İstanbul’da Aksaray ve Üsküdar’da Hindistan’dan gelen seyyah ve dervişlerin, barındırılması için kurulan iki tekke (Diğeri Üsküdar Hindiler Tekkesi).
Aksaray-Horhor Hindiler Tekkesi. Fatih ilçesinde, Aksaray semtinin Horhor olarak anılan kesiminde semte adını veren Horhor çeşmelerinin yanında yer almaktaydı. Bulunduğu semtten dolayı Horhor Tekkesi olarak da anılan tekke Nakşibendiyye’nin İstanbul’daki en eski faaliyet merkezlerindendir. Hadîkatü’l-cevâmfde, Hâce İshak Buhârî-i Hindfnin arzusu ile Fâtih Sultan Mehmed tarafından kurulduğu, giderlerinin padişahın vakfından ödendiği, yönetiminin tekke şeyhlerine bağlandığı kayıtlıdır. Aynı kaynakta, Fâtih’in silâhdarı Mehmed Ağa’nın burada hücrenişin olarak yaşadığı, vefatında tekkenin hazîresine gömüldüğü, ayrıca XVIII. yüzyılın ilk yarısında Şeyh Türâbî-i Hindî’nin meşihatı sırasında, Üsküdar’daki Hindîler Tekkesi’nin banisi ve ilk postnişini olan Şeyh Seyyid Feyzullah Efendi el-Hindî’nin (ö. 1161/1748) talebi üzerine Sadrazam Yeğen Mehmed Paşa tarafından gümrükten bir miktar günlük gelir sağlandığı belirtilmektedir. Öte yandan. Küçük Abdal tarafından 888 (1483) yılında kaleme alınan ve Otman Baba’nın menâkıbını içeren Vilâyetnâme-i Şâh’-ta Otman Baba’nın İstanbul’dan geçerken HindîlerTekkesi’ni ziyaret ettiği yolundaki rivayet dikkat çekicidir, Otman Baba gibi İleri gelen bir Kalenderi şeyhinin Hindiler Tekkesi’ni ziyaret etmesi, bu dönemde Nakşibendiyye’ye mensup seyyah ve mücerred dervişlerin Kalenderi eğilimlere sahip bulunduğunu düşündürmektedir.
Tekkenin, kuruluşundan XVIII. yüzyıla kadar uzanan dönemine ilişkin hemen hiçbir şey bilinmemektedir. T. Zarcone, Cemalettin Server Revnakoğlu’nun İstanbul Divan Edebiyatı Müzesi Arşivi’nde bulunan Hindîler Tekkesi’ne ait dosyasındaki bilgilerden ve tekkenin hazîresindeki mezar taşlarından hareketle XVIII. yüzyıldan tekkelerin kapatıldığı 1925’e kadar me-şâyih listesini şu şekilde tesbit etmiştir: XVIII. yüzyılın ilk yarısında yaşadığı anlaşılan Şeyh Türâbî-i Hindî, Şeyh Feyzullah Murtaza Efendi (ö. 1198/1783-84), Üsküdar Karacaahmet’te Miskinler Tekkesi Mescidi’nin arkasında gömülü olan Şeyh Hasan Efendi (ö. 1217/1802), aslen Hindistan’ın Murâdâbâd şehrinden olan ve
Açıkbaş lakabı ile tanınan Şeyh Abdullah Agâh Efendi (ö. 1226/1811), Şeyh Hindî el-Hâc Hüseyin Efendi (ö. 1230/1815), Şeyh Hacı Ali Ömer Şah (ö. 1248/1832-33), Şeyh Seyyid Abdurrahman Efendi (ö. 1250/ 1834-35), Şeyh Esrar Şah (ö. 1250/1834-35), Şeyh el-Hâc Mâlî Şah Abdullah Hindî (ö. 1252/1836-37), Şeyh el-Hâc Ali Mah-bûbŞah Efendi Dihlevî(ö. 1255/1839), Şeyh Hacı Ahmed Efendi (ö. 1286/1869-70), Horhor Baba olarak tanınan ve 1288’de (1871) tekkenin meşihatına getirilmesi çeşitli tartışmalara yol açan Şeyh Hindî el-Hâc İbrahim Hakkı Efendi (ö. 1292/ 1875), Şeyh Fâzıl Ahmed Efendi. Fâzıl Ahmed Efendi’nin oğlu Şeyh Hasan Âşık (ö. 1323/1905), Fazıl Ahmed Efendi’nin diğer oğlu Şeyh Abdülazİz Efendi {ö. 1333/ 1915), Hindî Baba Şeyhi lakaplı Şeyh Abdullah Efendi, Afgan kökenli olan ve daha önce Üsküdar’daki Afganîler Tekkesi’nin meşihatını üstlenmiş bulunan Şeyh Hacı Mehmed Efendi ve son postnişin Şeyh Abdurrahman Rİyâzeddin Bâbür Efendi b. Nâzıreddinel-Hindî(ö. 1966) Şeyh Ri-yâzeddin Bâbür Efendi, anayurdu olan Hindistan’ın tanınmış âlimlerinden Mevlânâ Muhammed İbrahim’den hadis okumuş, tahsilini Kahire’deki Ezher ve Bağdat’taki Nu’mâniyye medreselerinde sürdürmüş, daha sonra Kudüs’te Bâbü’z-Zâhiriye yakınındaki Hindîler Tekkesi’ne [626] şeyh olmuştur.
Nakşibendiyye’ye bağlı olarak faaliyete geçen Hindîler Tekkesi XVII. yüzyıl ortalarında Kâdİriyye’ye bağlanmış, XVIII. yüzyıl sonlarında tekrar Nakşibendiyye’ye intikal etmiş, XIX. yüzyılın başlarından itibaren de bu iki tarikat arasında birçok defa el değiştirmiştir. Revnakoğlu. XIX. yüzyılda tekkenin postuna oturan Kâdirî şeyhlerinin bu tarikatın Rezzâkıyye koluna bağlı olduğunu bildirmektedir. Tekkenin Kâdiriyye ile olan bağlantısı, adı geçen tarikatın Hindistan’daki yaygınlığı ve nüfuzu ile açıklanabilir. J. P. Brown. 1866′-da İstanbul’da bulunduğu sırada Hindîler Tekkesi’nin mensupları arasında Kâdi-rîler’in yanı sıra Çiştîjer’in, Kübrevîler’in, Ni’metullâhîler’in ve” Kalenderîler’in de yer aldığını kaydetmekte, bu tesisin en azından XIX. yüzyılın Hint kökenli bütün dervişlerini çatısı altında barındırdığı anlaşılmaktadır. Tekkenin âyin günü XIX. yüzyıla ait kaynaklarda cuma olarak belirtilmiştir. Diğer taraftan Dahiliye Nezâ-reti’nin rûmî 1301 (1886) tarihli istatistik cetvelinde tekkede dört erkekle üç kadının ikamet ettiği, rûmî 1325 (1910) tarihli bir belgede de Maliye Nezâretİ’nde senede 1104 kuruş, günde üç çift ekmekle dört okka et tahsisatı bulunduğu kaydedilmektedir.
Hindiler Tekkesi, Osmanlı başşehrinde ve Hindistan’daki tasavvuf! hayatla tarikat kültürü arasında bir köprü vazifesi görmesinin yanı sıra Osmanlı – Hint siyasî ilişkilerinin de önemli bir odak noktası olmuştur. Tekkenin naziresine defnedilen İmam Mehmed, Hindistan’daki Meysûr Devleti’nin hükümdarı Tîpû Sultan’in, İngilizler’e karşı giriştiği mücadelede Osmanlı Devleti’nden yardım almak amacıyla 1787’de 1. Abdülhamid’e gönderdiği 300 kişilik elçi heyetinde yer almıştı. XX. yüzyılın başlarında Hindistan’ın İngiliz hâkimiyetinden kurtulması için mücadele eden Ubeydullah es-Sİndî Efendi Osmanlı Devleti’ne sığındığında Hindiler Tekkesi’n-de ikamet etmişti. Tekkenin son postni-şini Riyâzeddin Bâbür Efendi ise Kudüs’teki Hindiler Tekkesi’nin şeyhi iken I. Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı ordularına yardım etmiş, onlarla birlikte Kudüs’ten ayrılmış ve İstanbul’a gelerek Hindiler Tekkesi’nin meşihatını devralmış, İstanbul’un işgali yıllarında da İngilizler tarafından tutuklanarak hapse atılmıştır.
Hindiler Tekkesi 1925’te tekkelerin kapatılmasından sonra kendi haline terkedilmiş, mescid-tevhidhâne yapısı 1933′-te belediye tarafından yıktırılmış, geriye kalan ahşap yapılar da yakın tarihe kadar kimsesiz yaşlı kadınların barınağı olmuştur. 1982’de yapılan tesbitte, tekke arsasının batı sınırını teşkil eden Horhor caddesi üzerindeki dikdörtgen açıklıktı, ahşap kanatlı basit avlu kapısından girildiğinde sağda (güneyde) mescid-tevhidhâ-nenin duvar kalıntıları göze çarpmaktaydı. Yaklaşık 9,00 9,00 m. boyutlarında, kare planlı bir alanı kaplayan mescid-tev-hidhânenin XIX. yüzyılın ikinci yarısında yenilendiği, duvarlarının Batı standartlarında tuğlalarla örüldüğü, üzerinin de ahşap bir çatıyla örtülü olduğu anlaşılmaktadır. Güney duvarının ekseninde yer alan ve harim yönüne doğru çıkıntı teşkil eden basık kemerli mihrap, eksenin kıble doğrultusuyla çakışması için duvara verev olarak tasarlanmıştır. Mihrap duvarının arkasında, Hadîkatü cevâmi’de tekkenin banisi Hâce İshak Buhârî-i Hindîye ait kabrin bulunduğu bildirilen alanda bir birahane yer almaktadır. Tesbit edilebilen on adet mezardan biri avlu kapısından girince sağda, biri mescid-tevhidhâne-nin güneybatı köşesinde bulunmakta, sekizi de aynı mekânın doğu duvarının Önünde sıralanmaktadır. Mescid-tevhidhânenin doğu duvarına paralel olarak gelişen, 11.00 x 7.00 m. boyutlarında iki katlı ahşap bina herhalde tekkenin selâmlık birimlerini ve seyyah dervişlere mahsus hücreleri barındırıyordu. Arsanın kuzey sınırını meydana getiren Horhor çeşmelerine ait haznenin gerisindeki nisbeten ufak boyutlu diğer ahşap bina ise büyük bir ihtimalle tekke şeyhinin ikametine tahsis edilen harem dairesidir. Her iki yapı da ahşap kaplamalı ve süslemesiz cepheleri, kısa saçakları, dikdörtgen açıklıklı kapılan ve pencereleri, alaturka kiremit kaplı kırma çatılanyla XIX. yüzyılın ikinci yarısına ait sıradan meskenleri andırmaktadır.
TDV İslâm Ansiklopedisi