İncil Tarihi, Kime Gönderildi, Yazarları, Toplanması, Kaynakları, Hakkında Bilgi

İncil. Hz. îsâ’ya verilen ilâhî kitabın Kur’an’daki adı.

İncil kelimesinin aslı “iyi haber, müjde” anlamında Yunanca euaggetîon (euangellon) olup Latince’ye evangelium, Fran­sızca’ya evangile olarak geçmiştir. İngiliz­ce’deki karşılığı ise eski İngilizce godspel kelimesinden gelen gospeldir. Euaggelion kelimesinin ya doğrudan veya Habeşçe şekli olan wangel kanalıyla Arapça’ya İn­cil olarak geçtiği ileri sürülmektedir. İncilin Arapça neci kökünden türediği yolunda­ki görüş temelsizdir.

İncil  kelimesini, Ahd-i Cedîd külliyatı içinde hıristiyanî anlamda ilk de­fa Pavlus “îsâ tarafından öğretilen yeni doktrin” anlamında kullanmıştır. Pavlus hıristiyan doktrinini kendi anladığı şekil­de yaymış ve bu yorumu “benim İncilim” veya “müj­delediğim incil” şeklinde tanımlamıştır. Pavlus’un incili Mesih’in ölümü ve dirilişi üzerine temellendirilmiştir. Ahd-i Cedîd yazarları incil kelimesine genellikle “Mesîh tarafından insanlığa getirilen ve ha-vârilerce vaaz edilen kurtuluş müjdesi, îsâ Mesih’in doktrini” mânasını yüklemiş­lerdir. Bu anlamıyla hıristiyan vahyi­ni ve îsâ Mesîh vasıtasıyla Tanrı ile insan­lar arasında yapılan “yeni ahid”i ifade et­mektedir. Daha sonra kelime, îsâ Mesîh’in şahsını ve faaliyetlerini anlatan ilk hıristiyan yazılan için kullanılmıştır.

Hıristiyanlara göre Ahd-i Cedîd’de in­cil, yazılı bir metni değil Mesîh ve havari­lerin bildirdiği mesajı ve müjdeyi, şifahî tebliği ifade eder. İncil keli­mesi bazan herhangi bir niteleme sıfatı almadan tek başına çoğunlukla da bir nite­leme sıfatı ile birlikte kullanılmaktadır. Bu mesaj kaynağına göre “Allah’ın incili, iz­zet incili, Mesîh’in incili, Allah’ın inayeti­nin incili”; tebliğin muhtevasına göre “meiekûtun incili, selâmet incili, kurtulu­şunuzun İncili”; muhataplarına göre de “sünnetlilik ve sünnetsizlik incili” diye ad­landırılmaktadır. Allah’ın in­cili ifadesi bu müjdenin Allah katından geldiğini ve O’nun adına tebliğ edildiğini göstermek­tedir.

İncil kelimesi, havariler sonrası dönem­de II. yüzyıldan itibaren kilise dilinde kur­tuluş müjdesiyle îsâ Mesîh’in doktrinini içeren, havarilerin bizzat görgü tanığı ol­dukları yazıları, Hz. îsâ’nın hayat ve öğre­tisine dair havarilere ait dinî bilgileri ihti­va eden kitapları ifade etmeye başladı. Bu çerçevede önce söz konusu kitapların muhtevasını belirtmek, kurtuluş müjde­sini bütünlüğü içinde ifade etmek üzere tekil, daha sonra kitapların kendileri için Çoğul olarak kullanıldı. Hıristiyanlara göre aslında sadece Mesîh’in incili vardır, fakat bu incil dört şekilde kendini göstermekte­dir. İncil kelimesini kitap anlamında kul­lanan ilk kişi Justin’dir. II. yüzyılın ortasın­da Justin bu kelimeye çoğul şekliyle yer vermiş ve “havarilerin hatıratı” olarak ni­telemiştir. Kelime bazan Ahd-i Cedîd’in diğer yazıları için de kullanılmakla birlikte ge­nelde îsâ’nın hayat ve doktrinini anlatan kanonikve apokrif yazılara isim olarak ve­rilmiştir. Günümüzde hem hıristiyan me­sajını hem de Mesîh’in hayat ve öğretisi­ni içeren kitapları ifade etmektedir.

