Horozlu Han -Konya- Tarihçesi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Horozlu Han. Konya yakınında Selçuklu dönemine ait kervansaray.

Şehrin kuzeyinde yer alan Ruzbe Ovası mevkiinde ve Konya-Akşehir karayolu­nun 200 m. solunda bulunmaktadır; he­men önünden demiryolu geçer. Yapı, eski kervan yolu üzerindeki Konya’ya en ya­kın (7 km. kadar) konaklama yeri olma­sından dolayı önem taşır.

Taçkapı giriş açıklığının üstüne yerleş­tirilen üç dilimli mermer kitabe taşı yazı­sızdır. Hanın ilk defa Ahmed Eflâkî’nin Menâ/cibti7-târihîn’inde Rûzbih (Rûzbe) Hanı şeklinde rastlanan isminin önce Irûzbe’ye, sonra Orozlu’ya ve daha sonra da Horozlu’ya dönüştüğü kabul edilmektedir. Eflâkî’­nin kullandığı isme göre hanın banisinin, kendisinden bir asır önce yaşayan Sultan II. Gıyâseddin Keyhusrev’in (1237-1246) câmedârı ve II. İzzeddin Keykâvus’un (1246-1249 müstakil, 1249-1262 müşte­rek) atabeyi Emîr Esedüddin Rûzbe ol­ması gerekir. Bu zatın Konya’da günümü­ze ulaşmayan bir medrese ve bir de hankah yaptırdığı bilinmektedir. Bu durum­da kervansarayın diğerleriyle birlikte Esedüddin Rûzbe’ye atabeylik verilmesinden öldürülmesine kadar geçen kısa sürede, yani 1246-1249 yılları arasında yaptırıl­dığı ve belki kitabesinin de bu yüzden yazılamadığı ileri sürülebilir.

Uzun bir süre harabe durumunda ka­lan han 1956’da onarılmış, 1971 yılında da Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından rölövesi çıkarılarak restore edilmiştir; ha­len bakımlı bir durumdadır. Yapı 26,70 x 25,50 m. boyutlarında kareye yakın dik­dörtgen planlıdır ve bugünkü görüntü­süyle avlusuz kapalı tip kervansaraylara örnek teşkil etmektedir. Taçkapı doğu duvarının ortasındadır ve cepheden öne, çatı seviyesinden yukarı taşkın yapılması sebebiyle âbidevî bir görünüm sergile­mektedir. Kademeli silmelerle çerçeve­lenen giriş basık kemerlidir ve yuvarlak kemerli derin bir niş içine alınmıştır. Ka­pının yanlarında kemerlere destek veri­yormuş izlenimi bırakan yüksek kaideli ve bezemesiz başlıklı iki ince sütun bu­lunmaktadır; mihrabiyeler çeyrek kubbe şeklinde kavsaralara sahiptir.

Yapının içi, her sırada dörder adet ol­mak üzere dört sıra paye ile kapıya dik gelecek şekilde uzunluğuna beş sahna ayrılmıştır. Orta sahnı boylamasına ka-burgalı bir beşik tonoz, diğerlerini ise en­lemesine düz beşik tonozlar örtmekte­dir. Giriş ekseni üzerindeki sahnın ortası­na rastlayan kare mekânın üzerine pan­dantiflerle geçişi sağlanan yüksek kas-naklı küçük bir kubbe, onun üzerine de dış örtü olarak basık sekizgen piramit şeklinde kurşunlu bir külah oturtulmuş ve kasnağının dış yüzü çift renkli taşlarla kaplanıp her kenarına birer mazgal açılmıştır. Binanın kuzey ve güney yan du­varlarında da içeriye ışığın girdiği dör­der mazgal bulunmaktadır. 1.30 m. kalın­lığındaki duvarlar yukarı taşkın ağır pa­yandalarla desteklenmiş olup yapıya bir kale görünümü vermektedir. Az miktar­da devşirme malzemenin kullanıldığı du­varların iç ve dış yüzleri düzgün kesilmiş beyaz Gödene taşı. kırmızımsı Sille taşı ve açık mavimsi taşlarla örülmüş, arala­ra harçla pekiştirilmiş moloz dolgu yapıl­mıştır.

Hanın, taçkapısındaki zarif sütunçeler ve kavsara tonozunu bağlayan kuşatma kemerinin köşeliklerindeki gülbezekler dışında süslemesi yoktur. Mihrabiye Kavsaralan ile gülbezeklerin İşlemeleri ta­mamlanmamış gibidir. Bu durum diğer bazı süslemelerin de tasarlandığını, fa­kat yapılmasının boş bırakılan kitabenin yazılması gibi gerçekleştirilemediğini dü­şündürmektedir; aynı durumu avlu için de söylemek mümkündür. Yapının içinde paye, kemer ve duvarların değişik yerle­rine kazınmış çeşitli taşçı işaretlerine rast­lanır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski