İbrahim Havvas Hz. Kimdir, Hayatı, Hakkında Bilgi

Ebû İshâk Ibrâhîm b. Ahmed el-Havvâs (ö. 291/904) Riyazet ve tevekküle Önem vermesiyle tanınan ilk donem sufilerinden.

Sâmerrâ’da dünyaya geldi. Bazı kay­naklarda ise Bağdat’ta doğduğu kayde­dilmektedir. Dönemin meşhur sûfîlerin-den Hayr en-Nessâc ile tanıştıktan sonra tasavvufa yöneldi. Yûsuf b. Hüseyin er-Râzî ve Ebû Abdullah el-Mağribî’den isti­fade etti. Cüneyd-i Bağdadî, Ebü’l-Hüseyin en-Nûri, Mimşâd ed-Dîneverî, Hallâc-i Mansûr ile de görüş alışverişinde bulun­du. Mekke. Medine, Dımaşk, Küfe, Kadisiye başta olmak üzere birçok yeri dolaş­tı. Hayatının büyük bir kısmını geçirdiği Rey’de vefat etti. Balıkçılık yaparak geçi­mini sağlayan İbrahim el-Havvâs’ın, “On­lar bizi zikrediyorlar, geçimini temin ede­cek başka meslek bulamadın mı?” diye bir ses duyunca bu işi bıraktığı ve hurma yaprağından zenbil örüp satarak geçin­diği, bundan dolayı da “Havvâs” lakabını aldığı rivayet edilir.

İbrahim e!-Havvâs’ın en önemli özelliği tevekkül konusuna ağırlık vermesi, tasav­vuf anlayışını bu terimle bağlantılı olarak ani atmasıdır. Kelâbâzî kendisini eser ve­ren sûfîler arasında kaydederken Sülemî de Kitâbü’l-Mütevekkilîn adlı telifin­den iktibaslar yapmıştır.

İbrahim el-Hawâs’a göre tevekkül kal­bin mala ve mülke, genel olarak da yara­tılmış olan şeylere güvenmeyip sadece Allah’a dayanması. Allah’ın kendisine is­tediklerini verdiği zaman hissettiği duy­gularla vermediği zamanki duygularının aynı olmasıdır. Günlerce süren yolculuk­larını bu esaslara bağlı olarak yapan İbra­him el-Hawâs. bununla birlikte iğne ip­lik, su matarası ve makas gibi aletleri ta­şımayı da tevekküle aykırı bulmamıştır. Onun bu tavrı, daha sonra Ebû Nasr es-Serrâc ve İbn Kayyim el-Cevziyye tara­fından örnek davranış olarak gösterilmiş­tir. İbrahim el-Havvâs’a göre tevekkülün sabır, rızâ, muhabbet şeklinde üç dere­cesi vardır. Kişi sabretmeli, Allah’ın ken­disi hakkında verdiği hükme razı olmalı ve onu sevmelidir; kendini ana kucağın­daki çocuk gibi emin hissetmeli, kendisi için takdir edilenlerin değişmeyeceğine inanmalıdır. Hiç kimseden sadaka alma­yan, kazancının bir kısmını yetim ve dul­lara ayıran İbrahim el-Hawâs, genellikle seyahat ve tecrid halinde bulunmasına rağmen ne ile geçindiğini soranlara cevap olarak anasının karnındaki çocuğun, de­nizdeki balıkların ve yabani hayvanların geçimini örnek göstermiştir,

İbrahim el-Havvâs, fakrı “kimseden şi­kâyet etmemek ve ihtiyaçları gizlemek” şeklinde tarif eder. Ona göre fakr pey­gamberlerin ve sâlihlerin elbisesidir; şe­refi ondan gelmektedir. Fakir halini aziz bilir ve kimseye anlatmaz. Bütün vakitle­rini aynı rahatlık içinde geçirir. Fakir bir ihtiyacı olduğu zaman Allah’a yönelmeli ve sadece O’ndan istemelidir; böyle olma­dıkça kemale eremez. Fakr konusunda doğruluk ve samimiyetin alâmeti ihti­yacın karşılanmaması halinde daha çok memnun olmaktır.

Sâliklerde bulunması gereken özellikle­ri sıralarken İbrahim el-Havvâs yaratık­lara şefkatle bakmak, halkın eziyetlerine katlanmak, insanlara öğüt vermek, düş­manlıkları ortadan kaldırmak, alçak gö­nüllülükten ayrılmamak, mârifetullaha önem vermek, temizliğe dikkat etmek, şeytana düşman olmak gerektiğini özellikle vurgulamıştır. Ona göre biidiğiyle amel eden âlimin ilmi, yaptığını tavsiye edip yapamadığını söylerneyen arifin irfa­nı, sırf Allah için namaz kılanın ibadeti, ih­tirastan uzaklaşıp Allah rızâsını arayanın iradesi ideal hasletlerdir. Dünyevî arzu­lara meyleden, rızık endişesiyle yarını dü­şünen, boş şeyleri seven, din kardeşini kıskanan kişinin kalbi hikmetten nasibini alamaz. Kalbin hastalıklarını tedavi eden ilâçlar şunlardır: Mânası üzerinde düşü­nerek Kur’ân-ı Kerîm okumak, az yemek, geceleri ibadet etmek, seher vakti niyaz ve istiğfarda bulunmak, iyi insanların sohbetlerine katılmak.

Sabrın külfetine katlanmayı marifetin vasıtası olarak gören İbrahim el-Havvâs, verai “kulun bütün dikkatini Allah’ın rızâ­sına çevirmesi” olarak tarif etmiştir. Muhabbetin gös­tergesi Allah’tan başka sevilen şeyleri terketmektir. Mûsiki ve semaa karşı çıkma­yan İbrahim el-Havvâs, dostlarına özellik­le seher vaktini değerlendirmelerini tav­siye etmiş, konuyla ilgili şiirlerin yardımıy­la gönül dünyalarını genişletmenin yolla­rını göstermiştir. Kûfe’de ziyaret ettiği Hallâc-ı Mansûr’un. “Bunca seyahatin sı­rasında çölleri geçerken ne yaptın?” soru­suna, “Daima tevekkül halinde bulundum” cevabını verince Hallâc, “Yazıklar olsun! İçini düzeltmek için ömrünü tükettin, tevhiddeki fena nerede kaldı?” diyerek onu tenkit etmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

 

Daha yeni Daha eski