Hasib Nedir, Ne Demek, Esmaül Hüsna el-Hasib İsminin Anlamı

Hasîb. Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) bîri.

Sözlükte “saymak, hesap etmek” an­lamına gelen husbân (hisâb) masdarın-dan sıfat olup “her şeyi saymışçasına bi­len, hesaba çeken” demektir. Hasîb, ay­rıca “asaletli ve şerefli olmak” anlamın­daki haseb masdanyla bağlantılı olarak “yüce ve şerefli” mânasına geldiği gibi ifâl babındaki kullanılışından hareketle “yeten, kâfi gelen” anlamında da kabul edilebilir. Arap dili âlimi Zeccâc. Allah’ın hasîb ismine “kullarına yeten” mânasını verdikten sonra kelimenin “mahsûb” (lü­tuf ve ihsanları sürekli olarak hesap edi­len) anlamına da gelebileceğini söyler. İbn Manzûr da. “Allah her şeyin hesabını ara­yandır” (Nisâ 4/86) mealindeki âyeti Örnek göstererek hasîb ismine “her şeyi yeterince bilen, koruyan, ceza veya mü­kâfat olarak karşılığını veren” şeklinde an­lam vermiştir.

Husbân kavramı Kur’ân-ı Kerîm’in otuz yedi âyetinde Allah’a izafe edilmiştir. Bun­lardan yirmi yedi âyette fiil veya isim ka­lıbında olup “hesaba çekmek” mânasın-dadır. Yedisi mütekellim, gâib veya mu­hatap zamirlerine muzaf olmuş hasb is­minden, üçü de hasîb kelimesinden iba­ret olup “yetmek, kâfi gelmek” anlamın­da kullanılmıştır. İbnü’l-Cevzî, Kur’an’da çokça zikredilen hisâb kelimesinin Allah’a nisbet edildiği âyetlerde “kâfi gel­mek, hesaba çekmek, amelinin karşılığı­nı vermek” anlamlarına geldiğini söyler. Kifayet mânası ifade eden hasb kelimesi, inkarcıların ve münafıkların İs­lâm dini ile mensupları aleyhine sinsi fa­aliyetlerine karşı Hz. Peygamberin ve müminlerin mânevi güçlerini koruma­larını, ümitlerini yitirmemelerini ve Al­lah’ın kendilerini savunup koruyacağı şu­urunu zinde tutmalarını tavsiye eden âyetler içinde yer alır. Bir âyette de (Talâk 65/2-31 eşler arasında anlaşmazlık ortaya çıktığında tarafların, özellikle er­kek tarafının âdilâne ve insanî duygular­la davranması emredilmekte ve Allah’ın kendisine tevekkül eden kimseye yete­ceği belirtilmektedir. Hasîb isminin yer aldığı üç âyetin birinde (Nisâ 4/6), ye­tim mallarını elinde bulunduranların dü­rüst davranmalarının gerektiği anlatıldık­tan sonra her şeyi en küçük ayrıntılarına varıncaya kadar bilen Allah’ın bütün dav­ranışların hesabını soracağı ifade edil­mektedir. Diğer âyette (Nisâ 4/86) görgü kurallarından selamlaşma konusu üzerinde durulmakta ve bir kimseye ve­rilen selâmın samimi bir ilgiyle cevaplan­dırılması gerektiği vurgulanmakta, ardın­dan da Allah’ın her şeyin hesabını sora­cağı bildirilmektedir. Fahreddin er-Râzî’-nin de işaret ettiği gibi her iki âyette yer alan hasîb ismi hem hesap soran hem de kendine kâfi gelen mânalarını taşımak­tadır. Üçüncü âyette ise (Ahzâb 33/39) baş­ta peygamberler olmak üzere ilâhî emir­leri insanlara tebliğ edenlerin Allah’tan başka kimseden korkmadıkları, zira Ce-nâb-ı Hakk’m herkese kâfi geldiği belirtil­mektedir. Bu âyetteki hasîb isminde “ye­ten, kâfi gelen” mânası galiptir.

Husbân masdarından türeyen çeşitli kelimeler sözlük anlamları ile muhtelif hadislerde de kullanılmıştır. Hasîb ismi, Kütüb-i Süte içinde doksan dokuz ismi ihtiva eden esmâ-i hüsnâ listesine yer ve­ren muhaddislerden Tirmizî rivayetinde yer almışken İbn Mâce’-de mevcut değildir. Bu ismin geçtiği bir hadisin meali şöyledir: “Sizden biriniz arkadaşını mutlaka övmek istiyorsa, “Fi­lânın şöyle şöyle olduğunu zannediyorum, bununla birlikte herkesin iç yüzünü bilip onu hesaba çekecek olan Allah’tır, kim­seyi Allah nezdinde tezkiye edemem’ de­sin” .

Hasîb ismiyle temel mânalarından bi­rinde eş anlamlı olan kâfî, müslümanlar arasında bilinen esmâ-i hüsnâ içinde yer almamakla birlikte bunun masdan olan kifayet Kur’ân-ı Kerîm’in yirmi dokuz ye­rinde çeşitli fiil sigalarıyla, bir yerde de sıfat olarak ve ilâhî isim durumunda (bi-kâfin) Allah’a nisbet edilmektedir. Râ­gıb el-İsfahânî, kelimenin kök anlamını “ihtiyacı gidermek ve amaca ulaştırmak” şeklinde açıklamıştır {el-Müfredât, “kfy” md). Buna göre kâfi “yeten, kulun ihti­yaçlarını giderip onu muradına erdiren” mânasına gelir. Kifayet kavramı çeşitli âyetlerde Allah’a İzafe edilirken bu yeter­lik ve himayenin hangi bakımdan oldu­ğunu belirten ve çoğu esmâ-i hüsnâdan olan sıfat kalıbındaki şu isimler kullanıl­mıştır: Hasîb (hesaba çeken), velî (yar­dımcı ve dost), nasîr (yardımcı), alîm (hakkıyla bilen), şehîd(her şeyi gözlemiş olarak bilen), vekîl (güvenilip dayanılan), habîr (her şeyin İç yüzünden haberdar olan), basîr (gören), hâdî (kılavuzluk eden).

Kifayet kavramı birçok hadiste de fiil sigalarıyla Allah’a nisbet edilmekte olup kâfî Tirmizî rivayetinde yer almamakla beraber İbn Mâce’nin listesinde mev­cuttur. İbn Hacer de Kur-‘an’a dayanarak düzenlediği esmâ-i hüs­nâ listesine kâfî ismini almıştır. Enes b. Mâlik’in naklettiğine göre Hz. Peygamber’in yatağa girerken oku­duğu dualardan biri şöyledir: “Bizi türlü nimetlerle besleyen, ihtiyaçlarımızı gide­ren (kâfî) ve bizi barındıran Allah’a hamdolsun! Nice insanlar vardır ki isteklerini yerine getirecek ve kendilerini barındıra­cak kimseleri yoktur”.

Âlimler genellikle hasîb ismini “kâfi ge­len, hesaba çeken, şeref ve yücelik sahi­bi” mânaları çerçevesinde ele almışlardır. İmam Mâtüridî, Nisa sûresinde geçen hasîb ismini (4/86) şehîd (her şeyi gözlemiş olarak bilen), hafîz (koruyup göze­ten), kâfî, muktedir ve hasîb kelimeleriyle açıklamıştır. Hasîb ismini Ebü’l-Hasan el-Eş’arî adına tefsire tâbi tutan İbn Fûrek kelimeye “ye­ten” ve “hesaba çeken” mânalarını ver­dikten sonra hesap kavramı içinde “sa­yıp hesaplamak” anlamının da düşünüle­bileceğini belirtmiş, fakat bunun insan­lara mahsus bir eylem olduğunu, sınırsız ilâhî ilmin her kemiyeti saymışçasına ku­şattığını söylemiştir. Aynı yaklaşım Halîmî’de de mevcuttur. Yine İbn Fûrek’e ve Fahreddin er-Râzî’ye göre Al­lah’ın insanları hesaba çekmesi, dünya­da İşledikleri amelleri ve bunların uhrevî karşılığını kendilerine bildirmesinden iba­rettir.

Hasîbin “kifayet eden” şeklindeki mâ­nası üzerinde duran âlimlerden Abdülke-rîm el-Kuşeyrrye göre bu konuda en bü­yük ilâhî lütuf. Allah’ın kuluna dünya nesnelerine karşı herhangi bir arzu ve ta­lep hissi vermemesidir. Zira Allah’ın kişi­yi dünya metaı duygusundan koruması, bu hissi verdikten sonra ihtiyaçlarını ye­rine getirmesinden çok daha büyük bir lutuftur. Gazzâlî, hasîbin sadece “kâfi” anlamı üzerin­de durmuş ve bunu “deruhte ettiği kim­seye yeten” olarak açıklamıştır. Ona göre kâfî niteliği sadece Allah ta mevcuttur. Zira her şeyin varlığı, devamı ve kemali ancak O’nunla mümkündür. İnsanda ha­yatiyeti sağlayan mekanizmayı ve canlı­nın hayatiyetini koruyan tabiat çevresini yaratan, düzenleyen, yöneten ve sürdü­ren Allah’tır. Meselâ anne de çocuğuna kâfi değildir. Çünkü anneyi, memesindeki sütü, çocukta emme temayülünü ve an­nede emzirme şefkatini yaratan Allah’­tır. Kâinatta hiçbir nesne tek başına her­hangi bir şeye yeterli olacak konumda değildir .

Hasîb isminin “şeref ve yücelik sahibi” anlamı üzerinde en çok duran Muhyiddin İbnü’l-Arabî olmuştur. İbnü’l-Arabî, bu ismin “kifayet” anlamına temas ettikten sonra “hasep-nesep” mânası üzerinde durmuş, en büyük şeref ve şanın, bir var­lığın başkasından değil kendisinden do­ğan şeref ve şanı olduğunu söylemiştir. Bundan dolayı soyları ile övünen müşrik­ler Hz. Peygamber’den rabbinin nesebi­ni anlatmasını istemiş, Cenâb-ı Hak da bunun üzerine İhlâs sûresini indirmiş ve bu sûrede her türlü asalet, şan ve şerefin anne, baba, evlât ve arkadaş gibi hiçbir dış faktör olmaksızın zâtından dolayı ken­disine ait bulunduğunu beyan etmiştir.

Kuşeyri, hasîb ismine tam anlamıyla inanan kimsenin kıyamet gününde dün­yadaki her davranışından hesaba çekile­ceğinin şuuruna erdiğini ve bu sebeple o günden önce kendi kendini hesaba çeke­ceğini söyler. Yine ona göre gerçek an­lamda sadece Allah’ın kâfi gelip her şey­den müstağni kılacağına inanan kul ihti­yaçlarını yalnız O’na sunar ve yalnız O’na güvenir.

Hasîb, Allah’ın fiilî sıfatları ve insanla il­gili isimleri grubu içinde yer alır. Bazı âlim­ler, Allah’ın kutuna yetmesi ve onu hesa­ba çekmesinin ilim sıfatıyla gerçekleşe­ceğini göz önünde tutarak hasîbi zâtî-sübûtî sıfatlardan ilim içinde mütalaa etmiş, bazıları da O’nun hesap görmesinin, saymaya ve ir­delemeye dayanan kulların hesap görme­sine benzememesinden, ayrıca içerdiği “şeref ve yücelik sahibi” anlamının aşkın özellik arzetmesinden hareketle hasîbin zatî -tenzihî sıfat ve isimler grubuna gire­bileceğini söylemişlerdir.

Hasîb ismiyle, “kâfi gelen” anlamında ganî. kadir, muğnî; “hesaba çeken” anla­mında cami’, muhsî: “sayıp bilen” anla­mında alîm, habîr, şehîd; “yüce ve şerefli olan” anlamındaki alî. celîl, kerîm, mâcid ve mecîd isimleri arasında anlam yakınlığı bulunmaktadır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski