Hankah Nedir, Ne Demek, Tarihçesi, Hakkında Bilgi

Hankah. Dervişlerin sohbet ve zikir için toplandıkları, bir süre ikamet ettikleri, bazan inzivaya çekildikleri mekânlar için kullanılan terim.

Hankah kelimesi Farsça hân (jb-) “kervansaray, ev, mâbed, sultan”; hân (jlj>) “sofra, eyvan” ve hâne ( *jb-) “ev, oda” kelimelerine yer bildiren -gâh ve -geh eklenerek türetilmiştir. Farsça ede­bî ve tarihî metinlerde hângâh ( ol£>b-), hânegâh ( oif^b-), hângâh (el&ij*.), hân-câh (obuL>), hânkah (^b-;. hângeh ( 4&l>) gibi çeşitli şekillerde geçen keli­me hânkâh (©l*L>) olarak Arapçalaştırılmış ve bu şekliyle kullanımı yaygınlık kazanmıştır (Muhsin Kiyânî, s. 55-56). Hankahın, “yemek yenilen ve sofra ku­rulan yer” anlamına gelen hördengeh ( 4Ûij3> ) kelimesinden geldiğini ileri sü­renler de vardır.

Hâce Abdullah-ı Herevî, Ebû Hâşim Sûfi’den (ö. 150/767) bahsederken ilk han­kahın Filistin’de Remle’de bir hıristiyan emîr tarafından kurulduğunu söyler, an­cak kuruluş tarihini kaydetmez. Herevî’nin verdiği bilgi­ye göre bu emîr avlanırken iki kişinin kar­şılaştığını, birbiriyle kucaklaştığını, azık­larını ortaya koyup birlikte yemek yediği­ni ve birbirine karşı son derece dostça davrandığını görmüş, bunları yanına ça­ğırıp kim olduklarını sormuş, derviş ol­duklarını öğrenince bundan etkilenerek onlar için Remle’de ilk hankahı yaptırmış­tır. İbn Teyrniyye ise ilk hankahın (dü-veyre), Basra civarında eski bir yerleşim merkezi olan Abadan’da Abdülvâhid b. Zeyd’in (ö. 177/793) bir müridi tarafın­dan kurulduğunu söyler. III. (IX.) yüzyıldan itibaren di­ğer İslâm beldelerinde de hankahlar ku­rulmaya başlanmıştır. Bağdat’ta Ma’rûf-i Kerhî (ö. 200/815-16), Bistam’da Bâyezîd-i Bistâmî, yine Bağdat’ta Serî es-Sa-katî ve Cüneyd-i Bağdadî. Nîşâbur’da Ebû Osman el-Hîrî, Hemedan’da Ebû Tâlib el-Hazrecî (ö. 298/910) hankahları bunların en tanınmışlarıdır. Sem’ânî, Kerrâmiyye’nin kurucusu olan Muhammed b. Kerrâm’ın çeşitli İslâm beldelerinde dolaştı­ğını, hacdan sonra geldiği Kudüs’te ve­fat edince (255/869) taraftarlarının bura­da bir hankah yaptıklarını, Kerrâmîler’İn daha sonra Horasan’ın belli başlı şehirle­rinde de hankahlar kurduklarını bildirir, Makrîzî ise ilk hankahın IV. (X.) yüzyılda Zeyd b. Sûhân b. Sabre tarafından inşa edildiğini söyler. IV. (X.) yüzyıldan sonra Şam. Bas­ra, Bağdat, Nîşâbur, Rey, Buhara, Semer-kant, Belh gibi önemli şehirlerde yeni hankahlar yapılmış, bunların kuruluşuna sultanlar, devlet adamları ve zenginler yardımcı olmuş, tarikatların düzenli bir şekilde ortaya çıkması hankah yapma fa­aliyetini daha da hızlandırmıştır. Hankah­lar genellikle sakin yerlerde tesis edilmiş. zamanla çevresinde yerleşenler orayı bir kasaba haline getirmişlerdir.

Farklı beldelerde ve çeşitli tasavvuf ce­maatleri tarafından hankaha değişik isim­ler verilmiştir. I. (VII.) yüzyılda bazı âbid ve zâhidler, inzivaya çekilip ibadet ettik­leri yerlere Kur’ân-ı Kerîm’de de geçen (Hac 22/40; Al-i İmrân 3/37, 39) savmaa ve mihrâb adını vermişlerdir. Buralara sonraki dönemlerde mescid, müseycid ve düveyre denilmiş, daha sonra hankah yanında ribât ismi de kullanılmaya baş­lanmıştır. Osmanlılar’da hankah yerine daha çok dergâh, tekke ve zaviye keli­meleri kullanılmıştır. Tasavvuf! ve edebî metinlerde ise bu kelimeler hârâbat te­rimiyle de ifade edilmiştir.

Hankahın şekillenmesinde rakip bir ku­rum olan medresenin etkisi olmuş ve ba-zan hankah medresenin işlevlerini de yüklenmiştir. İlk hankahlar son derece basit ve sade olup çok defa kerpiçten ve ağaçtan yapıldıkları için fazla dayanıklı değillerdi. İlk sûfîlerin sade bir hayat ya­şamaları da hankahların fizikî yapısına fazla önem vermelerine engel oluyordu. Ancak sonraki dönemlerde devlet adam­larının ve servet sahiplerinin hankah ya­pımına yardımcı olmaları, bazan kendi ad­larına hankah yaptırmaları, mimari de­ğeri olan sağlam yapıların ortaya çıkma­sına vesile olmuştur. Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr’ın (ö. 444/1052) müridi Ebû Sa’d’ın Bağdat’ta inşa ettirdiği hankahta büyük sofa, bir cemaathâne, büyükçe bir mes­cid, bir hamam, abdesthâne. mutfak (ima­rethane), müstakil hücreler, ayrıca yanın­da bir çarşı ve han vardı. Daha sonra hankahlara kütüphane, ambar, dershane, revak, hastaların tedavi edildiği bir bölüm, misa­firhane, ahır, bağ bahçe gibi birimler de eklenmiştir. Muzafferüddin Şah’ın Erbil”de yaptırdığı hankah 200. II. Baybars’ın Kahire’de yaptırdığı hankah 400 kişiyi ba­rındırıyordu. Saryaku Hankahfnın 100 hücresi vardı (Makrîzî. II, 276, 285). Han­kahlar, her zaman bu kadar büyük ve teş­kilâtlı olmamakla birlikte burada ikamet edenlerin temel ihtiyaçlarını karşılaya­cak şekilde donatılmıştır.

Bu kuruma ilk defa ciddi bir düzen ge­tiren ve buradaki faaliyetleri belli kural­lara bağlayan sûfî olan Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr müridi Hasan el-Müeddib’e şu ku­ralları yazdırmıştı: Bedeninizi ve elbise­nizi daima temiz tutun; camide ve mü­barek mekânlarda gereksiz yere konuş­mayın; namazı ilk vaktinde cemaatle kı­lın; gece namazına önem verin; seher vakti tövbe ve dua edin; sabahleyin gü­neş doğana kadar Kur’an okuyun; ak­şamla yatsı arasında dua ve zikirle meş­gul olun; muhtaç ve zayıflara ilgi göste­rin, onlara tahammül edin; yemeği bir­likte yeyin; izin almadan birbirinizden ayrılmayın; boş zamanlarda ya ilim öğre­nin veya vird ile meşgul olun. Şehâbeddin es-Sühreverdî bu kuralları ‘Avûrifü’l-maf arifte geliştirmiş ve bunlara bütün hankahlarda uyulmuştur.

Hankah şeyh tarafından yönetilir. An­cak şeyh bu iş için başka bir kişiyi de gö­revlendirebilir. Bu kişiye “pîşrev, emîr” veya “mukaddem” denir. Hankahta üç günden fazla kalan dervişlerin de ibadet dışında belli görevleri vardır. Hankahlara yapılan vakıflar, bağışlar, fütuh ve nezir­ler dervişlerin ihtiyaçları için kutlanılır. Bazan borç para alındığı da olur. Ancak mecbur kalınmadıkça dilenme yoluna gi­dilmez. Bazan da dervişler, hankahın çev­resindeki bağ ve bahçede yetiştirdikleri ürünlerle ihtiyaçlarını giderirler.

Hankahlar genellikle erkekler tarafın­dan erkekler için kurulmakla beraber ka­dınlar da hankahlar kurmuştur. Nitekim Fâtıma bint Hüseyin (o. 521/1127) sade­ce kadınların toplandığı bir hankaha sa­hipti. Evhadüddîn-i Kirmânî’nin kızı Eymûne Hatun’un da Şam’da kadınlarla sohbet toplantıları yapıp onları irşad et­tiği bir hankahı vardı.

Tasavvuf eğitiminin yanı sıra başta tef­sir, hadis, fıkıh, akaid, Arapça olmak üze­re hankahlarda çeşitli konularda dersler verilir, kitap yazılır, yazılan eserler çoğaltılırdi: bu arada dinî mûsikiye önem veri­lir, şiir ve ilâhiler okunur, semâ yapılırdı. Hankahın ve çevresinin bakımlı olması ve temiz tutulması İçin iş bölümü yapılır, her derviş üzerine düşen görevi titizlikle yerine getirir, görevini aksatanlar çeşitli şekillerde cezalandırılırdı. Buralarda der­vişlerden ve tarikat ehlinden başka ya­bancılara, yolculara, hastalara da hizmet verilirdi.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski