Arap Edebiyatında Hiciv. Hiciv Arap şiirinin en eski ürünlerindendir. Dine dayalı lanetleme ve beddua formları kâhinlerin büyü mahiyetindeki secilerine, bunlar da irticalî recezlere dönüşmüş, hiciv bu süreç içinde gelişerek bir edebî tür olarak ortaya çıkmıştır. İslâm öncesi dönemde birini hicvetmek isteyen bir Arap şairinin kâhinler gibi özel kıyafete bürünmesi, başını tıraş ettirip koku sürünmesi ve özel pabuçlar giymesi, hicivle ilâhlara yapılan ta’vîzât (sığınmalar) ve kâhin secilerinin yakın ilgisi olduğunu göstermektedir (Şevki Dayf, I, 196-197).
Eski Arap toplumunda hiciv türü şiirin özel bir yeri vardı. Meselâ savaşlarda düşmana karşı kullanılan en etkin moral silâhı hicivdi. Bu sebeple şairler hicivlerini keskin kılıca, ok ve mızrağa benzetmişlerdir. Bir kabilede nüfuzlu olanlarla yiğitlik, mertlik, cömertlik gibi erdemlere sahip bulunanların yanı sıra korkaklar ve cimriler hicvin başlıca konusunu teşkil etmekteydi. Şair düşman kabileyi hicvederken onların moralini bozduğu gibi kendi kabilesini de yüreklendiriyordu. Nitekim Hz. Peygamber Hassan b. Sâbit’e, “Müşriklere karşı senin şiirin oktan daha tesirlidir” demiştir (Müslim, “Fezâ’ilü’ş-şa-hâbe”, 157; DİA, XVI. 400; Nesâî, “Menâ-sik”, 121).
Genel olarak Arap şairleri hicviyelerinde, övgü şiirlerinde (methiye, fahriye) kullandıkları yiğitlik, cömertlik, yardım se-verlik gibi üstün niteliklerin zıddıni kullanmışlardır. Bu arada ırz, namus ve şerefe, soy sopa ve kadınlara dil uzatan bayağı hicivlere de rastlanmaktadır. Özellikle bu durum öldürme ve yağmalama sebebiyle söylenen hicivlerde görülmektedir. Bununla beraber İslâm öncesi Arap edebiyatında yazılan hicivlerin genelde nezih olduğu söylenebilir. Meselâ dönemin büyük şairlerinden Nâbiga ez-Zübyâ-nî, Züheyr b. Ebû Sülmâ, Meymûn b. Kays el-A’şâ istihza, istihfaf ve ta’riz sınırlarını aşmayan hicivlerle yetinmişlerdir. Buna karşılık Evs b. Hacer’in ve öğrencisi Hutay’e’nin hicivleri galiz ve müstehcendi, muallaka şairi T^rafe b. Abd’in ise dili ağırdı. Tarafe’nin ölümüne Hîre Meliki Amr b. Hind’i hicvetmesi sebep olmuştur (Mehmed Fehmî, 1.658). Hicivlerin iffet ve nezâhet sınırları dışına çıkmasının bir sebebi de şiirin bazı şairlerce gelir kaynağı haline getirilmesidir. Hicivlerin çoğu hamasî şiirler arasında bulunmakla beraber kısmen müstakil kasideler halinde yazılmış hicviyelere de rastlanmaktadır {Hüseyin Atvân, s. 323).
Kur’ân-ı Kerîm’de (Şuarâ 26/224-227) kendi çıkarı için övdüğünü yeren, yerdiğini öven, lâyık olmayanı metheden veya haksız yere kötüleyen, bu doğrultuda yalan ve iftiradan sakınmayan, sözü fiiline uymayan, ırz ve namusa saldıran şairler yerilmiş, imanlı ve iyi hal sahibi şairlerin, hasımlarına karşılık vermek amacıyla şiir ve hiciv söylemelerine cevaz verilmiştir. İlk dönemlerde şiir ve hiciv İslâmiyet’i müdafaa için kullanılmış, Hassan b. Sabit, Abdullah b. Revana, Kâ’b b. Züheyr ve Kâ’b b. Mâlik gibi şairler hicivleriyle Hz. Peygamber’i, ashabını ve İslâm’ı tezyif ederek gözden düşürmeye veya dinin yayılmasını önlemeye çalışan putperest ve yahudi şairlere cevap niteliğinde hicviyeler yazmışlar, bu konuda Resûl-i Ekrem’den de teşvik görmüşlerdir. Nitekim Hz. Peygamber’i, ashabını ve İslâm’ı en güzel şekilde savunup onları tezyife çalışan putperest şairlere karşı susturucu cevaplar vermesi sebebiyle “şâirü’n-nebî” unvanıyla anılan Hassan b. Sabit için mescidde bir kürsü kurulduğu, putperestleri hicveden şiirlerini bizzat Resûlullah ve ashabın dinlediği bilinmektedir (Buhârî, “Salât”, 68). Hz. Peygamber’i, ashabını ve İslâm’ı hicveden şairler arasında Hz. Peygamber’in amcasının oğlu ve süt kardeşi Ebû Süfyân el-Hâşimî, Abdullah b. Ziba’râ, Enes b. Züneym ve Kâ’b b. Züheyr gibi sonradan pişman olup İslâmiyet’i kabul edenler de vardır. Bunlar daha sonra Resûl-i Ekrem ve İslâmiyet’le ilgili çok güzel şiirler yazmışlardır.
Emevîler döneminde kabile taassubunun artmasına paralel olarak daha çok hiciv türü şiir yazılmaya ve muhtevaları da giderek sertleşmeye başladı. Şairin övdüğü kimseden beklediği ödülün gelmemesi, gecikmesi veya az bulunması, devlet adamlarının şairin işini görmemeleri, hasım tarafı tutmaları bu dönemde hicvin artmasının sebepleri arasında sayılmaktadır. Bundan dolayı Emevîler devrinde halife, vali, vezir, kâtip ve nakib gibi birçok devlet büyüğü öncekilere nis-betle daha ağır hicivlere hedef olmuştur. Bunlardan Hâlid b. Abdullah el-Kasrî ile Ömer b. Hübeyre en çok hicve mâruz kalan valilerdendi. Bu dönem şairleri hicivlerinde dinsiz, zındık, fâsık, fâcir, münafık, bid’atçı, zalim, zorba gibi yergi ifadelerine yer vermişlerdir.
Yine bu devirde Basra’da, kabilecilik taassubundan kaynaklanan ve “nekâiz” adı verilen bir hiciv türü gelişmiştir. Bu tür hicivde şair kendi kabilesini överken düşman kabileyi yerer, rakip şair de aynı vezin, kafiye ve revî ile ona cevap verir. İkincisi, ilkinin öne sürdüğü suçlamaları çürütmeye (nakzetmeye) çalıştığı için türe nekâiz denilmiştir. Bu şekildeki atışmalar genellikle pazar ve panayırlarda, kalabalıkların alkış ve tezahüratı arasında eğlence ve hoş vakit geçirme havası içinde cereyan ederdi. Böylece hiciv, halis yergi şiiri olmaktan çıkarak Basra’da yeni teşekkül eden bir toplumun eğlence ihtiyacına cevap veren sosyal, kültürel, entelektüel ve dolayısıyla sanat değeri olan bir karakter kazanmıştır. Bu atışmalara rağmen devrin en büyük şairleri Cerîr, Fe-rezdak ve Ahtal arasındaki dostluğun devam etmesi hicvin sanat ve kültür ağırlıklı olduğunu gösterir. Cerîr, yazdığı hiciv yüzünden Vali Hâlid b. Abdullah el-Kasrî tarafından hapse atılan Ferezdak’i kurtarmak için onun adına validen özür dileyen bir şiir yazmış, hatta Ferezdak öldüğünde onun için mersiye bile kaleme almıştır. Ebû Temmâm’ın Neka’izu Cerîr ve’1-Ahtal {nşr. Anton Sâlhânî. Beyrut 1922), EbûUbeydeMa’merb. Müsen-nâ’nın Nektfizu Cerîr ve’1-Ferezdak (Beyrut 1922) ve Ebü’l-Mugîs el-Evdî’nin Nekâ’izu Cerîr ve’1-Ferezdak (i-Ill, Lei-den 1905-1912) adlı derlemeleri neşredilmiştir. Nekâiz türü atışmalarda ilk başlayan daha avantajlı sayılırdı. Çünkü cevap veren onun belirlediği içeriğe ve biçime (vezin, kafiye, revî) uymak zorundaydı. Buna rağmen akıl ve muhakeme gücü, cedel kabiliyeti, delili delille çürütme yeteneği olan şairin üstünlük sağlaması da mümkündü. Hiciv ve nekâiz türüyle ilgili olarak “mühâcât. münâkazât. nekâiz, mesâlib. mekâtil…” genel başlıkları altında çeşitli müellifler tarafından birçok derleme yapılmış, ancak bunların hiçbiri zamanımıza ulaşmamıştır.
Nekâiz türü hiciv, Abbasîler devrinde kabilecilik taassubunun zayıflamasıyla eski heyecanını yitirmiş, sadece Necid bölgesinde çöl şairleri tarafından sürdürülmüştür. Bu şairlerin başında gelen İbn Meyyâde, Muhârib, Esed. Müzeyne, Ku-dâa ve Yemen kabilelerine mensup birçok şairle münâkazada bulunmuştur. Bu münâkazalar arasında en güzel ve edebî olanları İbn Meyyâde’nin, Hakem el-Mu-hâribî ile Abdurrahman el-Esedî arasında cereyan eden nekâizidir.
Abbasîler devrinde hiciv, içtimaî hayattaki gelişme ve farklılaşmaya paralel olarak ferdîleşmiş, kabile hicvinin yerini şahsı hicvetme almış, bu da hicvin biçim olarak değişmesine yol açmıştır. Bu türde kısa parçalara, bir beyitlik hicivlere bile yönelenler olmuş, şairler en yakın akraba ve dostlarını, hatta kendilerini bile hicvetmeye başlamışlardır. Meselâ Ebû Dülâme. Halife Mehdî’yi güldürmek için halifenin sarığı giydiğinde maymuna, çıkardığında domuza benzediğini söyleyecek kadar ileri gitmiştir. Hammâd Acred ve Muti* b. İyâs da bu tür hiciv şairlerindendir. Bu devirde hicvin en belirgin özelliği alaycı ve güldürücü tavrın yaygın oluşudur. Nitekim en iyi hicvin güldüren hiciv olduğuna işaretle Ebû Dülâme. “Hicvedince güldür” demiştir. Bu tarzın en usta şairi İbnü’r-Rûmî’dir. Ebû Amr b. Alâ’ya göre en iyi hiciv, bir genç kızın bile çekinmeden okuyabileceği yani nezih ve afif olan hicivdir. Bu devirde yaygın diğer hiciv türleri hakkında nükteli, alaylı, bayağı, namusa ve kutsala saldıran hiciv şeklinde çeşitli tasnifler yapılmıştır.
Abbasîler devrinde Arap milliyetçiliğine karşı bir tepki olarak doğan. Arap asıllı olmayan aydınların oluşturduğu “şuû-biyye” akımına mensup şairler hicivden çok faydalanmışlar ve yergi oklarını Arap-lar’a ve Arap asıllı şairlere yöneltmişlerdir. Bu dönemde Di’bil b. Ali el-Huzâî, ağır yergileri ve vefasızlığı ile tanınan güçlü bir hiciv şairidir. Di’bil, başta Hârûnürre-şîd olmak üzere iyiliğini görüp övdüğü herkesi daha sonra ağır biçimde hicvet-mişti. Onun Ebû Temmâm ve Ebû Sa’d el-Mahzûmî ile de hicivleşmeleri vardır.
Müslüman İspanya’da da Arap hiciv geleneği sürmüştür. Endülüslü ünlü vezir ve şair İbn Zeydûn’un İbn Abdûs’e hitaben kaleme aldığı er-Risâletü’l-hezIiyye ince alay unsurları ile dolu bir hiciv mektubudur. Arap edebiyatında hiciv şiire mahsus bir tür olup hiciv deyince şiir akla gelmektedir. Ancak III. (IX.) yüzyıldan itibaren mensur hiciv örneklerine de rastlanmaktadır. Makâmât tarzı eserlerde, Ebû Hayyân et-Tevhîdî’nin Meşâlibü’l-vezîreyn’ınöe ve Endülüslü yazar ve şair İbn Şüheyd’de mensur hiciv örnekleri görülmektedir.
TDV İslâm Ansiklopedisi