Hayriye Tüccarı Nedir, Ne Demek, Anlamı, Hakkında Bilgi

Hayriye Tüccarı. Avrupa tüccarı statüsünde dış ticaret yapan Osmanlı müslüman tüccarı.

XIX. yüzyıldan önce Avrupalı devletler tüccarının Osmanlı topraklarında Osman­lı tacirlerinden daha elverişli şartlarla ti­caret yapması, gayri müslim tüccarın Avrupalı devletlerin himayesine girerek dış ticarette faal rol oynamasına sebep ol­muş, III. Selim devrinde gayri müslim Os­manlı tebaasından isteyenlere Avrupa tüccarı* adıyla berat verilerek Avrupalı tüccar statüsünde ticaret imkânı tanın­mıştı. Ancak bu defa da Avrupa ile tica­ret yapan müslüman tüccar, Avrupalı devletler tüccarı veya Avrupa tüccarının adı ve himayesi altında ve ticaretlerinde onlara bir komisyon vermek suretiyle ti­caret yapmak mecburiyetinde kalmışlar­dı. Böyle bir tatbikattan şikâyetçi olan müslüman tüccarın gayri müslim tüccar­la eşit şartlarda ticaret yapabilmek için teşebbüse geçmesi üzerine kendilerine hak verilmiş, fakat teşebbüs III. Selim za­manında sonuçlandırılamamıştı. Halbuki Avrupa ile olan ticarette müslüman tüc­carın da söz sahibi olmaya başlamasıyla zaman içinde elde edilen kârın Frenkler’-den müslümanlara geçeceği fikri ilgi­lilerce memnuniyetle karşılanmıştır. II. Mahmud’un saltanatının ilk yıllarında müslüman tüccara da diğerleriyle aynı statüde dış ticaret yapma hakkı tanınır­ken bu husus göz önünde bulundurul­muş ve müslüman tüccara verilmek üze­re hazırlanan beratın padişah tarafından da uygun bulunmasıyla hayriye tüccarı denilen sınıf ortaya çıkmıştır.

İlk hayriye tüccarlığı beratının veriliş tarihi kesin bir şekilde belirlenememek­le beraber 1810 olarak kabul editegelmiştir. Avrupa ticaretinde müslüman tücca­rın da rol oynaması düşüncesiyle kurul­masına rağmen Avrupa tüccarından fark­lı olarak bunların sayılarına tahdit getiril­miştir. Başlangıçta İstanbul’da kırk, İz­mir, Bursa, Şam, Halep, Kıbrıs gibi şehir­lerde onar hayriye tüccarı bulunması ka­rarlaştırılmış, fakat çoğu şehirlerdeki kontenjanların kısa zamanda dolması se­bebiyle şehbender ve muhtarları tarafın­dan tahdidin kaldırılması hususunda te­şebbüste bulunulmuştur. Ancak hayriye tüccarlığının şeref ve itibarının korun­ması mülahazasıyla tahdidin tamamen kaldırılması uygun bulunmamış ve mev­cut kontenjanlara yirmişer kişi ilâvesiy­le sayılar İstanbul’da altmışa, diğer yer­lerde otuza çıkarılmıştır. Tahdidin Tanzi­mat’tan sonra kaldırılarak şartları haiz müslüman tüccarın hayriye tüccarı sta­tüsüne girebilmesine imkân tanınmış ol­malıdır.

Hayriye Tüccarı Nizamnâmesi’ne göre Avrupa tüccarında olduğu gibi bunların da İstanbul’da bir şehbenderle iki muh­tarlarının bulunması gerekiyordu. Berat almak isteyenler, bulundukları yerin kadı ve idarecilerinden aldıkları iyi hal kâğıt­larıyla birlikte iki de kefil göstererek Dîvân-ı Hümâyun beylikçisi olan şehbende­re müracaat ederler; yapılan tahkikat so­nunda kontenjan olduğu takdirde ehl-i ırz, dindar, doğruluk ve dürüstlüğü ile ta­nınanlar arasından en lâyık görülenlere şehâdetnâmeleri, daha sonra da bunla­ra dayanılarak beratları verilirdi. Avrupa tüccarına nazaran hayriye tüccarının be­rat harcı biraz daha düşük olup 12 altın­dı (1200 kuruş). Bunun dışında diğer hu­suslarda eşittiler. Bunların da iki hizmet­kârları bulunur, gerektiği takdirde biri ti­caret yapılan yerde oturabilirdi. Hayriye tüccarının ölümü halinde berat, varsa büyük oğluna verilir, oğlu olmaması ha­linde talipler arasında en uygunu seçi­lirdi. Ticaret Nezâreti’nin kuruluşundan sonra müracaatlar buraya yapılmaya başlandı.

Yapacakları seyahatlerde diğer müs-te’men ve Avrupalı tüccar gibi hayriye tüccarının da yol hükmü (seyahat müsa­adesi) almaları, 4000 akçenin üstündeki davalarının İstanbul’da görülmesi, yaban­cı tüccarla olan anlaşmazlıklarında tücca­rın mensup olduğu milletin ahidnâme-sine göre muamele edilmesi beratlarda yer alan hususlardandı. 1838 Balta Li­manı Ticaret Muahedesi öncesinde bazı mallar üzerinde ihraç yasağı bulunduğun­dan müste’men tüccar ve Avrupa tücca­rı gibi hayriye tüccarının da yasaklara uy­ması gerekiyordu. Gümrük resmi oran­ları, Balta Limanı Muahedesi öncesinde % 3 iken 1838’den sonra müste’men tüc­car gibi ihracatta % 12, ithalâtta % 5 olarak tesbit edilmişti. Gümrük memur­larının bunların dışında resim almaları halinde fazla alınan miktar geri verilirdi. Hayriye tüccarının da gümrük gelirlerine zarar verecek davranışlardan kaçınması gerekiyordu. Böyle bir durumla karşıla­şıldığında sadece tüccar değil şehben­der ve muhtarları da mesul tutulurdu. Bazı hallerde ise müslüman tüccarı dış ti­carete teşvik etmek üzere devlet tara­fından kredi temin edildiği, yahut ihraç edecekleri bazı mallar için gümrük mua­fiyeti tanındığı da oluyordu. Avrupa’da bir güçlükle karşılaştıklarında ise o şe­hirdeki Osmanlı şehbenderine müracaat ederlerdi.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski