İbrahim Paşa Külliyesi -Silivrikapı- Tarihi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

İbrahim Paşa Külliyesi. İstanbul’da XVI. Yüzyılda Mimar Sinan tarafından inşa edilmiş külliye.

Silivrikapı semtinde yer alan külliye aslında cami, açık türbe, hamam, mektep ve çeşmeden oluşan bir manzumedir. Ya­pılardan hamam ve mektep yıkılmış olup günümüze gelmemiştir. Avlu kapıların­dan ikisiyle caminin cümle kapısı üstün­deki tarih kitabelerine göre mâbed 9S8 (1551) yılında yapılmıştır. Kurucusu, Kanûnî Sultan Süleyman devrinde Anadolu beylerbeyi ve kubbe veziri olan Hadım ve­ya Tavâşî lakabı ile meşhur İbrahim Paşa’dır. Mimar Sinan’ın eserlerini bildiren tezkirelerde adı açık şekilde belirtildiğine göre külliye bu mimarın yapilarındandır. 1648 ve 1754 depremlerinde cami büyük zarar görmüş, bu arada minaresi yıkılmışsa da müezzin mahfelinde kayıtlı 1177 (1763-64) tarihinden anlaşıldığına göre az sonra onarılmıştır. Son olarak 1933-1944 yıllan arasında tamir edilen cami ye­niden onanma muhtaç hâle gelmiştir.

Geniş bir sahayı çevreleyen avlu duva­rının içinde yer alan cami muntazam kes­me köfeki taşı ve tuğla dizileriyle inşa edilmiştir. Yalnızca son cemaat yerine ba­kan cephe ile minare kesme taştandır. Yapının önünde beş bölümlü bir son ce­maat yeri bulunmaktadır. Baklavalı ve mukarnaslı başlıklara sahip mermer sü­tunların taşıdığı sivri kemerlere oturan Kubbelerden ortadaki daha yüksektir. Mukarnaslı tromplu geçişlere sahip bu kubbe dışındakilerde geçişler pandantif-lidir. Üç yönde yanlara doğru genişleyen esas mekânın üzeri, içleri istiridye kabu­ğu şeklinde düzenlenen tromplarla geçi­şi sağlanan tek kubbe ile örtülüdür. Me-Kânı genişletmek ve aynı zamanda tek kubbenin baskısını karşılayabilmek için giriş duvarının iç tarafı ile iki yan duvarda, ileri taşan payeler arasında küçük böl­meler meydana getirilmiştir. Cami, Türk dinî mimarisinde basit ve iddiasız bir ti­pin temsilcisi olmakla beraber ahenkli nisbetleri. sade ve sakin çizgileriyle gü­zel ve zarif bir eserdir. Mimarının kimliği araştırmacilarca önceleri tartışılmakla beraber artık Sinan’ın eseri olduğu kesin­leşen Fatih semtindeki Bâlî Paşa Camii, pandantifi! üst yapı sistemiyle farklılık gösterse de mahfili taşıyan payandaların arasında yer alan derin nişlerin iç mekâ­na katkısı açısından bu camiye bir örnek durumundadır. İbrahim Paşa Camii, mi­marisinin sadeliği yanında ölçülü ve zevkli bir süsleme ile tezyin edilmiştir. Stalak-titli muhteşem bir kapı nişinin içindeki cümle kapısının geçmeli ve sedef kakmalı kapı kanatlan, XVI. yüzyıl Türk ağaç işçi­liğinin güzel ve değerli örneklerindendir. Son cemaat yeri pencereleri üstünde ve mihrap alınlığında ise Türk çini sanatının parlak çağına işaret eden. ender rastlanır özelliklere sahip çini panolar bulunmak­tadır. Ancak batı bölümünde, camiye açı­lan pencere üzerinde bulunması gere­ken çini alınlık bugün yerinde değildir. Bu pano. istanbul’da Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi’nde bulunmaktadır. Gü­nümüzde son cemaat yerinin revakları alüminyum doğrama ile kapatılmış ve bir yanı kadınlar mahfili, bir yanı da Kur’an kursu olarak kullanılmaktadır. Mermer­den işlenmiş olan müezzin mahfeliyle minber de taş oyma işçiliğinin güzel ör­nekleridir.

Caminin yanında olan kurucusunun türbesi zamanla yıkıldığından yetersiz bir tamir görmüştür. İçindeki lahdin taşların­da kitabe bulunmamaktadır. Hazîredeki mezarların en eskisi 1148 (1735) tarihli olduğuna göre bunlar nisbeten geç bir devirde eserin etrafını sarmaya başlamış­tır. Kitabelerde mahlası okunan şair Kan­dı ise Bursalı’dır ve 962’de (1555) ölmüş­tür. Evvelce etrafında ulu ağaçların gölge­lediği geniş bir avlu bulunan bu değerli sanat eseri uzun süre bakımsız bırakıl­mış, ağaçların çoğu kesildikten başka et­rafı ve avlusu da binalarla sarılmıştır.

Eskiden caminin yakınında yer alan mekteple çifte hamam da yıkılarak orta­dan kaldırılmıştır. Hamamın köşesine ait ufak bir duvar parçası bugün hâlâ dur­maktadır. Avlu duvarı üzerinde yer alan sivri kemerli çeşme ise kitâbesizdir. Caminin. Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’n­de 968 (1561) yılına ait uzun bir vakfiyesi vardır ki bundan eserin etrafındaki bina­lar ve evkafı hakkında geniş bilgi edinmek mümkün olmaktadır. Bu vakfiyeden, İb­rahim Pasa’nın Esekapısı (İsakapısı) deni­len yerde bir mescid, medrese ve mek­tepten ibaret diğer bir küçük külliyesiyle Davutpaşa semtinde bir mektebi ve Yenikapı dışında bir kuyusu olduğu öğrenil­mektedir. Bütün bu hayratının bakımı için İbrahim Paşa Rumeli’de pek çok akar ve yer vakfetmiştir.

İbrahim Paşa camisinin yanına veya ya­kınına bir medrese yaptırmamış, bunu şehrin başka bir köşesinde kurdurmayı tercih ederek Cerrahpaşa semtinde, İsa-kapısı denilen yerdeki bir Bizans şapeli harabesinin yanını uygun görmüştür. Çok harap durumdaki şapel mescid haline ge­tirilirken yine Mimar Sinan tarafından bu­raya arazinin topografya özelliklerine çok güzel uyan ufak fakat zarif bir medrese inşa edilmiştir. İtinalı taş ve tuğla işçili­ğine, planının değişik düzenine ve ders­hane kısmındaki alçı kabartma süslerine rağmen 1894 depreminden sonra kendi haline bırakılan bu sanat eseri günümüz­de çok harap durumdadır. Yanındaki Bizans şapelinden çevrilmiş mescidin ise artık sadece iki duvarı kalmıştır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski