İmsak Nedir, Ne Demek, Ne Zaman Başlar-Biter Hakkında Bilgi

İmsak. Oruçlunun belli bir zaman içinde kendini bazı şeylerden alıkoyması anlamında fıkıh terimi.

Sözlükte “bir şeyi tutmak, sımsıkı sarıl­mak, alıkoymak; bir şeyden el çekmek, kendini tutmak” gibi mânalara gelen imsak, terim olarak “ikinci fecrin doğuşundan güneşin batışına ka­dar yeme, içme ve cinsel ilişkiden nefsi alıkoymak” demektir. Bu aynı zamanda savm (oruç) kelimesinin de terim anlamı­dır. Bazı fıkıh kitaplarında bu şekilde ta­nımlanan savm diğer bazılarında soyut olarak “belirli şeylerden belirli bir zaman­da (belirli şartlarla) kendini alıkoymak” diye tarif edilmiş ve orucun rüknünün imsak olduğu belirtilmiştir. İmsak daha dar anlamda oruca başlamayı, başlangıç anını, karşıtı olan iftar da geniş anlamda orucu herhangi bir zamanda bozmayı, dar anlamda ise güneşin batışında meşru şekilde oruca son vermeyi ifade etmekte­dir. İmsak kelimesi sözlük anlamında çe­şitli türevleriyle Kur’ân-ı Kerim’de ve ha­dislerde geçmekte, sahur ve imsak vak­tiyle ilgili bazı hadislerde ise mâna olarak yer almaktadır.

Fıkıh âlimlerinin çoğunluğu, imsakin ikinci fecrin doğusuyla başladığını ve gü­neşin batışına kadar devam ettiğini ka­bul etmiştir. Bunlardan fecrin ilk doğuş anını sınır kabul edenler ihtiyatı, aydınlı­ğın biraz yayılıp belirmesini benimseyen­ler de kolaylığı esas almışlardır. Zira Hz. Peygamber sahurun mümkün olduk­ça geciktirilmesini tavsiye etmiş, ashabın uygulaması da bu yönde olmuştur. İmsak vaktinin, ufuktaki beyazlığın ortalığı ta­mamen aydınlatması ve ardından kırmı­zılığın belirmesiyle başlayacağına dair ba­zı sahâbî ve tabiîn âlimlerinden nakle­dilen görüş rağbet bulmamıştır. Çünkü âyette geçen, “Sabahın beyaz ipliği -ay­dınlık- siyah iplikten -karanlık- ayırt edi­linceye kadar yiyin için” ifadesi [Bakara 2/187] aydınlığın karanlık içinde bir çizgi halinde belirgin olduğu bir zamana işa­ret ettiği gibi sahih rivayetler de bu yo­rumu desteklemektedir. Ayrıca İmsakin başlamasıyla sabah namazı vakti de gir­diğinden imsakte güneşin doğmasından önceki kızıllığın esas alınması halinde sa­bah namazını kılmak için yeterli bir za­man kalmamaktadır.

Sahurun geciktirilmesinin müstehap oluşu imsak vakti girmedikçe söz konu­sudur. Vaktin girip girmediği hususunda tereddüt varsa bir şey yenilip içilmesi mekruh olur. Yenmesi durumunda daha sonra fecrin doğmuş olduğu anlaşılırsa oruç tutulur, fakat kazası gerekir. Kişinin imsak vaktinin henüz girmediğini zanne­dip yemesi veya vaktin girdiğine dair ka­naati ağır basarak yemesi halinde de hü­küm böyledir. Ancak bu son durumda, fecrin doğup doğmadığı belirlenemese bile ihtiyaten kaza gerektiğine dair Hane­fî mezhebinde bir görüş bulunmakla bir­likte kuvvetli görüş kaza gerekmediği yö­nündedir. Mâlikîler’in çoğunluğu, fecir ko­nusunda şüphe varken bir şey yenildiğin­de fecrin doğmadığı kesinlik kazanma­sa da kaza edilmesi gerektiği görüşün­dedir.

Vücûb şartlanndaki bazı eksiklikler veya meşru mazereti sebebiyle ramazan ayın­da oruç tutmayanların bu durumu orta­dan kalktığında imsak gerekip gerekme­diği konusu tartışmalıdır. Ramazanda ço­cuğun bulûğa ermesi, hayızlı veya nifaslı kadının temizlenmesi, hastanın İyileşme­si, yolcunun evine dönmesi halinde Hanefîler’e göre günün kalan kısmının oruçlu gibi geçirilmesi vaciptir. Mâliki ve Şâfiî-ler’e göre ise imsak yapmak zorunda de­ğildir. Hanbelî mezhebinde bu hususta iki farklı görüş vardır. Ancak İmsaki zo­runlu görmeyenlere göre de çocuk, hasta ve yolcu güne oruçlu başlamış, daha son­ra da bozmamışsa orucunu sürdürmesi gerekir. Bu durumda olan kimselerden imsak yaparak oruçlulara benzemelerinin istenmesi, ramazan ayına karşı gösteril­mesi icap eden saygının bir gereği oldu­ğu gibi diğer insanlar nazarında töhmet altında kalmama amacı da taşımaktadır. Bu kişilerin imsake uymamaları halinde. mübarek güne saygı göstermede kusurlu olmaktan dolayı günah işlemiş sayılmak­la birlikte mazeretleri sebebiyle tutama­dıkları diğer günler gibi o günün orucunu da kaza etmekten başka dinî açıdan so­rumlulukları yoktur.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski