Huri Nedir, İslamda, Kuranda Huri Ayetleri, Hakkında Bilgi

Hûri. Cennet kadınlarını ve onların güzelliğini ifade eden bir tabir.

Hûr kelimesi “beyaz olmak, beyazlaş­mak” anlamındaki haver kökünden sıfat olan havranın çoğulu olup Türkçe’de te­kili için kullanılan hûrî Arapça’da yoktur. Araplar, çölde yaşayan kadınların aksine şehir hanımlarının ten beyazlığını ifade etmek için havâriyyât kelimesini kullanır­lar. Haver kökünden türeyen kelimeler çeşitli âyet ve hadislerde bir güzellik un­suru olarak göze nisbet edilmiştir. Arap dilcileri bu durumda kelimenin ne anlama geldiği, yani haver ile ifade edilen göz şeklinin hangi nitelikleri taşıdığı ko­nusunda farklı görüşler ileri sürmüşler­dir. Asmaî, gözdeki haverin ne anlama geldiğini bilmediğini söylerken genellikle dilciler huri için “beyaz tenli, gözünün be­yazı saf, siyahı koyu ve yuvarlak, göz ka­paklan ince ve nazik” tasvirini yapmışlar­dır. Bir telakkiye göre huri ceylan gözlü, yani gözünün tamamı siyah olan demek­tir ki böylesine insanlarda rastlanmaz. İlgili âyet ve hadislerde hûr kelimesinin yanında zaman zaman în sı­fatı da zikredildiğinden iri gözlü (şahin göz­lü) olmayı da bu tasvire ilâve etmek gere­kir.

Kitâb-ı Mukaddes’in sadece Ahd-i Atîk kısmında dolaylı biçimde işaret edilen âhiret hayatı apokrif kabul edilen Daniel’in ki­tabında daha açık bir şekilde dile getirilir. Ancak âhiret hayatıyla ilgili zen­gin tasvirler Rabbinik ve Talmudik lite­ratürde göze çarpar. Cennet ve cehennemin mahiyetine dair çok geniş tasvirler içeren bu literatürde oralardaki hayatın niteliğine ve bu arada İslâm’ın huri anlayışına benzer bir telak­kiye rastlamak mümkün değildir. Zerdüş-tîliğin kısmen açıklık taşıyan huri anlayı­şına gelince, bu dinde kendisinden söz edilen huri gerçek bir varlık olmayıp iyi amelleri ağır basan kişinin bilincinin can­landırdığı bir hayal ürünüdür. Ayrıca İs­lâm’daki huri telakkisinde göz güzelliği esas olduğu halde Zerdüştîlik’teki huri tasvirinde buna hiç temas edilmez. Zer­düştî literatürde huriye ait diğer tasvir­ler de oldukça farklıdır.

Kur’an’da ve bazı hadis metinlerinde hurilerin tasviriyle ilgili açıklamalar bulunmakla birlikte duyuların ve duyu verileri­ne dayalı aklî istidlalin alanlarını aşan âhi-ret hayatına dair tasvirler konunun ma­hiyetini anlatmaktan ziyade genel bir fi­kir vermektedir. Nitekim bir âyette, mü­minler için hazırlanan âhiret mutluluğu­nun dünyada hiç kimse tarafından biline­meyeceği ifade edilmiş (Secde 32/19) Hz. Peygamber de bu mutluluğun dünya­da görülüp işitilmeyen ve tasavvur edile­meyen türden olduğunu söylemişti.

Kur’ân-ı Kerîm’de hür kelimesi dört âyette geçmekte, bunların üçünde “iri ka­ra gözlüler” anlamındaki “în” kelimesiyle birlikte zikredilmektedir.(Duhân 44/ 55; Tûr 52/20; Vâkıa 56/22) Diğer âyette ise “çadırlarda iskân edilmiş” mânasındaki “maksûrât” kelimesiyle bera­ber yer almaktadır.(Rahmân 55/72) Üç âyette, hür kullanılmadan “güzel bakış­larını eşlerinden ayırmayan kadınlar” an­lamında “kasırâtü’t-tarf” terkibiyle (Sâffât 37/48; Sâd 38/52; Rahmân 55/ 56) bir âyette de “iyi huylu güzel kadın­lar” anlamında “hayrâtün hisân” kelime­leriyle (Rahmân 55/70) huriler anlatıl­mıştır. Bazı âlimler, “kâsırâtü’t-tarf” ter­kibine “câzibeleriyle eşlerinin bakışlarını daima kendilerine çeken” şeklinde de mâ­na vermişlerdir. Bunların dışında huriler, Nebe’ sû­resinde (78/33) “göğüsleri yeni oluşmuş yaşıt kızlar” mânasındaki “kevâib-etrâb” tasviri ve Vakıa süresindeki (56/37) “eş­lerine düşkün iffetli yaştaş kızlar” anla­mında “urub-etrâb” nitelemesiyle de ifa­de edilmiştir. Üç âyette geçen “tertemiz eşler” mânasındaki “ezvâc-ı mutahhara” ile de (Bakara 2/25; Âl-i İmrân 3/15; Nisâ 4/57) huriler kastedilmiştir. Bura­daki temizlik, dünya kadınlarına mahsus özel hallerden ve maddî kirlerden arınmışlık yanında vefasızlık, dik başlılık, kaba söz ve davranışlar gibi kötü huylardan arınmışlığı da içermektedir.

Kur’an’da hurilerin tasviriyle ilgili baş­ka nitelemeler de vardır. Bir âyette huri­ler, yüksek değerinden ötürü saklanan ve bir anlamda kıskanılan İnciye benzetilirken (Vâkıa 56/23) diğer bir âyette (Sâffât 37/49) gün yüzü görmemiş ve el değmemiş taze yumurtaya, bir telak­kiye göre sedefinden çıkarılmamış beyaz inciye Rahman sûresinde de (55/58) ya­kut ile mercana benzetilmiştir. Bu son benzetme, hurilerin giyeceklerine veya dudaklarıyla yanaklarına ait bir niteleme de olabilir. Yine Kur’an’da hurilerin baki­re oldukları (Vâkıa 56/36) ve cennetteki eşlerinden önce kendilerine ne bir insa­nın ne de bir cinnin dokunduğu (Rah­mân 55/56, 74) ifade edilir.

Hurilerin dünya kadınlarından mı oluş­turulacağı yoksa ayrı bir tür olarak mı ya­ratılacağı hususu âlimler arasında tartı­şılmıştır. “Biz onları yepyeni bir yaratılış­la yarattık ve eşlerine düşkün yaşıt baki­reler kıldık (Vâkıa 56/35-37) meâlindeki âyetlerin tefsirinde Yahya b. Ziyâd el-Ferrâ, kız çocuklarının ve ihtiyar kadınla­rın yeni bir yaratılışla otuz üç yaş çağına getirileceğini kaydeder.Taberî de hadislere dayanarak âyetlerde sözü edilen “yeni yaratılışın dünya kadınlarına has olduğunu ileri sü­rer. Hasan-ı Basrî’ye ve onun fikirlerini benim­seyen âlimlere göre de huriler dünya ka­dınlarından oluşacaktır. Çünkü mümin erkekler gibi mümin kadınlar da cennet­teki nimetlerden yararlanma hakkına sa­hiptirler. Diğer âlimler ise yeniden yaratı­lacak dünya kadınlarıyla birlikte ayrı bir tür olarak hurilerin de bulunacağını ileri sürmüştür. Halîmî, eğer cennette ayrı bir tür olarak huriler bulunacaksa bunların dünyadaki cariyeler gibi diğer hanımlar­dan daha aşağı bir statüde bulunacakları­nı belirtir. Kur’ân-ı Kerîm’de cennet hayatının ve oradaki hurilerin tasvirine en çok yer veren Rah­man ve Vakıa sûrelerinde, bilhassa ikin­cisinde yer alan âyetler (56/22-23, 35-37), hurilerin dünya kadınlarından oluş­turulacağı kanaatini veren bir üslûp taşı­maktadır. Çünkü bu âyetlerde cennet ka­dınlarının “yeniden inşa edileceği”, onla­rın “bakire ve yaştaş kılınacağı” İfade edil­mektedir. Dünyada çocukken ölen kızlar­la, evlenen veya evlenmeyen genç ve yaş­lı mümin kadınlar da cennete girecektir. Söz konusu âyetlerde bildirildiğine göre cennetteki bütün kadınlar bakire olacak ve belli bir yaşta (etrâb; bu nitelik üç âyet­te tekrar edilmektedir, Sâd 38/52; Vâ­kıa 56/37; Nebe’ 78/33) bulunacaktır. İlgili hadiste bu yaş otuz ile otuz üç arası şeklinde gösterildiğine göre küçükler bü­yütülecek, büyükler de bu yaşa indirile­cektir. Bu özellik ve niteliklerin başka bir varlık türü olarak yaratılacak hurilere nisbet edilmesi uygun görünmemektedir. Nitekim söz konusu âyetlerin tefsirinde yer alan hadis rivayetleri de bu hususu desteklemektedir. Bununla bir­likte kıyamet gününde insanların en ön­de bulunanlar, müminler ve kâfirler şek­linde üç gruba ayrılacağını ifade eden âyetler (Vâkıa 56/7-40) birinci grubun eşleri olarak “hûr-i în”den, ikincisi için ye­niden inşa edilecek kadınlardan söz et­mektedir. Âyetlerin bu kompozisyonu, cennet kadınlarının iki ayrı türden oluşa­cağını söyleyen âlimler için dolaylı da ol­sa bir delil sayılabilir. Cennet kadınların­dan bahseden diğer âyetlerde böyle bir gruplandırma bulunmayıp nimetlerin müttakiler (Sâd 38/49; Duhân 44/51; Tûr 52/17; Nebe’ 78/31) rabbinin huzurunda hesap vermekten korkanlar (Rahmân 55/46) ve Allah’ın hâlis kulları (Sâffât 37/40) için hazırlandığı beyan edilmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’de, cennet hayatının dünyadaki insani duygular paralelinde ku­rulacağına ve aile mutluluğunun orada da süreceğine işaret ederek mümin olan aile fertlerinin cennette birlikte buluna­caklarını haber veren âyetlerde (Ra’d 13/23; Yâsîn 36/56; Gâfir40/8; Zuhruf 43/70) dünyadaki mümin eşlerin cennet­te de beraber olacakları özellikle vurgu­lanır. Buna göre yeni bir fizyolojik ve psi­kolojik yapıyla yaratılacak cennet kadın­larının veya hurilerin tercihen kişilerin kendi eşlerinden oluşacağını söylemek mümkündür.

Daha çokTirmizî’nin es-Sünen’inde ol­mak üzere Kütüb-i Sitte ile diğer hadis mecmualarında âhiret hallerinden ve cennet nimetlerinden bahsedilirken huri konusunda da çoğu Resûlullah’a varma­yan çeşitli rivayetlere yer verilir. Ebû Nu-aym ei-İsfahânî’nin Şıfatü’l-cenne’s Beyhakî’nin el-Bcfş ve’n-nüşûr’u. Kurtubî’nin et-Tezkire, İbn Kayyim’in Hû-di’1-ervâh’t ve İbn Kesîr’in en-İVjfrâye’si gibi eserlerde huriye dair rivayetler bir araya getirilmiş olup huri konusu, âhiret hayatının gerçeklerinden biri olarak gös­terilirken dünyadaki ferdî ve içtimaî ha­yat çerçevesinde kişilerin erdemli olmala­rını, dünyevî istek ve faaliyetlerinde meş­ru sınırları aşmamalarını ve İslâmî ölçü­lerde medenî (muttaki) davranmalarını sağlayıcı pedagojik bir faktör olarak da kullanılmaktadır. Yeme içme, mesken edinme ve cinsî tatmin dünyada çok önem verilen hususlar arasında yer alır. Ancak bu İhtiyaçları gönlünce giderebilen insan sayısı pek azdır. Cinsî tatmin, söz konusu ihtiyaçlar içinde en zor gerçekleş­tirilebileni olup paylaşılması da mümkün değildir. Bu sebeple insanoğlunun ger­çek varlığının ölümle son bulmadığını, asıl hayatın âhirette ebediyete kadar devam edeceğini haber veren İslâm dini (Ankebût 29/64) genellikle fâni âlemde yete­rince ulaşılamadığı düşünülen ve daha güzeli arzulanan hazların, bu arada cinsel zevklerin iyiler için ebedî hayatta ideal bir şekilde gerçekleşeceğini vurgulamış­tır. Naslarda yer alan cennet tasvirlerinin ve bilhassa hurilerle ilgili açıklamaların genellikle takva kavramıyla özetlenen di­nî ve ahlâkî yaşayışa özendirici pedagojik bir amaç taşıdığı unutulmamalıdır. Me­selâ cihada katılmanın faziletini anlatan, “Sizden birinizin savaş atını harekete ge­çirmek için kullanacağı kamçının cennet­te işgal edeceği yer dünyadan ve dünya üstündeki her şeyden değerlidir” hadisiyle, “Cennet hal­kından bir kadın yeryüzünde görünecek olsa her tarafı aydınlatır ve güzel kokuyla doldurur. Cennet kadınının baş örtüsü bile dünyadan ve oradaki her şeyden daha de­ğerlidir mealindeki ha­dislerin özendirme amacı taşıdığı açıktır.

Cennet hurilerinin safrandan (za’feran) yaratıldığı konusunda nakledilen rivayet­lerin hiçbiri güvenilir sayılmamış ve bu hususta Resûlullah’ın bir beyanının bu­lunmadığı kanaatine varılmıştır. Ancak Buhâ­rî, Müslim ve diğer bazı muhaddislerin rivayet ettiği bir hadiste hurilerin tenle­rinin son derece narin ve berrak olduğu bildirilmektedir.

Hurilerin sayısı hakkında Kur’ân-ı Kerîm’de herhangi bir bilgi mevcut değildir. Hurilerden bahseden âyetler, hem onlar­dan hem de onlara sahip olacak erkekler­den çoğul sigasıyla söz etmekle birlikte bundan sayısal bir sonuç çıkarma imkâ­nı yoktur. Başta Buhârî ve Müslim’in sa­hihleri olmak üzere birçok hadis mecmu­asında nakledilen rivayetlere göre Hz. Peygamber her erkek için iki huri olaca­ğını bildirmiş ve çeşitli münasebetlerle bu rakam tekrar edilmiştir  Resûl-i Ekrem cenneti tasvir ederken “ve bir de çok güzel bir zevce diye tekil bir ifade kullanırken sayıya değil türe işaret etmiş olmalıdır. En alt derecedeki cennet ehlinin dünya kadınla­rından başka yetmiş İki huriye sahip ola­cağı şeklinde Ahmed b. Hanbel ve diğer bazı muhaddisler tarafından nakledilen hadislerin râvilerine yönelik çeşitli eleştiriler vardır. Ahmed b. Han-bel’in yanında Nesâî, Ebû Hatim ve Dârekutnî gibi muhaddislerin yönelttiği eleş­tirileri toplayan İbn Kayyim’e göre bu ko­nuda sahih olan hadisler her cennet ehline iki zevcenin verileceğini bildirir; daha fazla olacağı yolundaki rivayetlerden mu­teber olanlar varsa bunlardan ya hizmet­çi statüsünde olanlar kastedilmiştir veya bu tür ifadeler erkekteki cinsiyet gücünü anlatmayı amaçlamaktadır. Bununla beraber İbn Kayyirn. cennette her müminin ikiden fazla huriye sahip olacağından şüphe edil­memesi gerektiğini de söyler; zira Hz. Peygamber, her mümine verilecek geniş mekânlar içinde birbirini görmeyen fert­lerin bulunacağını söylemiştir. Öy­le anlaşılıyor ki İbn Kayyim, hadis metnin­de geçen “eh!” (aile fertleri) kelimesinin muhtevasını zevcelerden İbaret kabul et­miştir. Halbuki Kur’ân-ı Kerîm’de de be­lirtildiği üzere cennette hurilerden baş­ka kişinin dünyadaki mümin aile fertleri ve ayrıca hizmetçiler de bulunacaktır. Dolayısıyla bu hadis bir mü­mine birçok hurinin verileceği hususun­da kesin bir delil teşkil etmez.

Hurilerin sayısına dair hadis diye nakle­dilen, fakat âlimler tarafından tenkide tâ­bi tutulan rivayetlerden biri de İbn Mâce’-nin es-Sünen’inde yer almaktadır. Enes b. Mâlik yoluyla Hz. Pey-gamber’e nisbet edilen bu rivayete göre Kazvin şehrinin fethine katılıp kırk gün sebat gösteren kişiye cennette verilecek köşkün 70.000 kapısı olacak ve her kapı­nın yanında köşkün sahibini bekleyen bir huri bulunacaktır. İbnü’l-Cevzî, bu hadi­sin uydurma olduğunu belirttikten son­ra İbn Mâce gibi bir muhaddisin böyle bir hadisi eleştiriye tâbi tutmadan eserine almasından duyduğu şaşkınlığı dile geti­rir. Ebû Nuaym el-İsfahânî’nin, cenne­te giren herkese 4000 bakire, 8000 dul ve ayrıca 100 huri verileceği yolunda riva­yet ettiği hadis isnad açısından zayıf bu­lunmuş, râvileri içinde yalancı kişilerin bu­lunduğu İfade edilmiştir.

Taberî, “İman edip güzel davranışlar­da bulunanlar cennette lezzet ve sevince mazhar kılınacaktır (Rûm 30/15) me­alindeki âyetin tefsirinde cennet ehlinin şarkılar dinleyip eğleneceğini belirtirken Tirmizî ve Beyhaki cennet hurilerinin koro ha­linde müzik icra edeceklerine dair hadis­ler nakletmişlerdir. Hurilerin bu sırada duygularını şöyle dile getirecekleri de ifa­de edilmektedir: “Biz sonsuza kadar ya­şayan ve pörsümeyen tazeler, küsmeyen sevgilileriz. Biz çok mutluyuz, eşlerimiz de çok mutludur”. Ayrıca hurilerin, eşleri etrafında Allah’ı yücelten ve O’nu öven terennümlerde bulunacakları da bildiril­mektedir.

Dünyevî zevk ve hazları yeterince tada­mayan, umdukları ölçüde mutlu olama­yan veya çeşitli acılara ve kayıplara mâ­ruz kalan insanların, âdil olduğundan şüphe etmedikleri yüce Tann’nın kendi­lerine dünyada elde edemedikleri mutlu­lukları yaşatacak şekilde lutuflarda bulu­nacağı ikinci bir hayatın mevcudiyetine inanmaları, onlarda iyimser bir ruh hali­nin hâkim olmasına yardımcı olduğu gi­bi böyle bir âhiret inancı insanların daha sağlıklı bir dinî hayat yaşamalarına kat­kıda bulunacaktır. Bu amaçla erken dö­nemlerden itibaren hurilerin yapısı, fiz­yolojik üstünlükleri, cinsî güçleri ve sayı­lan hakkında bir kısmı Hz. Peygamber’e nisbet edilen çeşitli rivayetler hadis kitap­larında yer almaya başlamıştır. Bu tür ri­vayetlerde huri özlemiyle hastalanıp ölen­lerin dahi bulunduğu kaydedilmektedir. Kısmen Tirmizî’nin es-Sünen’inde ve da­ha çok da İbn Ebü’d-Dünyâ, Taberânî, Ebû Nuaym, Hatîb el-Bağdâdî, Münzirî ve Kurtubî’nin eserlerinde görülen bu ri­vayetleri İbn Kayyim Hödi’I-ervâh’müa bir araya getirmiş ve kısmen eleştiriye tâbi tutmuştur. Eserin ilmî neşrini ger­çekleştiren Yûsuf Ali Büdeyvî ise söz ko­nusu rivayetleri eleştirmiş ve çoğunun güvenilmez olduğunu kanıtlamıştır.

Osmanlı âlimlerinden Yazıcıoğlu Mehmed, Ahmed Bîcan ve Eşrefoğiu Rûmî, halkı iyiliklere özendirmek amacıyla ka­leme aldıkları eserlerde hurile­re ait asılsız rivayetlere ve kendi muhay­yilelerinin ürünü tasvirlere birbirine ben­zer şekilde yer vermişlerdir. Bu tasvirlere göre huri bedeninin alt kısmı miskten, or­tası amberden, üst kısmı kâfurdan yahut somutlaşmış nurdan yaratılmıştır. Serçe parmağını gösterse bütün dünyayı aydın­latırdı ve dünyaperestler ona tapardı. Tü­kürüğünden bir damla denize düşse bü­tün denizler şeker olurdu. Beş vakit namazı cemaatle kılanlara verilecek hurile­rin sağ yanağında Ebû Bekir, sol yanağın­da Ömer, alnında Osman, yüzün alt kıs­mında Ali, dudaklarında da besmele ya­zılmıştır. Her hurinin yetmiş elbisesi olup bunların her biri her an yetmiş renk yan­sıtır. Cennetteki her mümine verilecek hu­ri sayısı genelde yetmiş sayısına bağlı ola­rak farklı rakamlarla gösterilmektedir. Yazıcıoğlu Mehmed’in bir telakkisine gö­re her mümine iki huri ile birlikte kocala­rı cehenneme girmiş hanımlardan yetmiş kadın verilecektir. Bir başka telakkisine göre ise her erkeğe 4000 bakire, 8000 dul ve ayrıca niteliği belirtilmeyen S00 olmak üzere 12.500 huri verilecektir.

Kur’ân-ı Kerîm’de âhiret mutluluğu hem maddî hem mânevî-ruhî çerçevede tasvir edilmiştir; benzer yaklaşım hadis metinlerinde de görülür. Bu tasvirleri inceleyip anlamayı ve halka aktarmayı amaçlayan bazı âlimler, bunlardan kendi yetenek ve temayüileri doğrultusunda birbirinden farklı, zaman zaman da abar­tılı sonuçlar çıkarmışlardır. Bir erkeğin 343.000 hurisi olacağını ileri sürecek ka­dar mübalağa yapanlar Allah’ın her şeye kadir olduğunu söyler ve cennet ehlinin arzu ettiği her şeyin gerçekleşeceğini be­yan eden âyetleri (meselâ bk.Enbiyâ 21/102; Fussılet 41/31; Kâf 50/35) delil gösterirler. Ancak naslarda yer almayan, üstelik onların lafzıyla ve ruhuyla bağdaş­mayan, gerçeğe, aklıselim ve zevkiselime ters düşen bu tür bilgileri ciddiye almak mümkün değildir. Âhiret şartlarının dün­ya şartlarından farklı olduğu bildirilmek­le beraber o hayatla ilgili olarak anlatılan hususlar dünya realitesi içinde yaşayan insanlara hitap ettiğine göre bunların et­kili olabilmesi İçin insanın aklı ve beklen­tileriyle bir ölçüde uyuşması gerektiği açıktır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de cennet hayatı tasvir edilirken bunun dünyadaki mutluluk vasıtalarıyla ilişkilendirilerek an­latıldığı görülmekte, ancak âhiret haya­tının çok daha saf, derin ve mutluluk ve­rici olacağı ifade edilmektedir.(meselâ bk. Bakara 2/25; Sâffât 37/45-47; Muhammed47/15)

Hz. Peygamber ile hanımları arasında ortaya çıkan bazı anlaşmazlıklardan Kur­’ân-ı Kerîm’de söz edilirken eğer peygam­ber hanımlarını boşayacak olursa Allah’ın kendisine daha hayırlı eşler ihsan edece­ği, bunlar arasında dul ve bakirelerin de bulunabileceği anlatılır.(Tahrîm 66/5) Bazı müfessirler burada sözü edilen dul­dan Firavun’un karısı Âsiye’nin, bakire­den de Hz. Meryem’in kastedilmiş olabile­ceğini ve Resûl-i Ekrem’in cennette bun­larla evlenebileceğini bir ihtimal olarak ileri sürmüşlerdir.Yazıcıoğlu Mehmed bu telakkiyi bir fantezi haline getirmişse de bu yorumu ne dayandırılmak istenen âyetle ne de içinde yer aldığı diğer âyetlerin muhte­vasıyla (Tahrim 66/1-4) bağdaştırmak mümkündür. Esasen böyle bir anlayış müfessirlerin çoğunluğu tarafından da itibar görmemiştir. Âhiret mutluluğunda maddî tatminlerin payı bulunmakla birlikte bunların birinci derecede bir yer işgal etmediği hususu İslâmî anlayışın özünü oluşturmaktadır. Diğer bazı âhi­ret tasvirleri gibi huri konusundaki âyet ve hadislerde de insan topluluklarının sosyal ve kültürel seviyelerinin, estetik ve zevk anlayışlarının, zihin ve hayal ka­biliyetlerinin belli ölçüde dikkate alındı­ğını söylemek mümkündür. Bütün âhi­ret halleri gibi huri konusu da gayb alanı­na dahil olduğuna göre (A’râf 7/187-188) Kur’an’ın bu hususta söylediği son söz gaybı Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği gerçeğidir.(En’âm 6/50, 59; en-Neml 27/65)

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski