İstihfaf. Dinin ilke, yargı ve değerlerine yönelik aşağılayıcı tavır anlamında terim.
Sözlükte “hafif olmak, az, önemsiz ve kıymetsiz sayılmak” anlamındaki haff (hiffet) kökünden türemiş bir kelime olup “hafif görmek, önemsememek” demektir. Kelimenin kökünde bulunan “beden, akıl ve hareket açısından hafif olmak” mânalarından “aklen hafif olma” anlamı istihfafta ağırlık kazanmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de hiffet kavramı on yedi âyette geçmekte, bunların üçü istihfaf masdarından gelmektedir. Kur’an’da Firavun’un Musa’dan üstün olduğunu ileri sürerek onu aşağıladığı, kavmini sosyal konumlarının düşüklüğü iddiasıyla hafife aldığı belirtilirken istihfaf kavramı kullanılmıştır.[Zuhruf 43/51-54] Tabersî bu durumu, ilmî niteliği bulunmayan istidlallerle kavmini kendisine uymaya yönlendirmek, onların idrak ve anlayışını aşağılayıp küçümsemek şeklinde açıklamıştır. Yine Kur’an’da Hz. Peygamber’e müşriklerin inkârına karşı sabretmesi, ilâhî vaadin mutlaka gerçekleşeceğini göz önünde bulundurarak, inanmayanların kendisini hafife almalarına fırsat vermemesi şeklindeki uyarı da istihfaf kavramıyla ifade edilmiştir.[Rûm 30/60] Taberî bu âyeti, âhirete inanmayan müşriklerin Resûl-i Ekrem’in nezaket ve hoşgörüsünü İstismar ederek onu elçilik görevini yerine getirmekten alıkoymaya çalışmak biçiminde açıklamıştır. Mâtürîdî ise kavramın “acele etmek” mânasına ağırlık vererek, “Münkirlerin acımasız eziyetleri seni aceleye getirip helak edilmelerini istemeye sevketmesin” anlamını öne çıkarmıştır. Hadislerde de hiffet kökünün türevleri ve istihfaf masdarı Kur’an’daki mânalanyla yer almaktadır.
İslâm âlimleri, Hz. Peygamber’in Allah’tan getirdiği vahiyleri ve bunlardan zorunlu olarak çıkan dinî hükümleri (zarûrât-ı dîniyye) küçümseme niteliği taşıyan söz veya davranışları istihfaf olarak değerlendirmiştir. Nitekim İbn Teymiyye küçük görmeyi ve önemsememeyi âdet haline getiren kişinin kalbinde tam bir teslimiyetin oluşmayacağını, böyle bir tutumun kibirlenerek ilâhî emre boyun eğmeyen İblîs’in küfrüne benzediğini söylemiş, Sa’deddin et-Teftâzânî de Resûl-i Ekrem’in Allah’tan getirdiği dini hafife almanın tasdiki ortadan kaldıracağını belirtmiştir. Osmanlı âlimlerinden Bedrür-reşîd Muhammed, insanların küfre düşmesine sebep teşkil eden sözlerin [el-fâz-ı küfür] dinin esaslarından birini alaya almak (İstihza) veya inanılması gereken esasları küçümsemek (istihfaf) yahut ha-ramlığı kesinleşen şeylerin helâl olduğunu söylemek (istihlâl) şeklindeki üç husustan birine gireceğini bildirmiştir. Öte yandan Ali el-Kâri, Kur’ân-ı Kerîm ve Kabe gibi dinde yüce bir konuma sahip bulunan şeyleri ve ibadetleri hafife almanın, onlar hakkında a^ğıtayıcı ifadeler kullanmanın küfür statüsüne girdiğine dair âlimlerin görüşünü aktarmıştır. Yakın dönem İslâm âlimlerinden Şehâbed-din Mahmûd el-Âlûsî, Rûm süresindeki âyetle (30/60) Hz. Peygamber’in yanı sıra ümmetinin de kendilerini onaylamayan, küçük gören, söylediklerini ve yaptıklarını yadırgayanlara karşı sabırlı olmaları yönündeuyarıldığma dikkat çekmektedir..
TDV İslâm Ansiklopedisi