Hasâ’isü’n-nebî. Allah’ın sadece Hz. Muhammed‘e lütfettiği özellikleri ifade eden tabir ve bunları ele alan eserlerin ortak adı.
Hasâis kelimesi, “bir şeye veya bir kimseye sadece onda bulunan bir özellikle üstünlük nisbet etmek” anlamındaki hass (husus) masdanndan isim olan hâssıy-yetin çoğulu olup “meziyetler ve üstün özellikler” demektir (LisânüVArab, “hşş” md.; Kamus Tercümesi, II, 1166). Bu kelimeye ilk döneme ait sözlüklerde rastlanmaz. Ebû Ca’fer Ahmed b. Muhammed el-Kummî’nin (ö. 350/961} Hasâ’isü’n-nebî adlı eseri terimin ilk defa IV. (X.) yüzyılda kullanıldığını göstermektedir.
Hasâisü’n-nebînin Kur’an ve Sünnet’te birçok delili vardır. Özellikle Ahzâb sûresinin yansı (33/28-59) Resûl-i Ekrem’e ait hükümlerden bahseder. Yine Resûlullah’a gece namazı kılmasını emreden âyette “sana mahsus bir nafile olmak üzere” (lsrâ 17/79) ifadesi de bunu belirtir. Hadislerde bizzat Hz. Peygamber’in bazı uygulamaları kendisine münhasır kıldığı görülür. Meselâ Resûlullah, Mekke’nin Harem bölgesinde yasaklanan fiilleri sayarken kendisinin bu yerde savaştığını söyleyerek aynı şeyi İsteyebileceklere karşı Allah’ın bu İzni fetih günü kısa bir süre için yalnız kendisine verdiğini belirtmiş ve ardından Harem’in eski statüsüne döndüğünü bildirmiştir (Buhârî, ‘”İlim”, 37}. İbn Hacer, söz konusu hadisten çıkarılan hükümleri açıklarken bu fiilin Hz. Peygamber’in hasâisinden olduğunu, ayrıca ona has bazı imtiyazların bulunduğunu ispat ettiğini kaydetmektedir {Fethu’l-bârî, I, 199).
Hasâis müellifleri Resûl-i Ekrem’e münhasır kılınan ilâhî hüküm ve lutuflan genellikle farzlar, haramlar, mubahlar ve sadece ona lütfedilen üstünlükler olmak üzere dört grup halinde incelemişlerdir. Yalnız Hz. Peygamber’e münhasır kılınan farzlar şunlardır: Kuşluk, vitir ve tehec-cüd namazlarını kılmak, kurban kesmek, misvak kullanmak, hilim sahibi insanlarla istişare etmek, sayıca çok olsa bile düşmana karşı koymak, borçlu olarak vefat eden müslümanların borçlarını ödemek, başladığı bir nafile ibadeti yarım bırakmamak, kötülüğü en uygun şekilde bertaraf etmek. Bunlar müslümanlara da tavsiye edilmekle beraber Resûl-i Ekrem’e farz kılınmıştır.
Sadece Hz. Peygamber’e haram kılınan hususlar şöylece özetlenebilir: Zekât almak, gerektiği halele savaşa girmekten çekinmek, dünya malına gözdikmekjel-Hicr 15/88), sanığın suçluluğunu ispat ve ilân etmeden gizlice cezalandırılmasını emretmek, yaptığı İyiliği çok görerek başa kakmak (Müddessir 74/6). Dünya malına göz dikmek ve yapılan iyiliği başa kakmak müslümanlar için de hoş görülmemekle birlikte bunlar Kur’ân-ı Kerim’-de Hz. Peygamber için haram derecesinde yasaklanmıştır.
Resûl-i Ekrem’e has bazı mubahlar şunlardır: İftar etmeden peşpeşe birkaç gün oruç tutmak (savm-ı visal), ganimet malları taksim edilmeden önce onların içinden dilediğini almak, ganimet mallarının ve gayri müslimlerden alınan vergilerin beşte birini istediği gibi kullanmak (krş.Enfâl 8/41;Haşr 59/7), Mekke’ye ihramsız girebilmek, vefatından sonra malının vârislerine miras olarak kalmaması, yaygın olan kanaate göre kendini ve çocuklarını ilgilendiren konularda hüküm verebilmesi (zira peygamberler masum olduğundan onların taraf tutması düşünülemez), uyumakla abdestinin bozulmaması. Bunların yanında Hz. Peygamber’in gerektiğinde mescide cünüpken girmesi, sebepsiz yere birine lanet etmesi ve bir kişiye eman verdikten sonra bundan dönme yetkisinin bulunması onun için mubah olan hususlar arasında sayılmışsa da bu konulardaki rivayetlerin zayıf olduğu ve bu görüşlerin bazı hadislerin yanlış yorumlanmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır (İbnü’l-Mülakkın, s. 181-187). Resûl-i Ekrem’e has mubahların bir kısmı da onun evlenmesiyle ilgilidir. Dört hanımdan fazlasını bir nikâh altında bulundurmak, kendisini Resûlullah’a adayan bir kadınla mehir vermeksizin evlenebilmek (bk.Ahzâb 33/50), ihramda iken nikâh akdedebilmek ona tanınan imtiyazlardandır. Hanımlarından dilediğini yanına almasına izin veren âyeti (Ahzâb 33/51) onlar arasında nöbetle dolaşması şeklinde anlayanlara göre Resûl-i Ekrem’in dilediği eşinin yanında daha fazla kalmaya hakkı vardır. Bununla beraber Resûlullah hayatı boyunca hanımları arasında âdil davranmıştır. Bazı fiillerin sadece Resûl-i Ekrem’e mubah kılınmasının sebebi, Allah’ın ona tanıdığı yetkilerin genişliğini göstermek ve bu mubahların diğer insanların aksine Resûlullah’] itaatten alıkoymadığına dikkat çekmektir.
Hz. Peygamber’e lütfedilen üstünlüklere dair kaleme alınan ve bir “fezâilü’n-nebî” edebiyatı oluşturacak kadar çok olan eserlerin bir kısmı Resûlullah’ın diğer peygamberlerden üstünlüğünü konu edinmiş, bir kısmı da onun insanlardan, cinlerden, meleklerden ve bütün yaratıklardan üstün olduğu hususunu ele almıştır. Fezâil müellifleri, Resûl-i Ekrem’in bu üstünlüklerini kanıtlayabilmek için öncelikle âyetlerden deliller getirmişlerdir. Kur’ân-ı Kerîm’de, peygamberlerden bir kısmının bir kısmına üstün kılındığı ve bazılarının derecelerinin yükseltildiğinin bildirilmesinden (Bakara 2/ 253; lsrâ 17/55) Allah nezdindeki konumlarının farklı olduğu sonucu çıkarılmış, Resûlullah’ın âlemlere rahmet olarak gönderildiğini (Enbiyâ 21/107), kavminin içinde bulunduğu sürece Allah’ın onlara azap indirmeyeceğini (Enfâl 8/33) beyan eden âyetlerden de onun bütün peygamberlerden üstün olduğu neticesine varılmıştır.
Kaynak: TDV İslâm Ansiklopedisi’nden ilgili maddeden kısaltılarak.