Haydarpaşa Semti, Garı, Tarihi/Tarihçesi, Hakkında Geniş Bilgi

İstanbul’un Anadolu yakasında semt.

Kadıköy-Haydarpaşa koyunun kuzey tarafında, Kadıköy ile Üsküdar ilçelerinin arasında yer alır. Osmanlılar döneminde önce bir mesire yeri olarak tanınmış. XX. yüzyılın başlarından itibaren de Anadolu demiryolu şebekesinin başlangıcına ait tesislerin kurulduğu bir semt olarak önem kazanmıştır. Haydarpaşa semti. Kadıköy’ün en yüksek yerinde Yeldeğir-meni mahallesinin bulunduğu tepe ile Numune ve Askerî hastahanelerinin iş­gal ettiği yüksekliğin arasında kalmak­tadır. Burada çok yakın tarihlere gelince­ye kadar geniş bir çayır ile gerilerden iki kol halinde inen bir dere bulunuyordu. İlk-çağ’da Himerios adıyla anılan Haydarpa­şa deresinin bazı eski haritalarda Ayrılık Çeşmesi deresi olarak adlandırıldığı gö­rülür. Kıyıda ise evvelce şimdiki duruma nisbetle çok daha içerilere kadar giren bir koy bulunmaktadır. Bölgenin yeni ya­pılaşması İle Haydarpaşa semtinin tabii topografyası çok değişmiştir. İlkçağ’da herhangi bir şekilde tanınmayan Haydar­paşa semti, şimdiki Kadıköy’ün yerinde kurulan Khalkedon’un kenarında ve bü­yük ihtimalle surlarının dışındaki araziyi teşkil ediyordu. Ayrıca destekleyici bir bilgi olmasa da Khalkedon’un nekropolü-nün surların dışında Haydarpaşa bölge­sine doğru yayıldığı düşünülebilir. Yalnız altmış yetmiş yıl kadar önce Kadıköy’den Selimiye’ye çıkan yol, Haydarpaşa garına yakın bir yerden demiryollarının üstün­den geçerdi. Burada tren ve kara nakil va­sıtalarının geçişlerini ayarlayan bariyerli geçidin yanındaki küçük yeşil sahada yek­pare taştan yontulmuş, üstünde akroter-li kapağı da olan sağlam durumda bir İlk­çağ lahdi dururdu. Bu lahit, eğer burada demiryollarının kurulması sırasında mey­dana çıkarılmışsa Haydarpaşa’daki nek-ropolün bir hâtırası olmalıdır. Fakat Bağ­dat demiryolunun yapımı sırasında tren hattının Anadolu içlerindeki güzergâhı üzerinde bir yerde bulunup buraya taşın­mış da olabilir. Khalkedon’un limanı da koyda olmalıydı. Bunun, İlkçağ’ın liman­larının hepsinde tesbit edildiği gibi iri ka­ba kayaların üst üste yığılması suretiyle yapılmış mendireği herhalde lodos dalga­larına karşı daha muhafazalı Haydarpa­şa tarafında uzanıyordu. Ancak burada gar binası ve önündeki rıhtımların inşası ile bütün izler kaybolmuştur.

Bizans çağında Haydarpaşa ile ilgili ol­ması muhtemel önemli bir yapı, Khalkedonlu Azize Euphemia için inşa edilmiş büyük kilise ile bunun yanında bulunan azizenin mezarıdır. IV. Ekümenik Konsil bu kilisede toplanmıştı (451). Bazilika ti­pindeki kilise, kaynaklardan öğrenildiği­ne göre kıyıdan 370 m. kadar içeride bir tepede yer aldığından günümüzdeki Yeİ-değirmeni mahallesinde bulunan Duate-pe sokağı civarında bir yerde olmalıdır. A. M. Schneider’in buranın Yeldeğirmeni tarafında olduğunu İleri sürmesine kar­şılık R. Janin Ayrılık Çeşmesi’nin yukarı­sında bulunabileceğini söylemiştir. Fakat bunları destekleyecek herhangi bir kalın­tı bulunmadığından kesin bir kanaat be­lirtmek mümkün değildir.

Haydarpaşa çevresinde Erken hıristi-yan döneminde kurulan dinî tesislerden biri de Azize Bassa adına V. yüzyıl içinde inşa edilen kilisedir. 536’da bunun yanı­na bir manastır yapılmış, ancak VI. yüz­yıldan itibaren bu manastıra dair hiçbir belge kalmamıştır. Himerios mahallesin­de ve deniz kıyısında bulunduğu kayde­dilen manastırın Haydarpaşa deresi çev­resinde bir yerde olduğu tahmin edilmek­tedir.

Dördüncü Haçlı ordusu 1203 yazında İstanbul önlerine geldiğinde gemiler ön­ce Khalkedon karşısında demirlemiş ve ileri gelenler buradaki saraya yerleşirken çadırlı bir ordugâh kurulmuştur. Böyle bir ordugâh için en uygun yerin Haydar­paşa çayırı olacağı açıktır. Haçlı kuvvetle­ri birkaç gün sonra buradan ayrılarak Üs­küdar’a geçmiştir.

Osmanlı Beyliği’nin batıya doğru geniş­lemesi sırasında Haydarpaşa ve Üsküdar çevresi Türkler tarafından ele geçirilmiş­ti. İstanbul’un fethinden sonra Khalke­don, şehrin ilk kadısı Hızır Bey’e temlik edildiğinden adı Kadıköyü olmuştur. Os­manlı Devleti’nin daha ileri döneminde Dârüssaâde ağalarının mülkiyetine geçen Kadıköy’ün Haydarpaşa tarafındaki kesi­mi İbrahim Ağa’nın olmuş, o da 988’de (1580) burada bir mescid yaptırmıştır. Bu mescidin yanında Sultan Abdülmecid tarafından inşa ettirilen, manzum kita­besini Zîver Bey’in yazdığı bir karakolhâ-ne bulunuyordu. Yine siyahî ağalardan Hâlid Ağa Haydarpaşa’dan geçen bir su yolu yaptırarak biri Kadıköy içinde, diğe­ri Haydarpaşa semtinde iki çeşme inşa ettirmiştir (bk. HÂLİD ağa çeşmeleri).

Semtin, adını III. Selim’in vezirlerinden Haydar Paşa’dan aldığı yolundaki görüş herhalde doğru değildir. Hüseyin Ayvan-sarâyî’nin Vefeyât-ı Selâtîn ve Meşâ-hîr-i Rical adlı eserinden semtin adını, deniz kıyısında muhteşem bir kasır yap­tıran I. Selim ve Kanunî Sultan Süleyman dönemi vezirlerinden Haydar Paşa’dan al­dığı öğrenilmektedir. Fakat yine Ayvan-sarâyî Hadîkatü’l-cevâmi’de, aynı Hay­dar Paşa’nın İstanbul İçerisinde bulunan ve günümüze gelen çeşme ve medrese­sinden bahsederken 977 (1569-70) tarih­li kitabesinde “merhum” ibaresinin bulunduğunu yazmaktadır. Bu duruma gö­re Haydarpaşa semtindeki kasrın sahibi­nin şehrin içindeki hayratın da kurucusu olması ihtimali şüphe ile karşılanabilir. Çünkü Ayvansarâyî, köşkü yaptıran Hay­dar Paşa’nın 930’da (1524) öldüğünü bil­dirir. Burada şu hususa da işaret edilme­si yerinde olur ki 1 S49’dan itibaren beşin­ci vezir olan, 1553’te Osmanlı-Avusturya münasebetlerinde adı geçen bir Haydar Paşa daha vardır. Mora’da Tirepoliçe (Tripolitza) şehrinde Haydar Paşa evkafından bir hamam bulunmakla birlikte bunun hangi Haydar Paşa’ya ait olduğu bilinme­mektedir. Yine Hüse­yin Ayvansarâyî, Mecmûa-i Tevârih’inde Bosnalı Şeyh Mehmed Ağa’dan bahse­derken onun Haydarpaşa bahçesine ba­bası yerine usta olduğunu bildirmekte­dir. Bu kayıt. Haydarpaşa bahçesinin var­lığına işaret ettiği gibi burada bir şeyhin yaşadığı ve bir tekkenin bulunduğunu da gösterir.

Haydar Paşa’nın XVI. yüzyılda yapılan kasrının yeri bilinmemektedir. Ancak ya­kın tarihe kadar Yeldeğirmeni’ne çıkan yamaçta Rıhtım İskele sokağı ile Nemli-zâde sokakları arasında. Çeltikçi sokağı karşısındaki boş arsa ile yapı adasının or­tasında moloz taşlarından örülmüş çok eski ve kalın bir set duvarı vardı. Bunun Haydarpaşa Kasrı ve bahçesine ait arazi­yi düzleyen set duvarı olduğunu tahmin ediyoruz. Bu kalın duvar, Pervitich’in 1936’da yayımlanan sigorta planlarının Haydarpaşa paftasında da gösterilmiş­tir. Aynı haritalarda daha güneyde Nemlizâde ve Uzunhâfız sokaklarında görülen teras duvarları herhalde Haydarpaşa bah­çesinin arsalarına aittir.

Haydarpaşa çayırı ve arkasındaki düz­lük, Osmanlı ordusunun bir kısmının Ana­dolu yönünde sefere çıktığında toplandı­ğı yerdi. XIX. yüzyılda Nizâm-ı Cedîd as­kerleri tâlimlerini burada yapıyorlardı. Ayrıca 1. Dünya Savaşı sırasında Haydar­paşa çayın açık ordugâh olarak kullanıl­mıştı. Başta Çanakkale olmak üzere sa­vaş atanlarından getirilen yaralıların da burada kurulan çadırlarda barındırıldığı söylenir. Mütareke’de İstanbul’daki İngi­liz işgal kuvvetlerinin bir birliği yine Hay­darpaşa’da konaklamıştı.

XIX. yüzyılda içinden demiryolu geçiri­linceye kadar Haydarpaşa çayırı şehir halkmın başlıca mesire yerlerinden biriy­di. II. Mahmud döneminde çayırın kuzey tarafındaki köşkte Şehzade Murad ile Abdülhamid’in sünnet düğünleri yapılmıştı. Câbir Said Efendi’nin Vekayi’nâme’sinde 1228 (1813) yılında İbrahim Pa-şa’nın burada alay gösterdiği ve Sultan Mahmud’un bunu Gümrükçübaşı Köşkü’nden seyrettiği bildirilir. İlk Türkçe ga­zete olan Ceride-i Havâdis’ı çıkaran William Churchill, 1836’da Haydarpaşa çayı­rı dolaylarında avlanırken bir çocuğun ölü­müne sebep olmuştur. Bu olay, o tarihler­de çevrede hâlâ av hayvanlarının bulun­duğunu göstermesi bakımından dikkate değer.

Haydarpaşa çayın balonla uçuş dene­melerinin yapıldığı bir mekân olarak da kayıtlara geçmiştir. Nitekim Comaschi adında bir İtalyan baloncu, 1260ta (1844) Haydarpaşa’dakİ kasrın önünde İlk uçuş denemesini yapmıştır. İbrahim Ağa çayı­rı üstündeki yamaçta (şimdiki Koşuyolu yamacı olmalı) hey’et-i vükelâ, ileri gelen davetliler, yabancı elçi ve konsoloslar için çadırlar kurulmuş, padişah da buradaki kasra gelmiştir. Comaschi, balon havalan­dıktan sonra aşağıya üzerinde İzzet adlı şair tarafından kaleme alınan beş beyit-lik bir kaside yazılı matbu bir kâğıt atmış­tır. “Sayesinde on iki burcu görüp İzzet dedim / Han Mecîd’in sânı çıksın göklere balon ile, 1260” şeklinde tarih beyti bu­lunan bu ta’miyeli ve mücevher manzu­meyi Reşat Ekrem Koçu nakletmektedir. Comaschi üçüncü uçuşunu Nisan 1845′-te yine Haydarpaşa çayırından, Âdile Sul-tan’ın Mehmed Ali Paşa ile evlenmesi do­layısıyla yapılan ve yedi gün, yedi gece sü­ren düğünü sırasında gerçekleştirmiştir. Bu evlenme töreni. Murad Molla Tekkesi Şeyhi Hafız Mehmed Murad Efendi’nin yalnız 1261 (1845) yılına ait olaylara yer verilen Vekayi’nâme’smöe (Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, nr. 103) ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Uçuşlara dair haberler Cerîde-i Havadis ve yirmi yıl sonra Hakâyiku l- vekâyi’ gazetelerinde çıkmış, ko­nuyla ilgili bir gravür de Paris’te yayımla­nan Journal des voyages’m 362. sayı­sında yer almıştır.

Fransa Krallığı’nın İstanbul’daki elçisi Comte de Choiseul-Gouffier için mühen­dis R Kauffer tarafından 1776’da çizilen, 1786’da üzerinde tamamlama ve düzelt­meler işaretlenen. J. D. Barbie du Boca-ge’İn yeni düzeltmeleriyle 1821 ‘de J. von Hammer’in İstanbul hakkındaki eserin­de tekrar yayımlanan İstanbul haritasın­da XVIII. yüzyıl sonlarındaki Haydarpaşa ayrıntılı olarak gösterilmiştir. Burada, Ha­rem İskelesi güneyinde kıyıdaki bir çıkın­tı Sağarcılarburnu olarak işaretlenmiştir.

Harem İskelesi’nden itibaren Kadıköy’e kadar olan saha yer yer ağaçlarla kaplı boş bir arazi şeklinde görülmektedir. Ha­ritada Ayrılık Çeşmesi deresi olarak adlan­dırılan akarsuyun kuzeyinde Halil Hamîd Paşa’nın mezarının az aşağısında Abdul­lah Ağa Çeşmesi vardır. Bu Saraçlar Çeş­mesi olarak tanınan çeşme olmalıdır. Ka-racaahmet Mezartığı’nın Haydarpaşa’ya inen ucunda. Fransızlar’la çok yakın dost­luğu olduğu bilinen, 1782-1785 yıllarında sadrazamlık yaptıktan sonra idam edilen Halil Hamîd Paşa’nın ailesine ait mezar­lar bugün hâlâ mevcuttur. Daha aşağıda Seyyid Ahmed ve Ayrılık Çeşmesi dere­leri olarak adlandırılan, sonra denize ka­dar Haydarpaşa deresi olarak uzanan akarsuyun iki kolu arasındaki arazide kü­çük bir yerleşme yeri gösterilmiş ve İb­rahim Ağa Tekkesi işaretlenmiştir. Ayrı­lık Çeşmesi’nin yerinde birkaç evlik kü­çük bir yerleşim vardır. Kauffer bunun ya­nına Haydarpaşa adını yazmıştır. Derenin denize kavuştuğu yerde koyun kuzeyde­ki kıvrımı içinde ise Haydarpaşa İskelesi vardır. 194O’lı yıllara kadar burada deniz­de eski iskelenin kalıntısı görülürdü.

Kauffer’in haritasında Haydarpaşa’nın bahçesi Yeldeğirmeni tepesiyle kıyı ara­sındaki arazide işaretlenmiştir. O tarih­lerde Kadıköy’deki yerleşme alanı Yoğurt­çu Şükrü sokağından ileri taşmamakta-dır. Bu sebeple Haydarpaşa semtinin ta­mamı haritada ağaçlık ve boş olarak gös­terilmiştir. Helmuth von Moltke’nin ha­ritası esas alınıp 1268’de (1851-52) Türk­çe olarak basılan İstanbul ile Anadolu ya­kasının haritasında aynı durum görülür. Haydarpaşa İskelesi İle Kadıköy arasında kıyıya paralel uzanan dikdörtgen planlı, etrafı duvarla çevrili çok büyük bir bahçe işaretlenmiştir; içinde de iki bina vardır.

XIX. yüzyılda Kâğıthane, Göksu ve Fe­nerbahçe mesire yerleri kadar şöhretli olmamakla beraber Haydarpaşa çayın da şehir halkının rağbet ettiği bir mesire idi. Kadıköy’ün İbrahim Ağa Camii ve Tekke-si’ne giden yola inen yamacında, kareli bir sokak düzenlemesiyle (dama tahtası veya ızgara denilen planlama) eski Hay­darpaşa bahçesi ve herhalde kasrın arsa­sı yapı adalarına bölünerek parsellenmiş ve buralara büyük çoğunluğu kagir evler yapılmıştır. Aralarda tek tük ahşap evler de vardı. Bunlardan biri. Rıhtım İskele sokağı yokuşu ile Çeltikçi sokağı köşesin­de Rumlar’a ait çok eski bir evdi. Yelde­ğirmeni ile Rıhtım caddesi ve Çayırbaşı yolu arasında kalan bölgede Türkler ile birlikte bilhassa Yeldeğirmeni semti ta- rafında yahudiler, sahilden yukarı çıkan sokaklarda Rumlar, Ermeniler ve Levan-tenler’le (tatlı su frenkleri) yabancılar ya­şıyordu. Burada bazı apartmanlar da bu­lunuyordu. İçlerinde en büyüğü bir İtal­yan’a ait Valpreda Apartmanfdır ki Batı mimarisi üslûbundaki heybetli kitlesiy­le üst katları Haydarpaşa-Kadıköy koyu­nun her tarafına hâkimdir. J. Pervitich’in 1936’da yayımlanan sigorta planlarının Haydarpaşa paftasında apartmanların üzerlerinde yazılı olan sahiplerinin adla­rı, Haydarpaşa bahçesinden parsellenen yerlerin çoğunlukla gayri müslim azınlı­ğın mülkiyetinde olduğunu açık şekilde belli eder.

