İbrahim bin Ethem Kimdir, Hayatı, Hakkında Bilgi

Ebû İshâk İbrahim b. Edhem b. Marısûr (ö. 161/778) Zâhîd, sûfî ve muhaddîs.

Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya gel­di. Anne ve babasının hac için Mekke’de bulunduğu sırada orada doğduğunu söy­leyenler de vardır. Ailesi Arap kabilelerin­den Benî İcl’e veya Temîm’e mensuptur. Hakkında kaynakların verdiği bilgiler çe­lişkilidir. Genç yaşta zühd yoluna girme­ye karar verinceye kadar Horasan’da yaşadığı anlaşılmaktadır. Memleketinden ayrılmadan önce birçok hizmetçisi bulu­nan zengin ve itibarlı bir ailenin çocuğu olduğuna dair kayıtlar, Belh hükümdarı veya hükümdarın oğlu ya da torunu oldu­ğu şeklindeki rivayetlerden daha doğru görünmektedir. Sahip bulunduğu bütün dünya nimetlerinden vazgeçip zühd yolu­nu seçmesi sebebiyle destanlaştırılan ha­yatına dair bilgiler arasında önemli farklı­lıklar görüldüğü gibi tarihî kimliğiyle men­kıbelerde anlatılan şahsiyeti arasında da ciddi uyumsuzluklar gözlenmektedir.

Kaynaklarda İbrahim b. Edhem’in zühd yoluna girmesine sebep olan menkıbevî bazı olaylardan söz edilmekte olup bun­ların en meşhuru, hizmetçisi İbrahim b. Beşşâr’ın bizzat kendisinden dinleyip nak­lettiği hadisedir. Buna göre İbrahim b. Edhem gençlik çağında avlanırken iki de­fa, “Sen bunun İçin mi yaratıldın, bunu yapmakla mı emrolundun?” şeklinde ga­ipten bir ses duymuş, aynı sesi üçüncü defa atının sırtındaki eyerin kaşından da işitmesi üzerine bütün malınrmülkünü terkedip zühd yoluna girmeye karar ver­miş, Abdullah b. Mübârek’in de araların­da bulunduğu altmış kadar ilim yolcusu gençle birlikte Mekke’ye doğru yola ko­yulmuştur. Başlangıçta, sahip olduğu ge­niş imkânları geride bırakıp vatanından ayrılmak kendisine ağır gelmişse de bir daha geri dönmemek için nefsine karşı çetin bir mücadele vermiş ve kararında sebat etmeyi başarmıştır. Bu sıradaki ruh halini, “Birçok acı çektim, ancak vatanım­dan ayrılmak kadar ağır geleni olmadı; nefsime karşı en şiddetli kavgayı vatan hasreti hususunda verdim” şeklinde dile getirmiştir. Bir müddet sonra beraber yo­la çıktığı gruptan ayrıldığı anlaşılan İbra­him b. Edhem çölde tek başına aylarca seyahat etmiş, menkıbeye göre bu sırada tanımadığı bir kişi ona arkadaş olup “ism-i a’zam” duasını öğretmiştir. İbrahim b. Edhem bu duayı okuyunca Hızır’la buluş­muş. Hızır ona İsm-i a’zamı öğreten zâtın Dâvud adında bir kişi, diğer bir rivayete göre İlyas oiduğunu bildirmiştir. Hücvîrî ise İbrahim b. Edhem’e ism-i a’zamı biz­zat Hızır’ın öğrettiğini söyler. İbn Asâkir. İbrahim b. Ed­hem’in Abbasî ihtilâlcisi Ebû Müslim-i Horâsânî’den kaçtığı için vatanından ayrıl­dığını belirtmektedir. Bu bilgi doğruysa Belh’ten 129 (747) yılı civarında ayrılmış olmalıdır.

Horasan’dan ayrıldıktan sonra Şam. Irak, Hicaz ve Rum (Anadolu) bölgelerine seyahatler yapan İbrahim b. Edhem Mansûre Sûr, Kayseriye [o zamanki Şam bölgesinin sahil şehri] Humus, A-kalân, Beyrut, Basra, Küfe, Mekke, Medi­ne, Kudüs, İskenderiye, Trablus, Antakya, Tarsus, Maraş gibi şehirleri dolaşıp bos­tan bekçiliği, ırgatlık, değirmencilik gibi işler yaparak elinin emeğiyle geçinmeye çalışmıştır. Hayatının en az yirmi dört yı­lını geçirdiği Dımaşk’ta hemşehrisi Şakik-i Belhî ile karşılaştığında ona memle­ketinde bulamadığı huzuru Şam beldele­rinde bulduğunu söylemiştir. Mekke’de iken babasının vefat ettiğini haber alınca ülkesine giderek babasının vasiyeti üzeri­ne malını gerekli yerlere dağıttıktan son­ra kendi payını da diğer vârislere bırakıp tekrar Mekke’ye dönmüştür. Bazı kay­naklara göre Belh’ten ayrılmadan önce evlenmiş, bu evlilikten bir oğlu olmuştur; Ebû İshak künyesini bu sebeple almış ol-maiıdır. Ancak anlaşıldığı kadarıyla daha sonra hiç evlenmemiş, bununla birlikte evlenip çoluk çocuk sahibi olmanın kendi bulunduğu durumdan daha hayırlı oldu­ğunu da açıkça ifade etmiştir.

İbrahim b. Edhem’in kara ve deniz se­ferlerine katıldığı, Bizanslıİar’a karşı ya­pılan son deniz seferi esnasında ismi be­lirtilmeyen bir adada vefat ettiği kayde­dilmektedir. Ölüm yılı için 130 (748). 140. 161,162, 163(780), 164 ve 166 gibi ta­rihler verilmekle birlikte kaynakların çoğu 161 (778) veya 162 (779) yılını zikretmek­tedir. Defnedildiği yerle ilgili olarak da Şam bölgesi, Askalân, Bağdat, Bizans’a ait bir ada, Sûkîn veya Sûfenen Kalesi, Mı­sır, Lût kavminin helak edildiği mahal gi­bi çeşitli yerler zikredilmektedir. Ancak onun, kız kardeşinin oğlu şair İbn Künâ-se’nin “garp toprağındaki mezar” diye tanıttığı kabrinin Şam bölgesinde sahile yakın bir yerde bulunduğu kabul edilmek­tedir.

Ignaz Goldziher, Reynold Alleyn Nichol-son, Ebü’l-Alâ el-Afîfîgibi araştırmacılar, İbrahim b. Edhem gibi şahsiyetlerin ri­yazet hayatını tercih etmelerini Belh’teki Budizm’in etkisine bağlamışlarsa da bu görüşün birçok bakımdan tutarsızlığı or­taya konmuştur. Öte yandan İbrahim b. Edhem’in giydiği yün abayı Kûfeli Şiî zâhidlerin de bir şiar olarak giydiği hatırlatılmış, ayrıca av sırasında meydana gelen bir olaydan sonra dua ederken, “Rabbim beni koru­duğu sürece …” şeklinde bir ifade kullan­masından hareketle onun kendisini Şiî imamlar gibi masum saydığı söylenmiş, buna benzer sebeplere dayanılarak İbra­him b. Edhem’in zühd hayatının Şiî kay­naklı olduğu ileri sürülmüştür ancak bu id­dianın da bir zorlamadan ibaret olduğu açıktır.

İbrahim b. Edhem, İskenderiye’de Es-iem b. Yezîd el-Cühenî’yi ziyaret ederek onun sohbetinde bulunmuş, Mekke’de Süfyân es-Sevrî ve Fudayi b. İyaz’la tanışıp kendileriyle dost olmuştur. Ayrıca Sevrî ve Evzâî ile zaman zaman mektuplaştığı an­laşılmaktadır. Bu arada Ebû Hanîfe ile de buluşmuş ve aralarında dostluk meydana gelmiştir. Hücvîrî, İbrahim b. Edhem’in zahir ilmini Ebû Hanîfe’den öğrendiğini söyler. Ebû Os­man el-Esved. Süleyman el-Havvâs, Ebû Abdullah el-Kalânisî, Şakik-i Belhî, Huzey-fe el-Mar’aşî de İbrahim b. Edhem’in en yakın arkadaşlanndandir. Onun sohbet meclislerinde yetişenlerden bazıları şun­lardır: Ebû İshak el-Fezârî, Ali Bekkâr, Muhalled b. Hüseyin, Ebû Yûsuf el-Gasû-iî, İbrahim b. Beşşâr, Ebû İshak İbrahim el-Herevî.

Tabiîn ve tebeu’t-tâbiînden hadis riva­yet eden ibrahim b. Edhem’in bazı hadis­leri mürsei olmakla birlikte kendisinin si­ka olduğu belirtilmektedir. Ebû İshak es-Sebîî, Ebû Hâzim, Katâde b. Diâme, Mâ­lik b. Dînâr, Muhammed b. Ziyâd el-Cu-mahî. Ebân b. Yezîd. A’meş. Ebû Hanîfe, Muhammed b. Aclân, Mûsâ b. Ukbe. Ev­zâî. Süfyân es-Sevrî, Şakik-i Belhî. Şu’be b. Haccâc ve babası Edhem b. Mansûr1-dan hadis almış, kendisinden de hizmet­çisi İbrahim b. Beşşâr, Süfyân es-Sevrî. Şakik-i Belhî, Ebû İshak el-Fezârî rivayette bulunmuştur. Hadis toplama yolunu seç­mediği İçin az hadis rivayet etmiştir. Onun hadis toplama İşine fazla rağbet etme­mesinin çeşitli sebepleri vardır. Bunların başında, hadis toplamakla meşgul olur­ken ameli ihmal etme endişesinin geldi­ği söylenir. Nitekim kendisine, “Dinini ko­rumak için ibadetin yanı sıra ilmi de ih­mal etme” diyen Ebû Hanîfe’ye, “Sen de ilminle amel etmeyi ve ibadetle meşgul olmayı ihmal etme” diye cevap verdiği rivayet edilir. Süfyân es-Sevrî, İbrahim b. Edhem’i hadis toplamadığı için tenkit et­meye kalkışınca ona. “Sen kendini *had-desenâ, haddesenâ’ ile meşhur ettin” di­yerek karşılık vermesi hadis toplamaktan aynı zamanda riya korkusuyla kaçındığı­nı gösterir.

İbrahim b. Edhem daha hayatta iken şöhreti geniş bir çevreye yayılmıştır. Kur­duğu sohbet meclislerinde dostlarına na­sihat etmiş, uzakta bulunanların sorula­rına cevap yazmıştır. Onun çok fasih ko­nuştuğu ve zaman zaman şiir söylediği belirtilir; kaynaklarda kendisine nisbet edilen bazı beyitlere yer verilmiştir. Öğüt­lerinde helâl kazancın önemini vurgulaması dikkati çeker. Duasının kabul edil­mesi için ne yapması gerektiğini soran birine helâl yemesini tavsiye eden İbra­him b. Edhem, helâl kazançla çoluk ço­cuğun nafakasını sağlamayı yiğitlerin işi olarak görür.

Gecelerini genellikle tefekkürle geçirip çok az uyuduğu, gündüzleri ise sürekli oruç tuttuğu belirtilen İbrahim b. Edhem zühdü farz. nafile ve selâmet olmak üze­re üç kısma ayırır. Haramdan kaçınma şeklindeki zühd farz, helâlinden olsa bile az ile yetinme şeklindeki zühd nafiledir. Selâmet olan zühd ise şüpheli şeylerden uzak durmaktır. En mükemmel zâhid kalbi en temiz, en samimi olan ve en faz­la cömertlik yapan kişidir. İbrahim b. Ed­hem’in zaman zaman dağa çekilerek Al­lah ile ünsiyet kurmaya çalıştığı görül­mekle birlikte onun zühd hayatında ken­dini halktan tecrit etmek gibi bir” anlayışı yoktur. Nitekim vaktinin çoğunu halkın içinde onların dertleriyle ilgilenerek ge­çirmeye çalışmış, insanlara ulemâ meclis­lerine devam etmelerini, namazı cemaat­le kılmalarını, hacca gitmelerini, cihada katılmalarını, fakat nefsin nevasına kar­şı koymayı da ihmal etmemelerini tavsi­ye etmiştir.

Evzâî, özellikle halkın arasına katılması ve cömertliği sebebiyle İbrahim b. Ed­hem’i akranından üstün saymış: Ebû Ha­nîfe, Süfyân es-Sevrî ve Şakîk-i Belhî de onun faziletleri üzerinde durmuşlardır. Cüneyd-i Bağdadî kendisi için, “Bu yolun bilgilerinin anahtarı İbrahim’in elindedir” ifadesini kullanır. Kelâbâzî de onu, gaip­ten gelen bir sesle uyarıldığı için “murad” vasfına sahip olan sûfîlerden, yani Hakk’ın cezbe kuvvetiyle kendine çektiği ve için­deki halleri müşahede ettirdiği kimseler­den saymakta; bu tür bir cezbeye tutu­lanlara önce kendi iç hallerinin gösteril­diğini, ardından nefis ve maldan uzaklaş­tırıldıklarını belirtmektedir. Hücvîrî’ye göre İbrahim b. Edhem Hızır tarafından yetiştirilmiştir. Mevlânâ Celâleddîn-i Rû­mî ds onu “mânalar denizinin yüzücüle­ri” olarak nitelendirdiği Bâyezîd-i Bistâ-mî, Cüneyd-i Bağdadî gibi sûfîlerle birlik­te anar ve Ebû Hanîfe’ye uyanların din yo­lunu kesen eşkıyanın şerrinden, bu sûfî-lere uyanların ise hilekâr nefsin tuzakla­rından kurtulduğunu söyler.

Muahhar kaynaklarda İbrahim b. Edhem’e nisbet edilen, ancak babasının adıyla anılan Edhemiyye diye bir tarikat­tan söz edilmektedir. Ayrıca kendisi Çiştiyye tarikatı silsilesin­de de yer alır; silsileye göre İbrahim b. Edhem, Fudayi b. İyâz’ın halifesi, Huzeyfe el-Mar’aşî’nin de mürşididir.

Ebû Nuaym, İbrahim b. Edhem’in her cuma günü sabah ve akşam on defa oku­duğu, “Merhaben bi-yevmi’l-mezîd ve’s-subhi’l-cedîd” diye başlayan evradını kay­detmiş Kabe’yi ziyare­ti sırasında terennüm ettiği. “Hecertü’l halka turran fî hevâkâ” sözleriyle başla­yan altı beyitlik münâcâtı yayımlamıştır. Onun genellikle tergıb ve terhîbe dair merfû ve mevkuf rivayetlerinden elli bir tanesi Ebû Abdullah İbn Mende tarafın­dan bir araya getirilmiş Müsnedü İbra­him b. Edhem ez-Zâhid ve Mecdîes-Seyyid İbrahim tarafından neşredilmiştir (Bulak 1408/1988). Kendisine izafe edilen Cevâ-bü İbrâhîm b. Edhem ‘an cademi isticâ-beti’d-ducâ* adlı eser anonim bir derlemeden ibaret iken baş ta­rafında İbrahim b. Edhem’e ait olduğu rivayet edilen ve duaların kabul edilme­yişinin başlıca sebeplerini gösteren bir açıklamadan dolayı ona nisbet edilmiş olmalıdır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski