Yavuz Sultan Selim’in Memlûk Sultanı Kansu Gavrİ’yİ mağlûp ettiği Mercidâbık Savaşı’ndan sonra (24 Ağustos 1516) Osmanlı hâkimiyeti altına giren şehir (28 Ağustos 1516), bu sırada doğu ile batı ticaretinde önemli bir merkez olarak gelişme göstermekteydi. Osmanlı hâkimiyetiyle birlikte şehrin geçmişinde rastlanmayan büyük bir gelişme devri başladı ve bu dönem Halep tarihinin birçok bakımdan en parlak dönemini teşkil etti.
Suriye bölgesinin fethinden sonra Osmanlılar bölgedeki eski Memluk idari teşkilâtını bozmadılar. Halep de Memlûk döneminde olduğu gibi Şam emîrü’l-ümerâsı (beylerbeyi) idarî bölgesi içinde yer alıyordu. Yavuz Sultan Selim’in ölümü ve yerine Kanunî Sultan Süleyman’ın geçmesi üzerine, eski Memlûk beylerinden olup Yavuz Sultan Selim tarafından kendisine Şam beylerbeyiliği verilen Can-birdi Gazâlî Halep’i de tesiri altına alacak büyük bir isyan başlattı. Bu arada şehri kuşattıysa da kalede bulunan Osmanlı garnizonu ile ortak hareket eden Halep halkı ona karşı direndi. İsyanın bastırılmasından sonra bölgedeki idari teşkilât yeniden düzenlendi. Önce Halep ve Şam adlan altında İki beylerbeyilik kuruldu; daha sonra bunlara 1570’te Trablus, ardından da Sayda eyaletleri ilâve edildi. Suriye bölgesinin bu idarî teşkilâtı XVIII. yüzyıla kadar değişmedi.
Halep’in bir eyalet merkezi haline gelmesi, Kuzey Suriye’nin ekonomik ve siyasî yönden gelişmesinde önemli rol oynadı. Şehir kültür yönünden Şam. Kahire ve kutsal şehirlerin yer aldığı Hicaz bölgesiyle kuvvetli bağlan dolayısıyla tam bir Arap nüfuzu altında kalırken siyasî açıdan bölgenin tarihinde hayatî bir yere sahip oldu ve güneydeki gelişmelerden çok az etkilendi. Ayrıca iktisadî yönden, şehir esnafı için ham maddelerin ve Halep’te çok aranan ve tüketilen yiyeceklerin sağlandığı Güney Anadolu ile daha yakın bir hale geldi. Timar sistemi vilâyette etkili bir şekilde yerleştirildi. Anadolu Türk sipahilerinin varlığı, bölgenin Osmanlı teşkilâtına uyum sağlamasına yardımcı oldu. Böylece Halep de Osmanlı karakteri diğer Arap şehirlerinin birçoğundan daha ağır basan tipik bir İslâm -Türk şehri haline geldi. Bu etki dönemin mimari eserlerinin inşa tarzında, mutfağında, hatta müziğinde dahi görüldü. Bütün bunlar Şam’dan ziyade İstanbul tarz ve üslûbunun tesiriyle gerçekleşmiştir.
Doğu Arabistan’ın Osmanlı kontrolü altna girmesiyle Halep Doğu Akdeniz’in çok önemli bir ticari merkezi oldu ve XVI. yüzyılda Avrupalilar’ın ticarî faaliyetleri Şam’dan Halep’e doğru yön değiştirdi. Nitekim 1548’de burada bir Venedik konsolosluğu kuruldu; bunu 155Tde Fransa, 1586’da İngiltere konsoloslukları takip etti. Bu ticaret, başlangıçta geniş ölçüde Avrupa’nın yünlü kumaşları ve gümüşü ile Hint baharatının değiş tokuşu-na dayanıyordu. Ancak XVI. yüzyılın sonlarına doğru Avrupalı tacirler artık Halep pazarlarında başlıca Doğu emtiası olarak İran ipeğini arıyorlardı. Halep’in ticari önemi, Hüsrev Paşa ile (1544) Behram Paşa’nın (1583) valilikleri sırasında meydana getirdikleri vakıflar sayesinde kurulan büyük âbidevî binalar, çarşılar ve hanların teşekkülüyle 1S93’te İskenderun’da bir Osmanlı gümrük kapısının tesisi dolayısıyla daha da arttı. Trablus’un yeniden liman özelliği kazanmasıyla Halep’in ticarî durumu Suriye bölgesinde güven altına alınmış oldu.
Halep’in bu zenginlik ve refahı, ilk olarak Canbolatoğlu Ali’nin isyanı sırasında (1606-1607) ve Osmanlı-İran savaşlarının uzaması sonucu XVII. yüzyılın başlarında biraz sarsıldı. Canbolatoğlu’nun isyanı bu dönemdeki birçok Celâlî isyanından biriymiş gibi gösterilirse de çağdaş mahallî tarihler, onun Suriye’de bağımsız bir devlet kurma iddasıyla ortaya çıktığını belirtirler. Niyetleri ne olursa olsun gerek amcası Hüseyin Paşa’nın gerekse Canbolatoğlu Ali’nin valilikleri dönemi, mahallî idarecilerin şehrin yönetimini ellerine geçirdikleri kısa ve tek devreyi teşkil eder. Canbolatoğlu Ali’nin 1610’da Belgrad’da idamından sonra Halep doğrudan doğruya İstanbul’un merkezî kontrolünde kaldı; hatta Osmanlılar’ın diğer Arap vilâyetlerindeki gibi. XVIII. yüzyılda mahallî valilerin ortaya çıkıp idareyi ellerine almaları ve merkezin bunları tanımak zorunda kalışı hadiseleri burada görülmedi.
1639’da Osmanli-İran mücadelesinin sona ermesiyle kervanlar İran ipeğini tekrar Halep’e getirmeye başladılar ve bu durum XVII. yüzyıl boyunca sürdü. Bu yüzyılda İzmir’in alternatif bir pazar olarak doğmasına rağmen Halep’in ticarî üstünlüğü devam ediyordu. Bu hüküm en azından. XVII. yüzyılda Halep’in içindeki Ortadoğu ticaretinin hemen hemen yarısını elinde tutan İngiltere için doğrudur. XVII. yüzyıl, bir Osmanlı eyaleti olarak Halep’in nüfusunun ve ticarî zenginliğinin en yüksek noktaya ulaştığı dönemi teşkil eder. Zaman zaman uzun devreler halinde ortaya çıkıp şehir nüfusunun azalmasına yol açan veba salgınlarına rağmen Halep XVII. yüzyılda yaklaşık 100.000 nüfusa sahipti. XVI. yüzyılda da nüfusu 50-60.000 dolayında bulunuyordu. Halep’in nüfusunun fazla değişmemesi, hatta nisbî bir artış göstermesi, özellikle Anadolu’dan buraya doğru görülen devamlı göçlerin bir sonucudur. Bu nüfusu Halep’i İstanbul ile Kahire arasında en büyük şehir durumuna getiriyordu. Şehrin XVI. yüzyıldaki hızlı fizikî gelişmesi aynı seviyede görülmemekle birlikte XVII. yüzyılda İpşir Paşa (1653) ve Kara Mustafa Paşa {1681) gibi bazı devlet adamları büyük vakıflar kurmayı sürdürdüler. Halep’in varlıklı tüccar ve esnafı şehrin fizikî ölçülerinin daha da genişlemesine yol açtı. Surların kuzeydoğusunda zenginlerin oturduğu mutena Cüdeyde varoşu yapılan binalarla yeni bir yerleşme yeri olarak ortaya çıktı.
Halep’in talihi XVIII. yüzyılda değişmeye başladı ve çöküş dönemine girildi. İran Safevî Devleti’nin dağılması İran menşeli ipeğin veriminde düşüşlere yol açtı ve daha 1730’larda Avrupalı tüccarlar alternatif kaynaklar aramaya başladılar. Bu arayışlar bir ölçüde Suriye ipeğiyle karşılandı, fakat zamanla Avrupalı tüccarların faaliyetleri azaldı. Onların yokluğu, hıris-tiyan Arap ve yahudiler gibi yerli gayri müslim unsurların ön plana çıkmasına yol açtı. Varlıklı hıristiyan Arap tüccar burjuvazisinin doğuşu özellikle Halep için çarpıcı bir gelişmedir. Bu tüccar zümresinden bazıları, geleneksel Katolik kilisesinden çıkıp yeniden şekillenmiş Katolik kilise cemaatlerini teşkil ettiler. Bu da hıristiyan cemaatler içinde ve Osmanlı hükümetiyle “beratlı” denilen yabancıların himayesindeki Katolik hıristiyanlar arasında gerginliğe yol açtı. Bölgedeki dengeler siyasî güç mücadeleleriyle daha da sarsıldı. Sünnî Arap ticarî ve dinî burjuvazisinin temsil ettiği eşraf ile şehrin alt tabakasını oluşturan Arap, Türk, Kürt gibi gayri mütecanis grupların teşkil ettiği yeniçeri zümreleri arasındaki ayrılıklar daha da büyüdü. Osmanlı hükümeti düzeni eski haline getirmeyi başaramadı. Bu gruplar arasındaki çekişme ve mücadele şehrin ekonomisinin ve siyasî kurumlarının çöküşüne yol açtı.
Osmanlı merkezî gücü, II. Mahmud dönemine kadar düzeni sağlayıp duruma yeniden hâkim olmayı başaramadı. Düzenin sağlanması ve kontrolün yeniden tesisi de kısa ömürlü oldu. 1832’de Mısırlı İbrahim Paşa Halep’i işgal etti ve şehir 1840’a kadar Mehmed Ali Paşa’nın hâkimiyetinde kaldı. Bu dönem Halep’in iktisadî ve siyasî hayatında yıkıcı bir etki yaptı. Osmanlı idaresinin tekrar kurulması ve ardından müslüman kesim üzerine askerî mecburiyet ve ferdî verginin yüklenmesini ihtiva eden Tanzimat reformlarının ilânı şehirde yeniden kargaşaya sebep oldu. Bilhassa yeniçeri zümrelerinin nüfuzlarının çöküşüyle siyasî güçlerini ve etkilerini kaybeden iktisadî sıkıntı içindeki fakir müslüman ahali arasında reformlara karşı tepkiler görüldü. Nitekim 1850 Ekiminde fakir müslüman ahali zengin hıristiyan bölgelerine karşı saldırıya geçti ve büyük bir şehirli ayaklanması meydana geldi. Vali Mustafa Zarif Paşa Halep’ten kaçtı; isyanın elebaşısı olan yeniçeri zümrelerinin reisi Abdullah el-Bâbinsî iki hafta kadar şehrin kontrolünü elinde tuttu. Kasım ayında Osmanlı ordusu, âsilerin bulunduğu bölgeyi topa tutup pek çok kişinin ölümüyle sonuçlanan kanlı sokak savaşları sonucu düzeni yeniden sağladı. 18S0’den sonra Tanzimat reformları küçük bir muhalefetle eyalette uygulandı. Halep’te bu büyük sosyal karışıklığa rağmen bundan sonra şehirdeki değişik dinî gruplar ve etnik cemaatler arasındaki münasebetler I. Dünya Savaşfna kadar genellikle sakin bir ortamda geçti. Suriye’nin büyük bir kısmını tesiri altına alan müslüman ve hıristiyanlar arasındaki mücadelelerin görüldüğü 1860 yılında bile şehir halkı sükûnetini muhafaza etti.
Tanzimat reformlarının bir parçası olarak geliştirilen 1281 (1864} Vilâyet Nizâmnâmesi kısmî değişikliklerle 1866’da Ha-lep’e de uygulandı. Bu tarihte yeni nizâmnâmeye göre oluşturulan ve yeniden teşkilâtlandırılma görevi Cevdet Paşa’ya verilen Halep vilâyeti Urfa. Maraş, Kozan, Adana, Payas, Halep merkez ve Zor sancaklarından teşekkül ediyordu. Cevdet Paşa, iki yıl süren valiliği döneminde Zor sancağı dışında Halep vilâyetine bağlı sancaklarda ve merkezde yeniden teşkilâtlanmayı gerçekleştirdi. Kuruluşunda çok geniş tutulan Halep vilâyeti sınırları 1869’da Adana, Kozan ve Payas sancaklarının çıkarılmasıyla daraltılmıştır.
XIX. yüzyılda Suriye bölgesinde Halep’in iktisadî ve siyasî durumu Şam ve Beyrut’un yükselişiyle sarsıldı ve çökmeye yüz tuttu. Asrın sonunda şehrin iktisadî hayatında, Hatay ve Adana bölgelerindeki bataklıkların ıslah edilip ziraatın verimliliğinin arttırılmasının ve ticaretin canlanmasının yol açtığı kısmî bir iyileşme görüldü. Arap milliyetçisi Abdurrah-man el-Kevâkibî hariç tutulacak olursa Halep halkı güney kesimlerdeki kuvvetli siyasî cereyanların ve gelişmelerin dışında kaldı. Halep burjuvazisi Arap milliyetçilik hareketlerine katılmakta isteksiz davrandı. Bunun başlıca sebepleri, eski rakibi Şam’ın siyasî hâkimiyeti altına girme ihtimali ve Anadolu’nun güneyinde bulunan bazı şehirlerle olan iktisadî bağın kopması endişesiydi. Sonuç olarak çok az Haleplİ Arap isyanına katıldı. 1918 Ekiminde İngiliz ve Arap kuvvetleri Osmanlı kuvvetlerini Şam’dan Halep’e doğru geri çekilmeye zorladı. Aneze bedevilerinden teşkil edilen Arap ordusu 23 Ekim’de şehri işgal etti. Böylece Halep Faysal el-Hâşimî idaresindeki krallığa katıldı ve 402 yıllık Osmanlı idaresi sona ermiş oldu.
Fizikî Yapı ve Tarihî Eserler
Halep Osmanlı döneminde, önceleri 50.000 dolayında olan nüfusunun XVIII. yüzyılda 120.000’e ulaşmasıyla sürekli bir gelişme göstermiş, buna paralel olarak şehrin fizikî yapısına yeni yerleşme alanları katılmıştır. XVIII. yüzyıl sonlarında imar edilmiş bölgeler 367 hektarlık bir sahayı kaplamaktaydı, genel olarak ise şehir 397 hektarlık bir alana yayılmıştı. Eski yerleşme merkezi olan “Medine”si Osmanlı döneminden itibaren iki katına çıktı. Hüsrev Paşa’nın 1544’te yaptırdığı cami etrafında yeni bir gelişme oldu. Du-kakinzâde Mehmed Paşa Külliyesi Adliy-ye Camii (1555) etrafında teşekkül etmişti ve dört çarşı, 157 dükkân, üç büyük hanı da içine alıyordu. Mehmed Paşa Külliyesi’nde 937 iş yeri vardı. Bu külliyede yer alan Gümrük Hanı (129 iş yeri) büyük ve dikkat çekici bir mimari özelliğe sahip bulunuyordu. Yine bu civardaki 344 dükkânı içine alan iki çarşı da söz konusu külliyenin vakıfları arasında yer almaktaydı. 1583’te Behram Paşa Külli-yesi’nin inşasıyla bu gelişme daha da ilerledi. Burada iki çarşı bulunmaktaydı. Öte yandan İpşir Paşa’nın kuzey varoşunda, bir hıristiyan mahallesi olan Cü-deyde’nin kenarında kurduğu büyük külliye (1064/1653-54) bir küçük cami, bir han, bir kumaş boyama atölyesi, kahve, sebil ve dükkânlardan müteşekkildi. Bu külliye, söz konusu kesimin gelişimini daha düzenli bir şekle soktu ve merkezle varoş arasındaki bağları sağladığı gibi varoş kesimindeki evler için yakın bir alışveriş mekânı oldu.
Ekonomik sebepler dolayısıyla Halep kuzeye ve güneye giden ana ticaret yolları boyunda gelişmesini sürdürdü. Aslında Memlûk devrinde başlayan bu gelişme Osmanlı döneminde daha da bariz hale geldi. Güneye doğru yayılması ise mezarlıkların bu yönde bulunması sebebiyle cılız kalmıştı. Batıda tabakhaneler şehrin içindeki eski yerlerinden bu yöne taşındığı İçin (1570) nisbî bir büyüme oldu; fakat batı surunun yakınından akan ve taştığında önemli tehlikeler arzeden Kuveyk deresinin varlığı daha fazla büyümesine engel teşkil etti.
Medine ve kaleden itibaren halkalar halinde yayılma eğilimi gösteren Osmanlı Halep’inin en zengin semtleri tüccarın ikamet ettiği, büyük evlerin bulunduğu Ferâfire, Suveyka Ali ve Sefâhiye İdi. Küçük tüccara ve zenaatkâra ait basit evler şehri çevreleyen varoşlarda yer almaktaydı. Doğu varoşunun uç kesimleri ile güney varoşunda, kısa bir süre önce göç etmiş yarı kır hayatı yaşayan yoksul halk bulunuyordu. Karlık ve Tatarlar semtleri bu yerleşmelerle oluşmuştu. Ancak kuzey varoşu, güçlü ve zengin hıristiyan topluluğun oturduğu ve buna paralel olarak büyük yerleşme birimlerinin bulunduğu bir kesim şeklinde ortaya çıktı. Osmanlı hâkimiyetinin başlarında, dokumacılık ve ticaret alanında şehrin ekonomik gelişimini kolaylaştırmak amacıyla hıristiyanların yerleştirilmesi sonucu teşekkül eden Cüdeyde Behram Paşa Vakfı ve İpşir Paşa Vakfı sayesinde, ekonomik bakımdan güçlenmiş ve dinî vasıfta olmayan bir kamu alanı ve eğlence yeri haline gelmişti. Öte yandan XVII. yüzyıldan itibaren şehirde güçlerini arttıran ve çeşitli mesleklerle uğraşan yeniçeri zümreleri Bankusa, Bâ-bünneyreb. Karlık, Bâbülmelek, Bâbül-makâm gibi doğu varoşlarında ikamet etmekteydiler. Şehrin en büyük hanı Kurtbey Hanı olup (1540) eski ana merkezin kuzey bölgesine açılan kesiminde, yirmi iki dükkân, üç han, iki kumaş boyama atölyesinden müteşekkildi. Ayrıca Gümrük Hanı ile Vezir Hanı da (1682) diğer önemli iş ve konaklama merkezleriydi. Halep, Osmanlı döneminde vakıflar sayesinde büyük çarşılara sahip olduğu gibi İstanbul tipi uzun ince minareli ca-mileriyle de bu devrin özelliklerini aksettirir. Mimar Sinan’ın ilk eserlerinden Hüsrev Paşa ve Behram Paşa camileri yanında Ahmediye, Şâbâniye ve Osman Paşa medreseleri de dikkat çekici eserler arasında zikredilebilir. Bazıları Türk rokokosu üslûbunda XVII ve XVIII. yüzyıla ait konakları, olgun yapı teknikli cep-heleriyle dönemin mimarisinin güzel örneklerini oluşturur.
TDV İslâm Ansiklopedisi