İnşikâku’l-kamer. Ayın yarılmasını ifade eden bîr Kur’an terimi.
Sözlükte “yarılmak, bölünmek” anlamındaki inşikâk ile “ay” mânasına gelen kamer kelimelerinden oluşan bu tabir “ayın iki parçaya bölünmesi” demektir. Bu anlamda şakku’l-kamer de kullanılmıştır. İnşikâku’l-kamer tabiri. Kur’ân-ı Kerim’-de kıyametin yaklaştığını bildiren âyette geçmektedir.[Kamer 54/1] Taberî’nin naklettiğine göre bu âyetin nüzûi sebebi, Mekkeliler’in Hz. Peygamber’den bir mucize göstermesini istemeleridir. Müfessirlerin çoğunluğu ayın yarılmasını zahirî mânada anlamış ve âyette gerçekten ayın ikiye yarıldığının bildirildiğini söylemiştir; Taberî, Zemahşerî ve Râzî gibi âlimlere göre âyet Mekke’de vuku bulmuş olan bir mucizeyi haber vermektedir. Hasan-ı Basrî ve Atâ b. Ebû Rebâh’tan nakledilen bir rivayete göre ise âyet gelecek zamanda ayın yanlacağı anlamına gelir. Mâverdî, Hasan-ı Basrî’nin, “Eğer ay yarılmış olsaydı herkesin görmesi gerekirdi, çünkü mucize karşısında bütün insanlar aynı konumdadır” dediğini ve ayın sûra ikinci defa üfürül-düğü zaman yarılacağım ileri sürdüğünü kaydeder. Ayın yarılmasına “ayın doğması ile karanlığın dağılması, her şeyin açık ve belirgin hale gelmesi” gibi mecazi anlam verenler de vardır. Ömer Rıza Doğrul, Arap müşriklerinin sembolü kabul edilen ayın yarılması ile şirk cephesinin yarılıp yokluğa mahkûm edilmesinin kastedildiğini belirtir. Elmalılı Muhammed Hamdı ise ayın yarılmasına mecazi anlam verilmesine karşı çıkar.
İnşikâku’l-kamerle İlgili rivayetler başta Buhârî ve Müslim olmak üzere çeşitli hadis kitaplarında mevcuttur. Bu rivayetler sahabeden Ali b. Ebû Tâlib, Abdullah b. Mes’ûd. Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Enes b. Mâlik. Cübeyr b. Mut’im ve Huzeyfe b. Yemân’a atfedilir. İbn Mes’ûd, İbn Abbas ve Enes’in rivayetlerinde Buhârî ve Müslim ittifak etmekte, İbn Ömer’in rivayetinde Müslim yalnız kalmakta, diğer sahâbîlere isnad edilen rivayetler ise bu iki eserin dışında kalan kaynaklarda yer almaktadır. Buhârî ve Müslim’de İbn Mes’ûd’dan nakledilen üç farklı rivayet vardır. Bunlarda sözü edilen haberin İbn Mes’ûd’a isnadı sahih olmakla beraber gerek metindeki ifadelerden gerekse muhaddislerin açıklamalarından mevkuf olduğu anlaşılmaktadır. İbn Abbas kanalıyla gelen rivayet ise Buhârî’de üç, Müslim’de sadece bir yerde tahrîc edilmiştir İbn Mes’ûd rivayetiyle İbn Abbas rivayeti büyük benzerlik arzeder; bunların metinleri aynı olduğu gibi senedlerinde de sadece sahabeden rivayette bulunan kişiler farklılık gösterir. Bazı muhaddisler, inşikâku’l-kamerin hicretten beş yıl önce vuku bulduğunu ve bu tarihte Abdullah b. Abbas’ın henüz dünyaya gelmediğini dikkate alarak onun bu olayı müşahede edemeyeceğini, ancak bir başkasından duyarak nakletmiş olabileceğini belirtirler. Enes b. Mâlik’e atfedilen rivayet de Buhârî ve Müslim’de yer almıştır. Buna göre müşrikler Hz. Peygamber’den mucize istemiş. Resûl-i Ekrem de ayın iki parçaya ayrılışını kendilerine göstermiştir. Hadis metninde yer alan “gösterme” ifadesinin, ayın fiilen İki parçaya ayrıldığı mânasına değil müşriklere ayrılmış gibi gösterildiği mânasına alınması da mümkündür. Ayrıca bazı hadis tenkitçileri, hicretten önce Mekke’de vuku bulduğu söylenen ve o sırada dört beş yaşlarında bir çocuk olan Enes’in Medine’de iken olayı görmesinin mümkün olmadığına, bu sebeple İbn Abbas rivayeti gibi bunun da mürsel sayılması gerektiğine dikkat çekerler. Abdullah b. Ömer’den gelen rivayet Buhârî tarafından tahrîc edilmemiş, sadece Şahîh-i Müslim’-de yer almıştır. Metinde Hz. Peygamber’den üçüncü şahıs olarak söz edilmesi, olayın vuku bulduğu sırada beş yaşlarında olan İbn Ömer’in bunu büyük ihtimalle İbn Mes’ûd’dan duymuş olabileceğini, hatta râvinin sadece Abdullah şeklinde zikredilmesi sebebiyle İbn Mes’ûd’un İbn Ömer ile karıştırılması ihtimalini akla getirmektedir. Cübeyr b. Mut’im kanalıyla gelen rivayeti ise Ahmed b. Hanbel, Tırmizî ve Ebû Dâvûd et-Tayâlisî tahrîc etmiştir. Ebû Bekir İbnü’l-Arabî bu rivayetin münkatf olduğunu bildirir; İbn Maîn ve İbn Hibbân da senedde yer alan Süleyman b. Kesîr’i ve oğlunu zayıf kabul ederler. Bu rivayetlerin incelenmesinden, haberin isnad edildiği sahâbîler içinde olayı bizzat görme imkânına sahip olanların Ali b. Ebû Tâlib, Abdullah b. Mes’ûd, Cübeyr b. Mufim ve Huzeyfe b. Yemân olduğu anlaşılır. Ali b. Ebû Tâlib ile Huzeyfe’ye nisbet edilen rivayetler ve sahih hadis kitaplarında yer almamıştır. Cübeyr b. Mufim’in rivayeti münkatı’, İbn Mes’ûd’un rivayeti ise mevkuftur.
Kelâm âlimleri, ayın geçmişte yarıldığını konu edinen rivayetler hakkında farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Mutezile kelâmcıları. herkesin dikkatini çekmesi gereken inşikâku’l-kamerin dünyanın başka yerlerinde görüldüğünün bilinmemesi, hadisenin bu kadar az insan tarafından rivayet edilmesi, ayrıca tarih ve astronomi literatürüne intikal etmemesi gibi delillere dayanarak böyle bir hadisenin gerçekleşmiş olamayacağı tezini savunmuşlardır. Ehl-i sünnet âlimlerinden Ebû Abdullah el-Halîmî de benzer görüşü benimseyerek konuyla ilgili âyetin, kıyamete yakın bir zamanda ortaya çıkacak kozmolojik bir değişikliği haber verdiğini belirtir. Kelâmcılar, inşikâku’l-kamer olayına mucize bahsi içinde kısaca temas etmekle yetinirler. Mâtürîdî. Hz. Peygamber’in hissî mucizeleri arasında ilk sırada inşikâku’l-kameri zikreder. Başka bir eserinde ise ilgili âyeti tefsir ederken Mu’tezile âlimlerinden Ebû Bekir el-Esamm’m inşikâku’l-kamerin kıyamete doğru vuku bulacağını savunduğunu, müfessirlerin çoğunluğunun ise bu olayın Resûlullah devrinde gerçekleştiğini söylediklerini açıklar. Bâkıllânî, Ebü’l-Muîn en-Nesefî, Nûreddin es-Sâbûnî, Fahreddin er-Râzî ve Seyyid Şerif el-Cürcânî gibi âlimler İnşikâku’l-kameri Hz. Peygamber’in hissî mucizeleri arasında sayarlar. Gazzâlî, Muhyiddin İbnü’l-Arabî ve Şah Veliyyuflah ed-Dihlevî gibi sûfîler ise inşikâku’l-kameri ayın gerçekten varılmadığı, bakanların gözüne yarılmış gibi göründüğü tarzında yorumlamışlardır.
İnşikâku’l-kamer meselesi son dönem âlimleri arasında da tartışılmıştır. Ahmed Zeki Paşa, geçmişte ayın yarıldığına dair haberlerin İsrâiliyat türünden rivayetler olduğunu ileri sürmüş. M. Reşîd Rızâ ise onun üslûbunu eleştirmekle birlikte ilgili rivayetlere ilişkin değerlendirmesine katılmıştır. Elmalılı Muhammed Hamdi ise ayın gelecekte yarılacağım söyleyen Hasan-ı Basrî ve Atâ b. Ebû Rebâh gibi âlimlerin geçmişte böyle bir olayın vuku bulduğunu inkâr etmediklerini, bundan, ileride büsbütün yarılıp kıyametin kopacağı mânasını anlamak gerektiğini ve bu olayda gelecekteki parçalanmaya delâlet eden bir yarılmanın söz konusu olduğunu belirtir.
Âyetin açık ifadesinden anlaşıldığına göre inşikâku’l-kamer mecaz değil hakikat mânasında kullanılmıştır. Ancak Kur-‘ân-ı Kerîm’de örneklerine sıkça rastlandığı gibi geçmiş zaman kipiyle gelecek zamanın kastedilmiş olması ihtimali mevcuttur. Nitekim kıyametin kopuşunu tasvir eden sûrelerin bir kısmı mazi sîgasını içeren cümlelerle başlamaktadır.[Tekvîr 81/1-7; İnfitâr 82/1-4; İnşikâk 84/ 1-5] Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’de, daha Önceki peygamberlere verilen hissî mucizelerin yalanlandığına dikkat çekilerek müş-riklerce istenen mucize taleplerine cevap verilmediği bilinmektedir. [İsrâ 17/59, 90-95] İnşikâku’l-kamerin geçmişte vuku bulduğunu bildiren haberlerin râvileri olarak gösterilen sahâbîlerin olayın vukuu sırasında küçük yaşta bulunmaları, bazı rivayetlerin isnad açısından tartışılması, ayrıca hiçbir rivayetin tevatür derecesine ulaşmaması, bu hadisenin geçmişte kesinlikle vuku bulduğunu söylemeye imkân vermemektedir.
TDV İslâm Ansiklopedisi