Irgandı Köprüsü. Bursa’da Gökdere suyu üstünde XV- yüzyılda yapıldığı sanılan köprü.
Bursa’da şehrin içinde, Yeşil semtini ikiye ayıran Gökdere vadisinde aynı adı taşıyan derenin üzerinde bulunan Irgandı Köprüsü, buradaki erken Osmanlı dönemi mimari eserlerinin en önemlilerinden biridir. Kim tarafından ve hangi tarihte inşa edildiğini gösteren bir kitabenin mevcudiyeti bilinmemektedir. Evliya Çelebi de hakkında uzunca açıklama yaptığı köprünün kitabesinden bahsetmeden Orhan Gazi tarafından şehrin fethinden az sonra yapıldığını belirtir. Hüseyin Ayvansarâyî, Mecmûa-i Tevârîh’te Irgandı Köprüsü’nün bânisiyle inşa tarihine dair üç beyit kaydetmiştir. 897 (1492) yılını veren bu manzumenin nereden alındığı belirtilmemiştir. Tarih beyti doğru kabul edildiği takdirde köprünün Hâce Muslihuddin tarafından yaptırıldığı ileri sürülebilir. Bu dönemde “tüccar” karşılığı olarak kullanılan “hoca-hâce” kelimesinden hareketle de köprüyü Bursa’nın varlıklı bir tüccarının inşa ettirdiğini söylemek mümkündür.
Ekrem Hakkı Ayverdi köprü hakkında Bursa kadı sicillerinden bazı notlar çıkarmıştır. Buna göre Ali el-irgandî adında bir kişinin oğlu olan Hâce Muslihuddin köprüyü 846’da(1442) yaptırmış ve 902 (1497) yılına doğru Bilecik’te şehid olmuştur. Şüphesiz bu bilginin başka belgelerin ışığında kontrol edilmesi gerekir. Çünkü Muslihuddin köprüyü yaptırdıktan elli – elli beş yıl sonra öldüğüne göre bu eseri çok genç yaşta inşa ettirmiş olmalıdır. Halbuki yukarıda sözü edilen manzumenin son mısraında yer alan “oldu cisr-i bîmisâf ibaresinin ebced karşılığı 897 (1492) olarak kaydedilmiştir ki baninin de bu tarihte vefat etmesi normaldir. Aynı belgeye göre hayır sahibinin iki oğlu iie bir kızı vardır; ayrıca Sakarya üzerindeki diğer köprüsü ile kaldırımlar için de para ayrıldığını belirten belge 902 yılı Ramazanına (Mayıs 1497) aittir. Bursa kadı sicillerinde bulunan başka bir belgeden Muslihuddin”in torunu Ahmed Çelebi oğlu Muslihuddin’in babasından kalan servetle köprünün üstüne otuz bir dükkân yapmayı tasarladığı, köprünün kuzey ucundaki beş dükkândan birini mescid haline getirdiği ve Cemâziyelâhir 966 (Mart 1559) tarihli vakfiyesiyle bazı şartlar belirlediği anlaşılmaktadır. Ekrem Hakkı Ayverdi, dükkânların Muslihuddin tarafından köprünün ilk yapımından yüzyıl kadar sonra ilâve edildiğini kabul eder. Bu esere dair bir monografi hazırlayan Yılmaz Önge ise köprü ile dükkânların bir bütün olarak aynı zamanda yapıldığını ileri sürmektedir. Önge. bu görüşüne uygun olarak köprü ve dükkân gözlerinin esas biçimlerine göre tahminî rölöveleri-ni de çizerek yayımlamıştır. Köprünün iki ucundaki ayakların içinde mekânların olması, ayrıca yukarıdaki dükkânlarla bağlantı sağlayan hücrelerin varlığı, yapım sırasında üstünde dükkânların bulunacağının düşünüldüğüne işarettir. Bu duruma göre XV. yüzyıldaki ilk inşada ahşap dükkânların mevcut olduğu, daha sonra belki bunlar yandığından 1559’da kagire dönüştürüldüğü de ihtimal dahilindedir. Bursa kadı sicillerinde köprünün ve dükkânların tamirleriyle ilgili kayıtlar da bulunmuştur. Bu belgeler köprü üstündeki dükkânların kurşun örtülü olduğunu ve 10 Rebîülevvel 975 (14 Eylül 1567), 21 Rebîülâhir 975 (25 Ekim 1567), Zilkade 980 (Mart 1573), Rebîülevvel 984 (Haziran 1576). Receb 1041 (Şubat 1632) tarihlerinde tamir edildiğini göstermektedir. Ayrıca köprünün sel yüzünden harap olan bir ayağının acele tamiri için 1265 Muharreminde (Aralık 1848) bir kayıt düşülmüştür.
Köprünün “ırgalamak, sallamak, sarsmak” anlamıyla ilgili olan adını nereden aldığı hususunda bazı görüşler ileri sürülmektedir. Bunlardan biri. eseri yaptıran Muslihuddin’in babası Ali el-lrgandî’nin Irgand adlı bir yerden olduğu şeklindedir. Evliya Çelebi ise XVII. yüzyılda bu isme dair inanılması zor bazı menkıbeler anlatır ve bu adı “ırgalandı” kelimesiyle ilgili gösterir.
Köprünün iki kenarına dükkânların yapılması ile eser bir arasta görünümü kazanmıştır. Nitekim 1573-1589 yılları arasında Bursa’ya gelen Alman Reinhardt Lubenau, Irgandı Köprüsü’nün tek kemerinin üstünde dükkânların sıralandığını bildirir. Ona göre uzunluğu 300 m. kadar olan köprü Bursa’nın fethinden önceye ait bir hıristiyan eseridir.
1640’ta Bursa’yi ziyaret eden Evliya Çelebi köprünün üzerindeki çarşıda 200 kadar hallaç dükkânının olduğunu belirtir ve şu bilgileri verir: “Bu cisr dükkânlarının üzeri cümle tonoz kemerlerle mebni olup kurşunla mesturdur. Bu cisrin iki başında kale kapıları gibi demir kapılar üzere mazgal delikleri vardır. Kapılar sed-dedilirse başka bir yerden zafer mümkün değildir. Cisrin bir tarafı boştur, han gibi misafirhane olup at bağlanır. Rum, Arap ve Acem’de bir gözlü, meşhûr-ı âfâk, eflâke ser çekmiş, azîm cisrlerin biri de budur.
Osmanlı dönemi boyunca Bursa’dan geçen seyyahlar kitaplarında Irgandı Köprüsü’ne dair bilgi vermişlerdir. Anadolu’da incelemeler yapan Charles Texier’nin eserinde köprüye dair etraflı bir tasvir bulunmamakla beraber XIX. yüzyılın ilk yarısındaki görünümünü aksettiren bir gravür yer alır. Aynı yıllarda 1836’da Bursa’ya gelen Miss Julia Pardoe seyahatnamesinde köprünün bir gravürünü yayımlamış ve yapıyı Roma eseri olarak tanıtmıştır. Köprü üstündeki dükkânlarda o sırada dokuma tezgâhları vardır. Cevdet Çulpan tarafından Semavi Eyice’ye verilen bir nota göre Gazzîzâde Abdüllatif Efendi’nin 1240 (1824-25) tarihli yazma eserinde Irgandı cisri vâcibüsseyr bir köprüdür, gayette arîz ve tülü üzre kagir sakıftır, iki tarafında kagir odalar vardır, derûnunda kutnu tezgâhları işler, bir garip seyrandır” denilmektedir. Köprü hakkındaki dikkat çekici diğer bir kayıt Ahmed Cevdet Paşa’ya aittir. Onun bildirdiğine göre 1855’te Bursa’yı harap eden şiddetli depremde Sultan I. Murad’ın inşa ettirdiği köprü bütünüyle yıkılmasa da çok zarar görmüştür. Depremde yapının üstündeki tonozlu sıra dükkânların da yok olduğu sonraki yıllarda çekilen fotoğraflardan belli olmaktadır. Bu felâketin arkasından 1278’de (1861-62) basılan şehir planında. iki tarafında değişik ölçülerde otuz iki-otuz beş kadar dükkân sıralanan Irgandı Köprüsü, ortasındaki yolun üstü açık bir çarşı olarak işaretlenmiştir. XIX. yüzyılın ikinci yarısında köprünün üstünde, kagir beden duvarına kısmen ağaç eliböğründelerle dayanmış çıkmalara oturan, ahşap evleri andıran ve bir mimari bütünlüğün olmadığı açıkça görünen dükkânların bulunduğu birçok fotoğraftan anlaşılmaktadır. Ayrıca Mary Adelaîde VValker adında bir İngiliz kadının anonim olarak yayımladığı taş basması albümdeki resimler arasında da köprünün bir deseni vardır. Yılmaz Önge, bu çizimin daha iyisinin Illustrated London News dergisinin 1S Şubat 1890 tarihli sayısında çıktığını belirtmektedir. I. Dünya Savaşf ndan önce ve Millî Mücadele’nin hemen arkasından Türkiye’de çok yeni olan usullerle renkli harikulade fotoğraflar çektiren Fransız Albert Kahn’ın arşivinde de Irgandı Köprüsü’nün 3 Haziran 1913te A. Leon tarafından çekilmiş resmi bulunmaktadır.
Millî Mücadele yıllarında Bursa’yı işgal eden Yunanlılar 1922’de geri çekilirken köprü de tahrip edilmiş ve üstündeki dükkânlar bütünüyle ortadan kalkmıştır. Irgandı Köprüsü Bursa Belediyesi’nce 1949 yılında tamir edildiğinde tarih içindeki geçmişi hiç hesaba katılmaksızın sadece şehrin iki yakasını birbirine bağlayan bir unsur olarak düşünülmüş ve bu anlayışla ihya edilmiştir. Bu tarihî eser, bugün eski gravür ve fotoğraflardaki görünümünden çok farklı ve bir vakitler güzelliğini vurgulayan romantizminden yoksun olarak görevini sürdürmektedir.
muntazam kesme taşlar kullanılmıştır. Köprünün döşemesi hizasında cephesinde dizi halinde taş konsollar bulunuyor ve bunlar iki sıra halindeki tonozlu dükkânların taşkın dış cephelerini taşıyordu. Önge, dükkân hücrelerinin bu dış cephelerinde üstleri sivri boşaltma (tahfif) kemerli pencereler bulunduğunu düşünmüştür. Nitekim Miss Pardoe’n un kinde daha intizamsız olmasına rağmen Texier’-nin gravüründe bu pencereler görülmekte ve ortadaki yolun üstünün de çifte meyilli bir çatı biçiminde örtülü olduğu anlaşılmaktadır. 1855 depreminden sonra çekilen fotoğraflarda konsollar kaybolmuş, dükkânlar ise değişik ölçülerde ve mimarileri birbirini tutmaz biçimde kiremit örtülü çatılarla ahşaptan yapılmış olarak mevcuttur. Cephelerinin çıkmaları eliböğründeler tarafından taşınmaktadır. Köprünün 1922’de son tahribi ve dükkânların yakılmasından sonra 1949 tamirinde cepheler yükseltilmiş, böylece iki uçtaki sokaklarla aynı seviyede bağlanmıştır. Bugün alttaki muntazam kesme taş örgünün üstünde poligonal yontulmuş taşlardan olan bu ek yükseltilme açıkça görülür.
Köprünün bir ucundaki ayağın içine dışarıdan bir kapıdan geçilerek girilebilir. Karşı taraftaki ayağın içinde de bunun benzeri bir boşluk olduğu dışarıdan görülen mazgalların varlığından tahmin edilmekle beraber bu ikinci mekâna girile-mediğinden ne olduğu hakkında bir kanaat edinilememiştir. Kuzeybatı tarafındaki boşluk dikdörtgen planlı olup 4,50 x 14,85 m. ölçüsündedir. Üstü tuğla örgülü bir beşik tonozla örtülmüş, duvarlarında yer yer tamir izleri ve yamalara rastlanmıştır.
Köprü üstünde evvelce mevcut dükkân gözlerinin tabanları ile büyük mahzenin tonozu arasında yine tonozlu küçük hücreler bulunduğu tesbit edilmiştir. İlk defa Önge tarafından görülerek incelenen ve dışarıya açılan bir mazgaldan hava ve ışık alan bu küçük hücrelerden biri 1,67 x 3,00 m. ölçüsündedir. Tonozunda 0,43 x 0,75 m. ölçüsünde bir menfezin bulunması, bu hücrenin aslında üstündeki dükkânla bağlantılı olduğunu gösterir; hatta belki de onun ardiyesiydi. Dış cephelerde tek sıra halinde çok sayıda mazgal bulunuşu bu dar mekânların adetlerinin de Çok olduğunu belli eder. Önge, bu hücrelere nazaran daha ait seviyede bulunan tonozlu büyük mekânın ahır veya antrepo olabileceğini düşünmüştür. Ayrıca bazı söylentilere göre burası bir süre Ermeniler tarafından şaraphane olarak kullanılmıştır. Nitekim köprünün şehir tarafındaki ucu evvelce Ermeni mahallesi olduğundan Bursa’da uzun süre Fransa konsolosu olan Ermeni asıllı G. Bay”ın aynı zamanda konsolosluk olan evi bu köprünün başında bulunuyordu. Eski kartpostallarda damında Fransız bayrağı ile görülen bu ev, başta Pierre Loti olmak üzere pek çok yabancı tarafından ziyaret edilmiştir. İçi değerli Osmanlı eserleriyle döşenmiş olan eski Türk üslûbundaki köşk-ev, Ahmed Hâşim’in 1928’de basılan Gurebahâne-i Laklakan adlı eserinde yer almıştır. Bu yapı bir ara ünlü kebapçı İskender’in mülkiyetine intikal etmişse de satıldıktan sonra on beş-yir-miyıl içinde yıktırılıp ortadan kaldırılmıştır.
Irgandı Köprüsü, üstünde çarşısı ile Türk sanatında benzerlerine az rastlanan değişik bir köprü örneği idi. Eski şekline benzer bir biçimde ihya edilmeyişi turistik ağırlığı olan Bursa şehri için büyük bir kayıptır. Venedik’te bugün şehrin en büyük turistik yerlerinden biri olan. üstünde galeri ve dükkânlar bulunan Rialto Köprüsü ile Floransa’daki Ponte Vecchio çarşılı köprü geleneğini sürdürürken lr-gandı Köprüsü”nün sadece bir geçit yeri görünümünü almış olması üzüntü vericidir.
TDV İslâm Ansiklopedisi