Hûri. Cennet kadınlarını ve onların güzelliğini ifade eden bir tabir.
Hûr kelimesi “beyaz olmak, beyazlaşmak” anlamındaki haver kökünden sıfat olan havranın çoğulu olup Türkçe’de tekili için kullanılan hûrî Arapça’da yoktur. Araplar, çölde yaşayan kadınların aksine şehir hanımlarının ten beyazlığını ifade etmek için havâriyyât kelimesini kullanırlar. Haver kökünden türeyen kelimeler çeşitli âyet ve hadislerde bir güzellik unsuru olarak göze nisbet edilmiştir. Arap dilcileri bu durumda kelimenin ne anlama geldiği, yani haver ile ifade edilen göz şeklinin hangi nitelikleri taşıdığı konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Asmaî, gözdeki haverin ne anlama geldiğini bilmediğini söylerken genellikle dilciler huri için “beyaz tenli, gözünün beyazı saf, siyahı koyu ve yuvarlak, göz kapaklan ince ve nazik” tasvirini yapmışlardır. Bir telakkiye göre huri ceylan gözlü, yani gözünün tamamı siyah olan demektir ki böylesine insanlarda rastlanmaz. İlgili âyet ve hadislerde hûr kelimesinin yanında zaman zaman în sıfatı da zikredildiğinden iri gözlü (şahin gözlü) olmayı da bu tasvire ilâve etmek gerekir.
Kitâb-ı Mukaddes’in sadece Ahd-i Atîk kısmında dolaylı biçimde işaret edilen âhiret hayatı apokrif kabul edilen Daniel’in kitabında daha açık bir şekilde dile getirilir. Ancak âhiret hayatıyla ilgili zengin tasvirler Rabbinik ve Talmudik literatürde göze çarpar. Cennet ve cehennemin mahiyetine dair çok geniş tasvirler içeren bu literatürde oralardaki hayatın niteliğine ve bu arada İslâm’ın huri anlayışına benzer bir telakkiye rastlamak mümkün değildir. Zerdüş-tîliğin kısmen açıklık taşıyan huri anlayışına gelince, bu dinde kendisinden söz edilen huri gerçek bir varlık olmayıp iyi amelleri ağır basan kişinin bilincinin canlandırdığı bir hayal ürünüdür. Ayrıca İslâm’daki huri telakkisinde göz güzelliği esas olduğu halde Zerdüştîlik’teki huri tasvirinde buna hiç temas edilmez. Zerdüştî literatürde huriye ait diğer tasvirler de oldukça farklıdır.
Kur’an’da ve bazı hadis metinlerinde hurilerin tasviriyle ilgili açıklamalar bulunmakla birlikte duyuların ve duyu verilerine dayalı aklî istidlalin alanlarını aşan âhi-ret hayatına dair tasvirler konunun mahiyetini anlatmaktan ziyade genel bir fikir vermektedir. Nitekim bir âyette, müminler için hazırlanan âhiret mutluluğunun dünyada hiç kimse tarafından bilinemeyeceği ifade edilmiş (Secde 32/19) Hz. Peygamber de bu mutluluğun dünyada görülüp işitilmeyen ve tasavvur edilemeyen türden olduğunu söylemişti.
Kur’ân-ı Kerîm’de hür kelimesi dört âyette geçmekte, bunların üçünde “iri kara gözlüler” anlamındaki “în” kelimesiyle birlikte zikredilmektedir.(Duhân 44/ 55; Tûr 52/20; Vâkıa 56/22) Diğer âyette ise “çadırlarda iskân edilmiş” mânasındaki “maksûrât” kelimesiyle beraber yer almaktadır.(Rahmân 55/72) Üç âyette, hür kullanılmadan “güzel bakışlarını eşlerinden ayırmayan kadınlar” anlamında “kasırâtü’t-tarf” terkibiyle (Sâffât 37/48; Sâd 38/52; Rahmân 55/ 56) bir âyette de “iyi huylu güzel kadınlar” anlamında “hayrâtün hisân” kelimeleriyle (Rahmân 55/70) huriler anlatılmıştır. Bazı âlimler, “kâsırâtü’t-tarf” terkibine “câzibeleriyle eşlerinin bakışlarını daima kendilerine çeken” şeklinde de mâna vermişlerdir. Bunların dışında huriler, Nebe’ sûresinde (78/33) “göğüsleri yeni oluşmuş yaşıt kızlar” mânasındaki “kevâib-etrâb” tasviri ve Vakıa süresindeki (56/37) “eşlerine düşkün iffetli yaştaş kızlar” anlamında “urub-etrâb” nitelemesiyle de ifade edilmiştir. Üç âyette geçen “tertemiz eşler” mânasındaki “ezvâc-ı mutahhara” ile de (Bakara 2/25; Âl-i İmrân 3/15; Nisâ 4/57) huriler kastedilmiştir. Buradaki temizlik, dünya kadınlarına mahsus özel hallerden ve maddî kirlerden arınmışlık yanında vefasızlık, dik başlılık, kaba söz ve davranışlar gibi kötü huylardan arınmışlığı da içermektedir.
Kur’an’da hurilerin tasviriyle ilgili başka nitelemeler de vardır. Bir âyette huriler, yüksek değerinden ötürü saklanan ve bir anlamda kıskanılan İnciye benzetilirken (Vâkıa 56/23) diğer bir âyette (Sâffât 37/49) gün yüzü görmemiş ve el değmemiş taze yumurtaya, bir telakkiye göre sedefinden çıkarılmamış beyaz inciye Rahman sûresinde de (55/58) yakut ile mercana benzetilmiştir. Bu son benzetme, hurilerin giyeceklerine veya dudaklarıyla yanaklarına ait bir niteleme de olabilir. Yine Kur’an’da hurilerin bakire oldukları (Vâkıa 56/36) ve cennetteki eşlerinden önce kendilerine ne bir insanın ne de bir cinnin dokunduğu (Rahmân 55/56, 74) ifade edilir.
Hurilerin dünya kadınlarından mı oluşturulacağı yoksa ayrı bir tür olarak mı yaratılacağı hususu âlimler arasında tartışılmıştır. “Biz onları yepyeni bir yaratılışla yarattık ve eşlerine düşkün yaşıt bakireler kıldık (Vâkıa 56/35-37) meâlindeki âyetlerin tefsirinde Yahya b. Ziyâd el-Ferrâ, kız çocuklarının ve ihtiyar kadınların yeni bir yaratılışla otuz üç yaş çağına getirileceğini kaydeder.Taberî de hadislere dayanarak âyetlerde sözü edilen “yeni yaratılışın dünya kadınlarına has olduğunu ileri sürer. Hasan-ı Basrî’ye ve onun fikirlerini benimseyen âlimlere göre de huriler dünya kadınlarından oluşacaktır. Çünkü mümin erkekler gibi mümin kadınlar da cennetteki nimetlerden yararlanma hakkına sahiptirler. Diğer âlimler ise yeniden yaratılacak dünya kadınlarıyla birlikte ayrı bir tür olarak hurilerin de bulunacağını ileri sürmüştür. Halîmî, eğer cennette ayrı bir tür olarak huriler bulunacaksa bunların dünyadaki cariyeler gibi diğer hanımlardan daha aşağı bir statüde bulunacaklarını belirtir. Kur’ân-ı Kerîm’de cennet hayatının ve oradaki hurilerin tasvirine en çok yer veren Rahman ve Vakıa sûrelerinde, bilhassa ikincisinde yer alan âyetler (56/22-23, 35-37), hurilerin dünya kadınlarından oluşturulacağı kanaatini veren bir üslûp taşımaktadır. Çünkü bu âyetlerde cennet kadınlarının “yeniden inşa edileceği”, onların “bakire ve yaştaş kılınacağı” İfade edilmektedir. Dünyada çocukken ölen kızlarla, evlenen veya evlenmeyen genç ve yaşlı mümin kadınlar da cennete girecektir. Söz konusu âyetlerde bildirildiğine göre cennetteki bütün kadınlar bakire olacak ve belli bir yaşta (etrâb; bu nitelik üç âyette tekrar edilmektedir, Sâd 38/52; Vâkıa 56/37; Nebe’ 78/33) bulunacaktır. İlgili hadiste bu yaş otuz ile otuz üç arası şeklinde gösterildiğine göre küçükler büyütülecek, büyükler de bu yaşa indirilecektir. Bu özellik ve niteliklerin başka bir varlık türü olarak yaratılacak hurilere nisbet edilmesi uygun görünmemektedir. Nitekim söz konusu âyetlerin tefsirinde yer alan hadis rivayetleri de bu hususu desteklemektedir. Bununla birlikte kıyamet gününde insanların en önde bulunanlar, müminler ve kâfirler şeklinde üç gruba ayrılacağını ifade eden âyetler (Vâkıa 56/7-40) birinci grubun eşleri olarak “hûr-i în”den, ikincisi için yeniden inşa edilecek kadınlardan söz etmektedir. Âyetlerin bu kompozisyonu, cennet kadınlarının iki ayrı türden oluşacağını söyleyen âlimler için dolaylı da olsa bir delil sayılabilir. Cennet kadınlarından bahseden diğer âyetlerde böyle bir gruplandırma bulunmayıp nimetlerin müttakiler (Sâd 38/49; Duhân 44/51; Tûr 52/17; Nebe’ 78/31) rabbinin huzurunda hesap vermekten korkanlar (Rahmân 55/46) ve Allah’ın hâlis kulları (Sâffât 37/40) için hazırlandığı beyan edilmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’de, cennet hayatının dünyadaki insani duygular paralelinde kurulacağına ve aile mutluluğunun orada da süreceğine işaret ederek mümin olan aile fertlerinin cennette birlikte bulunacaklarını haber veren âyetlerde (Ra’d 13/23; Yâsîn 36/56; Gâfir40/8; Zuhruf 43/70) dünyadaki mümin eşlerin cennette de beraber olacakları özellikle vurgulanır. Buna göre yeni bir fizyolojik ve psikolojik yapıyla yaratılacak cennet kadınlarının veya hurilerin tercihen kişilerin kendi eşlerinden oluşacağını söylemek mümkündür.
Daha çokTirmizî’nin es-Sünen’inde olmak üzere Kütüb-i Sitte ile diğer hadis mecmualarında âhiret hallerinden ve cennet nimetlerinden bahsedilirken huri konusunda da çoğu Resûlullah’a varmayan çeşitli rivayetlere yer verilir. Ebû Nu-aym ei-İsfahânî’nin Şıfatü’l-cenne’s Beyhakî’nin el-Bcfş ve’n-nüşûr’u. Kurtubî’nin et-Tezkire, İbn Kayyim’in Hû-di’1-ervâh’t ve İbn Kesîr’in en-İVjfrâye’si gibi eserlerde huriye dair rivayetler bir araya getirilmiş olup huri konusu, âhiret hayatının gerçeklerinden biri olarak gösterilirken dünyadaki ferdî ve içtimaî hayat çerçevesinde kişilerin erdemli olmalarını, dünyevî istek ve faaliyetlerinde meşru sınırları aşmamalarını ve İslâmî ölçülerde medenî (muttaki) davranmalarını sağlayıcı pedagojik bir faktör olarak da kullanılmaktadır. Yeme içme, mesken edinme ve cinsî tatmin dünyada çok önem verilen hususlar arasında yer alır. Ancak bu İhtiyaçları gönlünce giderebilen insan sayısı pek azdır. Cinsî tatmin, söz konusu ihtiyaçlar içinde en zor gerçekleştirilebileni olup paylaşılması da mümkün değildir. Bu sebeple insanoğlunun gerçek varlığının ölümle son bulmadığını, asıl hayatın âhirette ebediyete kadar devam edeceğini haber veren İslâm dini (Ankebût 29/64) genellikle fâni âlemde yeterince ulaşılamadığı düşünülen ve daha güzeli arzulanan hazların, bu arada cinsel zevklerin iyiler için ebedî hayatta ideal bir şekilde gerçekleşeceğini vurgulamıştır. Naslarda yer alan cennet tasvirlerinin ve bilhassa hurilerle ilgili açıklamaların genellikle takva kavramıyla özetlenen dinî ve ahlâkî yaşayışa özendirici pedagojik bir amaç taşıdığı unutulmamalıdır. Meselâ cihada katılmanın faziletini anlatan, “Sizden birinizin savaş atını harekete geçirmek için kullanacağı kamçının cennette işgal edeceği yer dünyadan ve dünya üstündeki her şeyden değerlidir” hadisiyle, “Cennet halkından bir kadın yeryüzünde görünecek olsa her tarafı aydınlatır ve güzel kokuyla doldurur. Cennet kadınının baş örtüsü bile dünyadan ve oradaki her şeyden daha değerlidir mealindeki hadislerin özendirme amacı taşıdığı açıktır.
Cennet hurilerinin safrandan (za’feran) yaratıldığı konusunda nakledilen rivayetlerin hiçbiri güvenilir sayılmamış ve bu hususta Resûlullah’ın bir beyanının bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Ancak Buhârî, Müslim ve diğer bazı muhaddislerin rivayet ettiği bir hadiste hurilerin tenlerinin son derece narin ve berrak olduğu bildirilmektedir.
Hurilerin sayısı hakkında Kur’ân-ı Kerîm’de herhangi bir bilgi mevcut değildir. Hurilerden bahseden âyetler, hem onlardan hem de onlara sahip olacak erkeklerden çoğul sigasıyla söz etmekle birlikte bundan sayısal bir sonuç çıkarma imkânı yoktur. Başta Buhârî ve Müslim’in sahihleri olmak üzere birçok hadis mecmuasında nakledilen rivayetlere göre Hz. Peygamber her erkek için iki huri olacağını bildirmiş ve çeşitli münasebetlerle bu rakam tekrar edilmiştir Resûl-i Ekrem cenneti tasvir ederken “ve bir de çok güzel bir zevce diye tekil bir ifade kullanırken sayıya değil türe işaret etmiş olmalıdır. En alt derecedeki cennet ehlinin dünya kadınlarından başka yetmiş İki huriye sahip olacağı şeklinde Ahmed b. Hanbel ve diğer bazı muhaddisler tarafından nakledilen hadislerin râvilerine yönelik çeşitli eleştiriler vardır. Ahmed b. Han-bel’in yanında Nesâî, Ebû Hatim ve Dârekutnî gibi muhaddislerin yönelttiği eleştirileri toplayan İbn Kayyim’e göre bu konuda sahih olan hadisler her cennet ehline iki zevcenin verileceğini bildirir; daha fazla olacağı yolundaki rivayetlerden muteber olanlar varsa bunlardan ya hizmetçi statüsünde olanlar kastedilmiştir veya bu tür ifadeler erkekteki cinsiyet gücünü anlatmayı amaçlamaktadır. Bununla beraber İbn Kayyirn. cennette her müminin ikiden fazla huriye sahip olacağından şüphe edilmemesi gerektiğini de söyler; zira Hz. Peygamber, her mümine verilecek geniş mekânlar içinde birbirini görmeyen fertlerin bulunacağını söylemiştir. Öyle anlaşılıyor ki İbn Kayyim, hadis metninde geçen “eh!” (aile fertleri) kelimesinin muhtevasını zevcelerden İbaret kabul etmiştir. Halbuki Kur’ân-ı Kerîm’de de belirtildiği üzere cennette hurilerden başka kişinin dünyadaki mümin aile fertleri ve ayrıca hizmetçiler de bulunacaktır. Dolayısıyla bu hadis bir mümine birçok hurinin verileceği hususunda kesin bir delil teşkil etmez.
Hurilerin sayısına dair hadis diye nakledilen, fakat âlimler tarafından tenkide tâbi tutulan rivayetlerden biri de İbn Mâce’-nin es-Sünen’inde yer almaktadır. Enes b. Mâlik yoluyla Hz. Pey-gamber’e nisbet edilen bu rivayete göre Kazvin şehrinin fethine katılıp kırk gün sebat gösteren kişiye cennette verilecek köşkün 70.000 kapısı olacak ve her kapının yanında köşkün sahibini bekleyen bir huri bulunacaktır. İbnü’l-Cevzî, bu hadisin uydurma olduğunu belirttikten sonra İbn Mâce gibi bir muhaddisin böyle bir hadisi eleştiriye tâbi tutmadan eserine almasından duyduğu şaşkınlığı dile getirir. Ebû Nuaym el-İsfahânî’nin, cennete giren herkese 4000 bakire, 8000 dul ve ayrıca 100 huri verileceği yolunda rivayet ettiği hadis isnad açısından zayıf bulunmuş, râvileri içinde yalancı kişilerin bulunduğu İfade edilmiştir.
Taberî, “İman edip güzel davranışlarda bulunanlar cennette lezzet ve sevince mazhar kılınacaktır (Rûm 30/15) mealindeki âyetin tefsirinde cennet ehlinin şarkılar dinleyip eğleneceğini belirtirken Tirmizî ve Beyhaki cennet hurilerinin koro halinde müzik icra edeceklerine dair hadisler nakletmişlerdir. Hurilerin bu sırada duygularını şöyle dile getirecekleri de ifade edilmektedir: “Biz sonsuza kadar yaşayan ve pörsümeyen tazeler, küsmeyen sevgilileriz. Biz çok mutluyuz, eşlerimiz de çok mutludur”. Ayrıca hurilerin, eşleri etrafında Allah’ı yücelten ve O’nu öven terennümlerde bulunacakları da bildirilmektedir.
Dünyevî zevk ve hazları yeterince tadamayan, umdukları ölçüde mutlu olamayan veya çeşitli acılara ve kayıplara mâruz kalan insanların, âdil olduğundan şüphe etmedikleri yüce Tann’nın kendilerine dünyada elde edemedikleri mutlulukları yaşatacak şekilde lutuflarda bulunacağı ikinci bir hayatın mevcudiyetine inanmaları, onlarda iyimser bir ruh halinin hâkim olmasına yardımcı olduğu gibi böyle bir âhiret inancı insanların daha sağlıklı bir dinî hayat yaşamalarına katkıda bulunacaktır. Bu amaçla erken dönemlerden itibaren hurilerin yapısı, fizyolojik üstünlükleri, cinsî güçleri ve sayılan hakkında bir kısmı Hz. Peygamber’e nisbet edilen çeşitli rivayetler hadis kitaplarında yer almaya başlamıştır. Bu tür rivayetlerde huri özlemiyle hastalanıp ölenlerin dahi bulunduğu kaydedilmektedir. Kısmen Tirmizî’nin es-Sünen’inde ve daha çok da İbn Ebü’d-Dünyâ, Taberânî, Ebû Nuaym, Hatîb el-Bağdâdî, Münzirî ve Kurtubî’nin eserlerinde görülen bu rivayetleri İbn Kayyim Hödi’I-ervâh’müa bir araya getirmiş ve kısmen eleştiriye tâbi tutmuştur. Eserin ilmî neşrini gerçekleştiren Yûsuf Ali Büdeyvî ise söz konusu rivayetleri eleştirmiş ve çoğunun güvenilmez olduğunu kanıtlamıştır.
Osmanlı âlimlerinden Yazıcıoğlu Mehmed, Ahmed Bîcan ve Eşrefoğiu Rûmî, halkı iyiliklere özendirmek amacıyla kaleme aldıkları eserlerde hurilere ait asılsız rivayetlere ve kendi muhayyilelerinin ürünü tasvirlere birbirine benzer şekilde yer vermişlerdir. Bu tasvirlere göre huri bedeninin alt kısmı miskten, ortası amberden, üst kısmı kâfurdan yahut somutlaşmış nurdan yaratılmıştır. Serçe parmağını gösterse bütün dünyayı aydınlatırdı ve dünyaperestler ona tapardı. Tükürüğünden bir damla denize düşse bütün denizler şeker olurdu. Beş vakit namazı cemaatle kılanlara verilecek hurilerin sağ yanağında Ebû Bekir, sol yanağında Ömer, alnında Osman, yüzün alt kısmında Ali, dudaklarında da besmele yazılmıştır. Her hurinin yetmiş elbisesi olup bunların her biri her an yetmiş renk yansıtır. Cennetteki her mümine verilecek huri sayısı genelde yetmiş sayısına bağlı olarak farklı rakamlarla gösterilmektedir. Yazıcıoğlu Mehmed’in bir telakkisine göre her mümine iki huri ile birlikte kocaları cehenneme girmiş hanımlardan yetmiş kadın verilecektir. Bir başka telakkisine göre ise her erkeğe 4000 bakire, 8000 dul ve ayrıca niteliği belirtilmeyen S00 olmak üzere 12.500 huri verilecektir.
Kur’ân-ı Kerîm’de âhiret mutluluğu hem maddî hem mânevî-ruhî çerçevede tasvir edilmiştir; benzer yaklaşım hadis metinlerinde de görülür. Bu tasvirleri inceleyip anlamayı ve halka aktarmayı amaçlayan bazı âlimler, bunlardan kendi yetenek ve temayüileri doğrultusunda birbirinden farklı, zaman zaman da abartılı sonuçlar çıkarmışlardır. Bir erkeğin 343.000 hurisi olacağını ileri sürecek kadar mübalağa yapanlar Allah’ın her şeye kadir olduğunu söyler ve cennet ehlinin arzu ettiği her şeyin gerçekleşeceğini beyan eden âyetleri (meselâ bk.Enbiyâ 21/102; Fussılet 41/31; Kâf 50/35) delil gösterirler. Ancak naslarda yer almayan, üstelik onların lafzıyla ve ruhuyla bağdaşmayan, gerçeğe, aklıselim ve zevkiselime ters düşen bu tür bilgileri ciddiye almak mümkün değildir. Âhiret şartlarının dünya şartlarından farklı olduğu bildirilmekle beraber o hayatla ilgili olarak anlatılan hususlar dünya realitesi içinde yaşayan insanlara hitap ettiğine göre bunların etkili olabilmesi İçin insanın aklı ve beklentileriyle bir ölçüde uyuşması gerektiği açıktır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de cennet hayatı tasvir edilirken bunun dünyadaki mutluluk vasıtalarıyla ilişkilendirilerek anlatıldığı görülmekte, ancak âhiret hayatının çok daha saf, derin ve mutluluk verici olacağı ifade edilmektedir.(meselâ bk. Bakara 2/25; Sâffât 37/45-47; Muhammed47/15)
Hz. Peygamber ile hanımları arasında ortaya çıkan bazı anlaşmazlıklardan Kur’ân-ı Kerîm’de söz edilirken eğer peygamber hanımlarını boşayacak olursa Allah’ın kendisine daha hayırlı eşler ihsan edeceği, bunlar arasında dul ve bakirelerin de bulunabileceği anlatılır.(Tahrîm 66/5) Bazı müfessirler burada sözü edilen duldan Firavun’un karısı Âsiye’nin, bakireden de Hz. Meryem’in kastedilmiş olabileceğini ve Resûl-i Ekrem’in cennette bunlarla evlenebileceğini bir ihtimal olarak ileri sürmüşlerdir.Yazıcıoğlu Mehmed bu telakkiyi bir fantezi haline getirmişse de bu yorumu ne dayandırılmak istenen âyetle ne de içinde yer aldığı diğer âyetlerin muhtevasıyla (Tahrim 66/1-4) bağdaştırmak mümkündür. Esasen böyle bir anlayış müfessirlerin çoğunluğu tarafından da itibar görmemiştir. Âhiret mutluluğunda maddî tatminlerin payı bulunmakla birlikte bunların birinci derecede bir yer işgal etmediği hususu İslâmî anlayışın özünü oluşturmaktadır. Diğer bazı âhiret tasvirleri gibi huri konusundaki âyet ve hadislerde de insan topluluklarının sosyal ve kültürel seviyelerinin, estetik ve zevk anlayışlarının, zihin ve hayal kabiliyetlerinin belli ölçüde dikkate alındığını söylemek mümkündür. Bütün âhiret halleri gibi huri konusu da gayb alanına dahil olduğuna göre (A’râf 7/187-188) Kur’an’ın bu hususta söylediği son söz gaybı Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği gerçeğidir.(En’âm 6/50, 59; en-Neml 27/65)
TDV İslâm Ansiklopedisi