İnciller’in Yazılması. Hıristiyan inancina göre Hz. îsâ İncil’i yazmamış, sadece tebliğ etmiş ve havarilerden onu tebliğ etmelerini istemiştir. Nitekim uygulama­da da İncil yazıya geçirilmeden önce şifa­hen nakledilmiştir. Hz. îsâ Filistin’i dola­şarak İncil’i tebliğ etmiş mesajının bütün dün­yaya yayılacağını bildirmiş  onu yayma görevini havarilerine vermiş havariler de Hz. îsâ’nın semaya urû-cundan on gün sonra kutsal ruhun hava­riler üzerine indiği kabul edilen Pentikost gününden itibaren İncil’i tebliğ etmeye başlamışlardır. Nihayet Hz. îsâ’yı bizzat görenlerin sayısı azalmaya ve Hıristiyan­lık yayılmaya başlayınca İncil’in yazıya ak­tarılması zarureti doğmuştur. îsâ’nın se­maya çıkışından sonraki kırk yıl boyunca şifahî rivayet ve gelenekler teşekkül et­miş, bunlar vaaz. ibadet, ilmihal ve diğer yollarla korunup nakledilmiştir. Muhte­melen bu rivayet ve geleneklerin bir kıs­mı bu dönemde yazıya aktarılmıştır. İncil yazarları da bu verilerden hareketle İncil-ler’ini yazmışlardır. Ancak bunlar İnciller’ini kaleme alırken şifahî rivayetlerden kendilerine ulaşanlarla yetinmemişler, kendi bakış açılarına göre hitap ettikleri cemaatlerin problemlerini de göz önünde bulundurmuşlardır. Meselâ Matta, kendi İncil’ini muhtemelen Suriye veya Antakya’daki Yahudilik’ten gelen hıristiyanlara, Markos Roma’da ve putperest iken hıris­tiyan olanlara yazmış, Luka da eserini bir­takım araştırmalar ve daha önce yazılan­ları değerlendirme sonucunda meydana getirmiştir. Luka’nın da belirttiği gibi (1/ 1) pek çok kişi Hz. îsâ ve onun mesajıyla İlgili gördüklerini ve duyduklarını, özel araştırmaları sonucu ulaştıkları bilgileri yazıya geçirmiş ve ortaya çok sayıda İncil çıkmıştır.

İnciller’in Yazılış Tarihleri. Bugünkü İn­ciller farklı kişilerce, muhtelif yer ve za­manlarda, çeşitli cemaatlere hitaben ya­zılmıştır. Araştırmacılar, eski kilise yazar­larının verdikleri bilgilere ve İnciller’İn ta­şıdığı işaretlere dayanarak onların yazılış tarihini tesbite çalışmışlar, bu çerçevede I. yüzyılın ikinci yarısı ile II. yüzyılın ilk yarısı arasında değişen tarihler ileri sür­müşlerdir. Genelde sinoptik İnciller’İn 65-90 yılları arasında, Yuhanna İncili’nin I. yüzyılın sonuna doğru yazıldığı kabul edilmektedir.

İnciller’in Kaynakları. Hıristiyanlık’ta vahiy anlayışı İslâmî telakkiye göre fark­lıdır. Hıristiyanlar, İnciller’İn kutsal ruhun ilhamı altında kaleme alındığına inan­maktadır, îsâ ilâhî kelâmın bedenleşmiş halidir. O Allah’tan bir kitap almamıştır, vahyin müşahhas şekli olan îsâ’nın söz ve fiilleri daha sonra kitaplaştırılarak İn­ciller oluşturulmuştur. İnciller’İn yazarları îsâ’nın mesajını kutsal ruhun ilhamıyla, fakat kendi üslûplarına göre kaleme al­mışlardır. Kutsal kitapların vahiy ve ilha­mının anlamı onların. Allah’ın iradesinin ve hakikatinin yanılmaz ifadesi olarak kutsal yazarlar vasıtasıyla eksiksiz bir şe­kilde insanlara verilmesidir. Konuyla ilgili eski telakkiye göre kutsal yazılar harfle­rine ve noktalarına kadar semadan gel­mekte ve yazarlara dikte edilmektedir. Buna “harfi harfine ilham denilmektedir. Günümüzde ise kutsal yazıların “sözle ilham”ı lafızların olmasa bile mânaları­nın vahyedilmişliği fikri benimsenmek­tedir. Buna göre mesaj ilâhî, fakat ifade ve üslûp yazara aittir.

