İstanbul Ağası Kimdir, Görevi, Hakkında Bilgi

İstanbul Ağası. İstanbul Acemi Ocağı’nın âmiri için kullanılan unvan.

Fetihten sonra İstanbul’da II. Mehmed tarafından kurulan Acemi Ocağı’nın ida­resiyle görevlendirilen ağaya bulunduğu şehrin adından dolayı İstanbul ağası adı verilmiştir. I. Murad zamanında Gelibolu’­da teşkil edilen ilk Acemi Ocağı’nın âmiri de Gelibolu ağası adıyla tanınmıştı. Ace­mi ocakları, diğer yeniçeri teşkilâtıyla ilgi­li kuruluşlar gibi doğrudan doğruya yeni­çeri ağasına bağlı olup ocakla ilgili bütün resmî yazılar ona hitaben gönderilirdi. Fakat yeniçeri ağasının işlerinin çokluğu yüzünden Acemi Ocağı’nın idaresi İstanbul ağasına bırakılmıştı.

Yeniçeri Ocağı ile ilgili kanunnâmelerde İstanbul ağasının her yönüyle padişahın güvenini kazanmış, dürüst, dindar, yaş­lı ve tecrübeli olması gerektiği belirtil­mektedir. Ocak mevzuatına göre İstan­bul ağalığına yaşlı yeniçeri yayabaşılarından biri tayin edilirdi. Ancak bu göreve daha sonra Anadolu ağaları terfien geti­rilmeye başlandı. Acemi Ocağı’nın birinci oda cemaati ağa bölüğüydü; diğer ce­maat bölüklerine oranla daha kalabalık olan ve XVII. yüzyıl başlarında mevcudu 7-8000’i aşan İstanbul ağası bölüğü ken­di içinde dokuz küçük bölüğe ayrılmış, bu bölüklerin her birinin başına bir bölükbaşı tayin edilmişti.

Aynı zamanda İstanbul’un merkez ku­mandanı durumunda olan İstanbul ağasının görevleri arasında, İs­tanbul’a gelen devşirme oğlanlarının belli bir eğitimden geçmeleri için Türk ailele­rine dağıtılmaları, daha sonra bunların İstanbul Acemi Ocağı’na alınmaları, odalara taksimleri ve za­manı gelince kapıya çıkarılmaları  başta geliyordu. Bu işlerdeki en büyük yardım­cıları Anadolu ve Rumeli ağalarıydı. Gemi hizmetleri, sarayın ihtiyacı olan erzak, le­vazım ve özellikle odun temini gibi işler­de çalışan acemilerin denetimi İstanbul ağasının diğer görevleriydi. Yeniçeri ağa­sı ve sekbanbaşı sefere gittiği zaman İs­tanbul’un asayişiyle de meşgul olurdu. Bu görevi sırasında acemi neferleriyle za­man zaman kola çıkar, Eminönü’ne ge­len at gemilerini, Öküzambarı’nı denet­ler, İstanbul kaymakamının başkanlığın­da toplanan divana katılırdı. Acemi Oca­ğı zabitlerinden yayabaşı ve bölükbaşıla-rın tayin ve azilleri de onun yetkisi dahilin-deydi. Ayrıca sarayda kullanılan odunun teminiyle de yükümlüydü. Gerekli odun acemi oğlanları tarafından İstanbul civa­rındaki ormanlardan kesilir veya oduncu esnafından satın alınarak sağlanırdı. Bu iş için İstanbul ağasının yıllık bütçesi 102 kese akçeydi. Odun işin­den sorumlu acemi oğlanlarının bir kıs­mı Karaköy’de İstanbul Ağası Ocağı de­nilen yerde, bir kısmı da Topkapı Sarayı1-nın müştemilâtından Yalı Köşkü’nde ve Sepetçiler Kasn’nda ikamet ederdi. Ka­raköy’de bulunanların başlıca görevi, kol kayıklarıyla İstanbul’a gelen odun gemi­lerini denetlemek ve bu gemilerden “kol akçesi” tahsil etmekti. Kanunî Sultan Süleyman zamanında İstanbul ağasının yet­miş iki odun ve at gemisine nezaret etti­ği anlaşılmaktadır. XVII. yüzyıldan itibaren nizamları bozulan acemiler saraya odun temini vb. gibi mîrîye ait işleri bırakmış­lar, İstanbul ağası saray odununu tama­men rençberlerden satın almaya başla­mış, ancak bu da birçok suistimale yol açmıştı.

Bazı kaynaklarda İstanbul ağasının gö­revinde kaydıhayat şartıyla kaldığı belir­tilir. Ancak dürüst ça­lıştığı sürece görevinde kaldığı anlaşılan İstanbul ağası bazı durumlarda görevin­den alındığı gibi bazan da mükâfat olarak bir üst göreve terfi edebilirdi. Ağalıktan ayrıldığında genellikle yayabeyi olur ve ze­amet tasarruf ederdi. Fakat XVII. yüzyıl başlarından itibaren “kânûn-ı kadîrrTe muhalif olarak İstanbul ağalarının 80, 100, hatta 1SO akçe yevmiye ile emekli ol­dukları görülmektedir.

İstanbul ağası mûtat ulufesinden baş­ka denetlediği gemilerden belli oranda harç alır, Karahisar ve Ankara tarafların­da dirlik tasarruf ederdi. Dirlik olarak ta­sarruf ettiği topraklarda acemi oğlanla­rı çalışırdı. Kanunî Sultan Süleyman zamanında 30 akçe olan yevmiyesi daha sonra 40 akçeye yüksel­miştir. Ayrıca kendisinin ve maiyetinin her gün on beş çift fodula ve bir koyun hakkı vardır. İstanbul ağasına üç yılda bir padişah tarafından bir devir atı verilir­di. Kapıkulu askerlerine verilmesi mûtat bahşişlerden de yararlanan İstanbul ağa­sına III. Mehmed’in cülusu (1003/1595) münasebetiyle 6000 akçe ihsan edilmişti.

İstanbul ağası kıyafet olarak başına si­yah sörguçlu üstüvânî sarık, sırtına kadife kürk, ayağına ise sarı mest pabuç giyerdi. Bindiği atın eyerinin örtüsü gümüşlüydü. Divan günleri başında mücevveze bulu­nurdu. Karaköy’de ikamet eden kolluk hizmetiy­le görevli acemilerin odabaşıları fes üze­rine sarık sararlar, arkalarına neftî dola­ma, ayaklarına da siyah tomak ve kırmızı pabuç giyerlerdi.

Rütbe bakımından sekbanbaşının altın­da, zağarcıbaşının üstünde olan İstanbul ağası doğrudan yeniçeri ağasına karşı so­rumluydu. Ağa Divanfndakiyeri sekban­başının alt tarafındaydı. Gerek Dîvân-ı Hümâyun toplantıla­rından sonra yenilmesi mûtat yemekte, gerekse ramazanın yirminci akşamı sadrazamın yeniçeri ileri gelenlerine verdiği iftarda sekbanbaşı. zağarcıbaşı, turnacıbaşı ve ocak imamının bulunduğu sofra­da otururdu. Ye­niçeri Ocaği’nın kaldırılmasından sonra İstanbul ağasının unvanı “hatab emini”-ne çevrilmiş, bir süre sonra bu görevli de yerini İhtisab nazırına bırakmıştır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski