu tarihte yeni bir düzenlemeye gidildi. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda değişiklik yapan 12 sayılı kanun hükmünde kararname ile (TC Resmî Gazete, sy. 14.901) haftalık çalışma süresi 39 saatten kırk saate çıkarıldı. Cumartesi ve pazar günlerinin de tam gün olarak tatil edilmesi kararlaştırıldı. Bakanlar Kuru-lu’nun 29 Haziran 1974 gün ve 7/8519 sayılı kararıyla çalışma saatleri yeniden düzenlendi. 1 Temmuz 1974 tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülen bu karara göre cumartesi ve pazar günleri resmî hafta tatili oluyor, buna karşılık diğer günlerin çalışma saatleri arttırılıyordu {TC Resmî Gazete, sy. 14.932). 12 Eylül 1980 askerî harekâtından sonra oluşturulan Millî Güvenlik Konseyi’nin kabul ettiği 17 Mart 1981 gün ve 2429 sayılı Ulusal Bayramlar ve Genel Tatiller Hakkındaki Kanun’la, 27 Mayıs 1935 gün ve 2739 sayılı kanun ve bu kanunda değişiklik yapan kanunlar yürürlükten kaldırıldı. Adı geçen kanunun üçüncü maddesinin ikinci fıkrası İle resmî kurumların cumartesi ve pazar olmak üzere haftada iki gün tatil yapmaları usulü aynen benimsendi. Diğer iş yerlerinde ise yine eskiden olduğu gibi yalnız pazar günleri hafta tatili uygulanmasına devam edilecekti (TC Resmi Gazete, sy. 17.284).
TDV İslâm Ansiklopedisi