İnfak Nedir, Ne Demek, Kuranda Anlamı, Hakkında Bilgi

İnfak. Allah’ın hoşnutluğunu kazanma niyetiyle harcamada bulunma.             .

Sözlükte “tükenmek, tamamlanmak, son bulmak” mânasındaki nefk kökünden türetilen infâk “bitirmek, yok etmek; yoksul düşmek” gibi anlamlara gelirse de daha çok “para veya malı elden çıkarmak” mânasında kullanılmaktadır. Dinî-ahlâkî bir terim olarak genellikle “Allah’ın hoş­nutluğunu elde etme amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara aynî ve nakdî yardımda bu­lunması” demektir. Bu bakımdan infak, farz olan zekâtı ve gönüllü olarak yapılan her çeşit hayrı içermektedir. Râgıb el-İsfahânî, infaki iyi ve kötü olarak ikiye ayır­dıktan sonra iyi olanı “harcama yapan ki­şinin âdil olduğunu gösteren infak” şek­linde yorumlasa da keli­me yalın olarak kullanıldığı zaman meş­ru ve yararlı harcamaları ifade eder, har­canan şeye de nafaka denir. Ancak nafaka hukukta daha çok. kişinin bakmakla yükümlü olduğu kimselerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere yaptığı harcamaları ifade eder.

Kur’ân-ı Kerîm’de infak kavramı bir âyette “yoksul düşme.[İsrâ 17/100] yetmişe yakın âyette İse “harcama yap­ma” anlamında geçmektedir. Hadislerde de infak konusu geniş şekilde ele alınmıştır. İslâmî telakkiye göre insanın sahip olduğu ser­vetin asıl sahibi Allah’tır. O’nun emanet olarak verdiği bu servetten başkalarına infakta bulunmak gerekir.[Nûr 24/33; el-Hadîd 57/7] Bakara sûresinin 2. âye­tinde Allah’a samimiyetle inanan mümin­lerin başlıca özellikleri sayılırken İman ve namazın ardından infak zikredilmiştir. Fahreddin er-Râzî’ye göre bu âyet farz ve mendup olan bütün infak çeşitlerini kap­samaktadır. Farz olan infak zekâtla, kişi­nin kendisinin ve ailesinin geçimini sağ­lamak üzere yaptığı harcamalar ve ülke­nin savunmasına katkılarıdır. Mendup olan infak ise bunun dışında kalan harcamalardır. Ba­kara sûresinde (261-274) infakın önemi, amacı, hangi mallardan kimlere ve nasıl verileceği, karşılığında vaad edilen ödül­ler ayrıntılı biçimde zikredilir. Bu açıkla­malar şu şekilde özetlenebilir:

a) İnfak ve tasadduk gösterişten uzak, yalnız Allah rızâsı için yapılmalıdır,

b) İnfakta bulu­nan kişi onu alıp kabul edenin onurunu zedeleyecek davranışlardan kaçınmalıdır,

c) Yapılan yardım en iyi ve en kaliteli mal­lardan seçilmelidir,

d) İnfakın yerine ulaş­ması için gerçek ihtiyaç sahipleri tesbit edilmelidir. Aynı sûrenin 195. âyetinde geçen “Allah yolunda infak” tabirinin, âyetin bağlamı dikkate alındığında önce­likle ülkenin savunması için gerekli mad­dî yardımda bulunmayı ifade ettiği görü­lür. Ancak bu tabirin geçtiği birçok âyet ve hadisin birlikte değerlendirilmesinden çıkan sonuca göre Allah’a İtaat ve ibadet niyeti taşıyan, İslâm’a ve müslümanlara yardım ve fayda sağlayan her harcama Allah yolunda infak sayılmaktadır. İslâm medeniyet tarihinde de böyle bir niyet taşıması şartıyla ülkenin savunması, hac hizmetleri, yoksulların desteklenmesi, okul. kütüphane, cami. yol, köprü, çeş­me, bakımevleri gibi hayır kurumlarının tesisi, hatta tabiatın korunup geliştiril­mesine kadar çok çeşitli hizmetler için ya­pılan her türlü harcama Allah yolunda in­fak kapsamında değerlendirilmiştir. Âye­tin devamında. “Kendi ellerinizle kendini­zi tehlikeye atmayın” cümlesiyle bir an­lamda, cimrilik edip bu tür harcamalar­dan kaçınmanın müslüman toplum ve fertler için tehlike oluşturduğu bildiril­miştir.

Bakara sûresinde yer alan bir âyette (2/215) infakla ilgili öncelik sırasına işaret edilmekle birlikte âyetin sonundaki ifade­den asıl önemli noktanın hayır yapma ar­zusu ve niyeti olduğu anlaşılmaktadır. Ha­dislerde de aile fertlerine yapılan harca­malar infak kavramıyla ifade edilmiş ve bunun bütün sadakaların en hayırlısı ol­duğu belirtilmiştir. Kur’an’da, varlıklı müslümanların mallarında yoksulların hakları bulunduğunun belirtilmesi [Zâriyât 51/19; Meâric 70/24-25] zenginle­rin, bir özür sebebiyle çalışamayan veya geliri ihtiyacını karşılamayanlara yardım­da bulunmakla yükümlü olduğunu gös­termektedir. Bu yardımın tasadduk, ze­kât, fıtır sadakası, kurban, hediye, kullan­maya verme (iare), vakıf, devlet bütçesin­den maaş bağlama gibi birçok çeşidi bu­lunmakta olup bunların hepsi geniş an­lamda infak kavramıyla ilgilidir.

İslâmî anlayışa göre herkes, öncelikle emeğiyle kendisinin ve yükümlülüğü al­tındakilerin ihtiyacını karşılamaya çalış­malıdır. Zira bir hadiste belirtildiği üzere kişi elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir şey yememiştir. Ancak dinî naslar bir bütün olarak incelendiğinde, herkesin elinden geleni yapması gerekli olmakla birlikte fertlerin toplumun maddî değerlerinden yalnızca çalışarak hak ettikleri kadar de­ğil normal ihtiyaçları kadar faydalandırıl­ması ilkesinin benimsendiği anlaşılır. Hz. Peygamber dul ve yetimlerin geçimini bizzat üstlenmiş Hz. Ömer de bu uygulamayı resmileştirmiş­tir. Fârâbî. devlet gelirlerinin bir kısmının çalışma gücü bulunmayanlarla mesleği para kazanmak olmayıp sosyal faaliyet gösterenlere harcanması gerektiğini söyler. Fakat bunlara yapılacak infak, hizmetlerinin önemiyle sınırlı olmalıdır. Nitekim Hz. Ömer, ilk zamanlarda hafızlık çalışması yapanlara maaş bağlatmışken daha son­ra bu faaliyetin hizmet niteliğini kaybet­tiğini görünce bundan vazgeçmiştir.

İnfak kelimesi umumiyetle karşılıksız yardımlar için kullanılır; nitekim Kur’an’da yaptıkları iyiliklerden dolayı bir karşı­lık beklemeyenler övülmektedir.[İnsân 76/8-9] Bununla birlikte meşru alanlarda yatırım yaparak istihdam yoluyla insan­ların nafakalarını sağlamaya vesile olmak da infak kapsamında değerlendirilebilir. Serveti âtıl bırakıp (kenz) Allah yolunda harcamayan lan ağır bir dille yeren âyet­ler [Tevbe 9/34-35] bu hususu da kap­samaktadır. Gazzâlî buradaki “kenz” kav­ramının malı veya parayı piyasadan çek­mek, bunları Allah yolunda harcamanın ise piyasaya sürmek demek olduğunu be­lirtmiştir. Âyetlerde iyiliklerin sevabı genellikle bire on olarak gösterildiği halde Allah yolunda infakın sevabının bire yedi yüz oluşu [Bakara 2/261] bunun diğer ibadetlerden daha güç olduğunu göstermektedir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski