Hiciv Nedir, Ne Demek, Türü, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Hiciv. Bir kişi, kurum veya toplumu alaylı tarzda eleştirme ve eleştiri metinlerinin oluşturduğu edebî tür.

Kelimenin kökü olan hecv veya hicâ sözlükte “bir lafzı harflerini sayarak ve heceleyerek okumak, bir kişinin veya top­lumun ayıp ve kusurlarını sayıp dökmek. yermek” anlamına gelir [Lisâna’I-‘Arab, “hev” md.). Arap edebiyatında hiciv kar­şılığında hicâ terimi kullanılmakta, hiciv türü şiire ühcüvve. ühciyye (çoğulu ehâcî), karşılıklı hiciv söylemeye mühâcât, tehâ-cî. bir şiir parçasında hiciv özelliği bulma­ya ihcâ denmektedir. Türk edebiyatında genel olarak hiciv, halk edebiyatında taş­lama, çağdaş Türk edebiyatında ise yer­gi kelimeleri kullanılır. Bu türde yazılmış eserlere de hicviyye adı verilir.

Hiciv en eski şiir türlerinden biridir. Ba­tı edebiyatlarının kaynağı olan eski Yu­nan ve Latin şiirinde destanlardan başla­yarak pek çok manzum metin içinde yer yer hiciv (satire) özelliği taşıyan parçalar bulunmaktadır. Eski Yunan’da hiciv şairi olarak bilinen ilk isim Archiloküs”tür (ö. m.ö. 635). Hicvin daha yaygın bir tür ola­rak bilindiği Roma”da ise Lucilius (o. m .ö. 103), Horatius (ö. m.ö. 9) ve Juvenalis (II. yüzyıl) büyük hiciv şairleri olarak ün yap­mışlardır.

Batı geleneğinde hiciv genellikle çirkin, yanlış ve gülünç âdetlerin ve hadiselerin mahiyetini zarafet ve maharetle ortaya koymak olarak anlaşılmış ve böylece hiciv edebî bir tür olmanın yanında sosyal bir fonksiyon da yüklenmiştir. Doğu edebi­yatlarında ise sosyal karakteri genellikle bulunmayan hiciv, daha ziyade gerçek ki­şilerin yerilmesine dayandığından şahsî kinlerin ortaya döküldüğü bir tür olarak görülür ve çok defa müstehcen ve küfür­lü hicivler akla gelir. XIX. yüzyılın sonuna doğru yayımlanan Türkçe antoloji ve te­orik edebiyat kitaplarının çoğunda hiciv türü anlatılırken hicvin bu özelliğine dik­kat çekilerek örnek verilmekten kaçınıl­mıştır. Bu özellikleri sebebiyle hiciv yazan şairler bu tür şiirlerinde çok defa mahlas kullanmamış ve bunları divanlarına alma­mışlardır.

Hicve konu olan kişi veya kurum gele­neklerle yahut daha başka bir şekilde ko­ruma altında bulunur. Bu koruma hiciv sayesinde aşılır, bu ise hicvi daha da güçlendirir. Totaliter rejimlerde ve istibdat dönemlerinde hiciv hayvan hikâyeleri ve­ya herhangi bir alegori arkasına sığınır.

Hiciv yazarının (heccâv) amacı toplum veya kurumlardaki aksaklıkları, haksızlık­ları, çarpıklıkları, insanın hoşa gitmeyen yönlerini alaya alarak yermektir. Hicvin oluşması için mizah, mübalağa ve kötü­leme unsurlarının aynı hedefe yönelmesi gerekir. Bundan dolayı hiciv ve mizah bir­birine karışabilir. Nitekim bu tür metin­lerin toplandığı antolojilerde her iki tür­den örnekler bulunduğu gibi karikatür ve mizah dergilerinin çoğunda hicivler de yer almaktadır. İkisi arasındaki en Önem­li fark, mizahta sadece güldürme amacı­nın olmasına ve tamamen uydurulmuş olaylara (kurgu) dayanabilmesine karşılık hicvin az veya çok gerçeği yansitmasıdır. Mizahta genel konular işlendiği halde hi­civde sosyal bir konu veya toplumu ilgi­lendiren bir mesele yahut çoğunluğun tanıdığı gerçek kişilerin hedef alınması esastır.

Bu türün ikinci unsuru olan mübalağa, hicvedilecek konunun veya kişinin esasen mevcut bir kusur yahut zaafının abartıla­rak gülünçleştirilmesidir. Üçüncü unsur olan kötüleme ise tenkidin daha aşırı bir şeklidir. Bu bakımdan hiciv medhin kar­şıtıdır ve dar anlamda zem ile eş anlam­lıdır. Hiciv yazarı konusuna çok defa mer­hametle değil nefretle bakar; amacı ya­ralamak, yıkmak, yok etmektir. Hicve halk edebiyatında taşlama denilmesi, Sihâm-i Kaza, Sihâm-ı İlham gibi hiciv eserleri­nin adındaki ok (sihâm) kavramı, Batı ve Türk karikatüründe hicvin ok veya taş atan insanla sembolize edilmesi aynı dü­şüncenin ürünüdür.

Hiciv türünde bir eserin edebî değeri olması için zekâ ve nükte unsuru taşıma­sı, zarif ve ince çağrışımlara açılması, me­caz, teşbih, istiare, mübalağa, hüsn-i ta’-lîl, tecâhül-i arif gibi edebî sanatları İhti­va etmesi gerekir. Bununla beraber özel­likle kişileri hedef alan hicivlerde sem­pati ve şaka ile takılmaktan başlayarak tenkit ve muaheze ile şiddetini arttıran ve giderek alay, tahkir ve küfre kadar va­ran ifadelere rastlanır. Bu sonuncuların çoğunda da cinselliğe dayanan galiz söz­ler yer alır. Bu sözler hedef aldığı kişide gülüp geçmeden başlayarak İncinme, kı­rılma, hakarete uğrama gibi etkiler bıra­kır. Şairler arasında vuku bulduğu zaman bu durum karşılıklı atışmalara sebep olur.

Hicivde sanat açısından itibar görmüş usullerden biri de metheder görünerek zemmetmektir. Ziya Paşa’nın Zafernâme Şerhi “İroni” de denilen bu tarzın en güzel örneklerindendir. Bu gibi hicviyeler­de tabiatıyla tevriyeli kelimeler çok kulla­nılmıştır.

Fıkralarda olduğu gibi hicivde de espri sona saklanır. Kıtalar halinde yazılan hic­viyelerde rubailere benzer şekilde ilk iki mısrada meseleye genel bir yaklaşım bu­lunurken son mısralarda asıl vurucu, şa­şırtıcı, güldürücü, bazan müstehcen un­sur yer alır.

Klasik dönemde hemen bütün türler gibi hicivler de pek az istisnasıyla man­zum olarak vücuda getirilmiştir. XIX. yüz­yıldan sonra roman, hikâye, tiyatro ve fık­ra gibi nesir türleri arasında hicivler de yer almıştır.

Hicviyelerin bir gerçeğe dayanması, tenkit ve uyarı içermesi sebebiyle didaktik tarza girdiği kabul edilmektedir. Bununla beraber bazı hicivler, hiddetindeki coşkunluk ve şiddet dikkate alına­rak “lirizm ırmağının coşkun bir kolu” (Meriç, s. 35) şeklinde değerlendirilmiş­tir.

  • Hiciv Divan Edebiyatında/Şiirinde, Şairleri, Özellikleri, Eserleri, Hakkında Bilgi
  • Hiciv Yeni Türk Edebiyatında Yazarları, Özellikleri, Eserleri, Hakkında Bilgi
  • Halk Edebiyatında Hiciv/Taşlama Özellikleri, Şairleri, Hakkında Bilgi
  • Fars Edebiyatında Hiciv Türü, Özellikleri, Hakkında Bilgi
  • Arap Edebiyatında Hiciv Türü, Özellikleri, Hakkında Bilgi

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski