Hırami Ahmet Paşa Mescidi/Camii Tarihçe, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Hırâmî Ahmed Paşa Mescidi. İstanbul’da XVI. yüzyıl sonunda kiliseden çevrilen bir mescid.

Fatih’in Çarşamba semtinde Fethiye Camii’nin yakınında küçük bir Bizans ya­pısıdır. Fethiye caddesinin kenarında Kol-tukçu ve Beyceğiz sokakları ile sınırlanan ufak bir meydanın ortasındadır.

Bu hıristiyan mabedinin Bizans döne­mindeki Hagios (oannes Prodromos en to Trullo Kilisesi olduğu yolunda eskiden be­ri yerleşmiş bir görüş varsa da gerçek adı ve kesin yapım tarihi bilinmemektedir. İstanbul’un fethinin arkasından Fâtih Sultan Mehmed tarafından 1455’te Orto­doks patriğine Pammakaristos Manastır ve Kilisesi patrikhane olarak tahsis edil­diğinde o zamana kadar burada barınan rahibelere de bu kilise verilmiş, böylece herhalde etrafında bulunan bazı binalar­la burası bir kızlar manastırı kilisesi hali­ne gelmiştir. Buraya o sırada “kubbe” an­lamına gelen Trullos adının verilmesi, bi­nanın tarihlendirilmesi hususunda bazı yanlış görüşlerin ortaya çıkmasına yol aç­mıştır. Bizans döneminin erken yüzyılla­rında Quinisexte denilen büyük dinî top­lantının 691 “de Trullos adı verilen bir yer­de yapıldığı düşünülerek bu olay sonra­dan Ahmed Paşa Mescidi olan küçük kili­seye yakıştırılmak istenmiştir. Halbuki mevcut bina, mimari üslûbu bakımından fazla eski olmadığı gibi içinde yüzlerce metropolitin toplanmasına imkân ver­meyecek ölçüde küçük bir yapıdır. Ayrıca Trullos denilen yerin bir kilise değil Bi­zans imparatorlarının “Büyük Saray”ının kubbeli salonlarından biri olduğu da bi­linmektedir. Bu küçük kilisenin mimari özellikleri yönünden XI-XII. yüzyıllarda inşa edilmiş olabileceği tahmin edilmek­tedir. Hagios loannes Prodromos en to Trullo adı da 1456’da burası bir kızlar ma­nastırının merkezi olduğunda ortaya çık­mıştır.

Hagios loannes Prodromos Manastır ve Kilisesi fetihten sonra yaklaşık 150 yıl Or-todokslar’ın elinde kalmış ve yakınında­ki Pammakaristos Manastırı’nın 1586’da patrikhâneliğine son verilip kilisesi Fethi­ye Camii olduğunda Hagios loannes Kili­sesi de Hırâmî Ahmed Paşa tarafından mescide dönüştürülmüştür. Lakabı “Ha-râmî” olarak da okunan Ahmed Paşa Ay-vansarâyî tarafından. “Yeniçeri ağalığın­dan defterdar olup ba’dehû vezâretle da­hi hidemât-ı Devlet-i Atiyye’de iken şeş-cihet. sene 1008 Şevvalinde yirmi sekizin­ci günü rihlet edip Taksim karşısında bina eylediği mescidin mihrabı Önünde def-nolunmuştur… İstanbul’da dahi Fethiye kurbünde kiliseden münkalib bir mes­cidi vardır” cümleleriyle tanıtılmaktadır. Ayvansarâyî, bu vesile ile paşanın mezar taşındaki kitabenin de kopyasını verir: “Hırâmî Vezir Ahmed Paşa / Mustafâ-hulk u Alî-sîret/ Yirmi sekizinci günü Şev­valin / Kıldı izz ile rihlet. sene 1008”. Siya-vuş Paşa’nın damadı olan Hırâmî Ahmed Paşa 28 Şevval 1008’de (12 Mayıs 1600) vefat ettiğinde Edirnekapı dışında Ha­lic’e bakan yamaçta. İstanbul tarafı sula­rının taksim edildiği tesislere yakın bulun­duğundan Savaklar Mescidi olarak adlan­dırılan ikinci hayratının hazîresine gö­mülmüştür. Bu duruma göre günümüzde adını taşıyan mescid 1586 ile 1600 yılları arasında ca­miye çevrilmiş olmalıdır.

Türk dönemi boyunca İstanbul’un ge­çirdiği zelzele ve yangın felâketleri Ah­med Paşa Mescidi’nin üzerinde göründü­ğü kadarıyla fazla etkili(olmamıştır. Fa­kat mescid 1930’larda kadro dışı bırakıl­dığı için hızla harap olmaya başlamıştı. 1946’da son cemaat yeri görevi yapan ön holü (narteks kısmı) kısmen yıkılmış du­rumda bulunuyordu. Vakıflar İdaresi’nce 1966-1968 yıllarında İlban Öz’e pek başa­rılı sayılamayacak şekilde tamir ettirile­rek yeniden ibadete açılmıştır.

Dıştan ön holü ve mihrap çıkıntısı ile uzunluğu 15 metreyi geçmeyen Hırâmî Ahmed Paşa Mescidi Bizans mimarisin­de “kapalı haç planlı” yapılar tipindedir. Üç çapraz tonozla örtülü olan narteks bö­lümünü takip eden esas mekânda dört beşik tonoz dört sütun tarafından taşını­yordu. Bina mescide dönüştürüldüğünde güney duvarı köşesine şevli olarak yapı­lan mihraba daha fazla görüntü sağla­mak için bu sütunlar kaldırılmış ve bina­nın ana kubbesiyle bütün örtü sistemi uç­ları yan duvarlara saplanan, kalın ağaç kirişlere oturtulmuştu. Mescid yeniden onarılırken bu kirişler sökülmüş ve dört mermer sütunla korint üslûbunda başlık­lar yerleştirilerek binanın iç mimarisi C. Gurlitt’in kitabında görülen eski biçimine sokulmuştur.

Yüksek kasnağı pencereli olan kubbe­de Bizans yapı sanatının özellikleri korun­muştur. Binanın doğu tarafında yarım yu­varlak çıkıntı halinde dışarıya taşan orta­da bir büyük, iki yanda birer küçük apsis vardır. Mescid ihya edilirken evvelce örül­müş pencereler açılarak binanın aslî mi­marisi belirtilmeye çalışılmıştır. Ancak dış duvarların taş ve tuğla örgüleriyle malzemeleri aslına uygun değildir.

Ahmed Paşa Mescidi cami haline geti­rilirken nedense kagir bir minare yapıl­mamıştır. Gerek A. G. Paspatis’in 1877′-de basılan kitabında Galanakis tarafın­dan çizilen gravürden, gerekse C. Gurlitt ile A. van Millingen’in eserlerindeki fotoğ­raflardan anlaşıldığına göre narteksin gü­neybatı köşesinde şerefe çıkması olma­yan, ezanın dört küçük pencereden okun­duğu basit, ahşap minaresi mescid ha­rap olmaya bırakıldığında ortadan kalk­mıştır. Türk sanatı bakımından dikkate değer bir özellik, kubbenin iç yüzeyini di­limler halinde süsleyen yeşil ve kırmızı zemin üzerine işlenmiş bitki motiflerin­den meydana gelen malakârî tekniğin-deki nakışlardır. Günümüze pek az Örne­ği gelebilen ve dikkatle korunması gere­ken bu süslemeye bu derecede iddiasız bir mescidde rastlanması şaşırtıcıdır. Es­ki resimlerde görülen mescidin etrafım çeviren duvardan günümüzde hiçbir iz kalmamıştır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski