Ebü’l-Hasen Alî b. Ahmed (Ca’fer) el-Harakânî (ö. 425/1033) Şathîyeleriyle tanınan mutasavvıf.
Bistâm’ın kuzeyindeki Harakân köyünde çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Hicrî yıl hesabıyla yetmiş üç yaşında vefat ettiğine göre 352’de (963) doğmuş olmalıdır. Kaynaklarda ümmî olduğu. Bâyezîd-i Bistâmî’nin (ö. 234/848 (?|) manevî bir işareti üzerine Kur’an okumaya başladığı kaydedilmektedir (Attâr, s. 673). Harakân’dan Bistâm’a gidip Bâyezîd’in türbesini ziyaret eden Harakânî’nin Bâyezîd-i Bistâmî’nin ruhaniyetiyle terbiye edildiği ve şeyhinin Bâyezîd olduğu kabul edilir. Harakâni’nin Bâyezîd ile ilişkileri hakkında bazı menkıbeler de anlatılmaktadır. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin naklettiği bir menkıbeye göre Bâyezîd Harakân’dan büyük bir velî çıkacağını önceden haber vermişti.
Bâyezîd’in tasavvuf tarzını benimseyen Harakânî’nin Hakk’a ermek için zor riyazetlere, çetin mücâhede ve çilelere katlandığı bilinmektedir. Bazı kaynaklar Ebü’l-Abbas el-Kassâb’ın müridi olduğunu, Kassâb’ın onun hakkında. “Benden sonra ziyaretçilerim ona yönelecekler” dediğini kaydeder. Harakânî’yi şeyhi Kassâb ile mukayese eden Herevî onun mertebesini şeyhinin mertebesinden daha yüksek bulur.
Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr’ın Harakânî’yi ziyarete gittiğinde meclisinde susmayı tercih ettiği. “Neden konuşmuyorsun?” sorusuna. “Bir hususta iki tercümana gerek yok” diye cevap verdiği nakledilir. Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr’ı bast, kendini kabz ehli olarak nitelendiren Harakânî’nin Ebû Saîd’in büyük önem verdiği semâ ve rakstan hoşlanmaması aralarında meşrep farkı bulunduğunu gösterir. Harakânî, hırka ve seccade gibi ta-
savvufun şeklî unsurlarına önem vermezken Ebû Saîd’in tekkesinde bunlara değer verilmesi bu meşrep farkından ileri gelmektedir.
Eserinde Harakânî’ye geniş yer ayıran Attâr, Abdülkerîrn el-Kuşeyrî’nin, “Harakân’a gittiğimde Ebü’l-Hasan’ın heybeti ve haşmeti bana o kadar tesir etti ki dilim tutuldu” dediğini nakleder. Ancak şeri hükümlere bağlılığı ile tanınan Kuşeyri’nin er-Risâle’sinde bir sözü dışında Harakânî’ye yer vermediği dikkate alınırsa ondan fazla hoşlanmadığı anlaşılır. Harakânî’nin vaaz ve nasihatlarını, bazı sözlerini, münâcât ve menkıbelerini ihtiva eden ve tek nüshası British Museum’da bulunan Nûrü’l-‘ulûm’u ile Attâr’ın Tezkiretü’l-evliyâ’ adlı eserinde onun birçok şathiyesi nakledilir. Baklî, şathiyeleri itibariyle daha çok Bâyezîd-i Bistâmî’ye benzeyen Harakânî’nin bir şathiyesini yorumlamıştır. Herevî de şeyhi Harakânî’nin. “Sûfî mahlûk değildir” şeklindeki bir şathiyesini aktarır ve bunun yorumunu yapar. Aynı söz Necmeddîn-i Dâye tarafından da şerhedilmiştir. Attâr, İbn Sînâ ve Gazneli Mahmud’un onu ziyaret etmek için Harakân’a geldiklerini kaydeder.
Nakşibendiyye silsilesinde önemli bir yer verilen ve Üveysîliği üzerinde özellikle durulan Harakânî, Aynülkudât el-Hemedânî. Necmeddîn-i Dâye, Attâr, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî gibi büyük mutasavvıfları derinden etkilemiş, 10 Muharrem 425 (5 Aralık 1033) tarihinde vuku bulan ölümünden sonra da etkisi uzun süre devam etmiştir.
Kazvînî (ö. 682/1283), Harakânî’nin kabrinin Bistâm yakınlarındaki Harakân’da bulunduğunu, onu ziyaret edeni şiddetli bir kabz halinin istilâ ettiğini söyler. VIII.(XIV.) yüzyılda Bistâm’ı ziyaret eden İbn Battûta şehre gelince Bâyezîd-i Bistâmi’nin zaviyesinde kaldığını, Ebü’l-Hasan el-Harakânî’nin kabrinin de bu şehirde olduğunu bildirir. Evliya Çelebi, Kars Kalesi’nin III. Murad devrinde Lala Mustafa Paşa tarafından tamir edildiğini anlatırken bir askerin paşaya aktardığı rüyasını nakleder. Buna göre asker paşaya, rüyasında gördüğü yaşlı bir zatın kendisinin Ebü’l-Hasan el-Harakânî olduğunu ve makamının burada bulunduğunu söylediğini, kendisinden ayağını bastığı yeri kazmasını istediğini anlatmış, bunun üzerine 100 işçi yeri kazmaya başlamış ve üzerinde, “Menem şehîd ü saîd Harakânî” ibaresi yazılı dört köşe bir somaki mermer bulunmuştur. Gaziler mermeri tekbir ve tevhidle kaldırınca kabir ortaya çıkmıştır. Yaralı pazusuna sarılı makrame ile sırtındaki hırkasının bile henüz çürümediği görülmüş; vücudunun sağ tarafındaki yarası hâlâ kanamakta imiş. Gaziler yine tekbirle kabri kapamışlar. Kalenin içine ilk olarak Lala Mustafa Paşa tarafından Ebü’l-Hasan el-Harakânî adına bir tekke ile bir cami inşa ettirilmiştir. Evliya Çelebi’nin anlattığı bu olay, daha sonra yaygınlık kazanarak Kars ve çevresinde Harakânî’nin Kars’ın fethine katıldığı ve burada şehid olduğu şeklinde bir inancın doğmasına yol açmıştır. Kars’ta onun adını taşıyan bir dernek kurulmuş, Nûrü’l-Sılûm adlı eser bu dernek tarafından tercüme ettirilerek yayımlanmıştır.
TDV İslâm Ansiklopedisi