Hüccetullahil Baliga Kitabı, Konuları, Hakkında Bilgi

Şah Veliyyullah ed-Dihlevî’nin (ö. 1176/1762) dînî hükümlerin hikmet ve gerekçelerini konu edinen eseri.

Kısa bir sunuşun ardından bir mukad­dime ile iki bölümden meydana gelen eserin sunuş kısmında müellif, dinî ilim­lerin temeli olarak kabul ettiği hadisin önemine kısaca temas ettikten sonra bü­tün İslâmî ilimler içinde en zor, en derin fakat en önemli ilmin hikmet-i teşrî’ (di­nî hükümlerin konuluşsebepleri ve amaç­larına dair ilim) olduğunu, ancak bu ilim sayesinde dinî konuları kavrama ve uy­gulama imkânı bulunduğunu söyler. Hz. Peygamber ile sahabe ve tabiînin sözle­rinde, ayrıca bazı âlimlerin eserlerinde yer yer hikmet-i teşri’ konularına ışık tu­tan açıklamalar yer almakla birlikte pek az âlimin bu alanda müstakil eser yazdı­ğını, çünkü böyle bir eser telif edebilmek için şerl ilimlerin yanında İedünnî-vehbî bir ilme, keskin bir zekâya, üstün ifade ka­biliyetine ve geniş bir tecrübeye sahip ol­mak gerektiğini belirtir. Kendisinin bu hu­susta yeterli donanımı bulunduğuna işa­ret ettikten sonra hikmet-i teşri” konu­sunda bir eser yazmaya karar vermesini sağlayan bazı olağan üstü haller yaşadı­ğını ve nihayet dostu Muhammed Âşık’ın ısrarı üzerine eserini yazmaya başladığı­nı, içinde “el-hüccetü’l-bâliga” (en isabetli delil) tabirinin yer aldığı En’âm sûresinin 149. âyetinden ilham alarak eserine Hüc-cetullâhi’l-bâliğa adını verdiğini ifade eder. Sunuş kısmında da belirtildiği üzere müellif eserin tamamında hem selef tar­zı bir hadis anlayışına hem de tasavvufî ilham metoduna dayanmaya çalışır.

Mukaddimede, şer’î hükümlerin her­hangi bir gaye ve hikmetinin bulunmadı­ğı yolundaki iddianın yanlışlığı âyet, ha­dis ve sahabe sözlerine dayanılarak orta­ya konur. Ayrıca hikmet-i teşri’ konusun­da aklî ve naklî delillerin birlikte kullanıl­ması gerektiği, sadece ehliyetli kimsele­rin bu hususta görüş bildirmelerinin ge­rekli olduğu ifade edilir. Şer’î hükümler­de mevcut sır ve hikmetlerin biri sevap -günah, diğeri dinî hayatın düzeni olmak üzere İki yönden ele alınabileceğini belir­ten müellif eserini, şer’î hükümlerde gö­zetilen amaçların dayandığı genel ilkeler­le Hz. Peygamber’in tebligatındaki hik­metlerin açıklanması şeklinde iki ana bö­lüme ayırdığını söyler. Bu bölümler de kendi içinde alt bölümlere ayrılmıştır.

Şah Veliyyullah, birinci bölümün “Yü­kümlülük ve Yaptırım” başlıklı birinci alt bölümünde madde âleminde olduğu gi­bi mânevî-ilâhî âlemde de sebep-sonuç bağlantısı ve gaye düzeninin bulunduğu­nu belirtir ve bu iddiasını ispat etmek için Eflâtun felsefesiyle Yeni Eflâtunculuğun kavram ve fikirlerinden faydalanarak açık­lamalar yapar. Eserde günah ve sevapla­ra terettüp eden ceza ve mükâfatın dün­ya ve âhirette gerçekleşme şekilleri üze­rinde durulduktan sonra fertlerin ve top­lumların maddî ve manevî ihtiyaçlarıyla bunları karşılama yöntemleri, iktisat ve siyaset konulan ele alınır; mutluluğun ma­hiyeti, gerçek mutluluğun elde edilişi açı­sından insanların farklı yaratılışlara sahip bulunuşu ve mutluluğu kazanmanın yol­ları anlatılır. İyilik ve kötülük (sevap – günah, birr-İsm) konusunun işlendiği bölümde “birr” ve “ism” kavramlarının tanımı ya­pıldıktan sonra bunlardan ilkinin insanın yapısındaki melekiyet, ikincisinin de hay-vaniyet yeteneklerini temsil ettiği, iyilik yeteneklerinin geliştirilip hâkim kılınma­sının evrensel yöntemlerinin bulunduğu kaydedilir ve eserin bu yöntemleri açık­lama görevini üstlendiğine işaret edilir. Bu kısımda ayrıca iyiliğin temel ilkesi ol­duğu belirtilen tevhid konusuna, ardın­dan onun zıddını oluşturan şirK bahsine geçilir. Daha sonra iyiliğin en önemli tür­lerinden kabul edilen ilâhî sıfatlar, yine aynı mahiyette gösterilen kadere imanla ibadetin ilâhî bir hak olduğuna inanma konuları işlenir. Allah’a bağlılığın simge­leri olarak kabul edilen Kur’an, Kabe, Pey­gamber ve namaza değer vermenin ge­rekliliği vurgulanır; ardından da başlıca ibadetlerin hikmetleri üzerinde durulur, kötülük konusu ve çeşitleri ele alınarak bunların insan hayatı üzerindeki zararla­rı anlatılır.

Dinî ve içtimaî hayatın yönetiminden bahsederken hem maddî hem mânevi hayatın düzenlenmesinde yol göstericile­re İhtiyaç bulunduğunu, bu görevi üstle­necek kişilerin sadece peygamberler ola­bileceğini ifade eden müellif, aslında bir tek hak din bulunduğu halde bazı dinî hü­kümlerin asırlara ve kavimlere göre de­ğişmesinin sebeplerini açıklar. Daha son­ra eserde niyet-amel ilişkisi, ilâhî rızâ ve gazabın hikmeti, dinî mükellefiyet ve uy­gulamalar için belli vakit ve miktar belir­lenmesinin gerekçeleri, zamanında yeri­ne getirilmeyen görevlerin kaza ediliş se­bebi gibi konulara dair açıklamalardan sonra toplumların dinî ve dünyevî düzen­lerinin bozulmaması için peygamberle­rin yol göstericiliğinin gerekliliği vurgu­lanmış, maddî ve manevî hayatı düzenleyen dinî emir ve yasakların İç içe bir sis­tem oluşturduğu ifade edilmiş, teşrî’de önemli bir ilke olarak kabul edilen kolay­laştırma ve uygulanabilirlik prensiplerine temas edilmiş, özendirme ile sakındırma tergib ve terhîb yöntemlerinin bazı özel­likleri belirtilmiştir. İnsanlığın en üst mer­tebesinde bulunan peygamberlerden en alt tabakadaki inatçı kâfirlere kadar bü­tün inanç gruplarının yetkinlik veya eksik­lik açısından konumlan üzerinde de du­rulan eserde daha sonra, bütün insanla­rın samimiyetle benimsediği bir dine sa­hip bulundukları halde sapmaların ortaya çıkması sebebiyle âdil ve hâkim bir dinin yani İslâmiyet’in zuhurunun bir ihtiyaç olduğu belirtilmiş, İslâm’ın önceki ilâhî dinlerden farklı hükümler getirmesinin ve onlarda bulunan bazı hükümleri kaldır­masının sebepleri açıklanmış, bu arada kaldırılan veya ıslah edilen Cahiliye inanç ve davranışlarından örnekler verilmiştir.

Sünnetten dinî hüküm çıkarma konu­suna tahsis edilen diğer bir alt bölümde Hz. Peygamber’in söz ve davranışlarının kaynağı, bağlayıcılığı, sünnetin sübûtu ve nesilden nesile intikal şekilleri, hadis ki­taplarının sıhhat açısından tasnifi, nassı anlama ve yorumlamanın bazı yöntemle­ri, farklı hükümler ihtiva eder gibi görü­nen hadislerin uygulanma şekilleri hak­kında bilgi verilmiştir.

Birinci bölümün sonuna konan ve kita­bın naşirleri tarafından sadece bir nüsha­da yer aldığı belirtilen ekte (tetimme) sa­habe, tabiîn ve daha sonraki fakihlerin feri hükümlerdeki görüş ve uygulama farklılıklarının sebepleri üzerinde durul­muş, ardından fıkıhta sünnete bağlı olan­larla kıyas yöntemini kullanan âlimler ve bunların metotları anlatılmıştır. Burada ayrıca fıkıh alanında taklitçiliğin IV. (X.) yüzyıldan itibaren başladığı da belirtil­miştir.

Hüccetullahi’l-bâliğa’nmikinci bölü­münde Resûl-i Ekrem’in hadislerinde or­taya koyduğu öğretinin hikmetleri anla­tılmıştır. Birinci bölümde sözü edilen ge­nel kuralların bir bakıma uygulanmasın­dan ve çeşitli dinî görevlerin hikmetleri­nin açıklanmasından ibaret olan bu bö­lümde iman konularına, Kitap ve Sün-net’e bağlı kalmanın önemine, temizlik, namaz, zekât, oruç ve hac bahislerine ha­disler çerçevesinde ve hikmet açısından temas edilmiş, ardından “dinî mükellefi­yetlerin kişide meydana getireceği mane­vî yükseliş, erdem ve yetkinlik” anlamın­daki “ihsan” ile bu kavramın kapsamına giren dinî-ahlâkî tutum ve davranışlar üzerinde durulmuştur. Müellif, çok önem verdiği ve geniş yer ayırdığı ihsan bahsi­nin sonunda bu hasletin gerçekleşmesiy­le ortaya çıktığını düşündüğü makamlar ve haller konusunu işlerken akıl. kalp ve nefis ile sûfîierce önem verilen ruh ve sır kavramları hakkında da bilgi vermiştir. Eserde geçim temini, alışveriş, malî yar­dımlaşma ve miras hukukuna dair bazı konular sebep ve hikmetleri açısından ele alınmış; daha sonra aile hayatı, yöne­tim, yargı ve cihad gibi meselelere: ardın­dan yeme içme, giyim kuşam gibi günlük hayatla ilgili birçok konuya dair görüşlere ve dinî hükümlere yer verilmiştir.

Eserin “Muhtelif Konulardan” başlıklı kısmında Hz. Peygamber’in hayatına ve bazı hasletlerine dair kısaca bilgi verilmiş, ardından “Fitneler” başlığı altında insa­nın kendi manevî hayatında, aile fertlerin­de, içtimaî ve dinî hayatta görülen bozul­malara temas edilmiş. “Menkıbeler” baş­lıklı son kısımda ashabın bazı üstünlükle­ri anlatılmıştır.

İslâm dininin inanç, ibadet, hukuk ve ahlâk alanlarına dair hüküm ve kuralları­nın konuluş hikmetlerine, fert ve toplu­mun dünya ve âhiret mutluluğunu sağ­lama açısından dayandığı gerekçelere Kur’an ve Sünnet’te yer yer işaret edil­diği gibi ilk dönemlerden itibaren İslâm âlimleri de hikmet-i teşri” denilen bu ko­nuya ilgi duymuşlardır. Şah Veliyyullah ise aynı konuyu incelerken emir ve yasakla­rın hikmetlerini beyan etmesi bakımın­dan hadislere ağırlık verip birinci bölümün sonunda kitabının adını anarken konusu­nu “ilm-i esrâr-ı hadîs” olarak zikretmiş-se de âyetlerden de yararlandığı görülür.

Şah Veiiyyullah, sahabe ve tabiînden İti­baren İslâm âlimlerinin hikmet-i teşri ko­nusuna önem verdiklerini söyleyip bir yer­de Gazzâirnin adını zikretmişse de hangi kaynaklardan faydalandığını belirtme­miştir. Ancak onun tasavvuf? yaklaşımlar bakımından Gazzâlîve Muhyiddin İbnü’l-Arabî’den, diğer birçok konuda ise Takıy-yüddin İbn Teymiyye ile İbn Kayyım el-Cev-ziyye’den istifade ettiği anlaşılmaktadır.

Hüccetullâhi’l-bâliğa genelde İslâmi­yet’in fert ve toplum hayatındaki yeri ve Önemi, özel olarak da dinî emir, yasak ve tavsiyelerin sebep, hikmet ve gerekçele­rini konu edinmiş hacimli bir eserdir. Mü­ellifin birçok meseleye fıtrat, hikmet ve mantık açısından yaklaşması dikkat çe­kicidir. Onun bu azim ve gayreti konuyla ilgilenen sonraki âlimlere hem cesaret vermiş hem de doküman hazırlamıştır.

Muhammed Zâhid Kevserî, Şah Veliyyullah’ın Hindistan’da hadis ilminin can­landırılmasında takdire şayan hizmetler ifa etmekle birlikte bazı eserlerinde bir yandan kelâm, felsefe ve tasavvufa dair görüşleri bir yandan da Haşviyye’ye ait te­lakkileri toplayıp birbirine karıştırdığını, bu yüzden fikirlerini açıkça ortaya koya­madığını, buna rağmen cüretkâr davran­dığını söylemiş ve yadırganacak görüşle­rinden örnekler vermiştir. Dihlevî eserinde, birçok görüş ve tercihine mesnet teşkil etmek üzere Eflâtun’un ideler âlemine benze­yen bir misal âlemine, ayrıca Fârâbî’nin feyiz ve sudur nazariyesindeki akıllar ve nefisler sistemine benzeyen bir “mele-i a’lâ” sistemine de yer verir. Ayrıca bazı âyetleri mâkul sayılamayacak te’viliere tâbi tutmak, sıhhati tartışmalı birçok ri­vayeti hadis kabul edip dayanak yapmak suretiyle bundan dinî ve metafizik konu­larda sonuçlar çıkarmaya çalışır. Eserin başında hadislerin sır ve hikmetlerini açıklamayı hedeflediğini söylediği halde yer yer sübjektif davranarak bazı felsefî -tasavvufî görüşleri destekleyecek mahi­yetteki kuşkulu veya asılsız rivayetleri al­mış veya sahih hadisleri bu görüşleri des­tekleyecek şekilde keyfî yorumlara tâbi tutmuştur. Bu tür yorumlara eserin ge­nel ilkelere dair birinci bölümünde da­ha çok rastlanmaktadır. Bununla birlikte müellifin dinî emir. yasak ve tavsiyelerin hikmet ve gerekçelerini açıklamaya çalı­şırken ortaya koyduğu psikolojik ve sos­yolojik yaklaşımların takdire şayan oldu­ğunu söylemek gerekir.

Muhammed Şerif Sükker ta­rafından neşredilmiştir. Ancak bu neşirler titiz bir çalışma­nın ürünü olmayıp birçok yanlış ihtiva et­mektedir. Ubeydullah Sindî tarafından üzerinde bir şerh yazılan Hüccetullâhi’l-bâliğa (Lahov 1950] başta Urduca olmak üzere çeşitli dillere tercüme edilmiştir. Hâlid A. İsrâîlî Ebû Muhammed Abdülhak Hakkânî ve Abdul Rahim tarafından ayrı ayrı Urduca çevirileri yapılan eseri, Ali Genceli kısmen (Ankara 1971) ve Mehmet Erdoğan tam olarak Türkçe’ye, Marcia K. Hermansen de İngilizce’ye tercüme etmişlerdir.

XIX. yüzyıldan itibaren yenilikçi hare­ketlerin ilham kaynağı olan eser zaman zaman ders kitabı olarak okutulmuş ve çeşitli araştırmalara konu olmuştur. Müellifin ilmî ve fikrî yönleri üzerinde çok sa­yıda çalışma yapıldığı gibi doğrudan Hüccetullâhi’l-bâliğa ile ilgili makaleler de yazılmıştır. Bunlar ara­sında Sabîh Ahmed Kemâlî’nin, “The Concept of Human Nature in Hujjat Allah al-Balighah and İts Relation to Shah Waliy Allah’s Doctrine of Fıqh Ebü’l-Hasan Ali en-Nedvî’nin “Şah Veliyullah aör Un ki Kitâb Hüccetullâhi’l-bâliğa M. K. Hermansen’in “Shah Wali Allah of Del-hi’s Hujjat Allah al-Balîgha: Tension Between the Universal and the Particular in an Eighteenth Century Theory of Religi-ous Revelation ve M. AbdülhakEnsârî’nin “The Phi-losophy of the Islamic Shari’ah: A Study of Shah Wali Allah’s Hujjat Allah al-Balighah adlı çalışma­ları zikredilebilir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski