Hakka Suresi Kaçıncı Suredir, Kaç Ayet, Fazileti, Hakkında Bilgi

Hakka Sûresi (49büf Kur’ân-ı Kerîm’in altmış dokuzuncu sûresi.

Mekke döneminin ilk yıllarında nazil olmuştur. Elli iki âyettir. Fâsila*sı (. J . 5ft^^) harfleridir, “j” harfi yalnız bir yerde (âyet 44) fasıla olup bunun müsta­kil âyet sayılmadığına dair rivayete göre sûre elli bir âyettir ve fasılaları arasında lâm harfi yoktur. Âlûsî bu ikinci görüşe katıldığını belirtmektedir.

Sûre ismini başındaki “el-hâkka” keli­mesinden alır. “Hak, hukuk, hesap, her şeyin ortaya çıkacağı, gerçekleşeceği gün” anlamlarına gelen bu kelime, daha ziyade önceden haber verilen bir sıkıntı veya musibetin başa gelmesiyle İlgili ola­rak kullanılır. Kıyamet gününde haşir, mîzan. hesap, cezalandırma, mükâfat­landırma gibi Allah’ın önceden haber verdiği durumlar tahakkuk edip bütün ameller yerli yerinde karşılığını bulaca­ğından kıyamet gününe bu isim veril­miştir. Ayrıca “yaptığının karşılığını bul­mak” anlamında peygamberlere inan­mayan geçmiş kavimlerin yok oluşunu anlatmak için de kullanılır. Nitekim “hâk-ka”nın ne demek olduğunu bildiren âye­tin ardından Semûd ve Âd kavimlerinin helakine dair haberlerin yer alması keli­menin yalnızca kıyamet mânasına gel­mediğine İşaret etmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’in fesahat ve belagatını en yüksek seviyede ifade eden Hakka sûresinin, Hz. Peygamber’e yönelik şair ve sihirbaz gibi iftiraları reddeden âyet­lerinden Mekke döneminin ilk yıllarında nazil olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü bu İftiralar, peygamberliğin ilk yıllarında müşriklerce sürdürülen inkarcı tutum­dan kaynaklanıyordu. Kalem sûresinde onun bir mecnûn (cin çarpmış) (âyet 2), bu sûrede de şair ve sihirbaz (âyet 41, 42) olmadığı belirtilmektedir. Bu iki sû­renin mushaflarda ardarda yer almış ol­ması da Hakka sûresinin Kalem sûresin­den sonra nazil olduğu ihtimalini kuvvet­lendirmektedir. Ahmed b. Hanbel’in kay­dettiği bir rivayete göre Hz. Ömer şöyle demiştir. “Müslüman olmadan önce Hz. Peygamber’le tartışmak üzere evden çıkmıştım. Mescid-i Harâm’a vardığımda baktım ki Resûl-i Ekrem benden önce gelmiş. Arkasında durdum. Hakka sûre­sini okumaya başladı. Kur’an’ın üslûbuna hayran kalmıştım. Kendi kendime Kureyş’in dediği gibi bu şairdir diye düşün­düm. Tam o sırada, “O bir şair sözü değil­dir’ (âyet 41) âyetini okudu. Bu defa içim­den öyleyse sihirbazdır dedim; hemen, “O bir sihirbaz sözü değildir1 (âyet 42) âye­tini, ardından da sûreyi sonuna kadar okudu. İşte o günden sonra İslâm’ın sev­gisi kalbimde yer etmeye başladı”. İbn Kesîr’in, bu olaya da­yanarak Hz. Ömer’in müslüman olmasını sûrenin nüzul sebepleri arasında göstermesi tartışıla­bilir. Ancak bu rivayet, sûrenin Mekke devrinin ilk beş yılında nazil olan sûreler arasında yer aldığına delâlet etmesi ba­kımından önemlidir. Sehâvî sûrenin Me-âric sûresinden önce, Mülk sûresinden sonra indiğini söyler.

Kalem sûresinde Resûl-i Ekrem’in bir mecnun olmadığı, onun vahiy yoluyla ver­diği bilgilerin hak ve gerçek olduğu, Peygamber’in ciddiye alınması gerektiği ko­nusunda uyarılar yapılmakta ve kısaca kı­yamet gününe dikkat çekilmektedir. Bu sûrede ise o haberlerin ne olduğu ve na­sıl gerçekleşeceği hakkında ayrıntılı açık­lamalar yapılmaktadır. Özellikle peygam­berlerini inkâr eden eski ümmetlerin, Se-mûd ve Âd kavimlerinin helak edilişine ve yeryüzünden silinip gidişine dair bilgi­ler verilmekte, böylece Resûl-i Ekrem’e karşı inkârda direnenler uyarılmaktadır. Sûre üslûp ve muhteva bakımından Kalem sûresinin devamı ve açıklaması gibidir.

Hakka sûresi iki bölümden meydana gelmektedir. Birinci bölümde (âyet 1 -37) Semûd, Âd, Firavun ve Lût kavimlerinin “hâkka”ya uğradıkları, peygamberlere karşı gelip Allah’ın vahyini yalan sayma­ları yüzünden helak edildikleri haber ve­rilir. İnkarcıların çekecekleri büyük ceza­nın asıl âhiretteki azap olduğu vurgula­nır. Arşını sekiz meleğin taşıdığı Allah’ın huzurunda herkesin hesaba çekileceği o günde insanoğlunun nasıl zavallı, âciz ve yardımsız kalacağı anlatılır, Hesabını ve­renlerin cennette mutlu olacakları, buna karşılık Allah’a inanmayan ve yoksullara yardım etmeyenlerin zincirlere vurula­cakları, dostları bulunmadığı için de kim­seden yardım göremeyecekleri bildirilir.

İkinci bölüm (âyet 38-52) Kur’an’a ya­pılan iftiralara cevap mahiyetindedir. Gö­rülen ve görülmeyen ilâhî kuvvetlere ye­minle söze başlayan bu bölümde Kur’an’ın sıradan bir söz olmadığı, ona bilmeden ve düşünmeden “şair sözü” veya “sihir­baz sözü” demenin yanlışlığı ortaya ko­nulur. Kur’an’ın Allah katından gönderi­len çok şerefli bir elçinin sözü, âlemlerin rabbinden gelen bir vahiy olduğu bildiri­lerek esasen Allah’ın Peygamber’e ken­dinden böyle sözler uydurmasına asla imkân vermeyeceği belirtilir. Kur’an’ın temiz kalplilere bir öğüt, kâfirlere İse yü­rek sizlatıcı bir hasret olduğu vurgulan­dıktan sonra onun şiir, kehanet, zan ve tahmin cinsinden bir bilgi olmayıp saf bir hakikat olduğu ifade edilir. Sûre yüce rabbin ismini tenzih ve teşbih etrneyi, O’nu saygıyla anmayı emreden âyetle sona erer.

Hakka sûresi, âhiret konusunda in­sanları uyararak onları imana ve tedbirli olmaya yöneltmekte, vahiy bilgisinin ke­sinliğini ve o yolla bildirilen olayların ger­çekliğini, vahyin Hz. Peygamber tarafın­dan aynen tebliğ edilmesinin zaruretini ortaya koymaktadır.

Sûre hakkında bazı müstakil çalışma­lar yapılmıştır. Hasan Muhammed Bâ Cevdet’in Te’emmülât ti sureti’l-Hâkka (Tunus 1982), Abdülhamîd Kişk’in Tefsî-ru sûreti’l-Hâkka (Kahire 1987), Faruk Tuncer’in el-Hâkka Sûresi Tefsir De­nemesi ve Bu Sûredeki Kıyamet Sah­neleri, Abdûrrezzâk Abdüla-lîm Reyyân eş-Şerîf’in M.ine’1-Vcâzi’l-Kur’ânî ti sûreti’l-Hâkka adlı eserleri bunlar arasında sayı­labilir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski