Hitap. Allah’ın İnsanı muhatap alan sözü anlamında tasavvuf terimi.
Tasavvufta Allah’ın insanlara yönelik sözüne hitâb, hitâb-i ilâhî veya muhâtabe denir. İnsanlar ilk defa ruhlar âleminde iken Allah’ın hitabına mazhar olmuşlar (bk. bezm-i Elest) bu sırada Allah insanlara, “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” diye hitap etmiş, onlar da, “Evet, sen bizim rabbimizsin” diye cevap vermişlerdir.(A’râf 7/172; Tirmizî, “Tefsir”, 8) Cüneyd-i Bağdadî, bezm-i elest ve ilâhî hitap görüşlerini bu tür naslar çerçevesinde geliştirmiştir. Ona göre bezm-i elestteki hitabın manevî hazzı hâlâ semada kendini göstermektedir. Zünnûn el-Mısrî ise semâı ilâhî hitaplarla işaretler şeklinde değerlendirerek semâdan alınan zevki ilâhî kaynağa bağlar.
İlk sûfîlerden itibaren velîler ve arifler Allah’ın hitabını işittiklerini ifade etmişlerdir. Sehl et-Tüsterî, “Otuz senedir Hak ile konuştuğum halde halk kendileriyle konuştuğumu zannediyor” demiştir. Sûfîler. bütün âyetleri Allah’ın kendilerine olan hitapları şeklinde anlamışlardır. Ca’fer es-Sâdık Kur’an’ı dikkatle ve üzerinde iyice yoğunlaşarak okuduğunu ve bu sayede onu Allah’tan dinliyormuş gibi bir şuur haline ulaştığını söyler.
Tasavvufta insanın gönlüne gelen hitaplara “havâtır” denilmiştir. Bu hitaplar İlâhî, melekî, nefsî ve şeytanî olabilir. Muhyiddin İbnü’l-Arabî bunların hepsinin ilâhî hitaplar olduğunu, amâ*da suretler halinde belirdiğini, kısa bir müddet sonra geride anlamlar bırakarak sesler gibi yok olduklarını söyler. Ona göre ehlullah, ilâhî hitaplara dayanarak basiret üzere halkı Hakk’a davet eder; başka bir ifadeyle bu davetler İlâhî tarifle yani “ol” (kün) hitabıyla gerçekleşir. İbnü’l-Arabî, Hakk’ın mülk âleminde ariflere hitabına “muhâdese”. misal alemindeki doğrudan hitabına “fehvâniye” adını verir ve Hz. Musa’nın ağaçtan işittiği nidayı (Kasas 28/ 30) birinciye örnek olarak gösterir. Sır âleminde ariflere vâki olan hitaba ise “müsâmere” denir. İbnüT-Arabfye göre aslında her mazhardan zuhur eden ses genel anlamda ilâhî bir hitaptır.
İbn Kayyim el-Cevziyye Allah’ın kullarına on türlü yol gösterdiğini, bunlardan birinin de işitilir nitelikteki hitapları olduğunu söyler. Ona göre Hakk’ın hitabını ancak peygamberler işitir; fakat nadiren velîlerin de melek aracılığıyla gelen hitabı işittikleri olur. İmrân b. Husayn’ın kendisinin böyle bir hitaba mazhar olduğuna dair rivayetini zikreden İbn Kayyim, insanın bazan bir hitap olmadığı halde varmış kuruntusuna düşebileceğine de dikkat çekmiştir.
Nifferî (ö. 354/965), Hakk’ın kendisine vâki olan hitaplarını el-Mevûkıf ve Muhâtabât adını verdiği iki risalede toplamıştır. Abdülkâdir-i Geylâni’ye nisbet edilen Gavşiyye risalesi de hitaplardan meydana gelir.
TDV İslâm Ansiklopedisi