Hakim Camii. Kahire’de Fatımî dönemine ait cami.
Yapımı Halife Azîz-Billâh tarafından Ramazan 380’de (990) başlatılan cami ertesi yıl ibadete açılmış, fakat tamamlanması Hâkim-Biemrillâh döneminde gerçekleşmiştir. Daha önce Câmiu’l-hutbe diye anılan yapı bu sebeple onun adını almış, ayrıca el-Câmiu’l-enver ismiyle de tanınmıştır. İlk yapıldığında Kahire kapılarından Bâbülfütûh’un dışında bulunan cami. Vezir Bedr el-Cemâli’nin 1081’de surları tamir ederken genişletmesi sırasında içeri alınmış ve binanın kuzey duvarı sura yaslandırılmıştır. Kaynaklarda Hâkim-Biemrillâh’ın 393 (1003) yılında caminin ikmalini emrettiği, 401 ‘de (1010) minare çevresine koruyucu kule yaptırdığı ve 403 (1013) yılında da iç donanımının tamamlanarak ramazan ayında ibadete açıldığı kaydedilmektedir. Hâkim’in ertesi yıl çeşitli vakıflar tahsis ettiği cami, başta 8 Ağustos 1303 depremi olmak üzere tarih boyunca pek çok tahribata mâruz kalmış ve çeşitli onarımlar görmüştür. Bunların en Önemlilerinden biri. depremin ardından o zaman henüz “üstâdüddâr” makamında olan Memlûk Sultanı II. Baybars tarafından 1304’te yaptırılan büyük onarımdır. Cami, buraya birçok yeni vakıf tahsis eden Baybars’tan sonra 1360 yılında Sultan el-Melikü’n-Nâsır Hasan b. Muhammed b. Kalavun, XV. yüzyılda binaya bugün mevcut olmayan bir minare ilâve ettiren bir tacir ve 1807 yılında mermer bir mihrap yaptiran nakîbüleşraf Ömer Mekrem tara-findan da tamir ettirilmiştir. Ancak XIX. yüzyıl ressamlarının bazı resimleri binanın tekrar harap olduğunu göstermek-teyse de cami son zamanlarda restore edilmiştir.
Kenar uzunlukları birbirine eşit olmayan dikdörtgen biçiminde bir avluyu çevreleyen revaklar halindeki yapı, bir ölçüde İbn Tblun ve Ezher camilerinin mimari özelliklerini gösterir. İbn Tolun Camii gibi dörtköşe tuğla payeler üzerinde yükselen sivri kemerlerin taşıdığı beş sahna sahiptir; fakat revakların daha yüksek olmasına karşı alanın küçüklüğü binaya çok daha dikine bir görünüm vermektedir. Ezher’e benzeyen yanı ise kıble duvarında mihrap önünde bir, köşelerde de birer tane olmak üzere üç kubbeye ve orta kubbeden İtibaren ön ibadet mekânını dikine kesen kalın payelerle sınırlanmış yüksek çatılı bir nefe sahip bulunmasıdır. Cephenin ortasındaki taçkapıyla köşelerindeki dışarı doğru taşan iki minarenin birlikte ele alınarak bir cephe düzenlemesi meydana getirilmiş olması yeni bir durumdur ve bu durumu eski Fatımî başşehri Mehdiye’deki (Tunus) ul-ucaminin etkilediği anlaşılmaktadır. Binanın cephesi ve minareleri taştan, geri kalan kısmı ise tuğladan yapılmıştır. Arap cami mimarisinde bir dış cephe estetiğinin ilk örneği olabilecek özelliklere sahip yapının her tarafı ağaç, alçı, taş üzerine oyma ve kabartmalarla zengin bir şekilde tezyin edilmiştir. Caminin pencereleri, Ezher’dekİ gibi her kemerin eksenine bir tane gelecek şekilde kemer sıralarının durumuna uygun olarak yerleştirilmiştir. Orijinal pencere şebekelerinden sadece birkaçı bugüne gelebilmiştir. Bunlardan biri, ince uzun kûfî harflerle aynalı yazı tarzında yazılmış Allah kelimesinden oluşan ve muhtemelen daha sonraki Eyyûbî veya erken Mem-lüklü onarımlarına ait olan alçı (stuko) kafestir.
Caminin içinde Ezher’de olduğu gibi kemer sıraları boyunca uzanan süslü kûfî hatla yazılmış âyetlerin yer aldığı alçı bir şerit göze çarpar. Nefte de Bizans ve Sâmerrâ tarzlarının karışımı olan stilize bir ağaç motifinin işlendiği alçı levhalar bulunmaktadır. Kemerler arasındaki ahşap kirişler Sâmerrâ tarzında oymalıdır. Mihrabın orijinal tezyinatı günümüze ulaşmamıştır.
Kabartma süslemelerinden dolayı caminin en ilgi çekici yanını oluşturan minarelerin yaklaşık üçte iki yüksekliğindeki kısımları. Eski Mısır tapınaklarının kapı kuleleri biçiminde iki katlı birer köşe kulesiyle kapatılmış durumdadır. XV. yüzyıl tarihçisi Makrîzî, minarelerin süslü kısımlarını kılıf gibi saran bu kulelerin 1010 yılında Hâkim-Biemriliâh’ın emriyle yapıldığını yazmaktadır. Bu değişikliğin sebebi, mimarın. Kahire minareleri arasında bir eşi bulunmayan ve herhangi bir biçimde Hâkim-Biemrillâh’in artık görmek istemediği anlaşılan bu iki taş işçiliği şaheserini yıkmaya kıyamayarak gözlerden ve dış etkilerden gizlemesi olsa gerektir. Minareler birbirinden farklıdır. Batıdakinin koruyucu kulesi caminin çatı seviyesinde İbn Tolun Camii’ndekileri hatırlatan mazgallarla çevrelenmiştir. Yukarı katın üst kısmı ise Fatımî mihrap nişlerini taçlandıran geçmeli geometrik alçılara benzer dekoratif bir şeritle bezelidir. Kuzeydeki minareyi koruyan kulenin aşağı kısmı camiye bitişik olan Bedr el-Cemâirnİn inşa ettirdiği surun içine girmiştir. Üst katın doğu tarafı, 1303 depreminden sonraki onanma mal edilen Memlüklü tipi nesihle yazılı âyetlerden oluşmuş bir kitabeye sahiptir. Kuleler içinde korunan orijinal minareler günümüze gayet İyi durumda intikal etmiştir. İki minare biçim ve süsleme bakımından birbirinden farklıdır. Batıdakinin gövdesi kare prizma şeklinde başlayıp caminin çatı seviyesinin üstünde sekizgen prizmaya dönerken kuzeydeki minare kare bir kaide üzerinde yukarı doğru incelerek yükselen bir silindir şeklindedir. Her iki minare de çok çeşitli bitkisel ve geometrik motiflerden oluşan kabartma kuşaklarıyla süslenmiştir; aydınlatma pencerelerinin çerçeveleri de oymalarla bezelidir. Tezyinatı batı minaresinin kinden tamamen farklı olan kuzey minaresinde ayrıca Hâkim-Biemrillâh’ın adını ve Receb 393 (Mayıs-Haziran 1003) tarihini taşıyan geniş bir kûfî kitabe şeridi bulunmaktadır. Batı minaresinin içinde, binanın çatı seviyesine gelen yerde oyma nişlere sahip ve tavanı, kapı söve-leri oymalarla süslenmiş mihraplı küçük bir oda (itikâf hücresi ?) bulunmaktadır. Her iki minarenin de tepe kısımlarının 1303 depreminde yıkıldığı ve Emîr Baybars tarafından tamir ettirildiği sanılmaktadır.
Kahire’deki camiler arasında Arap cami mimarisinin estetik ve tezyinat bakımından en değerli ilk örnekleri arasında yer alan mâbed, XIX. yüzyılın sonunda bazı bölümlerinde açılan İlk İslâm müzesini de barındırmıştır.
TDV İslâm Ansiklopedisi