İslam'da Hacamat, Takvimi/Tarihleri, Hz. Muhammed'in Uygulamaları, Hakkında Bilgi

Hacamatın Hz. Peygamber zamanında da sağlığı koruma ve bir te­davi metodu olarak uygulandığı, bizzat kendisinin hacamat yaptırdığı, hatta haca­matı teşvik ettiği bilinmektedir. Hacamatı o dönemde uygulanan en iyi tedavi me­totları arasında sayan Resûl-i Ek­rem’in ve ashabının genel olarak ağrıya ve baş ağrısına karşı baş, omuz, boyun damarları, kalça ve ayağın üstünden haca­mat yaptırdığı, hacama­tın akla ve hafızaya kuvvet verdiğini söy­lediği rivayet edil­mektedir.

Bazı hadislerde pazartesi, salı veya perşembe günleri, ay İçinde de on yedi, on dokuz ve yirmi birinci günler hacamat yapılması tavsiye edilmiş, ayrıca vücudun hangi bölge ve damarlarından kan alınmasının uygun olacağına ilişkin bazı bilgilere ve uygula­ma Örneklerine yer verilmiştir. İbn Kayyim el-Cevziyye, hadislerde mevcut tavsiye ve bilgilerin, dönemindeki tıp âlimlerinin tesbitleriyle uyum içinde bu­lunduğunu, meselâ bu âlimlerin kanaati­ne göre ayın hareketine bağlı olarak kan basıncının arttığını, ay ortası ile onu ta­kip eden haftanın hacamat İçin en uygun zaman olduğunu, âcil durumlar hariç bu zaman dilimi içinde hacamat yapmanın daha faydalı olacağını söyler. Buhârî’nin yukarıdaki hadisleri zayıf bulduğu için eserine alma­dığını kaydeden İbn Hacer ve Aynî gibi âlimler ise hacamat için belli bir zaman ta­yininin söz konusu olmadığını belirtirler.

Ayın kendi yörüngesi üzerindeki çeşitli konumlarına göre denizlerde, hatta ka­ralarda ve atmosferde med ve cezir olaylarının meydana geldiği, bunun da yeni ay ve dolunay dönemlerinde en yük­sek seviyeye ulaştığı bilinmektedir. Gü­nümüzde yapılan bazı araştırmalar ayın insan vücudu üzerinde de benzer etkiler meydana getirdiğini, dolunay günlerinde vücuttaki hormon ve sıvı dengesinde de­ğişmeler görüldüğünü, kadınlardaki doğum ve âdet görme kanamalarının daha şiddetli olduğunu ortaya koymuştur. Bu sebeple hacamat için belli zaman dilim­leri tavsiye eden hadislerin hadis tekniği açısından incelenmesi yanında yeni ilmî araştırmalar ışığında değerlendirilme­sinden de ilgi çekici sonuçlann çıkacağı anlaşılmaktadır.

Hz. Peygamber’in, kendisine hacamat uygulayan ve aynı zamanda bir köle olan Ebû Taybe’ye bir ödemede bulunduğu bi­linmektedir. Enes b. Mâlik, hacamat ücretinin he­lâl olup olmadığına dair bir soruya bu olayı naklederek cevap vermiştir. Onun rivayetinde yapı­lan ödemenin ücret olup olmadığı açıkça belirtilmezken İbn Abbas bu olayda Re­sûl-i Ekrem’in ücret ödediğini kaydede­rek, “Eğer haram olsaydı Peygamber ver­mezdi” der. Öte yandan Resûl-i Ekrem’in kan bedelini yasakladığı ve hacamatçı­nın kazananın pis olduğunu söylediği rivayet edilmektedir. Bazı âlimler, ilk hadisteki kan bedelini doğrudan kan satışı karşılığında alınan ücret olarak, ba­zıları da hacamat ücreti olarak yorumla­mışlardır. Hadisi rivayet eden Ebû Cühayfe’nin hacamat yapan bir köle satın aldığı ve onun hacamat aletlerini kırdığı, bu dav­ranışının sebebi sorulunca da bu hadisi ri­vayet ettiği dikkate alınırsa en azından ravinin yorumunun bu istikamette olduğu düşünülebilir.

Bu farklı rivayetler karşısında ashaptan itibaren değişik ictihadlar ortaya çıkmış­tır. Bazı âlimler Hz. Peygamber’in yasak­lamasını, hacamatın daha ziyade köleler tarafından icra edilen ve sosyal statü açısından düşük sayılan bir meslek olu­şuna bağlayarak hür kişilerin hacamat­tan ücret almasının caiz olmadığını söy­lerken bazıları da yasağın sebebini, ha­camatın müslümanlar arasında ücretsiz yapılması gereken bir hizmet ve görev oluşuna bağlar. Bir görüşe göre ücret alınması önceleri yasakken sonradan serbest bırakılmıştır; bir başka görüşe göre ise hadisteki yasak onun haram ol­duğunu değil tenzîhen mekruh olduğu­nu göstermektedir.

Hadis kaynaklarında, Resûl-i Ekrem’in hacamat yapanın da yaptıranın da oru­cunun bozulacağını söylediği, kendisinin oruçlu İken hacamat yaptırdığı, hacamatın orucu bozmayacağını ifade ettiği şeklinde farklı rivayetler yer almaktadır. Enes b. Mâlik, oruçlu iken hacamat yaptırmadıklarını ifade eder­ken bunu hacamatın oruçluya sıkıntı ve­receği hususuna bağlamaktadır. Birinci hadisi esas alan Hanbefiler’e göre hacamat orucu bozar. Fakat çoğunluk bu hadisin neshedildiğini iteri sürerek hacamatın orucu bozmayacağını belirtir. Buna rağmen bu âlimler de oruçluya sıkıntı verebileceğin­den hareketle hacamatın iftardan son­raya bırakılmasını tavsiye ederler.

Hz. Peygamber’in ihramlı iken haca­mat yaptırdığı bilinmektedir; bundan dolayı ihramlının hacamat yaptırması caiz görül­müştür. Hacamattan önce vücudun ilgili kısmının tıraş edilmesi halinde bazı âlim­lere göre tıraşla ilgili genel hükümler ge­çerli iken bazılarına göre bu konuda özel ruhsat söz konusu olup fidye gerekmez veya miktar tesbitinde bu durum hafif­letici sebep olarak değerlendirilir.

Hacamatın abdesti bozup bozmadığı konusunda mezheplerin kanamayla ilgili görüşleri geçerlidir. Kanamanın abdesti bozduğunu söyleyen Hanefî, Hanbelî ve Zeydî âlimlerine göre kanlı hacamat ab­desti bozar, Şafiî ve Mâliki mezheplerine göre ise bozmaz.

Hacamat Nedir, Faydaları, Tarihi, Hakkında Bilgi

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski