İshakiye Camii/Külliyesi -Manastır- Tarihçe, Mimari, Hakkında Bilgi

İshakiye Camii ve Külliyesi. Makedonya’nın Manastır şehrinde XVI. yüzyıl başında yapılmış cami ve külliye.

Yapıldığı dönemde cami, mektep, med­rese, zaviye, imaret ve tabhâneden [mut­fak, kiler, yemekhane, ahır, helalar, iki ev] meydana geldiği anlaşılan külliyeden bugün yalnızca cami ayaktadır. Caminin 1890,1910, 1947 ve 1959 yıllarında ona­rım gördüğü bilinmektedir. Dört satır ha­lindeki sülüs hatla yazılmış kitabesine gö­re cami II. Bayezid devrinde 912’de (1506) yaptırılmıştır. Külliyenin kurucusu, aynı şehirde şimdi harabe halinde bir camisi olan îsâ Fakih’in oğlu İshak Çelebi’dir. ön­ce Manastır, ardından Selanik kadısı olan İshak Çelebi’nin bu külliyesine ait vakfiye Rebîülevvel 914 (Temmuz 1508) tarihli olup 1972’de yayımlanmıştır. Külliye için İshak Çelebi Manastır. Selanik, Filibe ve Tatarcık’ta (Tatarpazan) birçok dükkân, ev, değirmen ve arsa tahsis etmiştir.

Taş ve tuğla örgülü duvarlara sahip ca­mi, dıştan yaklaşık 18,00 x 18,00 m. Ölçüsünde kare planlı olup harimini 14,50 m. çapında bir kub­be örter. Kubbeye geçiş, köşelerde istirid­ye kabuğu şeklindeki dilimli tromplarla sağlanmıştır ve bunların tam köşelerinde yer alan bağlantıyı mukamaslar doldurur. Dıştan onikigen olan kubbe kasnağının her yüzeyinde birer sivri kemer pencere açıklığı bulunmakta olup İçeride tromp kemerlerinin üstünde, konsol çıkmalara oturan demir korkuluklu bir galeriye sa­hiptir. Buradaki pencere üstlerini, tromp­ları ve kemerleri süsleyen kalem işi nakış­lar çok geç tarihlerde yapılmıştır. Cami­nin cephelerinde üçer sıra pencere yer almaktadır. Birinci sıra pencereler her cephede ikişer adet olmak üzere dikdört­gen açıklıklı, ikinci sıra pencereler İse ku­zey cephesi hariç her cephede üçer adet, üçüncü sıra pencerelerde ikişer adet ola­cak şekilde ve sivri kemerlidir. Cümle ka­pısının sağ tarafında duvar içinde bulu­nan bir döner merdiven ahşap mahfile çıkışı sağlar.

Kavsarası mukarnash mermer mihrap, sivri bir kemer ve ayrıca dikdörtgen sil­me İle ahenkli biçimde çerçevelenmiştir. Mermer minberin yan yüzeyleri şebeke­lidir. Güzel bir işçiliği olmakla beraber son onarımlarda üzerine sürülen boyalar bunları çirkin bir hale getirmiştir. Mahfil kısmı ise ahşaptır ve büyük bir ihtimalle geç dönemlere aittir.

Üstü sivri bir çatı ile örtülü, içinde dört destekle bölünmüş on bölümlü son cema­at yeri de geç dönem inşaatıdır. İki sıra pencere ile aydınlanan ve yan cephelerin­de ikişer direğe dayanan birer saçak sun­durmasının koruduğu yan girişli bu me­kân ahşaptan yapılmış bir tavana sahip­tir. Aslında burada klasik dönem mima­risinde usulden olduğu gibi kubbeli, beş bölümlü ve iki yana taşkın, revakla dışa­rıya açık bir son cemaat yeri mevcut ol­malıydı. Aydın Yüksel’in işaret ettiği giriş cephesindeki bir çift küçük mihrap kö­şelere yakın olduğundan son cemaat yerinin esasında beş kubbeli olduğunu dü­şündürmektedir. Bilinmeyen bir sebeple bu revak yıkılarak yerine geniş ve her ta­rafı kapalı olan bugünkü mekân inşa edilmiştir. Caminin orijinalinde dört sü­tuna oturan üç kubbeli bir son cemaat yeri mevcuttur.

Caminin sağ tarafında yükselen taş minaresinin kısa bir pabuç kısmı vardır. Rumeli’deki benzerlerine göre oldukça yüksek olan minarenin şerefe çıkması üç sıra mukarnaslıdır. Çokgen gövdeli mina­re yaklaşık 45 m. yükseklikte olup tama­men kesme taştandır.

Heybetli bir dış görünüşü olan İshak Çelebi Camii, dış cepheleri ikiye bölen ve binayı çepeçevre saran bir silmeye sa­hiptir. Bunun yukarısında da pencereler vardır. Trompların üstlerinde, dışarıda köşeler üçgen biçiminde kesilerek on iki cepheli kubbe kasnağına geçiş sağlan­mıştır.

Vakfiyede, on hücreli olduğu ve kuru­cusu tarafından 275 cilt kitapla üç mus-hafın bağışlandığı bildirilen medresenin külliyenin güneybatısında bulunduğu sa­nılmaktadır. Bina I. Dünya Savaşı’nın ar­dından müftülük ve kütüphane olarak kullanılmıştır. 1945″ten sonra yıktırılan binanın gerçekten söz konusu medrese binası olup olmadığı tesbit edilememiş­tir. Vakfiyeye göre medrese müderrisle­rinin maaşı 20 dirhem, öğrencilerin burs­larının 10 dirhem olduğu anlaşılmaktadır. Ali Visko’nun verdiği bilgiye göre XIX. yüzyılın ikinci yarısında onarım gören medresede I. Dünya Savaşı’ndan sonra da derslere devam edilmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

 

Daha yeni Daha eski