Haydarpaşa garının yapımı ve Alman-lar’ın idaresindeki Bağdat demiryolunun tesisiyle Rıhtım İskele sokağında bir Al­man okulu inşa edilmiş (daha sonra Os­man Gazi İlkokulu), Fransız rahibeleri de aynı sokağın az yukarısında Sainte Marie du Rosaire Kilisesi ile Sainte Euphemie kız okulunu inşa ettirmişlerdi. Daha İle­ride Yeldeğirmeni Karakolhane caddesi üzerinde deyine Fransız rahiplerin Saint Louis İlkokulu (şimdi kız yetiştirme yur­du) vardı. Burada iki de otel yapılmıştı. 1923’te Çayırbaşı yolunda bir evde baş­layan yangın, Nemlizade sokağı yönünde ilerleyerek Haydarpaşa’nın bu kesimin­deki evlerin mahvına sebep olmuştur.

XIX. yüzyıl sonlarında Haydarpaşa sem­tinin büyük ölçüde değişmesinde, 1844-1846 yıllarında Sultan Abdülmecid döne­minde Askerî hastahanenin inşası rol oy­namıştır. Kırım Savaşı sırasında bu has-tahane ile iskele arasındaki bölge İngiliz Mezarlığı’na tahsis edilmiş, daha yukarı­da İse II. Abdülhamid döneminde 1894′-te başlayarak mimar R. D’Arenco ile Vallaury tarafından gösterişli Mekteb-i Tıb-biyye binası yapılmış, Üsküdar’a giden caddenin karşı tarafında da bu mektebin tamamlayıcı unsuru olan hastahane blok­larının 1901’den itibaren yapımına giri­şilmiştir. Alman Rieder Paşa tarafından düzenlenen esaslara göre kurulan bu hastahane (Haydarpaşa Numune Hasta-hanesi) ilk projesine göre bütünüyle ta­mamlanmadan kalmıştır. Semtin tarihin­de ve topografyasının değişmesinde çok önemli bir yeri olan kuruluş, hiç şüphe yok ki dev ölçülü gar yapısı ile buna bağlı olan demiryolu şebekesi ve burada kuru­lan çeşitli tesislerdir. Bunlara bir dere­ceye kadar, eski Haydarpaşa İskelesi’nin karşısına isabet eden yerde 1930’lu yıllar­da Wagon-Lits Cook’un kurdurmuş oldu­ğu tamir atölyesi de dahil edilebilir.

Anadolu demiryolunun Haydarpaşa’daki ilk istasyonu daha geride küçük, basit bir bina idi. 1872’de işletmeye açılan bu demiryolu bir banliyö hattı ölçüsünü aş­mıyordu. Fakat 1906’da II. Abdülhamid zamanında, Anadolu yönünde Bağdat de­miryolunun Alman sermayesiyle gelişme­si sonunda kazıklar çakılarak doldurulan arazi üstünde, mimar Otto Ritter İle Hel-muth Cuno’nun projelerine göre Prusya neo-Rönesans üslûbunda heybetli bir bi­na olarak yapılan Haydarpaşa Garı 1908′-de tamamlanmıştır. I. Dünya Savaşı için­de Almanya’dan gelerek buradan cephelere sevkedilen patlayıcı maddeler ve cep­haneler bunları trene taşıyan azınlıktan bir hamalın sabotajı sonunda patlamış, çıkan yangında gar binası tamamen yan­mıştır. 1930’lu yıllara gelinceye kadar ku­lelerin külahtan ve binanın çatısı yoktu. Önce bu kısımlar eski resimlere göre ih­ya edilmiş, 1938’de alevlerden kavrulan ve ufalanan pencere kemer taşlan yeni­leriyle değiştirilerek gar ilk görünümünü yeniden kazanmıştır.

Garın önündeki rıhtımda 1915’te Türk neo-klasik üslûbunda çok güzel bir va­pur iskelesi yapılmıştır. Mimarisi, duvar­larını kaplayan Kütahya çinileri ve içinde­ki ahşap oyma İşleriyle Türk millî mimari akımının en başarılı eserlerindendi. Fa­kat yakın tarihlerde iç mimarisi değişti­rilmiş, bu arada oymalı ahşap doğrama­ların büyük kısmı sökülüp kaldırılmıştır. Vapurların lodos havalarda iskeleye ra­hat yanaşmasını sağlamak üzere karşı­sında 600 m. kadar uzunluğunda bir de mendirek inşa edilmiştir. Açılış töreni 1 Nisan 1903 tarihinde yapılan Haydarpa­şa Limanı dalgakıranının tam ortasında anıt biçiminde bir kitabe taşı bulunmak­tadır (bu anıtın bir benzeri de Selanik’te Hamidiye bulvarı başına dikilmişti). De­niz Albay Ahmed Râsim’in, “Dalgıranın vasatında bir noktada bir dikilitaş âbide­si vardır ki târîh-i inşâ ve sâireyi hâvî bir kitabeyi hâizdir” diyerek tanıttığı bu kita­benin hâlâ durup durmadığı ve metni öğrenilememiştir.

Haydarpaşa Garı’nın kuzeydeki kolu da­ha kısa bir”U” şeklindedir. Buradan baş­layan demiryolu hatları çayırı güneye doğ­ru bölen bir kavis çizerek devam eder. 1930’lu yıllara kadar, garın güney tarafın­da kıyı ile hatlar arasında uzanan İstas­yon caddesi kenarında ve garın parmaklıkları içinde bir açık hava gazinosu bulu­nuyordu. Sonraları demiryolunun hatları çoğaltıldığından buradaki bahçe ortadan kalkmıştır.

Demiryolu ile kıyı arasında çok küçük bir parça halinde kalan Haydarpaşa çayı­rı, 194O’lı yıllara kadar Kadıköy’ün bir kı­sım halkının açık havaya çıktığı bir alandi. Zamanla burada da demiryolları ço­ğaltıldığı gibi Selimiye ile Kadıköy arasın­daki köprü ve alttaki geçişler yapılmış, Haydarpaşa çayırı buradan geçen dere ile birlikte ortadan kalkmıştır. Derenin de­nize aktığı yerde, Kadıköy Rıhtımfndan Haydarpaşa’ya uzanan caddenin altında II. Abdülhamid döneminde 1304 (1886-87) yılında tek gözlü kagir bir köprü ya­pılmıştı. Harap durumdaki daha eski bir köprünün yerine inşa edilen bu köprünün mermer üzerine işlenmiş kitabesi 1940’a kadar caddenin kenarında görülürdü. An­cak daha sonra yıkılan bu köprünün kita­besinin ne olduğu bilinmemektedir.

XIX. yüzyıl içlerine gelinceye kadar bir yerleşmeye sahne olmayan Haydarpaşa’­da Önemli tarihî eserler bulunmamakta­dır. Çayırın koya yakın ucunda XIX. yüzyıl içinde yapıldığı mimarisinden anlaşılan büyük, sarı badanalı bir konak vardı. Moltke haritasının Türkçe’si olarak 1268’de (1851-52) yayımlanan İstanbul haritasın­da, ağaçlarla kaplı büyük bahçenin kuzey tarafında işaretlenen veya onun yerinde yapılmış olan bu bina çevre halkı tarafın­dan Hasırcıbaşı Konağı (Köşkü) olarak ad­landırılırdı. Bu çok katlı ve dışında göze çarpar bir özelliği olmayan harapça bi­nada 1930’lu yıllarda devlet demiryolları personeli oturuyordu. Kısa bir süre son­ra yapı yıktırılmış olup izi de kaybolmuş­tur.

Haydarpaşa garından başlayan demir­yolları ağının İçinde kalmış halen üst ge­çitten görülebilen bir açık türbe bulun­maktadır. Bu türbenin içindeki şahide üzerinde şu yazı görülür: “Yâ hû merhum ve mağfurun leh Lâhûtî (?) Abdullah Baba’nın ruhuna et-Fâtiha, 1282” (1865-66). Ayvansarâyî de bir Haydarpaşa Ca-mii’nden bahseder . Bu ibadet yeri, Mehmed Efendi adlı bir kişi tarafından III. Musta­fa döneminde (1757-1774) babası Cebehâne Ocağı’ndan Ömer Efendi’nin ruhu için yaptırılmıştır. Ancak bu camiden bir iz günümüze gelmemiştir. Ayrıca Hay­darpaşa semtinde bu adla tanınan kü­çük bir cami daha bulunmaktadır. Yelde-ğirmeni caddesiyle tren yolu arasındaki evlerin içinde sıkışmış olan cami Yelde-ğirmeni veya Râsim Paşa Camii olarak da bilinir. Çok küçük ölçüde olan bu yapı. Osmanlı dönemi Türk sanatının son saf­hasında uygulanan Türk neo-klasiği üs­lûbunun basitleştirilmiş bir örneğidir. Demiryolları ile kıyı arasında son yıllarda inşa edilen kubbeli büyük cami ise este­tik bir değere sahip değildir. Eski Hay­darpaşa İskelesi başındaki bir namazga­hın yerinde yapılmış olup Haydarpaşa Ca-mii’nin adını sürdürür.

Kauffer haritasında Haydarpaşa- Ka­dıköy arasındaki tepede, Yeldeğirmeni semti çevresinde Kloster yazısıyla işaret­lenen tekke günümüze kadar gelmemiş­tir. Bu semte adını veren yel değirmen­leri de yüz yılı aşkın bir süre içinde orta­dan kalkmıştır. Zamanımıza ulaşmamak­la birlikte I. Ahmed tarafından Haydar­paşa’da deniz kıyısında 1614 yılında bir çeşme yaptırıldığı bilinmektedir (Ayvan­sarâyî, Mecmûa-i Teuârlh, s. 106], Daha sonra III. Selim dönemi Dârüssaâde ağa­larından Hâlid Ağa Kadıköy’e getirdiği su için Haydarpaşa’da bir çeşme inşa ettir­mişti. Buradaki eski İntaniye Hastahanesİ duvarında olan ve bütünüyle kazınan kita­besinin tam metnini Mehmed Râif Bey’in evvelce yayımladığı bu çeşme. 1255’te (1839-40) Sultan Abdülmecid tarafından su yolu tamir edilirken yeni baştan yap­tırılmıştır.

Haydarpaşa semtinde diğer bir çeşme koyun kuzey tarafında, İbrahim Ağa Mes-cidi’ne giden Çayırbaşı yolunun başında bulunmaktadır. Burada Çuhadar Ağası Lâdikli Ahmed Ağa 1208 (1793-94) yılın­da bir namazgahla bir çeşme yaptırmış­tı. Aynı zamanda buraya serviler de dik­tirmiş olduğu çeşme kitabesinden öğre­nilir. Serviler günümüze kadar gelmemiş­tir. Fakat namazgahı gölgeleyen çok yaşlı büyük bir çınar vardı. Son yıllarda bu ağaç kurutulmuş ve arkasından da kesil­miştir. Namazgahın, üstü istiridye kabu­ğu biçiminde kabartmalı mihrap taşında, “Sabıkan çuhadar ağa-yı hazret-i şehri-yârî sâhibü’l-hayrat ve’l-hasenât Lâdikli Ahmed Ağa, 1208” yazısı yer alıyordu. Bu taş 1930’lu yıllarda kaybolmuştur. Na­mazgahın yerinde. Mütareke yıllarında Haydarpaşa’da konaklayan İngiliz işgal kuvvetleri birliğinin askerleri için bir pa­tenle kayma yeri yapılmıştı. Kalın beton­dan olan bu düzlük namazgah arsasında ev yapılırken ortadan kalkmıştır. Çeşme ise çok harap halde iken Kadıköy beledi­yesi tarafından 1996yılında klasik biçim­de yeniden yaptırılmıştır. Damını teşkil eden yüzü işlemeli mermer bir levhadan öğrenildiğine göre ilk yapıldığında çağı­nın üslûbunda bezemeli bir yapıya sahip­ken sonraları yıkılarak yuvarlak kemerli gösterişsiz basit çeşme inşa edilmişti. Ye­ni onarımda ise çeşmeye tekrar klasik bir görünüm verilmiştir.

Haydarpaşa çayırının geride bitimine işaret eden ikisi de namazgâhlı iki çeşme daha vardır. Bunlardan kuzeyde olanı, İb-râhim Ağa Camii’nin daha ilerisinde Ka-racaahmet Mezarlığfnın kenarında top­rağın bir set teşkil ettiği yerde bulunu­yordu. Saraçlar Namazgahı ve Çeşmesi, Mehmed Râif Bey’in yayımladığı uzun manzum kitabesine göre 119û’da(l776) yaptırılmıştı. Banisi belli olmamakla be­raber Kauffer haritasında burada bir Ab­dullah Efendi Çeşmesi işaretlenmiştir. Kitabesinde de belirtildiği gibi çeşmenin haznesinin üstü sofa yani namazgahtı. Yekpare mermerden büyük bir taş hem ayna taşı görevi görüyor hem de kitabeyi taşıyordu. Bunun yanında birer sütun yer almıştı. Hiçbir süslemesi olmayan çeşme sofasını birçok ağaç gölgeliyor, Önünde normal yalağından başka hayvanlar için iki yalağı daha bulunuyordu. Haydarpaşa semtinin güzel bir köşesini teşkil eden Saraçlar Namazgahı ve Çeşmesi, ressam Üsküdarlı Hoca Ali Rizâ Bey’in bir eserine konu olmuştur. Mehmed Râif Bey’in bir halk rivayetine dayanarak yazdığına göre Saraç Ahmed Efendi adında biri bu na­mazgahın kurucusudur. Karayolunun bu­radan geçirilmesi sırasında 1956’da Karacaahmet Mezarlığı’nın bu taraftaki ucu ile birlikte namazgah ve çeşme ortadan kalkmıştır.

Haydarpaşa çayırının güneydeki sınırın­da, eski Bağdat kervan ve sefer yolunun kenarında bulunan ve Ayrılık Çeşmesi adıyla tanınan menzil çeşme ve namaz­gahı bulunmaktadır. Mimari bakımdan XVI. yüzyılın klasik üslûbuna işaret eden çeşme Kapıağası Gazanfer Ağa tarafın­dan yaptırılmış, Kapıağası Ahmed Ağa 1154″te (1741) su yolunu ve çeşmeyi ta­mir ettirerek kendi adına bir kitabe koy­durmuştur. Çeş­menin üzerinde görülen ikinci kitabe ise bu eserin 1340 (1921-22) yılında Dürriye Sultan ruhu için tamir ettirildiğini bildi­rir. Dürriye Sultan, V. Mehmed Reşad’ın büyük oğlu Şehzade Mehmed Ziyâeddin Efendi’nin veremden ölen kızıdır. Arka­daki tepede Ziyâeddin Efendi’nin köşkü bulunuyordu. Alçak kesme taştan bir du­varla çevrili olan namazgah sofası 1960′-ta toprak altında bırakılarak yok edilmiş­tir. 1997’de kaldırım düzenlemesi sırasın­da bu tarihî değeri çok büyük olan çeşme kısmen gömülmüştür.

Kadıköy’ün Haydarpaşa semti sayılan ve Haydarpaşa bahçesinden ayrıldığı sa­nılan kuzey kısmında, koya dikine inen so­kakların iki tarafına bölünen parsellerde bitişik olarak yapılan evlerin aralarında pek az sayıda ahşaptan bulunanlar ol­makla beraber genellikle kagir mesken­ler ve apartmanlar inşa edilmiştir. He­men hemen çoğu XIX. yüzyılın son çeyreğiyle XX. yüzyılın başlarında yapılan bu evlerle az sayıdaki apartmanlar Batı mi­mari üslûbundadır. Gayri Menkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu kararıy­la bu bölge tarihî sit olarak ilân edilip ev­lerin korunması gerekli kültür varlıkları olduğu kabul edilmiş, fakat yakın tarih­lerde bu karar bir ölçüde bozulmuştur.

TDV İslâm Ansiklopedisi

 

Daha yeni Daha eski