Sinoptik înciller’le (Matta, Markos, Lu­ka) Yuhanna İncili arasında farklılıklar ol­duğu gibi sinoptik İnciller kendi içlerinde de çelişkiler taşımaktadır ve bu çelişkiler erken dönemlerden itibaren dikkat çek­miştir. Meselâ Celse Hz. îsâ’nın boş olan mezarı kıssasında Luka ve Yuhanna’nın iki, Matta’nın ise bir meleğin mevcudiyetinden söz etmesine dikkat çekmiştir. Porphyre ise Hz. îsâ’nın Matta ve Luka’daki şeceresinin birbirine uymadığını ortaya koymuştur. Bu tür tenkitlere cevap vermeye çalışan Origene bile îsâ’nın vaftiz olduktan sonra Yuhanna İncili’ne göre hemen Galilee’ye gitmesine. Matta. Markos ve Luka İncil-leri’ne göre ise kırk günlük bir süre için çöle çekilmesine dikkat çeker. Eusebius da îsâ doğduktan sonra müneccimlerin ziyareti ve Mısır’a kaçış meselesinde Luka İncili’nin sessiz kalmasını izaha çalışır. Bu farklılık ve çelişkilerin sebebi Porphyre’e göre İncil yazarlarının, îsâ’nin yaptıklarını nakleden değil onunla İlgili çeşitli şeyler uyduran kişiler olması veya Celse’e göre hıristiyanların İncil’in ilk yazılı şeklini üç dört defa değiştirip tahrif etmiş olmala­rıdır.

Bazı konularda İnciller’den bir kısmı­nın sessiz kalması veya İnciller arasındaki farklılık ve çelişkilere rağmen çok konuda bu üç İncil arasında benzerliklerin mev­cudiyeti bütün araştırmacıların zihninde müşterek bir kaynak fikrini doğurmakla birlikte bu da değişik şekillerde açıklan­mıştır. İncil yazarlarının birbirlerinden istifade ettikleri düşüncesine dayanan XVIII. yüzyıl sonlarında ileri sürülmüş bir yoruma göre Markos Luka’dan, o da Mat-ta’dan faydalanmıştır.

Gotthold Eprhaîm Lessing tarafından 1779’da ortaya atılan ve Johann Gottfried Eichhorn tarafından geliştirilen ilk İncil teorisine (urevangelium) göre başlangıçta Ârâmîce tek İncil vardı. Mevcut üç sinoptik İncil’den her biri şimdi mevcut olmayan bu aslî İncil’i esas almıştır. Lessing bu ilk İncil’in Arâmîce Matta İncili olduğunu, Eichhorn ise önce Yunanca’ya tercüme edilmiş bir Ârâmîce İncil bulunduğunu öne sürmüştür. Julius VVellhausen’e göre önce şu andaki Markos İncili, bu ilk Ârâ­mîce İncil’in biraz değiştirilerek Yunan­ca’ya yapılmış tercümesidir. Matta ile Lu­ka, Markos’un Yunanca’sından istifade etmekle beraber Ârâmîce’sine de başvur­muşlardır. Theodor Zahn’ın 1907’de ileri sürdüğü görüşe göre ise ilkin Ârâmîce Matta İncili vardı; şimdiki Matta ile Mar­kos’un kaynağı bu kayıp İncil’dir. Luka bu ilk Matta İncili’ni Markos aracılığı ile ak­settirir. L. Vaganay’a göre Arâmîce Matta İncili, Matta İncili’nin Yunanca tercüme­sinin esası olduğu gibi Markos ve Luka’nın da esasıdır. Ancak Markos bu ilk met­ni Petrus’un vaaz ve tebligatı ile zenginleştirmiştir. Matta ile Luka’nın önünde ilk Ârâmîce Matta ile Markos mevcuttu. İncil yazarları eserlerini kaleme alırken bunların bazan birini, bazan diğerini kay­nak olarak kullanmışlardır. J. B. Koppe, İnciller’in muhtevasını teşkil eden ko­nuların önce küçük parçalar halinde ya­zıya geçirildiğini, müteakip dönemde İncil yazarlarından her birinin bu malzemeyi kendi usulüne göre kullandığını söylemiş, Johann Gottfried Herder ise İnciller ara­sındaki farklılıkları geleneğin şifahî nak­liyle izah etmiş, bu teoriler üzerinde tar­tışmalar XIX. yüzyıl boyunca devam et­miştir. Bugün sinoptik İnciller’in kaynağı­na dair üç önemli model üzerinde durul­maktadır. Bunlar iki kaynak, iki İncil ve çok sayıda kaynak teorileridir.

Tarihî tahlil metodunun araştırmacılar tarafından kullanılmaya başlanmasından sonra ortaya atılan iki kaynak teorisine göre Markos İncili, Matta ve Luka’nın doğrudan kaynağı olarak kabul ediliyor­du. Ayrıca bu iki İncil’in Markos’tan başka ortak bir kaynağı daha vardı. Bu kaynağa Logia’nın ilk harfi olan “L” veya Quelle’-nin ilk harfinden hareketle ” Q” deniyor­du. Oscar Cullmann, ilk kaynağın Markos İncili’nden başka bir eser olması gerekti­ğini belirtmektedir. Ancak bu teori sözlü rivayete yeteri kadar önem vermediği için tenkit edilmiştir. İkin­ci teoriye göre yukarıdaki iddianın aksine Matta ve Luka Markos’a kaynaklık etmiş, ayrıca Matta da Luka’dan faydalanmış­tır. Çok sayıda kaynak teorisinde ise İncil metinlerinin sözlü geleneğin yaşadığı devreye paralel olarak birçok safhadan geçtikten sonra teşekkül ettiğine kesin gözüyle bakılır.

İnciller’in kaynaklan hususunda yapılan en son araştırmalar, metinlerin oluşması safhasında daha karmaşık bir sürecin ya­şandığını ortaya koymaktadır. Pierre Be-noit ve M. E. Boismard. sözlü rivayetin gelişmesine paralel olarak metinlerin ge­lişmesinin de aşamalar halinde olduğunu ileri sürmektedirler. İki kaynak teorisinin geliştirilmiş şekli olan bu teoriye göre A, B. C ve Q ile gösterilen dört temel belge İnciller’in orijinal kaynaklarını temsil et­mektedir. A belgesi, yahudi-hiristiyan çevrelerinden gelerek Matta ve Markos’u etkileyen belgedir; B belgesi, putperest kökenli kiliselere hitap etmek amacını gü­den ve A belgesinin yeni bir yorumundan ibaret olan belgedir; C belgesi Markos, Luka ve Yuhanna’ya ilham kaynağı olmuş­tur; Q belgesi ise Matta ile Luka’nın müşterek olan kaynaklarının çoğunluğunu oluşturur; bu belge iki kaynak teorisin­deki müşterek belgedir. Bu temel belge­lerden hiçbiri elimizde bulunan metinle­rin nihaî redaksiyonu değildir. Onlarla son redaksiyon araşma birtakım ara redaksi­yonlar girmiştir.

Ortaya çıkan problemler sebebiyle ten­kitçiler, ilk müşterek dokümanı mütead­dit dokümanlar halinde alt bölümlere ayırmak zorunda kalmışlardır. Formge-schichte ekolü olarak bilinen araştırma­cılar grubuna göre yazıya geçirilmeden önce şifahî olarak nakledilen rivayet ve gelenekler ilk cemaatlerin dinî ilgilerine göre düzenlenmiş, kronolojik çerçeve ve coğrafî teferruat sonradan eklenmiştir. İncil’in hakikatini anlayabilmek için tarihî çevreden çıkmak gerektiğini savunan bu ekol mitlerden arındırma metodunu uy­gulamakta, îsâ’nın dünyaya gelişi, vaftizi sırasındaki olaylar, transfıgürasyon, ha­ça gerileceğine dair önceden verilen ha­berler, öldükten sonra dirilmesi gibi ha­diselerin tarihî değerinin olmadığını ileri sürmektedir. Sinoptik İnciller’in teşekkülüyle ilgili başka yorumlar da vardır.

Yazma Nüshaları. İnciller’in nisbet edil­diği yazarlara ait orijinal yazma nüshaları yoktur. Bugün elde bulunan en eski tam yazma nüshalar IV. yüzyıla ait Grekçe Onciale (büyük harfti) nüshalardır. Ahd-İ Ce-dîd’e ait çok sayıda nüsha bulunmakta olup bunların en eskileri papirüslere, diğerleri ise parşömenlere yazılmıştır. Mat­ta ve Yuhanna İncili’ne ait papirüslere ya­zılmış ve Il-III. yüzyıllarla tarihlenen bazı fragmanlar bulunmaktadır. Ancak Ahd-i Cedîd’in büyük bir kısmını veya tamamını ihtiva eden parşömene yazılmış en eski GreKçe yazmalar IV-V. yüzyıllara aittir.

Kanonizasyon. İlk nesil hıristiyanları için dinî alanda en yüksek otorite, Ahd-i Atîk ile îsâ tarafından ortaya konan ve ha­variler kanalıyla tebliğ edilen mesajdı. O dönemde sadece Ahd-i Atîk yazılı belgeler halinde bulunuyordu. îsâ da Ahd-i Atîk’i Allah’ın yazılı kelâmı olarak takdim edi­yordu.[581] Hz. îsâ’nın sözleri ve havarilerin tebliga­tı ise uzun yıllar şifahen nakledildi, daha sonra “havarilerin hatıratı” da denilen İnciller kaleme alındı. Kilise babalarının ya­zılarından anlaşıldığına göre büyük ki­liseler II. yüzyılın başında İncil adı verilen bir kitaba sahiptiler. Suriye’deki cemaat­ler Matta. Yunanistan”dakiler Luka ve Roma’dakiler Markos İncili’ni kullanıyorlardı. İnciller I. yüzyılın ikinci yarısında yazılmış­tır; ancak 140 yılından önceye ait İnciller’-le ilgili yazılar koleksiyonunun bilindiğine dair bir işaret bulunmadığı gibi bu tür eserlerden birine normatif bir nitelik de verilmemiştir. II. yüzyılın ikinci yarısından itibaren İncil koleksiyonlarının mevcudi­yetine ve yavaş yavaş bunların otorite ka­zandıklarına dair açık tanıklıklar ortaya çıkmaya başladı. İlk defa II. yüzyılın orta­larında Justin Martyr hıristiyanların pa­zar toplantılarında dört İncil’i okudukla­rını bildirir. II. yüzyılın sonundan itibaren dört İncil’in otoritesi yaygın olarak kabul edildi. Hıristiyan kutsal yazılar koleksiyo­nunun listesinin nihaî şeklini alması IV. yüzyılda gerçekleşmiştir. Öte yandan ilk dönemler­den itibaren dört İncil’in dışında İncil adı verilen pek çok eser mevcuttu Hıristiyanlık. Bunlardan Hz. îsâ’nın kardeşi olarak taKdim edilen Ya’küb’un İncil’i ile İbranî Tomas İncili, Hz. îsâ ve Meryem’le ilgili Kur’an’daki bilgi­lere paralel bilgiler vermektedir. İnciller dörtle sınırlandırılıp diğerleri apokrif ka­bul edilirken şu kriterler göz önünde tu­tulmuştur:

1. Bir havariye nisbet edile­bilirliği hususu. Dört İncil’in yazarların­dan Matta ve Yuhanna havarilerdendir. Diğer iki yazardan Markos havarilerden Petrus’un, Luka ise Pavlus’un arkadaşı ol­ması hasebiyle onların da İnciller’ini ha­varilerden aktardıkları kabul edilir.

2. Doğru İnancı içermesi. İncillerin tesbiti yapılırken Pavlus’un daha sonra İznik Konsili’nde resmen kabul edilen risâlelerindeki esaslar dikkate alınmış, bu esas­lara ters düşen İnciller muteber sayılma­mıştır. Meselâ Hz. îsâ’nın ulûhiyyetini red­deden, onun bir peygamber olduğunu bil­diren Ebionitler ve Barnaba İncilleri apok­rif sayılmaktadır.

3. Hıristiyan cemaatler­de yaygın olarak kullanılışı. Matta İncili Suriye’de, Luka İncili Yunanistan’da, Mar­kos İncili Roma’da yaygın olarak kullanı­lıyordu.

Daha yeni Daha eski