İkindi Divanı. Osmanlılar’da sadrazam divanına verilen ad.
Bu divanın İlk defa ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı tam olarak bilinmemekte, bazı kaynaklarda vezîriâzamlık makamının ihdasına kadar götürülebileceği belirtilmektedir. Ancak bir müessese haline gelişi XV. yüzyıl sonları ve özellikle XVI. yüzyılda olmuştur. Gelişmiş haliyle ikindi divanı, Osmanlı devlet teşkilâtında sadrazamın başkanlık ettiği dört ayrı divandan doğrudan kendisine ait yegâne divan olup İstanbul’da olduğu zaman Paşakapısı’nda, serdâr-ı ekrem olarak seferde bulunduğunda kendi karargâhında toplanırdı. XVI. yüzyılın ikinci yarısında Âlî Mustafa sadrazamın, kendi sarayında haftanın dört gününde tezkireciler ve selâm çavuşu ile “muhtâc-ı arz” olmayan işler için hüküm buyurulmak üzere ikindi divanı akdettiğini belirtirken Tevkiî Abdurrahman Paşa. salı ve perşembe günleri dışında ikindi vakti divan akdedilip halkın işlerinin şer’ ve kanun üzere görüldüğünü, anlaşmazlıkların çözüldüğünü, isteyenlerin eline ahkâm verildiğini belirtir. XVII. yüzyıl tarihçilerinden Topçular Kâtibi Abdülkadir Efendi, ikindi vakti ezan okunup nevbet dövüldükten sonra farz namazın eda edildiğini ve divan ferman olunduğunu, burada önce halkın işlerinin görüldüğünü, ardından sefer mühimmatının müzakere edildiğini kaydetmektedir.
Divan üyelerinin kimler olduğu ve buraya kimlerin katıldığı açık olarak kaynaklarda belirtilmemekle birlikte sadrazama doğrudan bağlı reîsülküttâb, çavuşbaşı, büyük ve küçük tezkireciler ve Türkçe bilmeyen müracaat sahiplerine yardımcı olmak üzere bir tercümanın toplantıya katıldığı; kapıcılar (bevvâbân), selâm çavuşları, müteferrikalar, çaşnigîr ve muhzırların da diğer hizmetleri gördükleri bilinmektedir. Divana muhtemelen sadâret kethüdası da katılmaktaydı. Ayrıca mülâzemetle İstanbul’da bulunan bazı beyler beyi ler, sancak beylerinin divana gelip dava dinlemede yardımcı oldukları bildirilmektedir. Ancak muhtemelen bu husus süreklilik arzetmeyip davanın özelliğine bağlı bir durumdu. Kubbe vezirleri ve nişancı, sadrazamın herhangi bir mazereti dolayısıyla katılamadığı zamanlarda ikindi divanına başkanlık edebilmekteydiler. Fakat bunlar devamlı üye durumunda değildi.
Bu divana getirilen meseleler ve davaları özellikle padişaha arzı gerektirmeyen veya Dîvân-ı Hümâyun’a intikal ettiği halde orada görüşülmesine lüzum olmayan konular oluşturuyordu. İlgi alanlarına göre ikindi divanı, kazasker veya defterdar divanlarına havale edilen davalar, buralarda görüldükten sonra nihaî karar için yeniden Dîvân-ı Hümâyun’a gelirdi. Böylece kesin olarak sınırları belli olmamakla birlikte ikindi divanı ile Dîvân-ı Hümâyun arasında bir iş bölümü bulunmaktadır. Dîvân-ı Hümâyun’un ehemmiyetini kaybettiği dönemde önemli bazı yargılamalar, bazı askerî zümrelerle ilgili davalar ikindi divanında görülürdü.
İkindi divanında meselenin nasıl ele alındığı hususunda uygulamadan bazı sonuçlar çıkarmak mümkündür. Telhis uygulaması ile ikindi divanı arasında bir bağ bulunmakta olup sadrazam ikindi divanında verdiği bazı kararlar için telhis usulünden yararlanmaktadır. Bu divanda bakılacak davalara ait evrak sıraya konur, iddia sahibinin iddiasının okunması veya şifahen ifade edilmesiyle başlanır, iki tarafın İddia ve cevaplan dinlenirdi. Divan bürokrasisini yürüten görevliler davayı özetler, şer’an ve örfen ne yapılması gerektiğini teklif ederler, sadrazam bunu uygun görürse arzuhal üzerine yazılır ve sadrazam buyruldusu ile tasdik edilirdi. Arzuhalin bir tarafına karan içeren i’lâmın yazılması usuldü.
İkindi divanına bürokratik açıdan bakıldığında burada çeşitli defterlerin tutulduğu anlaşılmaktadır. Nitekim XVI. yüzyılın özellikle ikinci yarısında bu divanda tutulduğu çeşitli kayıtlardan anlaşılan ru-ûs defterleri bulunmakta, bunlardan bazılarının halen arşiv tasnifinde yanlışlıkla mühimme defterleri serisi içerisinde yer aldığı bilinmektedir. Bu defterlerde yer alan hükümlerin sonlarının sadrazam buyuruldusu ile bitmesi dikkati çekmektedir. Bazan ikindi divanı akdi İçin, “Yevmü’l-cum’a, fi 26 şehr-i mezbûr, bu gün paşa hazretleri ikindi divanı eylediler” şeklinde açık tarih de verilmektedir.
XVI-XVII. yüzyıllarda düzenli bir şekilde çalıştığı arşiv ve Osmanlı tarihlerindeki kayıtlardan anlaşılan ikindi divanının daha sonraki seyri hakkında bilgi yoktur. Muhtemelen XVIII. yüzyılda Babıâli’nin tedricen belirgin hale gelmesi, vezîriâza-ma bağlı reîsülküttâb, çavuşbaşı ve kethüda beyin her birinin bürolarının teşekkül etmesiyle bu divan klasik görüntüsü dışında farklı bir şekil kazanmış, Tanzimat döneminde ise tamamen unutulmuştur.
TDV İslâm Ansiklopedisi