Hasan Fehmi Efendi -Şeyhülislam- Hakkında Bilgi, Kimdir, Hayatı, Eserleri

Hasan Fehmi Efendi (ö. 1298/1881) Osmanlı şeyhülislâmı.

1210’da (1795-96) Akşehir’de doğdu. Ilgınlı Osman Efendi’nin oğludur. İlk tah­silini burada yaptıktan sonra öğrenimi­ne Konya’da devam etti. Daha sonra ar­kadaşı Kara Halil Efendi ile birlikte İs­tanbul’a gitti; Vİdinli Mustafa Efendi’nin derslerine katıldı. Bu sırada açılan ruûs imtihanında birinci olarak Ayasofya Ca-mii’nde ders vermeye başladı. Bu ders­lerdeki başarısıyla dikkati çekerek Şeh­zade Abdülaziz’in kavâid ve edebiyyât-ı Arabiyye dersleri hocalığına tayin edildi. 1263’te (1847) ibtidâ-i hâriç derecesiy­le müderris oldu, ardından diğer merha­leleri de katederek mûsıle-i Sahn’a ulaş­tı. 127S’te (1858-59) ders vekili oldu. Ab­dülaziz’in tahta çıkması ile birlikte itiba­rı ve mevkii yükseldi; 29 Ramazan 1278 (30 Mart 1862) tarihli bir irâde-i seniyye ile muallim-i sultanî unvanını aldı. Bir yıl sonra kendisine Mekke payesi tevcih edildi; 13 Aralık 1863’te Muğla kazası ar­palık olarak verildi ve 20 Aralık’ta Anado­lu kazaskerliğine getirildi.

1863’te Abdülaziz’in Mısır seyahatine muallim-i sultanî sıfatıyla katılan Hasan Fehmi Efendi, burada Ezher hatiplerin­den İbrahim es-Sekkâ ile tanışıp sohbet etme imkânı buldu. Kendisine 1864’te Muğla kazası bedeli, 1866’da Alâiye ka­zası niyabeti, kısa bir süre sonra İsparta kazası bedeli, Ocak 1868’de de Rumeli kazaskerliği payesi verildi. Nihayet 7 Mu­harrem 1285te (30 Nisan 1868), Hacı Meh­med Refik Efendi’nin Meclis-i Âlî üyeli­ğine seçilmesiyle boşalan şeyhülislâmlık makamına tayin edildi. Böylece Hoca Sâ-deddin ve Seyyid Feyzullah Efendi’den sonra muallim-i sultanî ve şeyhülislâm unvanlarını birlikte taşıdığı için “câmiu’r-riyâseteyn” unvanını alan üçüncü ve so­nuncu şeyhülislâm oldu.

Alî Paşa’nın beşinci sadâretine rastla­yan Hasan Fehmi Efendi’nin şeyhülislâm­lık dönemi içtimaî, siyasî ve kültürel çal­kantılar içerisinde geçti. Batılılaşma ve reform hareketleri sebebiyle meşihat ma­kamının hukuk ve eğitim yetkilerinin iyi­ce kısıtlanmak istenmesine karşı girişti­ği mücadele sonuçsuz kaldı. Hatta Mec-lis-i Ahkâm-ı Adliyye bünyesinde Ahmed Cevdet Paşa’nın reisliğinde başlatılan Mecelle’yi tedvin çalışmaları, bir yan­dan aşın Batı taraftarlarının muhalefe­tiyle karşılaşırken öte yandan yetkilerinin kısılmasından rahatsız olan şeyhülislâm ve taraftarı ulemânın engellemesine mâ­ruz kaldı. Bu arada Sultan Abdülaziz’in daveti üzerine 1870’te İstanbul’a gelen Cemâleddîn-i Efgani’nin büyük ilgi gör­mesi ve bilhassa medreseye alternatif gi­bi görülen Dârülfünun’un açılışına katılıp bir konuşma yapması, medrese mensup­larıyla birlikte Hasan Fehmi Efendi’nin de tepkisine sebep olmuştur. Efgânî’nin Meclis-i Maârif üyesi seçildikten sonra or­taya koyduğu teklifler ve ileri sürdüğü fikirler şeyhülislâmın kendisine karşı olan düşmanlığını daha da arttırdı, Nihayet Hoca Tahsin Efendi’nin öncülüğünde dü­zenlenen halka açık konferansların birin­de Efgânî’nin felsefeyi ve nübüvveti sa­natlar arasında gösteren bir ifade kullan­ması muhaliflerine bekledikleri fırsatı vermişti. Hasan Fehmi Efendi hemen ha­rekete geçerek bu sözü sebebiyle onu tekfir etti, ayrıca vaiz ve hatipler aracılı­ğıyla halkı onun aleyhinde kışkırttı. Ha­san Fehmi’ye destek olmak üzere ders vekili Halil Fevzi Efendi de Cemâleddîn-i Efgânî hakkında es-Süyufü’l-kavâtı’ ad­lı bir risale yazdı. Hasan Fehmi Efendi, kendisini tutan Sadrazam Âlî Paşa’nın ölümünden on gün sonra 17 Ey­lül 1871’de görevinden alındı.

4 Cemâziyelâhir 129l’de (19 Temmuz 1874) İkinci defa meşihat makamına ge­tirilen Hasan Fehmi Efendi, Mecei/e’nin tedvininde epeyce yo! katetmiş olan Cev­det Paşa’ya karşı eski olumsuz tutumu­nu devam ettirdi; özellikle Mecelle-i Ah­kâm-ı Adliyye Cemiyeti’nin Bâb-ı Meşî-hat’ten Babıâli’ye nakledilmesinden do­layı onu suçladı. Bir yıl on ay kadar süren bu İkinci meşihatinin önemli bir kısmı Mahmud Nedim Paşa’nın sadâreti döne­mine rastlar. Bu sırada ortaya çıkan Her­sek isyanı, yabancı güçlerin müdahalesi­nin had safhaya ulaşması. Bulgaristan ih­tilâli, Avrupa kamuoyunun Türkler aley­hine dönmesi Osmanlı toplumunda en­dişe doğurmuş, bütün bunlardan dolayı Sadrazam Mahmud Nedim Paşa ile aynı kabinede yer alan Şeyhülislâm Hasan Feh­mi Efendi suçlanmıştı. Muhtemelen Mid-hat Paşa’nın da rolü ile 10 Mayıs 1876’da Fâtih, Beyazıt ve Süleymaniye medrese­leri talebelerinin ayaklanıp Babıâli önün­de sadrazamla şeyhülislâmın azlini İste­meleri üzerine kendisine bağlı medrese talebelerinin isyanına engel olamadığı, ayrıca yalnız kendi taraftarlarını terfi et­tirip yeteneksiz kimselere görev verdiği, ulemâ ve talebe tarafından tutulmadığı gibi gerekçelerle hem kendisi hem de sadrazam 16 Rebîülâhir 1293’te (11 Ma­yıs 1876) azledildi. Arapça ve Farsça’ya vâkıf, fıkıh, kelâm, Arap edebiyatı ve mantık konularında derin bilgi sahibi olan Hasan Fehmi Efendi 1877’de Medine’ye gönderildi (BA, İrade-Dahiliye, nr. 63332) ve orada vefat etti.

Eserleri

Çeşitli konularda Arapça eser­leri bulunan Hasan Fehmi Efendi’nin ri­salelerinden bazıları, oğlu Ali Haydar ez-Zühdî Efendi ve diğer müelliflerin eser­leriyle birlikte “mecmûatüY-resâil” tar­zında taşbaskı olarak 1285 (1868) ve 1292 (1875) yıllarında İstanbul’da basıl­mıştır. Hasan Fehmi Efendi’nin başlıca eserleri şunlardır:

A) Mantık.
1. el-Kaşî-detü’l-‘Azîziyye. Müellif bu manzum risaleyi Sultan Abdülaziz’e takdim etmiş olup matbu nüshada (İstanbul 1285) ese­rin adı belirtilmediği gibi kütüphane ka­yıtlarında da farklı isimlerle zikredilmek­tedir (meselâ bk. Süleymaniye Ktp., Bağ­datlı Vehbi Efendi, nr. 2178). Hasan Feh­mi Efendi daha sonra eserine bir şerh yazarak bu şerhe Abdülaziz’in oğlu Yû­suf’a nisbetle Yûsufiyye adını vermiştir (İstanbul 1292). Eserin kıyas bahsi Yemlihazâde Kâmil Efendi tarafından ayrıca şerhedilmiştir (Osmanlı Müellifleri, I, 216).

2. Risale fi’1-mantik. Üç bölümden (fen) oluşan risalenin matbu nüshası üzerinde adı ve müellifi kaydedilmem işse de Mar­mara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kü-tüphanesi’nde mevcut (öğüt, nr. 852/2) matbu nüshasının (İstanbul 1292) ilk say­fasında kurşun kalemle bu isme yer ve­rilmiş ve müellifin adı yazılmıştır.

3. Ha­şiye calâ emşileti’d-Dürri’n-nâcî (İs­tanbul 1285). îsâğücîşerhi ed-Dürrü’n-nâcî üzerine yazılmış bir haşiyedir. Bazı kayıtlarda Hasan Fehmi Efendi’ye nisbet edilen Risale fi’1-kazıyyeti’l-muntasıla da (bk. Süleymaniye Ktp., Hasan Hayri -Abdullah Efendi, nr. 107/9) bu eserdir.

B) Arap Dili.
1. İrşâdü’i-mübtedî b/e 7-Birgivî (İstanbul 1285). Birgivî’nin el-%vâmil adlı eserinin şerhidir.

2. er-Rav-zâtü’l-hâkâniyye  (İstanbul i 285). Sul­tan Abdülaziz’e takdim edildiği için bu adia anılan risale üç bölüm (ravza) olup birinci bölümde meânî, ikinci bölümde beyân, üçüncü bölümde bedî1 konuları ele alınmıştır.

3. en-Netâyicü’s-sultâ-niyye (İstanbul 1285). İki bölümden (fen) oluşan eserin birinci bölümü vaz” ilmine, ikinci bölümü münazara âdabına ayrılmış­tır. 4. Ta’îika \üâ Şerhi’î-Hşâm ‘ale’r-Ri-sâleti’l-vazciyye 7i7-Jcf (İstanbul 1285). 5. Risâle-i “felizâlik” (İstanbul 1285).

C) Ruûs İmtihanı Risaleleri.
1. Risâle-tü’1-imtihân li’r-ru’ûs  (İstanbul  1275). 127B (1858) yılında ruûs imtihanına gi­recek adaylar için hazırlanan risale, döne­min şeyhülislâmı Meşrepzâde Mehmed Arif Efendi’nin isteği üzerine kaleme alın­mıştır.

2. Mir*âtü efkâri’r-rical li-ye-temeyyeze erbâbü’l-kemâl (İstanbul 1280). Devrin şeyhülislâmı Mehmed Sâdeddin Efendi’nin isteği üzerine yazılmış­tır. Süleymaniye Kütüphanesi kayıtların­da (Tırnovalı, nr. 1736) Hasan Fehmi Efen­di’ye Risâle-i İhtikâriyye adlı bir imti­han risalesi daha nisbet edilmekteyse de bu risalenin 1289 (1872) yılında Asâkir-i Şâhâne Alayı’ndan ruûs imtihanını kaza­nanları belirlemek üzere Hasan Fehmi Efendi’nin isteği üzerine Filibeli Halil Fev­zi Efendi tarafından yazıldığı tesbit edil­miştir.

D)  Kelâm.
1. tiâşiye hlâ Şerhi’l-‘Aka’id. Teftâzânî’nin Şerhu’l-‘Akâ’id adlı eserinin haşiyesi olup yazma bir nüs­hası Süleymaniye Kütüphanesi’nde bu­lunmaktadır (Yozgat, nr. 344, 117 varak).

2. Teflika. Abdülhakîm es-Siyâlkûtfnİn liâşiye *alâ Şerhi’l-‘Aka’id’i üzerine ya­pılmış bir ta’lik çalışmasıdır. 3. er-Risâle iî keyfiyyeti îmâni Fir’avn. Firavun’un imanı konusunda Muhyiddin İbnü’1-Ara-bî’nin görüşünü savunmak üzere kaleme alınmıştır (son iki risale için bk. Osman/ı Müellifleri, \, 216).

Hasan Fehmi Efendi’nin ayrıca on iki bölümden meydana gelen tamamlanma­mış bir eseri. Şerh caîâ şaiâti’l-feyziyye li’ş-Şeyhil-ekber adlı basılmamış bir ri­salesi. Arapça bir divançesi ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin bir münâcâtına tahmisi bulunduğu kaydedilmekte olup (a.g.e., ay.) sonuncusu diğer bazı risâle-leriyle birlikte yayımlanmıştır (İstanbul 1285).

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski