Haşimoğulları/Beni Haşim Kabilesi Kimdir, Hakkında Bilgi

Benî Hâşim. Kureyş kabilesinin Hz. Peygamber’in de mensup olduğu kolu.

Kabileye adını veren Hâşim b. Abdü-menâf in soyu Fihr (Kureyş) b. Mâlik yo­luyla Adnan’a ulaşır. HâşinYin soyu oğul­larından Abdülmuttalib ile devam etmiş, diğer oğullarının nesli zaman içinde ke­silmiştir. Benî Hâşim (Hâşimoğullan), Abdülmuttalib’in dört oğluna (Abbas, Ebû Tâlib, Haris, Ebû Leheb) nisbet edilen Abbasîler, Tâlibîler, Hârisîler ve Lehebîler’den teşekkül ediyordu. Abdülmuttalib’in diğer oğlu ve Hz. Peygamber’in ba­bası Abdullah’ın soyu ise Resûl-i Ekrem’in kızı Fâtıma yoluyla devam etmiştir. Benî Hâşim, Ali b. Ebû Tâlib’e nisbetle Alevî­ler, Akil b. Ebû Tâlib’e nisbetle Akilîler ve Ca’fer b. Ebû Tâlib’e nisbetle Ca’ferîler, Hz. Hasan’a nisbetle Hasenîler (şerifler), Hz. Hüseyin’e nisbetle Hüseynîler (seyyidler) gibi çeşitli tâli kollara ayrılmıştır. Re­sûl-i Ekrem’in soyunu devam ettirdikleri için seyyidler ve şerifler müslümanlar ara­sında diğer Hâşimîler’den daha fazla iti­bar görmüştür.

İslâmiyet’in doğduğu sırada yerleşik bir hayat süren Benî Hâşim, Kureyş ka­bilesinin diğer kollan gibi geçimini tica­retle temin ediyordu. Kureyş’in yaz ve kış seyahatleri, ilk defa Kureyş’in reisi ve Hâ-şimîler’in atası olan Hâşim b. Abdüme-nâf tarafından düzenlenmiş ve gelenek haline getirilmiştir. Kureyş’in önemli iç mücadelelerinden biri olan Mutayyebîn-Ahlâf çekişmesinde Mutayyebîn’in reisli­ğini yapan Hâşim, bu çekişmenin ardın­dan barışın sağlanması üzerine rifâde* ve sikâye* görevlerini üstlendi. Onun ölümünden sonra bu görevler önce kardeşi Muttalib’e, ardından oğlu Abdülmut-talib’e intikal etti. Cürhümlüler’in, üzeri­ni kapatarak yerini belirsiz hale getirdik­leri Zemzem Kuyusu’nu yeniden halkın hizmetine sunması Abdülmuttalib’İn şöh­retini arttırdı. Kureyş kabilesi mensupla­rı aralarındaki meselelerde onun görü­şüne başvururlardı. Abdülmuttalib’den sonra Benî Hâşim’in liderliği oğlu Zübeyr’e geçti, kabile fıcâr savaşlarına onun sevk ve idaresinde katıldı. Zübeyr, Benî Teym kabilesinden Abdullah b. Cüd’ân ile birlikte hilfü’l-fudûl cemiyetinin kuru­luşunda en önemli rolü oynadı. Genç ya­şına rağmen Hz. Muhammed de bu cemi­yetin kuruluşunda yer almıştı. Zübeyr’in ölümü üzerine Ebû Tâlib Benî Hâşim’in reisi oldu ve bu görev ölümüne kadar (619) onun uhdesinde kaldı. Dedesi Ab­dülmuttalib’İn ölümünden sonra (577) amcası Ebû Tâlib’in himayesinde büyü­yen Hz. Muhammed, onun Benî Hâşim’in reisi olduğu dönemde vahiy almaya baş­ladı ve peygamberliğinin Mekke bölümü­nün büyük bir kısmı onun zamanında geçti. Ebû Tâlib, iman ettiğini açıkça söy­lememesine rağmen hayatı boyunca ye­ğenini himaye etti.

Benî Hâşim’den Hz. Peygamber’e ilk iman eden kimse. Ebû Tâlib’in o sırada henüz çocuk yaşta olan oğlu Ali’dir. Onu diğer oğlu Ca’fer ile Ubeyde b. Haris ve Hamza takip etti. Mekke devrinde Ebû Leheb ve Ebû Süfyân dışında mümin müşrik bütün Hâşimîler Resûl-i Ekrem’in yanında yer aldılar ve bundan dolayı üç yıl süreyle Şi’bü Ebî Tâlib’de sosyal ve eko­nomik boykota mâruz kaldılar.

Abdülmuttalib’İn oğullarından Abbas ve Hamza İslâmiyet’i kabul ederken Ebû Leheb hayatı boyunca Müslümanlığın en azılı düşmanlarından biri oldu. Müslü­man olan Hâşimîler’in bir kısmı Medine’­ye hicret etti. Bedir Gazvesi’ne Hz. Ali ve Hamza Resûl-i Ekrem’in yanında katılır­ken Mekke’de ikamet eden bazı Hâşimî­ler müşriklerin safında yer almak zorun­da kaldılar. Müşrikler, kendi saflarında bulunan Benî Hâşim mensuplarını ve müttefiklerini İslâm ordusu saflarına geç­melerinden korktukları için bir çadırda toplayıp başlarına nöbetçi diktiler. Bedir Gazvesi’nde esir alı­nan Abbas ve diğer Hâşimîler fidye kar­şılığında serbest bırakıldı. Abdülmutta­lib’İn oğlu Hâris’in nesli başta olmak üze­re bazı Benî Hâşim mensupları Mekke’­nin fethinden önceki tarihlerde müslü-man oldular. Ebû Leheb’in oğulları Utbe ve Muattib ise Mekke’nin fethinden son­ra İslâmiyet’i kabul ettiler.

Halife seçiminde kendilerine danışılma-dığı için başlangıçta Hz. Ebû Bekir’e kar­şı çıkan Hâşimoğullan kısa süre sonra ona biat ettiler. Benî Hâşim mensupları, Hz. Ebû Bekir ve Ömer dönemlerinde ida­rede görev almadılar. Ancak her iki hali­fe de gerektiğinde onlarla istişare edip görüşlerinden faydalandı ve kendilerine saygı gösterdi. Hz. Ömer divan tertibine Benî Hâşim’den başladı. Hz. Ali, Ömer’in tayin ettiği şûra üyeleri arasında yer al­dı. Benî Hâşim Hz. Osman’a da biat etti ve ilk iki halifeye takındığı ılımlı tavrı hi­lâfetinin ilk altı yılında ona karşı da de­vam ettirip kendisine yardımcı oldu. Bu dönemde Hz. Hasan. Hüseyin ve Abdul­lah b. Abbas fetihlere nefer olarak ka­tıldılar. Hz. Osman’ın hilâfetinin ikin­ci yarısında ortaya çıkan huzursuzluklar ve onun öldürülmesiyle sonuçlanan olay­lar Benî Hâşim’i de etkiledi. Hz. Ali icra­atlarından dolayı Osman’ı eleştirdi. An­cak bu dönemde de Benî Hâşim’in muha­lif tavrı genellikle halifeyi ikaz etmekten öteye geçmedi. Hz. Osman’ın evi kuşatıl­dığında Ali onu korumak için oğullarını görevlendirdi. Osman’ın öldürülmesin­den sonra hilâfet makamına geçen Hz. Ali. onun Benî Ümeyyeli valilerini azlede­rek yerlerine ensardan ve amcası Abbas’ın oğullarından valiler tayin etti. Bu şekilde devlet idaresini ele geçiren Benî Ümeyye’ye mensup valiler tasfiye edil­miş oldu. Başta Suriye Valisi Muâviye ol­mak üzere Benî Ümeyyeliler Hz. Ali’ye biat etmeyip ona karşı çıktılar.

Hz. Hasan’ın, kardeşi Hüseyin’in ve di­ğer bazı Hâşimîler’in karşı çıkmasına rağ­men hilâfeti şartlı olarak Muâviye’ye tes­lim etmesinden sonra (41/661) Kûfe’deki Hâşimîler Medine’ye taşındılar. Muâvi­ye, Benî Hâşim’e idarede görev vermeyip onları hediyelerle, para ile elde etmeye çalıştı. Hz. Hasan’ın vefatı üzerine (49/ 669) Benî Hâşim’in lideri durumuna ge­len Hz. Hüseyin, Yezîd b. Muâviye’ye veli­aht olarak biat etmediği gibi hilâfete ge­çince de biat etmedi. Kûfeliler’in ısrarlı talepleri üzerine başarısız bir isyan teşeb­büsünde bulundu. Onunla birlikte yakla­şık yirmi beş Hâşimî Kerbelâ’da Yezîd’in ordusu tarafından şehid edildi (10 Mu­harrem 61/10 Ekim 680). Bundan sonra Harre Savaşı’na (63/683) katılan iki Hâşi­mî, Fazl b. Abbas b. Rebîa ile Ebû Bekir b. Abdullah b. Ca’fer Emevî ordusu tara­fından öldürüldü. Emevî iktidarının son­larına doğru Hz. Hüseyin’in torunlarından Zeydb. Ali’nin (ö. 122/740), onun oğ­lu Yahya’nın (ö. 125/743) ve Ca’ferîler’den Abdullah b. Muâviye’nin (ö. 129/746-47) isyanları başarısızlıkla sonuçlandı. Bu şe­kilde Benî Hâşim’in Hz. Ali’nin mensup olduğu Tâlibî kolu Emevîler döneminde büyük bir darbe yemiş oldu. Abbasoğul-ları’nın 100 (718-19) yılında Emevîler’e karşı başlattığı hareket başarı ile sonuç­landı ve adını Hâşim’in torunu Abbas b. Abdülmuttalib’den alan Abbasî Devleti kuruldu (750). Abbasî hanedanına ilk ata­larına nisbetle Hâşimîler de denilmekte­dir.

Hicretten ve özellikle Mekke’nin fethin­den sonra asıl yurtları olan Mekke’yi ter-kedip Medine’ye yerleşen Benî Hâşim mensupları İslâm fetihlerinin ardından başta İrak, Mısır ve Suriye olmak üzere çeşitli bölgelere dağıldılar.

İslâm’dan önceki dönemde Benî Hâşim ile (Hâşimîler) Benî Ümeyye (Emevîler) ara­sında çeşitli mücadeleler olmuş, fakat bunlar savaşa dönüşmemiştir. Meydânî, ficâr savaşlarından Yevmü Şemtâ’nın Be­nî Hâşim ile Benî Abdüşems arasında meydana geldiğini kaydetmekte, Ömer Rızâ Kehhâle de Yevmü Şemtâ’yı Benî Hâşim’in katıl­dığı savaşlardan saymaktaysa da bu bilgi­ler doğru değildir. Nitekim en eski mü­elliflerden olan Ebû Ubeyde ve Belâzürî, Yevmü Şemtâ’nın Kureyş ve Kinâne ile Hevâzin arasında cereyan ettiğini belirt­mektedir. Bu savaşta Zübeyr b. Abdül­muttalib’İn kumandasındaki Benî Hâşim Kureyş ordusu içinde yer almıştır.

Hâşimîler’le Emevîler arasında Câhiliye devrinden beri mevcut olan rekabet ve mücadele İslâmî dönemde de devam et­miştir. Emevî liderlerinin Hz. Peygam­ber’e aşırı düşmanlıklarının ve Müslü­manlığı kabul etmekte geç kalmalarının ası! sebebi budur. Bedir Gazvesi’nde bazı ileri gelen Emevîler’in Hâşimîler tarafın­dan öldürülmesinin intikamını Emevîler Uhud’da Hz. Hamza’yı şehid etmek sure­tiyle aldılar. Bu mücadele Ali-Muâviye mü­cadelesiyle yeniden kızıştı. Emevîler dev­ri boyunca pek çok Hâşimî öldürüldü. Ab­basîler iktidarı ele geçirince Benî Hâşim mensuplarının intikamını Benî Ümeyye’den çok kanlı bir şekilde aldılar.

Abbâsîler’in ilk devrinden itibaren Hâşimiyye kelimesi, halife olacak kimsenin Hz. Peygamber’le erkek tarafından akra­balığı bulunması esasını benimseyen Abbâsî ailesi ve onların idaresini tasvip eden­ler için kullanılmıştır.

XIX. yüzyılın sonlarında başta G. van Vloten olmak üzere bazı âlimler. Emevî-ler devrinde Hâşimiyye diye anılan ve ima­metin Hz. Ali’nin oğullarından Muhammed b. Hanefiyye’nin büyük oğlu Ebû Hâşim’e geçtiğine inanan dinî ve siyasî bir fırkanın mevcut olduğunu tesbit etmiş ve bu fırkanın Ebû Hâşim’e nisbet edildi­ğini ileri sürmüşlerdir. Ebû Hâşim, Emevî Halifesi Süleyman b. Abdülmelik’i Dımaşk’ta ziyaret etmiş, halife ilim ve fazi­letlerinden dolayı kendisini takdir ettiği­ni söylemiş, ancak faaliyetlerinden endi­şe ederek yolda onu zehirletmişti. Ölece­ğini anlayan Ebû Hâşim yanındakilerden kendisini, Abbasî taraftarlarının merkezi Humeyme’de bulunan amcazadesi Mu-hammed b. Ali b. Abdullah b. Abbas’a gö­türmelerini istemiş, amcazadesiyle bu­luşan Ebû Hâşim imametin kendisinden sonra Abbasoğullan’na geçmesini vasi­yet etmişti. Ebû Hâşim’in bu vasi­yeti, ölümünden (sonra 98/716-17) ima­metin Ali evlâdından Abbasoğullan’na geçişinin bir delili olarak değerlendiril­miş, Abbasî hâkimiyetini savunan Hora­san Şîası buna da­yanarak harekete geçirilmiş, bundan do­layı Abbasîler Hâşimiyye ismiyle de anıl­mıştır.

İlk Abbasî halifeleri Ebü’l-Abbas es-Seffâh ile Ebû Ca’fer el-Mansûr, Kûfe’de irat ettikleri hutbelerinde ve hiç kimsenin kendisi kadar Hâşimî kanı taşımadığını İleri süren Muhammed b. Abdullah el-Mehdî ile yazışmalarında, halifelik konu­sunda yukarıda belirtilen Abbasî iddiala­rını ortaya koymaya gayret etmişlerdir. Şiî-İmâmî müellif Nevbahtî, Halife Mehdî-Billâh’ın. hilâfetin Abbâsîler’e Muham­med b. Hanefiyye ve Ebû Hâşim’den geç­tiği görüşünü reddederek ailenin meşru­iyet kaynağını Hz. Peygamber’in amcası ve meşru vârisi olması sebebiyle Abbas b. Abdülmuttalib’e dayandırdığı şeklin­de bir rivayet nakleder. Bu rivayetin. Abbasî iddiasını zayıf­latmak amacıyla İmâmîler tarafından ya­pılan propaganda sonucunda ortaya çık­mış olabileceği de ileri sürülmektedir.

Tarih boyunca Benî Hâşim mensupları tarafından İdrîsîler (789-974). Zeydîler (864-928), Ressîler (897-1300), Fâtımîler (909-1171), Hammûdîler (1016-1058), Sa’dîler (1511-1659) ve Filâlîler (1631 | ha­len devam etmektedir|) gibi birçok hanedan kurulmuştur. IV. (X.) yüzyıldan 1343’e (1924} kadar Mekke’yi idare eden şeriflerle 1916-1925 yıllarında Hicaz’da, 1921-1958 yıllarında Irak’ta ve yine 1921 ‘-den günümüze kadar Ürdün’de hüküm süren Hâşimî krallıkları da Benî Hâşim’e mensup kişiler tarafından kurulan meş­hur hanedanlardır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

 

Daha yeni Daha eski