İshak Paşa Sarayı -Ağrı- Tarihçesi, Mimari, Hakkında Geniş Bilgi

İshak Paşa Sarayı. Doğubayazıt’ta XVIII. yüzyıl sonlarına ait bir saray külliyesi.

Ağrı ilinin Doğubayazıt ilçesinde şehre hâkim bir tepenin üstünde malikâne ola­rak kurulmuş bir külliye durumundadır. Harem dairesinin cümle kapısı üstündeki kitabesine göre 1199 (1785) yılında İshak Paşa tarafından inşa ettirilmiştir. İshak Paşa, bu bölgeye XVIII. yüzyılda hâkim olan Çıldır hanedanından Hasan Paşa’nın oğlu olup vezirlik rütbesiyle Çıldır ve Ahıska valisi oldu. Ancak yaptırdığı sarayın ihtişamı, Osmanlı hanedanı ile rekabete gi­rişmek düşüncesinde olduğunu gösterdi­ği gibi İran’dan İstanbul’a giderken bu­rada misafir edilen İran elçisinin padişah huzurundaki abartılı sözleriyle bu reka­beti kışkırtması, İshak Paşa’nın gözden düşmesine ve Hasankale’ye sürgün edil­mesine yol açtı; İshak Paşa orada öldü. Sarayın daha sonraki tarihi hakkında ye­terli bilgi yoktur. Yalnız Fransız şarkiyat­çısı Pierre-Amedee Jaubert seyahatna­mesinde bazı bilgiler vermektedir. XIX. yüzyılın başında şehirde çıkan bir veba salgını saraya da sıçrayarak haremde pek çok kişinin ve bu arada Doğubayazıt Beyi Mahmud Paşa’nın ölümüne yol açmıştır. Sarayın iç avlusundaki mezarlığa gömü­len paşanın burada mevcut mezar taşında sonradan kazınmış Ölüm tarihi, kendisi ta­rafından bir süre hapsettirilen Jaubert’in seyahatnamesinde verdiği bilgilerle ay­dınlanmış ve Mahmud Paşa’nın 1805yı­lında öldüğü ortaya çıkmıştır. 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’nın ardından bölge Rus hâkimiyetine geçmiş, ancak 1. Dünya Savaşı sonunda tekrar Türk İdaresine gir­miştir. Bundan sonra İshak Paşa Sarayı’-nın önemli bir yerleşime sahne olmadığı ve böylece harap olmaya yüz tuttuğu dü­şünülebilir. 1950 yıllarından itibaren sa­ray ve külliyesi pitoresk görünümü sebe­biyle tanınmaya başlanmış ve 1960 yılla­rında Müzeler Genel Müdürlüğü’nde gö­revli Mahmut Akok tarafından bütün mi­mari karakterini ortaya koyan ayrıntılı plan ve rölöveleri çizilerek yayımlanmış­tır. Ardından bu önemli külliyenin resto­re edilmesine girişilmiştir. 1982 yılında da Yüksel Bingöl Almanya’da bu sarayla il­gili bir doktora tezi yapmıştır.

Eski yerleşim yerinin 7 km. uzağında yer alan saray. 50.00 x 115.00 m. boyut­larında dikdörtgen bir düzende yaklaşık 7600 m2’lik bir alanı kaplamaktadır. Doğu-batı doğrultusunda yerleştirilmiş olan saray yanyana üç ana gruptan oluşmak­tadır. Saraya, doğu yönünde bulunan sa­de cephe üzerindeki çok gösterişli bir cümle kapısından girilmektedir. Selçuklu etkileri ağır basan, ancak Avrupa ampir üslûbunun etkileri de görülen kapı dışa taşkın olup sivri kemerli olarak düzenlen­miştir. Pilastrlar, nişler ve mukarnasla de­kore edilen kapı altta basık kemerli açık­lığa sahiptir ve buradan ön avluya geçiş sağlanmaktadır. Cümle kapısının İç cep­hesi de gösterişli bir kitle halinde olup üs­tünde ayrıca küçük bir odası vardır. Kare planlı olan birinci avluda kapının sağında duvara bitişik yapılmış sivri kemerli bir çeşme bulunur. Avlunun sağında altı bod­rumlu muhafız hücreleri, bunların arka­sında sarayın kuzey duvarı önünde bod­rumu zindan, üstü kışla olarak kullanılan mekânlar yer alır. Solda mevcut dış duva­ra paralel biçimde yerleşmiş olan birim ahır olarak düzenlenmiştir. Birinci avlu­nun cümle kapısı karşısında şahane bir iç cephe mevcuttur. Cephenin ortasında âbidevî bir kapı ile iki yanında yüksek pen­cereler yüksek bir yapı kitlesine işaret eder. İnce uzun taçkapı sivri kemerli olup iki yanındaki iri servi ağacı kabartmaları­nın dışında oldukça sadedir. Cephenin sol kısmında orta avlu solundaki binaya girişi sağlayan küçük çapta bir kapı vardır. Üze­ri tonozlu bir geçit birinci avlu ile ikinci avluyu birbirine bağlamaktadır. Bu geçi­din iki tarafındaki kapılarla yüksekliği az olan zemin katma girilir. Bu katın orta avluya açılan ayrı pencereleri ve birinci avluya açılan kapıları vardır. Burada orta hizmetlerinin görüldüğü birimler bulun­maktadır.

İkinci avlu, dört tarafı bina grupları ile çevrili ve dikdörtgen planlı bir sahadır. Sağ tarafında sarayın mabeyin dairesinin divan sofası ile selâmlık teşkilâtına ait bi­nalar ve ayrıca bir camiyle bitişiğinde bir türbe yer alır. Sağdaki selâmlık dairesi­ne, sivri kemerli bir eyvan içinde düzen­lenmiş olan dikdörtgen açıklıklı ve mukarnaslı yaşmaklı bir kapıdan girilir. Bu­radan merdivenli bir geçitle hol ve kori­dorlara ulaşılır. İlk holden selâmlık kısmı­nın divan salonuna ve sofalara geçmek mümkün olduğu gibi merdivenlerden üstteki terasa da çıkmak mümkündür. İkinci holden ise cami yanındaki odalara ve camiye geçiş sağlanmaktadır.

Mabeyin dairesinin divan salonu, bir ke­merli geçitle güney kısma doğru uzanan diğer salonlara ve cumbalı bir sofa ile mü­teakip küçük odalara bağlıdır. Bu kısım­da tahribat fazla olduğundan mevcut du­var izleri yardımı ile çıkarılan plandan ya­pılan takip etmek mümkün olmaktadır. 1995 yılı restorasyonunda bu kısımlar te­mizlenmiş ve açığa çıkarılmıştır. Selâm­lık kapısının sağında yer alan divan sofası iki sıra. solda yer alan diğer mekânlar ise tek sıra pencerelerle avluya açılmaktadır. Az çok bütün hüviyetiyle ayakta kalabil­miş mabeyin dairesi yapılarından biri ca­mi kısmıdır. Mabeyin ikinci holüne açılan bir kapı ile doğrudan doğruya caminin harimine girilir.

Cami sarayın iki katı yüksekliğinde olup son cemaat yerinin üstü terastır. Terasın kuzey cephesi köşelerinde piramit biçi­minde külahları olan kuleler yer alır. Sivri kemerli nişler içinde dikdörtgen açıklıklı iki sıra pencereye sahip mihrap cephesin­de üstte bir yuvarlak pencere bulunmak­tadır. Dışa taşkın mihrap çıkıntısının kö­şeleri sütunçelerle yumuşatılmıştır. Dış­ta mihrap çıkıntısı, pencere alınlıkları ve çevreleri süslenmiş olan yapının içinde de taş süsleme görülmektedir. Yuvarlak ke­merli bir alanla sınırlanan mihrapta alın­lığın altında sivri kemerli, mukarnaslı, yaşmaklı niş beş kenarlı olarak düzenlen­miştir. Caminin kıble duvarı dış kenarın­da bir türbe bulunmaktadır. Türbenin avlu zemininde görülen kısımları methal örtüsü ile iki havalandırma menfezlidir. İçinde sanduka vb. bulunmayan esas tür­be zemin altında dikdörtgen, üstte İse sekizgen planlı bir yapıdır. Üstte kırık pi­ramidal bir külahla örtülü olan yapının köşeleri, yonca biçimli iri sütunçelerle ha­reketlenen cepheleri kabarık bitkisel süs­lerle dolguludur.

Orta avlunun sol tarafında bulunan di­ğer selâmlık binaları çok haraptır ve alt katlan tonozlu, kemerli, kagir bir yapı ha­lindedir. Üst odalardan kalan bazı bakiye­lere göre burada geniş ikamet ve istira­hat yerleriyle sofaların bulunduğu anla­şılmaktadır. İçleri zamanla moloz dolmuş olan bu birimler son yıllarda temizlenmiş­tir. Saray binasının genel plan ve yapı âhengine göre bu kısmın ek bir bölüm olduğu anlaşılmaktadır. Bu bina grubu, esas planın istikametlerine İçten uyarsa da dıştan araziye uygun düşürebilmek İçin bir kısmı çarpık durumda yapılmıştır.

İkinci avlunun karşısında sarayın paşa dairesi denilebilecek harem kısmı bulu­nur. Duvarın ortasında, iki yanındaki sa­ğır cepheyi süslemek amacıyla oyulmuş süs panolarının yer aldığı muhteşem bir tak kapısı vardır. İri bir kaval silme ile sı­nırlanan kapı, altta karşılıklı birer aslan figürünün yer aldığı girift bitkisel kompo­zisyonlar, geniş bordürle çevrelenmiştir. Dikdörtgen açıklıklı ve mukarnaslı yaş­maklı kapının üzerinde dışa pencere ile açılan küçük bir oda bulunmaktadır. Cephe duvarında da bir üst katın varlığı­na işaret eden pencere izleri mevcuttur. Charles Texier ve Flandin’in gravürlerin­de bu pencereler açıkça görülmektedir. Ancak yapının iç kısmı fazla harap olduğundan sadece zemin ka­ta ait bölmeleri tesbit etmek mümkün olabilmektedir. Harem dairesinin kapısın­dan küçük bir hole ulaşılır. Buradan sağ­da ve solda ikişer kapı ile bunun karşısın­daki bir kapıdan dairenin çeşitli kısımla­rına geçilir. Sağdaki kapının birinden ge­nişçe bir bölmeye, yandaki kapıdan ise içerideki taşlık (iç avlu) Önündeki odaya ulaşılır. İki oda arasında da ayrıca bir kapı bulunur.

Haremin ortasında yer alan ve doğu-batı yönlerinde ikişer sütunla taşınan üç sivri kemerli açıklığa sahip dikdörtgen planlı bölümün kabul salonu veya bir iç avlu olduğu hususunda araştırmacılar farklı görüşler ileri sürmektedir. Bu bö­lümün kuzey ve batısında yer alan kori­dorların arkasında çok sayıda dikdörtgen mekân vardır. Güneyinde ise hamam, mutfak, tuvalet, servis odaları yer almak­ta olup burada yer yer iki Katlı mekân dü­zenlemeleri görülmektedir.

Giriş holünün sol tarafındaki kapılarla içleri fazla harap iki büyük odaya girilir. Holün karşısındaki kapıdan ayrı bir servis mekânına geçilir. Buradan da merdiven­li bir kapı ile mutfak kısmına ulaşmak mümkündür. Arka tarafta yer alan ha­mam binasının külhanı da bu holde bu­lunur. Ayrıca servis holü üstünün açık ol­duğu düşünülebilir.

100 m2’ye yakın bir alan kaplayan mut­fak çatı örtüsü, dört büyük kemerin kar­şılıklı kurulması ile meydana gelmiş ilgi çekici bir yapıdır. İçinde sadece küçük bir aş ocağı vardır. Güney yönüne bakan iki penceresi ve diğer duvarlarında muhte­lif istikametlere açılan kapılar bulunur. Aşevinin yanından küçük bir geçitle ha­rem dairesi koridoruna girildiği gibi ha­mam binasına da ulaşılır. Kubbeli, iki göz­den ibaret bir plana sahip hamam odala­rının biri soyunma, diğeri yıkanma yeri­dir.

Harem dairesi plan düzeni bakımından mutfak, iç avlu ve hamam grubu ile ayrı olarak incelendiğinde harem odaları bu kısımdan “L” şeklinde bir koridorla ayrı­lıp kuzey ve güney kısmı kaplamak üze­re yine” L” şeklinde bir plan tertibiyle bu kitleye eklenir. Zemin katta, on iki gözden ibaret harem dairesinin alt kısım odaları bulunur. Üst kata ve arka terasalı bahçe­ye bağlantıyı sağlayan merdivenli geçit­ler batı cephesinin ortasındaki kısımda yer almaktadır. Harem dairesinin ikinci kata ait kalıntıları bugün kuzey duvarının camiye bitişik olan kısmında görülmekte­dir. Bu bakiyelere göre alttaki odalar nisbetinde bir teşkilâtın üst katta da mev­cut olduğu anlaşılmaktadır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski