İftar Nedir, Ne Demek, Anlamı, Kuran ve Hadislerde İftar

İftar. Orucu açmak anlamında fıkıh terimi.

Sözlükte fatr “yarmak, kesmek; yarat­mak, icat etmek”, bu kökten türeyen if­tar ve fıtr kelimeleri diğer bazı anlamla­rın yanı sıra “orucu açmak, oruçluya oru­cu açtırmak, başlanmış bulunan orucu bozmak veya hiç oruç tutmamak” gibi mânalara gelir. Kur’an’da fatr kökünün çeşitli türevleri kullanılmakla ve ayrıca oruçtan ve oruç tutmamayı haklı kılan bazı mazeretlerden söz edilmekle birlikte [Bakara 2/184-185, 187] kelime olarak iftar ve fitr geçmez. Hadislerde ve saha­be sözlerinde ise oruç ibadetiyle ilgili bir­çok ayrıntılı hüküm belirtilirken bu iki ke­limenin yukarıdaki anlamlarda yaygın bir kullanıma sahip olduğu görülür. Bu mâ­naların her birinde iradî olarak oruca ay­kırı bir davranışta bulunma söz konusu olduğundan iftar âdeta imsak ve savm kelimelerinin karşıt anlamlısı gibi yer almıştır. Fıkıh literatüründe iftar kelimesi, sözlük anlamıyla bağlantılı olarak ister oruç açrrja isterse bozma ve oruç tutma­ma şeklinde olsun “oruca aykırı bir davra­nışta bulunma” mânasında kullanılmakla birlikte, bunlar arasında “oruçlu kimse­nin vakti gelince usulüne uygun biçimde orucunu açması” mânasının daha belirgin olduğu ve kelimenin bu yönde terim an­lamı kazandığı söylenebilir. Nitekim Türk­çe’de de İftar “orucu açma” mânasına ge­lir.

İslâm’ın beş esasından biri olan orucun bir parçasını oluşturan iftar İslâm muhi­tinde oruca denk bir ilgi ve öneme olmuş, bu konuda bazısı Hz. Peygamber’in sünnetinden, bir kısmı da İslâm toplumlarının kültürel birikim ve farklılı­ğından kaynaklanan müstehap ve mendup niteliğinde çeşitli âdâb ve gelenekler oluşmuştur. Bu yönüyle konu, klasik ha­dis ve fıkıh literatürünün “oruç” (savm) bölümünde “orucun sünnet, âdâb ve müstehapları” başlığı altında, oruçla ilgili eserlerde ya da Kutbüddinzâde Mehmed Muhyiddin’in Risâîe fî beyâni’I-iftâr ve’s-sahûr ve Yûsuf b. Ya’küb el-Halvetî’nin Risale fi’I-iftâr fî ramazân el-mübârek adlı eserlerinde olduğu gibi bazı müsta­kil çalışmalarda, ayrıca sosyal ve kültürel boyutuyla kültür ve medeniyet tarihi kay­naklarında eie alınmıştır.

İmsak vaktinin başlangıcı (sahur) husu­sunda fakihler arasında mevcut olan gö­rüş farklılıklarına iftar vakti konusunda rastlanmaz. Kur’an’da akşama kadar oruç tutulmasından söz edilmiş [Bakara 2/ 187] Hz. Peygamberin açıklama ve uy­gulamasında da güneşin batmasıyla if­tar vaktinin gireceği bildirilmiştir. Bu sebeple fıkıhta, oruçlunun güneşin battığından iyice emin olduktan son­ra orucunu açması gereği üzerinde titiz­likle durulur. Diğer bir ifadeyle orucun başlangıç ve bitiş vakitleri nasla belirlen­diğinden buna riayet edilmemesi halinde orucun rüknü (imsak) ihlâl edilmiş yani oruç tutulmamış olur. Bundan dolayı oruçlu kimse güneşin battığından emin olmadan iftar etse ve gerçek durum da anlaşılmasa bu orucunu kaza etmesi ge­rekir. Hatta ramazanda güneşin battığı­nı zannederek iftar ettikten sonra güne­şin batmadığı anlaşılsa bu durumda sa­dece kaza gerekir diyen fakihler bulundu­ğu gibi hem kazayı hem de kefareti ge­rekli gören fakihler de vardır.

Hadislerde, vakti girdikten sonra oruç­lunun iftarda acele etmesi ve orucunu hurma veya tatlı bir şeyle yahut su ile aç­ması tavsiye edilmiş, Resûl-i Ekrem bunu bizzat uygulayarak akşam namazını kıl­madan önce birkaç hurma ile orucunu açmıştır. Hz. Peygamber’İn ayrıca, yahudi ve hıristiyanların iftarı geciktirdiğini belirterek iftar­da acele etmeyi müsiümanlara mahsus bir özellik olarak tanıtması sahura kalkmayı teşvik edip iftar yapmaksızın iki orucu birbirine eklemeyi yasaklaması gerçek dindarlığın şâriin belirlediği ölçülere uy­makla gerçekleşeceği, dindarlık adına şâ­riin istemediği bir yük altına girmenin doğ­ru olmadığı ana fikrini teyit eder mahi­yettedir. Öte yandan iftarın tehiri halinde vakti çok kısa olan akşam namazı da ge­cikmiş olacağından söz konusu tavsiye bu sakıncalı durumu önlemeyi de hedefler. Bu konuda Hz. Peygamber ve sahabeden rivayet edilen tavsiyeler ve uygulama ör­nekleri ve akşam namazının ge­cikmemesi konusunda gösterilen hassa­siyet sebebiyle ramazan akşamlarında ön­ce orucun hafif yiyeceklerle açılıp akşam namazının kılınması, ardından iftara de­vam edilmesi, İslâm toplumlarında müs­tehap görülen ve hayli yaygınlık kazanan bir gelenek halini almıştır.

Oruç açılırken dua edilmesi sünnettir. Resûl-i Ekrem, oruçlunun iftar anında ya­pacağı duanın geri çevrilmeyeceği müj­desini verir İftar duası, oruç tutan kişinin ibadet bilincini güçlendiren ve Allah katında özel bir ko­numa sahip bu ibadeti yerine getirmenin şükrünü içeren bir anlam taşıdığı gibi if­tar sofrasında bulunanlar bakımından di­nî eğitimin de bir parçasını oluşturur. Bu esnada herkesin dilediği şekilde dua et­mesi ve şükrünü dile getirmesi mümkün olup Hz. Peygamber’den İftarla ilgili şu dua örnekleri nakledilmiştir: “Allahım! Senin rızân için oruç tuttum, senin verdiğin rızıkla oru­cumu açtım.

“Allahım! Senin rızân için oruç tuttuk, senin verdiğin nzıkla orucumuzu açtık, bizden kabul buyur; çünkü sen her şeyi işiten ve bilensin. Hadis kaynak­larında yer aldığı bilinmemekle beraber fıkıh literatüründe. “Allahım! Senin rızân için oruç tuttum, sana iman ettim, sana güvendim ve senin verdiğin rızıkla orucu­mu açıyorum; günahlarımı bağışla” şeklinde dua edilmesi de müstehap görülmüştür.

Maddî imkâna sahip olanların özellikle fakir kimselere iftar yemeği yedirmesi güzel bir davranıştır. Hz. Peygamber bu konuda, “Oruçluya iftar yemeği veren kimse, oruçlunun sevabında bir eksilme olmadan onun alacağı kadar sevap alır buyurmuş, yaptığı iftar ve yemek du­alarında da müslümanları orucunu aça­cak kimseleri sofrasında bulundurmaya teşvik etmiştir. Resûl-i Ekrem’in bu teşviki, iftar davet­lerinin sadece zenginler arasında bir gös­teriş yarışı haline gelmesini de önleyici bir uyarı mahiyetindedir. Öte yandan İh­tiyaç sahiplerine kadar uzanan iftar da­veti, İslâm dininin güçlendirmeye çalıştığı kardeşlik ve sosyal dayanışma ilkesinin bir gereği olduğu gibi oruç ibadetinin ka­zandırdığı kalp inceliğinin ve diğerkâmlı­ğın da tabii bir tezahürüdür. Oruç ve if­tarların fert ve aile hayatında taşıdığı öneme paralel olarak İslâm toplumların­da öteden beri birçok ramazan âdeti or­taya çıkmış ve bir dizi iftar geleneği oluş­muştur.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski