Himmet. Velîlerde var olduğu kabul edilen olağan üstü irade gücü.
Sözlükte “meyil, arzu, istek, azim” mânasına gelen himmet kelimesi (çoğulu himem), “Kendini veya başkasını kemale erdirmek için kalbin bütün ruhanî güçleriyle Cenâb-ı Hakk’a yönelmesidir” şeklinde tarif edilmiştir.
İlk sûfîler himmetin önemine dikkat çeker ve buna değer verilmesini isterlerdi. Ebû Bekir et-Tamej$tânî her şeyin esasının himmet olduğunu söylerdi. Huldî. velayet makamına ulaşmanın mücâhede ile değil himmetle mümkün olduğu kanaatindedir. Himmeti irade ve niyet olarak anlayan Hakîm et-Tlr-mizî’ye göre himmeti din olanın bütün işleri ibadet, himmeti dünya olanın her ameli dünya olur. Ebû Bekir eş-ŞibtTye göre himmet iradenin güçlü bir şeklidir. Ebû Ali ed-Dekkâk’a göre irade kulun ibadet etmesini, himmet İse müşahede mertebesine ulaşmasını sağlar. Hakkın kuluna himmeti ölçüsünde ihsanda bulunduğuna, sülük ehlinin himmetleri ölçüsünde yüce derecelere ulaştıklarına inanan sûfîler etrafındakilere daima büyük himmete sahip olmalarını, yani gözlerini yükseklere çevirmelerini, alelade şeylere tenezzül etmemelerini öğüt-lemişlerdir. Herevî himmeti, gönlü fâni dünyanın verdiği sıkıntıdan korumak ve baki olan âhireti arzulamaya yöneltmek; amel etmek, ancak amelle avunmayıp daha üstün şeyler istemek; amellerin neticesi olan değerli hallerle yetinmeyip daha yükseklere göz dikmek şeklinde üçe ayırmıştır. Himmet üzerinde değişik yorumlar yapan sûfî müellifler genellikle Herevî’nin bu tasnifine bağlı kalmışlardır.
Tasavvufta himmet genel olarak velînin teveccühü, tasarrufu ve olağan üstü işleri başarma gücü şeklinde anlaşılmıştır. Muhyiddin İbnü’l-Arabî’ye göre himmetin üç şekli vardır. Kalbin temenni ettiği şeye bütünüyle yönelmesi uyanış tarzındaki himmettir. Bu bir şeyi gönülden dileme, yürekten arzulama anlamına gelir. Müridin bir şeyi bütün samimiyetiyle dilemesi “irade himmeti” veya “cem’ himmeti” adını alır. Bu anlamdaki himmetin etkisi altına alamayacağı hiçbir şey yoktur. Bu türlü himmete sahip olan bazı müridler şeyhlerini bile etkiler. İbnü’l-Ara-bî, insanın bütün iradesini belli bir nokta üzerindeyoğunlaştırması demek olan böyle bir himmetle Afrika’da Gurâbiy-ye adı verilen bir zümrenin diledikleri kişileri öldürdüklerini ileri sürer. Ona göre nefis cem’iyyet halinde olduğu zaman maddeye tesir eder. İbnü’l-Arabî, saf bir ilhamla arzuların bir noktada toplanmasına “hakikat himmeti” adını verir. Yegâne istekleri Hak olan büyük şeyhlerin himmeti böyledir.[538] Velîler, himmet denilen manevî ve sırrî bir güçle misal alemindeki mümkün varlıkları gerçek varlıklar haline getirebilirler; çünkü himmet kâmil insandaki ilâhî kudrettir. Bu kudretle meydana gelen bu tür varlıklara “mahlûk-ı arif denir. İbnü’l-Arabî, arifin marifeti yükseldikçe himmetle tasarrufunun eksildiğini söyler. Çünkü vü-cûd-ı mutlakın ahadiyyetini müşahede eden arif onun vücudundan başka bir şey göremez. Arifin bu müşahedesi onun Hak’tan gayriye teveccüh etmesine engel olur.
Abdülkerîm el-Cîlî’ye göre yeryüzündeki en değerli şey himmet olduğundan Hakk’a ancak onunla varılır. Himmet mü-ridlerin mi’racı, arifleri Hakk’a götüren bunaktır. Bununla beraber sadece Hak’la ilgili olan himmet ne kadar yüce olursa olsun bir yerde perde sayılır.
Nesneleri, kişileri, ruhları etkileyen ve yönlendiren, ilâhî rahmet ve yardımın gelmesine vesile olan himmet şeyh mürid ilişkisi bakımından büyük önem taşır. Hacı Bektâş-ı Velî’nin Yûnus Emre’-ye buğday yerine himmet vermeyi teklif etmesini, bunu kabul etmeyen Yûnus’un sonradan pişman olmasını anlatan menkıbe himmetin tarikatlarda ne kadar önemli olduğunu gösterir. Halvete giren mürid bu manevî yolculuğunda karşılaştığı zorlukları aşmak ve her belâyı defetmek için şeyhinin himmetini İster. Çünkü himmet onun kılavuzu ve en etkili silâhıdır.
“Dert. üzüntü, kaygı, tasa” anlamına gelen hemm kelimesi de (çoğulu hümûm) himmet anlamında kullanılmıştır. Serrâc hemmi “soyut sır” olarak tarif eder. Bu ise her çeşit meşguliyetten uzaklaşan sâ-Iikin Hakk’a teveccühü olup hiçbir düşünce ve hayal bu teveccühe engel olamaz. Cüneyd-i Bağdadî, “Hem ile bir an Allah’a yönelmen senin için her şeyden hayırlıdır” demiştir. Tasavvufta büyük önem taşıyan bir hadiste, “Kaygılarını (hümûm) tek bir kaygı ve âhi-ret tasası haline getiren kişiyi Allah dünya kaygılarından kurtarır” denilmiştir. Sâlikin bir tek tasası ve yönelişi olması esastır. Ebû Ali ed-Dekkâk, sâlikin zahirini ibadetle meşgul eden şeye hem, bâtınını murakabe eden şeye de himmet adını verir. İbn Kayyim’e göre iradenin başlangıcı hem, sonu himmettir yani himmet iradenin en güçlü ve mükemmel şeklidir.
Kişinin bayağı şeylere tenezzül etmemesine, gözünün en iyide ve en yüksekte olmasına “yüce himmet denir. Ulüvv-i himmet ilerlemeyi ve yükselmeyi sağlar, insana iyi nitelikler kazandırır, onu zilletten kurtarır. Mutasavvıflara göre insan keremi bol Allah’tan manevî ve yüce değerler isterken aza kanaat etmemelidir.
TDV İslâm Ansiklopedisi