Hamza Bey Camii. Bulgaristan’ın Eski Zağra şehrinde XV. yüzyılda yapılmış cami.
Bugün Stara Zagora olarak adlandırılan ve eskiden Bulgaristan’daki Türk şehirlerinin en büyüklerinden olan Eski Zağra, XIV. yüzyılın ortalarından 1877-1878’e kadar Rumeli’deki önemli bir merkez olma durumunu korumuştu. Evliya Çele-bi’nin 1062 Zilhiccesinde (Kasım 1652) burayı ziyaretinde mevcut on yedi cami ve mescidden bugün ayakta kalabilen tek ibadet yeri şehrin merkezinde bulunan Hamza Bey Camii’dir. Eskicami de denilen bu eser. Evliya Çelebi tarafından kalabalık cemaate sahip büyük bir ibadet yeri olarak tarif edilmiştir. Tam okunamayan cümle kapısı üstündeki üç satırlık Arapça kitabesine göre. Yıldırım Bayezid’in oğlu Emîr Süleyman Çelebi döneminde Emîr Hamza Bey tarafından 811 (1408-1409) yılında yaptırılmıştır. Burada adı geçen Hamza Bey’in tarihî kimliği tam olarak aydın lan mam ıştır. M. Kiel bu hususta bir fikir beyan etmemiş, Ekrem Hakkı Ayverdi ise bunun Fîruz Bey’in oğlu Antalya muhafızı Hamza Bey ile aynı kişi olabileceğini ileri sürmüştür. M. Süreyya Bey, bu zatın 833’te (1429-30) Eski Zağra’dan ayrılarak Sofya’ya gittiğini ve burada vefat ettiğini bildirir. Hamza Bey Camii, üstündeki bir kitabeden öğrenildiğine göre 1204te (1789-90) bir tamir görmüştür.
Eski Zağra 1877-1878 Osmanlı -Rus Savaşı’nda korkunç bir facia İle karşılaşmış ve buradaki müslüman halk bir katliama uğramıştır. Bu felâkette hemen hemen bütün Türk eserleri tahrip edilmiş ve müslüman halktan sağ kalanlar göçe zorlanmıştır. Minaresi yıkılmış ve tahrip edilmiş olan Hamza Bey Camii, müslüman ahalinin yeniden şehre döndüğü sırada Osmanlı hükümetinin baskısı ile halka teslim edilince tamir edilerek ibadete açılmıştır. Daha sonra tekrar ibadete kapanan cami yıllarca kapalı olarak ayakta kalabilmiştir. 1966 Ağustosunda Bulgaristan’da yapılan bir inceleme gezisinde bu tarihî eserin bakımsız fakat ayakta olduğu görülmüştü. Ekrem Hakkı Ayverdi 1969 ve 1982 yıllarındaki ziyaretlerinde camiyi ancak dışından görebilmiş, ölçüsünü dahi tam alamadığı yapıyı çok kötü durumda bulmuştu.
Hamza Bey Camii, üç bölümlü son cemaat yerini takip eden kareye yakın (19,32 x 20,50 m.) bir harime sahiptir. Bu mekânın üstünü örten 17.50 m. kadar çapında yüksek kasnaklı kubbesiyle mâbed, Osmanlı dönemi camileri arasında kubbe büyüklüğü bakımından özel bir yere sahiptir. Binanın dış yüzü pek intizamlı olmayan taş ve tuğladan diziler halinde örülmüştür. Kubbe kasnağında taş ve tuğla tekniğinin esas duvarlara göre daha düzenli oluşu ve buradaki oval pencereler kasnakla kubbenin çok geç dönemde yenilendiğine işaret sayılabilir. Hatta kubbenin tam yuvarlak olmayışı da belki bu yüzdendir. Son cemaat yeri tuğla payelere binen kemerlerle ayrılmış olup yanlarda da ortasında bir paye bulunan çifte kemer vardır. Buradaki üç bölümden iki yanda olanlar birer büyük, ortadaki ise daha küçük bir kubbe ile örtülmüştür. Son cemaat yeri kubbelerinin üçü de sekizgen kasnaklıdır. Geç bir dönemde buradaki kemerlerin içleri doldurularak örülmüş, sadece bazı pencere açıklıkları bırakılmıştır.
Rumeli’deki minarelerin çoğu gibi İnce ve uzun gövdeli olan minaresi esas beden duvarı ile son cemaat yeri köşesi üstünde yükselir. Merdiveni buradaki duvar kalınlığı içinde bulunduğuna göre M. Kiel’in sandığı gibi sonradan ilâve edilmiş olamaz. Büyük kubbenin kareden kasnağa geçişi geniş çaplı tromplarla sağlanmıştır. Harim, her cephesindeki ikişer alt ve birer üst (kıble cephesinde iki} pencereden aydınlanmış, ayrıca kubbe kasnağına bir dizi oval biçimli pencere açılmıştır. Türk yapı sanatının klasik dönemine yabancı olan bu pencerelerin XVIII. yüzyıl sonlarındaki tamirde bu şekle sokulduğu düşünülebilir. Esasen mihrap ve kemerlerin araları ile kubbe pencereleri etrafındaki kalem işi nakışlar çok açık şekilde barok üslûbuna işaret eder. Ahşap mahfil ile mermer minberi de üslupsuz basit eklemelerdir. Böylece Hamza Bey Camii’nin. geç bir dönemde belki bir yangın arkasından büyük ölçüde değişiklik ve tamir görmüş olduğunu söylemek mümkündür.
Bulgaristan’da 1980’li yıllarda hüküm süren Türklüğün ve Müslümanlığın kökünü kazıma politikası esnasında büyük bir zarar görmeyen bu mâbed, yumuşama politikasının ön planda tutulduğu günümüzde (1977) tamir edilerek ibadete açılmayı beklemektedir.
TDV İslâm Ansiklopedisi