İstanbul Kadılığı Nedir, Görevleri, Hakkında Bilgi

İstanbul Kadılığı. Osmanlı döneminde İstanbul’un hukukî, beledî, asayiş ve kısmen İdarî İşlerine baltan kaza teşkilâtı.

1453’te İstanbul’un fethinden hemen sonra kurulmuştur. Bu makam sahibi için “taht kadısı, İstanbul efendisi, İstanbul mollası ve kâdî-i Kostantîniyye” tabirle­ri de kullanılmıştır. Başşehir kadılığı ol­ması ve işlerinin çokluğu dolayısıyla im­tiyazlı bir konuma sahip olmuştur. İstan­bul aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin en büyük şehri olduğundan kazâî idaresi “İstanbul ve bilâd-i selâse” adıyla birbirin­den bağımsızdört kadılık halinde teşki­atlandırılmıştı. Tarihîyanmada (suriçi) İstanbul kadılığını, sur dışından Çatalca ve Silivri’ye kadar olan yerler Eyüp (havâss-ı refîa) kadılığını, Beyoğlu’ndan Ru-melikavağı’na kadar uzanan kesim Gala­ta kadılığını ve Şile, Kandıra, Gebze, Ka­ramürsel dahil bütün Anadolu yakasını içine alan bölge Üsküdar kadılığını oluştu­ruyordu. Dört kadı­lık da mevleviyet derecesinde büyük ka­dılık statüsündeydi. Bu geniş alanda hu­kukî, beledî ve idarî işlerin iyi yürümesi için zamanla yirmiden fazla mahkeme or­taya çıktı. Bunlar dört kadılığa bağlı nâiblikler halinde teşekkül etmişti. Sur içinde Mahmud Paşa, Dâvud Paşa, Ahî Çelebi ve Balat mahkemeleri İstanbul kadılığına bağlı nâibliklerdi.

İlk olarak fetihten hemen sonra İstan­bul kadılığına, devrin tanınmış âlimi Hı­zır Bey, ardından Molla Hüsrev getirildi. XV. yüzyılın ikinci yarısında peş peşe meş­hur âlimlerin bu göreve tayin edilmesi İs­tanbul kadılığının itibarını arttırdı. 1855′-te kurulan şehremânetine devredilinceye kadar geçen dört asır boyunca bu makama 400 civarında tayin yapıldı. Bu sayıya ikinci ve üçüncü defa İstanbul kadılığına getirilenler de dahildir.

İstanbul kadılığı Rumeli kazaskerliğinin yetki alanı içine girmekteydi ve başlangıç­ta bu makama yapılacak tayinler için Ru­meli kazaskerinin teklifte bulunması ge­rekiyordu. Ancak XVI. yüzyılın sonlarından itibaren yüksek seviyeli ilmiye tayinlerin­de şeyhülislâmın teklifi (işâret-i aliyye) arandığından İstanbul kadılığı için de ay­nı usul uygulanmaya başlandı. XVI. yüz­yılın ortalarından itibaren İstanbul kadı­lığına Mekke. Bursa ve Edirne kadılıkla­rından tayin yapılmış, İstanbul kadılığın­dan mâzul olanlar arasından daha sonra Anadolu kazaskerliğine getirilenler de ol­muştur. Zamanla görev bekleyen ilmiye adaylarının çoğalması üzerine XVII. yüz­yıl başlarından itibaren yaygın olarak gö­rülen paye uygulaması gereği önce bir­den fazla aday İstanbul kadılığı payesini alır, bunlardan en kıdemlisi doğrudan bu makama getirilirdi. Beklemekte olan çok sayıdaki adayı bir ölçüde memnun etmek için başvurulan diğer bir yöntem ise İs­tanbul kadılığı dahil olmak üzere mevle-viyet derecesindeki kadılıkların bir yıl sü­re ile verilmesiydi.

İstanbul kadılığı 500 akçe yevmiyeliydi. Kadıların zaman içerisinde maaş ve gelir­lerinde önemli değişiklikler oldu. Ana ge­lir kaynaklarını bakmış oldukları davalar­dan, çok çeşitli muamelelerden ve miras taksiminden aldıkları ücretler oluşturmaktaydı. Kanunnâme­lerle belirlenen bu ücretlerden daha faz­la ücret alan kadılar hakkında Dîvân-ı Hü-mâyun”a şikâyette bulunulduğu bilinmek­tedir. XVIII. yüzyıl sonu ile XIX. yüzyıl başlarında İstanbul kadılarının aylık 500 ku­ruş atıyyeleri olduğu ve bunun En­derun Hazinesi’nden verildiği anlaşılmak­tadır. Mâzuliyet döneminde ise XVI. yüzyıl sonları ve XVII. yüzyıl başlarında yev­miye 120, bazan taltifen 200 akçe veril­mekteydi. Daha sonraki dönemlerde ba­zı kazaların arpalık olarak tahsis edildiği, ancak kadıların çoğunlukla İstanbul’da oturup arpalıkları olan kazaya nâib gön­derdikleri kaydedilmektedir.

Fâtih Kanunnâmesi’ne göre büyük mevleviyetlerden olan İstanbul kadısı teş­rifatta defterdarın önüne oturur ve beylerbeyilerle eşit olurdu. Ayrıca cülus, kılıç alayı, cenaze alayı, mevlid, bayram, sün­net düğünü merasimlerinde birinci dere­cede protokol arasında yer alırdı. Elkâbı da “Akdâ-yı kudâti’l-müslimîn  ile başlayan kadı elkâbının gelişmiş şekliydi. Kı­yafet olarak divan, merasim ve toplantı­larda erkân kürkü, başlarına ise örf giyer­lerdi. İmzası, isminden sonra “el-kâdî bi-medîne-i Kostantîniyye” şeklinde olurdu. 1600 tarihli narh defterinin arkasındaki imza Osman b. Mehmed el-kâdî bi-dâ-ri’s-saltanati’s-seniyyeti’l- Kostantîniyye el-mahmiyye şeklindedir.

İstanbul’un çok yönlü adlî-hukukî, ida-rî-beledî ve inzibatî işlerini görmek ya­nında ticarî ve malî anlaşmazlıkların in­celenmesi ve halli konusunda da İstanbul kadılığı önemli bir makamdı. Bütün bu ağır sorumluluğun Osmanlı başşehrine lâyık şekilde yerine getirilmesinde İstan­bul kadısı, çok geniş kadılık personeli dı­şında sadrazam ve yeniçeri ağasından destek almakta ve onlarla iş birliği yap­maktaydı. En önemli görevlerinden biri de İstanbul’un piyasa ve asayiş bakımın­dan teftişiydi. Bu iş sadrazamın da katıl­dığı kalabalık bir heyetle olurdu. Şehir­deki iktisadî sebepler başta olmak üzere çeşitli amaçlarla yapılan sayımlar ya biz­zat İstanbul kadısı veya görevlendirdiği kimselerce gerçekleştirilirdi. Bunun da­ha ilk dönemlerden beri gerçekleştirildiği bilinmektedir. Nitekim 1478’de İstanbul Kadısı Muhyiddin Efendi ve Zaîm Mah-mud tarafından yapılan İstanbul nüfus sayımı büyük önem taşımaktadır. Adlî-hukukî konulara, dava­lara bakmak hususunda doğrudan kadı­ya bağlı İstanbul Bab Mahkemesi ön plan­da yer almaktaydı. Bu mahkemenin ba­şında kadının yardımcısı olarak bab naibi bulunurdu. Vakıf meseleleri de kadılığı çok meşgul eden konular arasında yer alırdı. İstanbul kadısı, denetimi doğru­dan kendilerine şart koşulmuş bazı va­kıflar dışında yetki alanına giren bütün vakıfların işlerine ya tabii görev olarak ve­ya kendisine hitaben çıkan bir fermanla bakardı. Aynı şekilde İstanbul’da yetersizliği sebebiyle büyük problem haline gelen suyun vakıf eserlerine, mahallelere, dev­let ricali ve zengin konaklarına dağıtımı İstanbul kadısının görevleri arasında önemli yer tutmaktaydı. İstanbul kadısı, iş birliği içinde olduğu diğer idarî ve ad­lî görevlilerle birlikte belirli zamanlarda toplantı yapardı. Çarşamba günleri İstan­bul, Galata, Eyüp ve Üsküdar kadılarının sadrazam divanhanesinde toplandıkları, burada üyelerin teşrifat sırasına göre oturdukları, halkın çeşitli hukukî davala­rını dinledikleri bilinmektedir. Sadraza­mın serdâr-ı ekrem olarak seferde bu­lunduğu sırada aynı kadıların katılımıyla sadâret kaymakamı başkanlığında çar­şamba divanı toplanırdı. İstanbul kadısı ayrıca, türlü şikâyetlere çözüm bulabil­mek ve daha âdil karar verebilmek için bazan konuyu “mâruz” olarak Dîvân-ı Hü-mâyun’dan sorardı. Şer’iyye Sicilleri Arşi-vi’nde çok sayıda mâruz defterleri bulun­maktadır. Bazan da bu mâruzlar sicillerin belirli bir kısmına kaydedilmektedir.

İstanbul kadılığının belirli bir mekânı yoktu. Kadılığa tayin edilen kimseler kendi evlerinin genellikle selâmlık kısmı­nı resmî daire olarak kullanırlardı. Ancak 1826’da Yeniçeri Ocağı’mn kaldırılmasın­dan sonra Ağakapısı Fetvahane adıyla Bâb-ı Meşîhafa tahsis edilmiş, 1836’da kazaskerlik ve İstanbul kadılığı buraya ta­şınmıştır. Kadılığın başlangıçtan beri çe­şitli işlere bakan ve devamlı olarak gelişen bir kadrosu olmuştur. Bunlar arasında nâibler başta gelmektedir. Bab naibi, ya­pılan bir şikâyet üzerine davalara bakan keşif naibi, kanuna aykırı davrananları ce­zalandıran ayak naibi, çardak naibi, yağ naibi, kapan naibi, avarız vergisini topla­yan avarız naibi ve pastırma naibi sayıla­bilir. Nâiblerin her birinin ayrıca yardım­cıları vardı. Bunların başlıcaları ihtisab ağası, mimarbaşı, ehl-i vukuf, kassâm-ı beledî, kâtipler, başkâtip, vekâyi’ kâtibi, subaşı, çöplük subaşısı, asesbaşı, terazici ve terazibaşılıkla İstanbul kadısı nezâre-tindeki evkafın hesaplarına bakan muha­sebeci gibi görevlilerdi.

Şehremânetinin kurulması, 1876 ana­yasasındaki hükümler ve 1908 tarihi, İs­tanbul kadılığının yetkilerinin sınırlandı­rılmasında birer dönüm noktası olmuş ve II. Meşrutiyet döneminde Adliye Nezâre-ti’ne bağlı bir mahkemeye dönüşmüştür. Ancak İstanbul kadılığı payesi Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar ilmî paye olarakkalmıştır. 1334 (1916) tarihli İîmiyye Salnâmesi’nde İstanbul pâyeli otuz beş âlimin ismi ve memuriyeti sıralanmıştır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski