Hamraül Esed Gazvesi Tarihi, Hakkında Bilgi

Hamrâülesed Gazvesi. Uhud Gazvesi’nin ertesi günü Kureyş ordusunu takip için gerçekleştirilen gazve (3/625).

Hamrâülesed Gazvesi’nin sebebi hak­kında ilk İslâm tarihçilerinden Vâkıdî (ö. 207/823) ve İbn Hişâm (ö. 213/828 veya 218/833) farklı iki rivayet naklederler. Sonraki tarihçiler de eserlerinde genel­likle bu iki rivayetten birini tercih etmiş veya ikisini birleştirmişlerdir. İbn Hişâm Hamrâülesed Gazvesi’nin düşmanı kor­kutmak, müslümanlann Uhud’da verdiği kayıplardan dolayı zayıf düşmediğini gös­termek amacıyla düzenlendiğini. Vâkıdî ise Resûl-i Ekrem’in bu gazveyi, Mekke’­ye doğru yola çıkan Kureyş ordusunun ge­ri dönüp Medine’ye baskın düzenleyece­ğine dair haberlerin kendisine ulaşması üzerine tertip ettiğini söyler. Vâkıdi’ye gö­re müslümantar Uhud Gazvesi’nden son­ra şehidlerini defnedip aynı gün Medine’­ye dönmüşler; Sa’d b. Ubâde, Hubâb b. Münzir ve Katâde b. Nu’mân başta ol­mak üzere ensarın ileri gelenleri, düş­manın Medine’ye âni bir baskın düzenle­mesi ihtimaline karşı yaralı olan Hz. Pey-gamber’in kapısında nöbet tutmaya baş­lamışlardı. Bilâl-i Habeşî’nin sabah eza­nını okuduğu ve Resûlullah’ın namaza çık­masının beklendiği sırada gelen Abdul­lah b. Amr b. Avf el-Müzenî, Kureyş ordu­sunun Medine’ye baskın düzenlemeyi planladığını haber verdi.

Bu gelişmeler üzerine Hz. Peygamber namazı kıldırdıktan sonra Bilâl-i Habeşî’­ye düşmanın takip edileceğini, bu takibe sadece Uhud’da çarpışmış olanların katı­labileceğini ilân etmesini söyledi (12 Şev­val 3/28 Mart 625)- Müslümanlar yarala­rının tedavisini bırakarak silâhlarını alıp toplanmaya başladılar. Câbir b. Abdullah, Resûl-i Ekrem’in huzuruna çıkarak Uhud Gazvesi’ne kız kardeşlerine bakacak baş­ka kimse bulunmadığı İçin katılamadı­ğını, şimdi ise katılmak istediğini söyle­di, Hz. Peygamber, babası bir gün önce Uhud’da şehid düşen Câbir’in isteğini kabul etti. Münafıkların reisi Abdullah b. Übey de sefere katılmak istedi, ancak Resûlullah ona İzin vermedi. Belâzürî, Uhud Gazvesi’nde bulunmayan bazı sahâbîlerin de bu sefere katıldığını belirtir.

Medine’de yerine İbn Ümmü Mektûm’u vekil bırakan Hz. Peygamber sefere çık­madan önce mescide girerek İki rek’at namaz kıldı. Sancağı Hz. Ali’ye (bazı riva­yetlerde Hz. Ebû Bekir’e) verdi. Sabit b. Dahhâk’i kılavuz tayin etti. BenîSehm ka­bilesinden Süfyân b. Hâlid’in oğullan Se-lît ve Nu’mân ile Eşlem kabilesinden bir sahâbîyi de gözcü olarak ileri gönderdi. Bu sahâbî yorularak geride kalınca Selît ve Nu’mân yola devam edip Medine-Mek­ke yolu üzerinde ve Medine’nin 8 mil uza­ğında bulunan Hamrâülesed’e ulaştılar. Ancak burada konaklayıp Medine’ye bas­kın düzenlemeyi planlayan Kureyşliler ta­rafından şehid edildiler. Kureyşliler de müslümanlann kendilerini takip ettiğini anlayınca Mekke’ye dönmeye karar ver­diler. Ordusu ile Hamrâülesed’e kadar gi­den Hz. Peygamber şehid sahâbîleri def­nettikten sonra burada konakladı. Yaralı oldukları ve binekleri bulunmadığı için geciken bazı sahâbîler de Hamrâülesed’e gelerek orduya katıldılar. Resûl-i Ekrem, Hamrâülesed’de bulundukları beş gün boyunca müslümanlann sayısını kalaba­lık göstermek ve düşmanın kalbine kor­ku salmak için geceleri ateş yaktırdı. Ya­kılan S00 ateşin alevleri çok uzak mesa­felerden görülebiliyordu.

Henüz İslâmiyet’i kabul etmemiş olan Ma’bed el-Huzâî Hamrâülesed’e gelip Uhud Gazvesi’nde müslümanların uğra­dığı musibetten dolayı Hz. Peygamber’e üzüntülerini bildirdi. Mensup olduğu Huzâa kabilesi Resûl-i Ekrem’in müttefiki idi ve çevrede olup bitenleri Hz. Peygam­ber’e bildiriyorlardı. Resûlullah’ın yanın­dan ayrıldıktan sonra Mekke’ye doğru yo­la çıkan Ma’bed el-Huzâî, Medine’ye 30 mil uzaktaki Revhâ mevkiinde Kureyş or­dusuna yetişti. Kureyşliler bu sırada Me­dine’ye geri dönmeyi ve sağ kalan müs-lümanlan öldürmeyi tartışıyorlardı. Ma’­bed. geride olup bitenler hakkında ken­disinden bilgi almak isteyen Ebû Süfyân’a müslümanlann Uhud Gazvesi’nde bu­lunamayanların da katıldığı büyük bir or­du ile kendilerini takip ettiklerini ve geri dönmelerinin kendileri için tehlikeli ola­cağını söyledi. Ma’bed’in bu sözleri üze­rine telâşa kapılan Ebû Süfyân ordusuna hareket emri vererek Mekke’ye doğru yo­la koyuldu. Ma’bed bu durumu Hz. Pey­gamber’e bildirdi. Hz. Peygamber de. “Allah’a yemin ederim ki geri dönselerdi dünkü gün gibi yok olup gitmiş olacak­lardı” dedi.

Müşrik ordusu yolda yiyecek almak için Medine’ye gitmekte olan küçük bir ker­vanla karşılaştı. Ebû Süfyân, Abdülkaysoğulları’na ait olan bu kervan vasıtasıy­la Resûl-i Ekrem’e Medine’ye geri döne­ceklerini ve sağ kalan müslümanları öl­düreceklerini bildirdi. Hz. Peygamber bu haber kendisine ulaşınca. “Allah bize kâ­fidir. O ne güzel vekildir” {Hasbünallâhü ve ni’me’l-vekîl) dedi. Müslümanlar Hamrâü­lesed’de beş gün (İbn Hişâm’a göre üç gün) kaldıktan sonra 17 Şevval 3’te (2 Ni­san 625) Medine’ye döndüler.

Resûl-İ Ekrem. Hamrâülesed Gazvesi esnasında Emevîler’den Muâviye b. Mugire ile Cumahoğulları’ndan şair Ebû Azze’yi öldürtmüştür. Uhud Gazvesi’nde Hz. Hamza’ya işkence yapanlar arasında bu­lunan Muâviye b. Mugire Kureyş ordusun­dan ayrı düşmüş ve Medine’ye giderek ay­nı kabileye mensup olan Hz. Osman’ın evine sığınmıştı. Hz. Osman’ın başvur­ması üzerine Resûlullah üç gün içinde Medine’yi terketmesi şartıyla Muâviye’-ye eman vermiş, aksi takdirde öldürüle­ceğini bildirmişti. Ancak Muâviye, muh­temelen Hz. Peygamber’in faaliyetleri hakkında Mekke müşriklerine bilgi ulaş­tırmak amacıyla Medine’yi terketmemiş-ti. Bunun üzerine Hz. Peygamber’in gö­revlendirdiği Ammâr b. Yâsir ile Zeyd b. Harise tarafından yakalanarak öldürül­dü. Bedir Gazvesi’nde esir edilen, ancak fakir ve çok sayıda çocuk sahibi olduğu için, müslümanlarla bir daha savaşma­yacağına ve Resûl-i Ekrem aleyhinde ko­nuşmayacağına dair kendisinden söz alı­narak fıdyesiz serbest bırakılan şair Ebû Azze ise sözünde durmayıp Uhud Gazve­si’ne katılmıştı. Müşriklerin Hamrâüle-sed’den ayrıldıkları sırada uykuya dalmış olduğu için unuttukları Ebû Azze müslü-maniar tarafından yakalanarak Hz. Pey­gamber’in huzuruna götürüldü. Uhud Gazvesi’ne zorla getirildiğini iddia eden Ebû Azze tekrar bağışlanmasını istediy­se de Resûl-i Ekrem, “Ben sana. Muhammed’i iki defa aldattım dedirtmem. Mü­min bir delikten iki defa ısırılmaz” diye­rek öldürülmesini emretti.

Â!-i İmrân sûresinin 172-174. âyetleri­nin bu gazve dolayısıyla nazil olduğu ri­vayet edilmektedir.

Daha yeni Daha eski